Konu terörle mücadele olunca akla gelen ilk önlem şüphesiz güvenlik güçleri ve askerin mobilizasyonu ile alınan önlem olarak değerlendirilir. Doğal olarak terörle mücadelede askeri önlem ve askeri müdahale opsiyonu çok önemli bir faktördür. Türkiye’de Güneydoğu’da yaşanan terör sıkıntısının önümüzdeki dönemlerde önüne geçilebilmesi için yeniden dizayn edilmesi gereken en önemli etkenlerin başında şüphesiz silahlı mücadele gelmektedir. Örneğin kısa ya da uzun dönem askerlerden Doğu’nun zor şartlarında etkin bir silahlı mücadele beklemek çok da doğru olamaz. Terörle mücadelede çok daha etkin eğitilmiş, iyi koordinasyon içinde olan, belki de en önemlisi tecrübe sahibi olan profesyonel bir düzen gerekmektedir. Güneydoğu’da terörle mücadele eden askerlerin yıllarca bu konu üzerine eğitilmiş olması gerekmektedir. Kastım tamamıyla bir profesyonel ordu olarak anlaşılmamalıdır ancak terör ve teröristle mücadelede etkin bir yol alınması için profesyonel ve uzun yıllar süren bir eğitim anlayışına ihtiyaç vardır. Türkiye’nin Güneydoğu sınırının etkin bir şekilde korunması yine önemli bir noktadır. Kandil’den ve Zap Bölgesi’nden Türkiye’ye giren ve bu girişini rahatlıkla yapan terör örgütünün lojistik desteğinin kesilebilmesi için sınır güvenliğinin çok ciddi bir şekilde sağlanması gerekmektedir. Lojistik olarak Kandil ve Zap’la ilişkisi kesilemeyen sınırın korunması da gitgide zorlaşır. Diğer bir askeri önlem ise şüphesiz sıcak takip konseptinin uygulanabilirliğidir. ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra sıcak takip noktasında hukuki temeller arayarak Irak ve Afganistan müdahalelerini hayata geçirmiştir. Ve bu noktada George W. Bush önleyici müdahale doktrini altında çok da hukuka sığmayan bir temelde bu operasyonları hayata geçirmiştir. Türkiye’nin meselesi çok açık ve nettir; Kuzey Irak’tan gelen terör dalgasının önüne geçmek için uluslararası hukuka dayanarak sıcak takip hakkını kullanmalı ve gerektiği takdirde sınır ötesi tatbikatlarının dozunu artırarak devam ettirmelidir.
En az silahlı mücadele kadar önemli diğer bir mücadele unsuru ise diplomasi yöntemidir. Türkiye müttefikleri ile istihbarat paylaşımı ile bölgedeki kampların saptanması konusunda yaptığı ilişkileri geliştirmeli bununla beraber BM ve NATO müttefikleri ile koordineli bir şekilde Irak yönetimine PKK’nın dışlanması konusunda diplomatik baskı uygulamalıdır. Aynı şekilde uluslararası arenada PKK’nın yayın ağını oluşturan bazı kanalların uluslararası uydu sisteminden çıkartılması için devlet, iş dünyası ve lobileriyle dünyada bir etki alanı yaratıp mevcut uydu sistemlerinden PKK’nın uzantısı olan yayınları çıkartmak için uluslararası bir baskı ortamı oluşturmalıdır. Bununla beraber günümüzde terörün finansmanı lokal olmaktan çıkmış küresel bir hal almıştır. Teröre kaynak yaratmak için yapılan illegal ticaret trafiği ve aynı zamanda terör örgütlerine destek sağlamak için yapılan para aktarımları ve takibi uluslararası bir boyutta müttefiklerle ve diğer ülkelerle organize bir şekilde hayata geçirilmelidir. Finansal anlamda gerekli önlemler alınmadan ve terörün finansmanını durdurmadan terörle etkin mücadele mümkün değildir. Terörün finansmanını durdurmak için artık lokal anlamda alınan kararlar ve hukuki düzenlemeler kafi gelmemekte, kati surette uluslararası düzenlemeler ve işbirliklerine ihtiyaç bulunmaktadır. Dış desteği ve dış finansı kesilmiş bir terör örgütünün lokal anlamda ayakta kalmasını beklemek mümkün değildir. Bunun için diplomasi en önemli mücadele yöntemlerinden biri olarak değerlendirilmelidir.
Terörle mücadelede üçüncü etken sosyal politikaların ve sosyal algının doğru olarak ortaya konmasıdır. Öncelikle bir etnik grupla terör örgütünün aynı kitle olmadığının ve tamamen iki farklı algıyla yaklaşılması gerektiğinin farkına varılması gerekmektedir. Bu belki de en önemli yaklaşım olmalıdır. Terör örgütü ile bölge halkını aynı kefeye koymak kadar büyük bir algı yanlışı olamaz. Son dönemde Türkiye’de yapılmış olan sosyal açılımlar bir çok noktada eleştirilse de, halka yönelik yapılmış açılımlar gayet olumlu karşılanmalı, halkın bölgedeki refahını, ülkesine sosyal bağlılığını ve aidiyetini artırıcı olgular olarak görülmelidir. Ancak halk için yapılmış bu pozitif açılımların terör örgütü tarafından maksatlı bir şekilde kullanılmasına da fırsat verilmemelidir. Yapılan sosyal açılımların eksikliği ve önceki yıllardaki yokluğu yıllar yılı terör örgütünün hem bölgede hem de uluslararası arenada kendisini bu hakların savunucusu gibi göstermesinin de önünü açmıştır. Bu reformların yapılması terör örgütünün elinde bir koz unsuru olmaktan çıkmış ve örgüt kendisini tamamen şiddete vermiş ve köşeye sıkışmış durumdadır. Bu açılımların kademeli ve toplumun tamamının rahat edeceği bir şekilde devam etmesi müspet olacaktır.
Terörle mücadelede dördüncü önemli nokta ise şüphesiz bölgenin ekonomik olarak kalkınmasıdır. Dünyadaki birçok çatışma bölgesinde ekonomik olarak gelişme sağlandığında ve bireylerin gelir seviyesi artmaya başladıkça, işsizlik ve yoksulluk gibi önemli etkenler ortadan kalktıkça etnik çatışmaların azaldığı, terörün ve şiddet kullanımının önünün kapandığı görülmektedir. Zaten bölgede yıllardır vergi ayrıcalıkları, teşvikler gibi avantajların sunulduğu görülmektedir. Ancak bölgeye yatırım yapacak iş adamlarının ve istihdam sağlayacak işverenin yatırım ve işletmesini çalıştırabilme güvenliğinin sağlanması da yatırımların artmasına önemli etki sağlayacaktır. Eğer ki bölgede kritik dönemeç geçilir ve bölge yatırımcı için cazip bir hal almaya başlarsa bölgede de ekonomik olarak yaşanacak gelişme doğal olarak tansiyonun düşürülmesine yol açacak ve terör odaklarının kendisine yandaş bulmasının da önünü kesecektir.
Terörle mücadeleye bakarken tek bir parametreden ve tek bir bakış açısıyla bakmak doğru olamaz. Bu dört temel unsur birbirine bağlı olarak işleyen dişliler olarak görülmeli, askeri önlemlerin, sosyal ve ekonomik politikaların ve diplomatik girişimlerin her birinin eş zamanlı dengeli ve koordine bir biçimde hayata geçirilmesine önem verilmelidir.
Yrd. Doç. Dr. Burak Küntay
Bahçeşehir Üniversitesi
Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı