Çok boyutlu bir kavram olma özelliği taşıyan güvenlik, kişilerin ve toplumun siyasi bakış ve felsefi dünya görüşlerinden türemekte ve farklı anlamlara bürünmektedir. En genel anlamıyla güvenlik, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı kendini koruyabilme yeteneğidir.
Devletler açısındansa, barış zamanında kendi değerlerini tehditlere karşı koruyabilme ve savaş halinde zafer kazanabilme gücü olarak tanımlanabilir. Farklı anlamlar alsa da güvenlik, insanoğlunun toplu yaşama geçişinden itibaren korunma, barınma ve hayatını devam ettirme gereksinimlerinin karşılanmasını içermektedir. Bununla birlikte, “var olan değerlerin korunması için yapılan çalışmalar sonucunda risk ve tehditlerin olmaması durumunu ifade etmektedir.” [1]
Güvenlik, günümüzde uluslararası ilişkileri belirleyen temel unsurların başında gelmektedir. Uluslararası sistemi açıklamada güvenlik kavramının rolü, teorilere göre farklılıklar göstermektedir. Güvenlik algısında oluşan bu farklılıkları incelemek, uluslararası sistemde güvenliğin öneminin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Realizm ve Güvenlik Algısı
Realizm güvenlik kavramını sürekli bir güvensizlik ortamı veya güvende olmama hali olarak tanımlamaktadırlar. Realistlere göre, devletin varlığını sürdürmeye ilişkin olan ulusal güvenlik konusu yüksek politika (high politics) olarak nitelendirilirken, ticari, mali, sağlık gibi konularsa alçak politika (low politics) olarak nitelendirilmektedir. Realistler uluslararası yapıyı, tek tek devletlerin güvenliğini sağlayacak merkezi bir otoritenin bulunmaması sebebiyle, anarşik olarak tanımlarlar ve bu yapı içinde her devletin kendi güvenliğini sağlamak zorunda olduğunu dolayısıyla her devletin kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini ileri sürmektedirler. Ayrıca, realistlere göre uluslararası yapıdaki istikrarsızlıklar devletlerin güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Devletler bu olası tehditlere karşı ittifak antlaşmaları imzalayabilirler. Ancak devletler güvenlikleri için bunlara fazla güvenmezler. Bu sebeple kendi güvenliklerini kendileri sağlayabilecek güce ulaşmaya çalışırlar. Devletlerin güvenlik kaygısının egemen olduğu uluslararası sistemi sıfır toplamlı bir oyun olarak gören realistler, devletlerin nisbi çıkar peşinde koşmalarını işbirliği için engel olarak görmektedirler.
Neo-realizm, uluslararası yapıyı analiz ederken, sistem üzerinde odaklanmakta, özellikle de uluslararası ortamın anarşik olmasının devletler arasında güvensizliğe yol açtığını vurgulamaktadır. Sistemdeki savaş ve çatışma kavramlarını ise güvenlik ikilemi ile açıklamaktadır. “Güvenlik ikilemi kavramı, bir devletin başka bir devletten tehdit algılayıp silahlanması durumunda buna karşın tehdit algılanan devletin de aynı şekilde cevap vermesini ifade etmektedir. Bu durumda her iki devlet de birbirine karşı silahlanmış, bu sonuç her iki devlet için de hem ekonomik hem de askeri bakımdan büyük bir külfet yaratmıştır. Üstelik silahlanma, algılanan tehdidi yok etmemiş, aksine tehdit algılanan devletin de silahlanmasına yol açmıştır.”[2] Neo-realistlerin, realistlerden ayrıldıkları nokta ise, devletin nihai amacının güç değil güvenlik olduğunu belirtmeleri olmuştur. Neo-realistlere göre, güç, devletin daha fazla güvenliğe sahip olmasında amaç değil bir araçtır.
Liberalizm ve Güvenlik Algısı
Liberal düşünce sisteminde güvenlik kavramı ülke topraklarının savunulması ve ülkenin bekasının sağlanmasına yönelik askeri faaliyetlerden daha fazlasını ifade etmektedir. “İşbirliği odaklı bir güvenlik anlayışı ortaya koyan liberalizm, uluslararası ilişkileri “sıfır toplamlı bir oyun” olarak görmemekte ve “mutlak kazanç” varsayımından hareketle aktörlerin işbirliğine yönelmeleri halinde tarafların kazanç sağlayacaklarını ileri sürmektedir. Çünkü liberalizm, rekabet ve çatışmanın uluslararası sistemin anarşik yapısından ya da devletlerin kötü niyetlerinden değil, yanlış algılamalardan kaynaklandığını öne sürmektedir. Dünya tarihinin sadece çatışmalardan ibaret olmadığını aynı zamanda işbirliğinin de bulunduğunu belirten liberal kuramcılar, yanlış algılamalara ve güvensizliğe neden olacak koşulların düzeltilmesi durumunda çatışma ve rekabetin azalabileceğini, devletlerin birbirleriyle işbirliği yapabileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca liberalizm, uluslararası hukuk ve normların tesis edilmesiyle kolektif güvenliğin sağlanacağını savlamaktadır. Bu konuda uluslararası kurumların uluslararası düzeni sağlayacağını belirterek kurumsallaşmaya özel bir rol atfetmektedir.” [3]
Eleştirel Teori ve Güvenlik Algısı
Eleştirel teori, realizmin uluslararası sistemi bir devletlerarası sistem olarak algılaması ve güvenlik konusunu merkeze alan çözümlere gitmesi ile bu çözümlerde güç ve çıkarı en önemli unsurlar olarak ön plana çıkarmasına tepki göstermiştir. “Eleştirel kuramın güvenlik olgusuna dair tespit ve yorumları şu şekilde özetlenebilir: i- güvenlik, sübjektif bir olgudur ve realizmin yaptığı gibi tekil bir güvenlik anlayışından bahsedilemez, ii- realizmin etkisindeki klasik güvenlik anlayışı, devlet güvenliğiyle sınırlandırılmış; bu nedenle birey ve toplum güvenliği ihmal edilmiştir, iii- güvenlik, uluslararası ilişkiler disiplininin diğer kavramları gibi güç ve bilgi ilişkisi çerçevesinde şekillendirilmektedir, iv- küresel güvenlik konularına ilişkin politikalarda hegemon aktör(ler) belirleyici bir role sahiptir, v- küresel güvenliğin tesisi için etiksel evrenselliğin ve kozmopolitan dünya görüşünün hâkim kılınması gerekmektedir.” [4]
Gizem Nida MERCAN
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça:
Baylis, J. (2008). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı. Uluslararası ilişkiler Dergisi, 5(18).
Çetinkaya, Ş. (2012). Güvenlik Algılaması ve Uluslararası ilişkiler Teorilerinin Güvenliğe Bakış Açıları. 21.Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi, (2).
Sandıklı, A. (Ed.). (2012). Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri. Bilgesam Yayınları.