The War on Democracy (2007)

Christopher Martin ile John Pilger’in beraber yönettiği ve John Pilger’ın aynı zamanda anlatıcılığını yaptığı “The War on Democracy” (Demokrasiye Açılan Savaş), Amerika Birleşik Devletleri’nin Latin Amerika’da uyguladığı politikaları sert bir şekilde eleştirmektedir. 2007 yılında yayınlanan belgeselin kapak resmi, belgeseli özetler niteliktedir. Resimde bir kartal, pençesinin altında Amerikan bayrağı taşımaktadır ve bu Amerikan bayrağı Latin Amerika kıtası şeklindedir. Burada kartal ABD’yi; bayrak ise Latin Amerika ülkelerini temsil etmektedir. John Pilger’ın cesur anlatımı ve ilginç röportajları, belgeseli oldukça akıcı ve sürükleyici kılmaktadır.  

Belgesel birden fazla ülkeyi mercek altına almaktadır ve bunların başında Venezuela gelmektedir. Anlatıcı, Caracas şehrinin çoğunluğunun kent mimarisi dışında kalan ve “barrio” olarak isimlendirilen yerlerde yaşadığını belirtir. Bu bölgede yaşayan halk kendi toplumlarından bile dışlanmış durumdadır. Öyle ki, sadece Hugo Chavez “barrioların sesi” olarak politika sahnesine çıkmıştır. Chavez Venezuela’daki elit demokrasisinin miadının dolduğunu belirtmiş fakat bu tutumu ABD tarafından hoş karşılanmamıştır. Medyanın saldırgan diliyle, Chavez ABD’de bir nefret objesi haline gelmiştir. Belgeselde dönemin televizyon programlarından ve gazete manşetlerinden parçalar gösterilerek medyanın ne kadar güçlü bir silah olduğunun üzerinde durulmuştur.

Chavez döneminde marketlerde satılan pirinç ve sabun gibi ürünlerin ambalajlarının arkasına vatandaşların anayasal hakları yazılmıştır. Üstelik halkın bir kısmı anayasal haklarını bu paketlerden öğrenmiştir. Maddi imkânı olmayan çocukların tam gün eğitim alması ve vatandaşların ücretsiz sağlık hizmetlerinden faydalanması gibi politikalar özellikle yoksul halkın Chavez’e büyük bir bağlılık hissetmesini sağlamıştır. Ancak, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen şehrin doğusunda yaşayan elit kesim Chavez’in liderliğinden memnuniyetsizlik duymaktaydı. Çeşitli algı operasyonları ve manipülasyonlarla ülkede yaratılan karışıklık sonucunda Venezuela’da bir darbe gerçekleşmiştir. Belgeselin bir kısmında, bizzat Chavez bu dönemlerde başından geçenleri birebir anlatmaktadır. Chavez, halkın desteği ve başkaldırısı sayesinde darbeden yalnızca 48 saat sonra gücünü yeniden kazanmıştır. Washington yönetimi Hugo Chavez’i darbeye karşı uyardığını iddia etse de John Pilger’ın ortaya koyduğu belgeler ABD’nin darbeye finansman sağladığını ve desteklediğini ortaya çıkarmaktadır.

John Pilger, ABD’nin Latin Amerika müdahalelerine dikkat çekmek için ömrü boyunca ABD müdahalesine uğradığına şahit olduğu Latin Amerika ülkelerini listelemiştir: Arjantin, Belize, Bolivya, Brezilya, Kolombiya, Şili, Küba, Ekvador, El Salvador, Fransız Guyanası, Grenada, Guatemala, Guyana, Honduras, Nikaragua, Panama, Peru, Surinam, Uruguay ve Venezuela’dan oluşan liste görüldüğü üzere oldukça kabarıktır. 

Venezuela’da yaşananların ardından anlatıcı, Guatemala’da nüfusun yalnızca yüzde ikisini oluşturan bir kesimin United Fruit Company gibi Amerikan şirketleriyle iş birliği içerisine girerek ülkedeki doğal zenginliği kontrol ettiğini belirtmiştir. John Pilger, bu bölümde, United Fruit Company ile yakın ilişkiler içerisinde olan iki ilginç isimden bahseder: ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ve onun kardeşi olan CIA şefi Allen Dulles. 

Belgesel, Guatemala’nın ardından 11 Eylül 1973 tarihinde Şili’de Salvador Allende hükümetine karşı gerçekleşen darbeye değinmiştir. Tıpkı Venezuela örneğinde olduğu gibi, Amerikalı karar alıcılar yaşanan durumla bir bağlantıları olmadığını iddia etmişse de;  Pilger bu müdahalede de ABD’nin parmağı olduğunu öne sürdüğü belgelerle kanıtlamıştır. Allende’ye yapılan darbe sonrası Amerikan karar alıcılar Şili ekonomisinin çok iyi durumda olduğunu belirtmesine rağmen belgeselde Şili halkının durumu gözler önüne serilmiştir: İhtişamlı gökdelenler ve canlı şehir hayatının uzağında Şili’de birçok insan hayatta kalma mücadelesi vermekteydi.

Belgeselde ele alınan ülkelerden bir diğeri de Bolivya olmuştur. Ülkenin yerlileri olan Aymara ve Quechue halkı önemli bir kültürel mirasa sahiptir. Bölgedeki tarihleri İspanyolların kıtaya gelmesinden çok daha öncesine dayanan yerli halk ülkenin yoksul kesimi içerisinde yer almaktadır.  Anlatıcı Bolivya’da Gonzalo Sánchez de Lozada (Goni) hükümeti döneminden bahsetmiştir. Bu yıllarda birçok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi, Bolivya’da da hükümet ABD tarafından desteklenmekteydi. Öyle ki; 2003’te başa geçen Goni, Bolivya’nın resmi dillerinden birisi İspanyolca olmasına rağmen İngilizceyi bu dilden daha akıcı konuşmaktaydı. Ancak Bolivya halkı sahip oldukları doğal zenginliklere rağmen fakirlik içinde yaşamakta usanmıştır. El Alto halkı, La Paz’a giden yolları kapatarak isyan etmiştir. Ancak, bu isyanın bir bedeli vardı. İsyan eden halk kendi ordusu tarafından öldürülmüştür. Belgeselin bu kısmında o anlara tanıklık eden insanlara yer verilmiştir. Ayaklanma sırasında verilen kayıplara rağmen Bolivya halkının mücadelesi en sonunda başarıya ulaşmış ve Goni Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçmıştır. Bu gelişmelerin ardından Bolivya tarihinde ilk kez yerli halktan bir kişi başkan seçilmiştir. Eva Morales, tıpkı Chavez’in Venezuela’da yaptığı gibi ülkeye yeni bir demokrasi ve başlangıç sunarak yoksul halkın sempatisini kazanmıştır.  

Belgesel oldukça cesur ve sarsıcı bir şekilde gerçekleri gün yüzüne çıkarmaktadır. Belgeselde Latin Amerika’da kötü muameleye maruz kalan ve işkence gören kişiler o günleri tüm ayrıntılarıyla açıklarken, John Pilger kan donduran görüntülerle vahşetin boyutunu açığa çıkarmıştır. Belgeseldeki en ilginç röportajlardan biri; 30 yılı aşkın süre Amerikan Merkez İstihbarat Servisi’nde görev alan ve 1981-1987 yılları arasında Latin Amerika bölümünün şefi olan Duane Clarridge ile gerçekleştirilen röportajdır. Pilger, Clarridge’e kıtada gerçekleşen olaylar ile ilgili sorular sorduğunda Clarridge soğukkanlı bir şekilde yapılması gerekenin yapıldığını iddia etmiştir. Öyle ki, John Pilger’ın kıtadaki müdahaleleri zalimce görmesi üzerine, Clarridge ABD’nin bölgeye bakışını özetler nitelikte olan şu cevabı vermiştir: “Biz kendi ulusal güvenlik çıkarlarımız için nereye istersek oraya müdahale ederiz. Eğer bunu sevmiyorsan, buna katlanmak zorundasın.”

ABDÜLSAMED DAŞDAN

Latin Amerika Staj Programı

                       

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...