“Azınlık Hakları” ile başlayan süreç, “Etnik Haklar” terimine dönüşürken azınlıklara “yeni küçük devletler” kurduruluyor.
Makedonya açısından siyaset ve yönetim zafiyeti her geçen gün artıyor. Makedonya Parlamento’suna Makedonyalı askerler ve ailelerine bazı hakların tanınmasına dair bir yasanın gelmesi üzerine koalisyon ortağı Arnavut DUI partisi, hükümetten çekilerek erken seçimi zorlayacağı tehdidinde bulundu. DUI liderleri, Makedonyalı askerlere tanınan hak ve imtiyazların, 2001’deki etnik çatışmalarda yer alan Arnavut milislere de tanınmaması halinde koalisyondan çekileceklerini söylüyorlar. Yasa tasarısındaki haklar da ücretsiz sağlık hizmeti, istihdam imkanları, ücretsiz eğitim, barınma ödemeleri, tazminatlar ve madalyalar idi.
Arnavut azınlığın–ki Arnavutlar azınlık tanımlamasını hiçbir zaman kabul etmediler- federasyon ve özerklik taleplerini kabul etmeyen Makedonya Yönetimi, bugün her ikisinden de daha karmaşık bir modeli uygulamak zorunda. Makedonya, ayrılıkçı Arnavut girişiminin uluslararasılaşmasıyla kendisini Ohri Anlaşması masasında bulmuştu. Çünkü ayrılıkçı hareketi bastırabilecek güçte ve donanımda bir ordusu bulunmuyordu. Ohri Çerçeve Anlaşması, AB ve ABD temsilcilerinin de imzasıyla Makedonya Cumhuriyeti hükümeti ile bu ülkede yaşayan Arnavut temsilciler arasında 13 Ağustos 2001’de imzalanmış ve ülkedeki “iç çatışma” sona erdirilmişti. Anlaşma koşulları Makedonya’daki etnik haklar konusunda ciddi değişiklikler getirmiş, Arnavutların siyasi ve sosyal haklarında iyileşme sağlanmıştı. Reformları yerel yönetimlerin güçlendirilmesini sağlayan bölgesel örgütlenme yasası tamamladı. Hem merkezi hükümetin güç ve yetkileri mahalli idarelere aktarıldı hem de 2007’de belediye sınırları yeniden çizildi.
Ohri Anlaşması’nın kilit unsuru, herhangi bir etnik grubun nüfusunun yüzde 20’ye ulaştığı belediyelerde kendi dilini resmi dil olarak ilan edilebilmesi, hatta kendi bayraklarını çekmek dahil her tür “etnik hak”ka kavuşmasıydı. Zaten Ohri Anlaşması’na dayalı reformlar sadece Arnavutlar için “etnik haklar”da iyileşme sağladı, Türkler başta olmak üzere Makedonya’nın diğer azınlıkların durumunda fazla bir değişim olmadı.[1] Yeniden çizilen bazı belediye sınırları, değişen nüfus yoğunluğu nedeniyle içlerindeki Arnavut toplumunu da çoğunluk haline getirdi. Arnavut azınlık, Ohri Anlaşması’nın tanıdığı avantajla, nüfusunun yüzde 20’ye ulaştığı belediyelerde Arnavutça’yı Makedonca’nın yanında ikinci resmi dil olarak ilan etti. Okullarda kendi dillerini öğretme, oy pusulalarını, seçmen kayıtlarını, nüfus kayıtlarını kendi dillerinde hazırlama ve yerel idarelerde temsil hakkını kazandılar. Böylece, zaten ülkenin batısını kontrolü altında bulunduran Arnavutlar, ülkenin bazı diğer bölgelerinde de –hatta başkent Üsküp’te- baskın hale gelme imkanına kavuştu. Makedon çoğunluğun yaşadığı bölgelerin, Arnavutların baskın olduğu idari birimlere bağlanması, etnik Arnavut toplumunun oranını bölgede baskın unsur olmaları için gereken barajın üzerine çıkardı. Makedonya’daki etnik grupların, nüfusun yüzde 50’sini oluşturdukları belediyelerde kendi seçtikleri bayrak ve simgeleri kullanma hakkını elde etmelerine ilişkin düzenleme ile de Arnavutlar 16 belediyede etnik bayraklarını çekebilir duruma geldi.
Esasen 2001’de kimilerine göre Arnavut Kurtuluş Ordusu, Makedonya’ya göre ayrılıkçı Arnavut terörü ile başlayan çatışmaların “iç savaş” olarak adlandırılması ile başlayan süreç Yeni Dünya Düzeni’ne uygun yeni bir devlet yapılanmasını da oluşturdu. “Azınlık Hakları” ile başlayan süreç, “Etnik Haklar” terimine dönüşürken “devlet hukuku” açısından devletler içerisindeki azınlıklara “yeni küçük devletler” kurulması halini aldı. Bugün Bosna-Hersek’te ve Kosova’da da yaşanan bir anlamda aynısıdır. Üç ülkede de yaşanan istikrarsızlık, kaos ve sık sık gündeme gelen “çatışma ihtimali” de bu “yapıcı belirsizlik esası” ile oluşturulan “devlet modeli”dir. Yapıcı ve belirsiz çünkü aksaklıkların çıkacağı kesin ama bu süreçte modelin iyileştirilmesi hedefleniyor. Yani Balkan coğrafyası hala laboratuar, Orta Doğu da ikinci test mekanı. Yoksa aslında değişen Osmanlı Hinterlandı mı denilmeli?
2001-2012 sürecine bakıldığında, Makedonya Devleti’nin 2001’de “terörist” olarak nitelediği ve Kosova ile birleşmek hedefiyle silahlı eylemlere girişen Arnavut paramiliter güçlere, madalya ve bir takım özlük haklar verip, vermemek arasında bırakıldığı görülmektedir. Nitekim DUI partili Savunma Bakanı Fatmir Besimi’nin diğer Arnavut bakanlarla birlikte 2001’deki çatışmalarda ölen Arnavut milisler için dikilen bir anıta çiçek bırakmasının üzerinden de sadece iki hafta geçmişti. Şu an, bir “Barış Antlaşması” olarak getirilen Ohri Anlaşması’ndan sonra Makedonya’daki etnik ve dini çizgilerin çok daha belirginleştiği kesin. En büyük iki Arnavut partisinin kontrollerindeki belediyelerde, Başkent Üsküp dahil, yüzlerce caddeye etnik Arnavut kahramanların adlarını vermesi, dağlara ve tepelere apartman büyüklüğünde haçların dikilmesi de bunun göstergesi. Barış değil sürekli birbirlerinin damarına dokunacak eylem fırsatı verilmiştir ve fırsatın altında AB ve ABD’nin temsilcilerinin de imzası bulunmaktadır
[1] 2001’deki ayaklanmanın gerekçesi, 1974 Anayasası’nda “kurucu halk” kabul edilen Arnavutların bu haklarını Makedonya bağımsızlığını ilan ederken kaybetmesi ve devlet yönetiminden dışlanmasıydı. Ancak 1974 Anayasası, Türkleri de “kurucu halk”; Türkçe’yi de üç resmi dilden biri kabul ediyordu. Türkler de haklarını kaybettiler ama Ohri Anlaşması, durumlarında nüfusları oranında dahi iyileşme sağlamadı.
Gözde KILIÇ YAŞIN
21.YY Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Uzmanı
Kaynak: 21.YY Enstitüsü