Arap ayaklanmalarının (Arap Baharı) başladığı ülke olarak bilinen ve Yasemin Devrimi adı verilen bir halk ayaklanması ile Zeynel Abidin Bin Ali’nin otoriter yönetimini sonlandıran Tunus, kısa bir süre teknokratlardan oluşan geçici bir yönetim ile idare edilmiş, arkasından yapılan seçimler sonucunda ise Müslüman Kardeşler’in Tunus kolu olarak addedilen ve uzun bir süre sürgünde yaşamış Raşid El Gannuşi’nin liderliğindeki Ennahda (Yeniden Doğuş)’nın liderliğinde oluşturulan bir koalisyon hükümeti aracılığıyla 2 seneden fazla bir süre yönetilmiştir. Ne var ki, 2013’te Tunus solunun önemli ismi, muhalif lider ve insan hakları savunucusu Şükrü Belayid’e düzenlenen bir suikast sonucu halk bir kez daha sokaklara dökülmüş, Mısır’da yaşanan darbe ile Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmiş olmasının yarattığı domino etkisinin yanı sıra, ülke ekonomisinin içerisine sürüklendiği çıkmaz neticesinde Ennahda’nın liderliğindeki hükümet istifa etmiş ve yerini ülkeyi erken genel seçimlere götürecek geçici bir hükümete bırakmıştır. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin gerisinde yatan olaylar zinciri bu şekilde özetlenebilir. Yapılan seçimler, aynı zamanda Yasemin Devrimi’nin ardından geçen zaman içerisinde Tunus demokrasisinin ne denli olgunlaştığını gösterebilmek açısından da önemli bir işaret olarak görülmelidir.
11 milyonluk bir Kuzey Afrika ülkesi olan Tunus, halkının önemli bir bölümünün seküler bir yaşama eklemlendiği; ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik anlamında diğer Kuzey Afrika ülkelerinden bir adım önde olarak değerlendirilen bir ülke olagelmiştir. Ekonomisinin doğal kaynaklara dayanmıyor oluşu ve AB üyeleri ile (özellikle Fransa ve İtalya) oldukça yakın ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkiler içerisinde olması, Habib Burgiba ve Zeynel Abidin Bin Ali’nin toplumu seküler bir yaşam tarzına entegre edebilme yönünde attığı adımlar ve özellikle de Müslüman Kardeşler ile Selefiler üzerine uygulanan baskı ve sindirme taktikleri ile birleştiği noktada Tunus’un bölgesine oranla farklı bir duruş sergilemesini beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, Arap ayaklanmalarının diğer Arap ülkelerinde değil de Tunus’ta başlamış olması yadırganmış ve bu ülkenin sahip olduğu sosyo-kültürel olgunluk düzeyine paralel olarak demokratik geçiş sürecini daha hızlı bir şekilde olgunlaştırabileceğine yönelik bir düşünce dünya kamuoyunca benimsenmiştir.
Gerçekten de, Tunus’un demokratik dönüşüm anlamında Arap ayaklanmalarının ve iktidar değişimlerinin yaşandığı diğer ülkelere oranla çok daha ön planda olduğu söylenebilir. 2011’de yapılan seçimlerde, katılım çok yüksek oranda olmamasına karşın, yıllarca baskı altında tutulan ve Müslüman Kardeşler şemsiyesi altında değerlendirilen Ennahda’nın iktidara gelmesi bu ülkenin geleceğine yönelik olumsuz bir bakışın oluşmasına yol açmıştı. Ne var ki, Ennahda, kendisine yönelik bu bakış açısını tersine çevirebilmek ve Tunus’taki demokratik dönüşüm sürecine karşı olmadığını ve aksine bu süreci sahiplendiğini gösterebilmek için Mısır’daki muadiline oranla çok daha farklı bir tutum sergilemiş ve “devleti ele geçirmek” istemediğini, demokrasiye bağlı olduğunu gösterebilmek için Munsif Marzuki’nin liderliğini yaptığı ve merkez solda yer alan Cumhuriyetçi Kongre Partisi ve yine sosyal demokrat bir parti olarak bilinen Ettakatol ile bir koalisyon hükümeti kurarak, devlet başkanlığını da Marzuki’ye bırakmıştır. Bu tutum, Tunus’taki işleyişin bölgesel muadillerine oranla farklı işleyeceğini kanıtlayan bir gelişme olarak yorumlanmıştır.
Daha sonrasında ise ülkenin içerisine sürüklendiği ekonomik krizin yanı sıra, Ennahda tabanının Mısır’daki gelişmelerden olumsuz yönde etkilenerek çoğulcu yapıyı tehdit edebilecek ve ülkede şiddet eylemlerini körükleyebilecek söylemlere eklemlenmesi ve Halk Cephesi lideri Şükrü Belayid gibi muhalefetin en önemli isimlerinden birinin suikast sonucu öldürülmesi, Ennahda’nın hedeflerine ve yönetimine ilişkin ciddi soru işaretlerinin doğmasına yol açmıştır. Yeniden başlayan sokak gösterilerinin yanı sıra, Temmuz 2013’te Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetiminin darbeyle devrilmesi Ennahda’nın geri adım atmasına ve Ekim 2013 itibarıyla hükümetin istifa ederek yerini geçici bir yönetime devretmesine neden olmuştur. Esasen bu noktada Ennahda’nın doğru bir adım attığını ve gerginliği daha fazla tırmandırıp ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesine neden olacak bir tercihte bulunmaktan ve kendi meşruiyetini tamamen yok etmektense geri adım atarak kendi siyasal varlığını korumayı tercih ettiğini görüyoruz. Bu tercih ve duruş dahi Tunus’ta belli bir demokratik olgunluğun oluştuğunu gösteren bir gelişmedir.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen parlamento seçimleri ise önemli bir değişime işaret etmektedir. Katılımın %61,8 olarak açıklandığı seçimlere en düşük katılım ise ironik bir şekilde Arap ayaklanmalarının başlangıç yeri olarak bilinen Muhammed Bouazizi’nin kendisini yaktığı Sidi Bouzid kentinde gerçekleşmiş (%48) olmasına karşın, genel katılım oranının siyasal meşruiyeti sağlayabilme anlamında “yeterli” olduğu söylenebilir. 1956 yılında bağımsızlığını elde eden Tunus’ta, Yasemin Devrimi’nin ardından hazırlanan anayasanın ardından ilk kez genel seçimlere gidilmiştir. 5,2 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede resmen kabul edilmiş toplam 190 adet siyasi parti bulunmaktadır ve bunların 69’u seçimlere katılmıştır. Bu seçimin en önemli özelliklerinden birisi, parlamentoya seçilecek temsilcilerin Tunus tarihinde ilk kez, hükümete güvenoyu verme yetkisine sahip olacak olmasıdır. Tunus Parlamentosu 217 sandalyeden oluşmaktadır ve tek kamaralı bir yapı söz konusudur. Bu seçimlere ilişkin göz önünde bulundurulması gereken en önemli hususlardan biri de 23 Kasım 2014’te düzenlenecek devlet başkanlığı seçimlerinin nasıl sonuçlanabileceğine dair hesaplamalar ya da tahminler yürütülmesini sağlayacak olmasıdır. Ennahda’nın aday çıkarmayacağını açıkladığı bu seçimler ülkenin geleceği açısından kritik bir önem taşımaktadır.
Parlamento seçimlerini, %39,17 oy alarak 85 sandalye kazanan Nida Tunus (Tunus’un Sesi/Tunus’un Çağrısı) kazanmıştır. Burgiba ve Bin Ali dönemlerinde dışişleri bakanlığı ve meclis başkanlığı yapmış ve 2011 yılında oluşturulan geçici hükümette de başbakanlık koltuğunda oturmuş olan 87 yaşındaki deneyimli siyasetçi Beji Caid Essebsi’nin liderliğinde seçimlere katılan ve yeni bir siyasal oluşum olan Nida Tunus, büyük bir sürpriz yaparak 69 sandalyede kalan Ennahda’nın önünde konumlanmıştır. Büyük bir siyasal koalisyon niteliğine haiz olan ve içerisinde sol eğilimliler, liberaller, Desturcular (Habib Burgiba’nın takipçileri olarak görülen ve otoriterliğe eğilimli kesim) ve Tunus siyasal hayatının en önemli aktörlerinden Tunus Genel İşçi Sendikası ile Ulusal İşverenler Sendikası temsilcilerinin bulunduğu Nida Tunus, esasen Ennahda’ya karşı oluşturulmuş bir siyasal koalisyon niteliğine haizdir. Bu partinin geleceğine ilişkin en önemli arızalardan biri, çok farklı kesimleri/eğilimleri içerisinde bulundurduğundan karşı karşıya kalınabilecek sorunlar bağlamında yaşanacak bir farklılaşma sonucu dağılması ihtimalinin her daim yüksek olacak olmasıdır. Nitekim parti içerisinde herkesin kabul ettiği bir birleştirici olarak görülen Essebsi’nin, 23 Kasım’da gerçekleştirilecek devlet başkanlığı seçimlerinde başkan olarak seçilmesi halinde (mevcut devlet başkanı Marzuki yeniden seçimlere girecek olmasına karşın, Essebsi en güçlü aday olarak görülmektedir) parti içerisinde kişileri ve grupları birbirleri ile rekabete ve anlaşmazlığa itecek bir liderlik yarışı başlayabilir. Bu durum, Ennahda’nın yeniden iktidarı ele alması ile sonuçlanacak bir sürece işaret edebilir.
Nida Tunus’un parti bütünlüğünü/kimliğini olumsuz yönde etkileyebilecek en önemli husus, bu partinin Ennahda’nın önerdiği ve kendisinin de bir parçası olacağı “geniş tabanlı hükümet” çağrısına ne yönde cevap vereceği olacaktır. Nitekim bu çağrıya olumlu yönde cevap verilmesi durumunda, parti içerisindeki katıksız Ennahda karşıtları rahatsız olabilir, hatta partiden ayrılma seçeneğine dahi yönelebilir. Ne var ki, Ennahda’nın içerisinde olmayacağı bir koalisyon, temsil kabiliyeti zayıf partilere dayalı ve kişilere/küçük partilere fazlaca bağımlı bir iktidar haline gelebilecektir. Üstelik Ennahda’nın yaptığı “geniş tabanlı ve meşruiyeti yüksek” koalisyon fikri reddedildiği için Nida Tunus’un demokratik yönetim tarzına ne derece uygun/uyumlu olup olmadığı tartışmaları da başlatılacaktır. Ennahda’nın ülke içerisindeki huzursuzluğu görerek iktidardan çekilme olgunluğunu gösterdiği hususunu da göz önünde bulundurduğumuzda Nida Tunus’un işinin bir hayli zor olduğu anlaşılabilecektir. 23 Kasım 2014’te düzenlenecek ve hiçbir aday %50’nin üzerinde oy alamazsa 28 Aralık’ta tekrarlanacak olan devlet başkanlığı seçimleri ülkenin gidişatını ve Nida Tunus’un tercihlerini doğrudan etkileyecektir. Ennahda’nın aday çıkarmadığı ve mevcut devlet başkanı Marzuki ile Essebsi’nin yarışın esas aktörleri olacak bu seçimlerin sonucu alınana değin Tunus’ta koalisyon hükümetinin kurulması beklenmemelidir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü