T.C. Şanghay Başkonsolosu Sayın Murat Ülkü ile Söyleşi

Türkiye Cumhuriyeti Şanghay Başkonsolosu Sayın Murat Ülkü ile Diplomasiye Dair

Yer: T.C. Şanghay Başkonsolosluğu – Qihua Tower

Türkiye Cumhuriyeti Şanghay’daki çalışma ofisinde son dönemdeki Türkiye- Çin Halk Cumhuriyeti ilişkileri üzerine ve hayata dair iki saat kadar çok özel ve çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim. Söyleşi süresince ve sonrasında diplomasi alanında birebir tavsiyelerini ve deneyimlerini de dinleme imkânı bulduğum Sayın Ülkü’ye sıcak ev sahipliğinden dolayı Cafebabel.com Çin Temsilciliği adına teşekkürü bir borç bilirim.

Uğur BAKICI: Sayın Ülkü; Bize biraz kariyerinizden bahsedebilir misiniz?

Murat ÜLKÜ: Galatasaray Lisesini ve ardından Boğaziçi Üniversitesini bitirdikten sonra 1989 yılında meslek memuru olarak Dışişleri Bakanlığı’na girdim. İlk görevimi NATO-Brüksel’de yaptım. Arkasından Tahran’a tayin oldum. Ondan sonra Viyana’da Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı nezdindeki daimi temsilciliğimizde başkâtip ve müsteşar olarak görev yaptım. Ardından İran’a başkonsolos olarak atandım. Çin ise beşinci dış tayinim. Şuanda 45 yaşındayım. Çok yakında buradaki görevimi tamamlayıp Türkiye’ye merkeze döneceğim.

Uğur BAKICI: Bu süreç içinde meslek hayatınızda ne gibi zorluklar yaşadınız?

Murat ÜLKÜ: Doğrusu mesleğimiz çok onurlu ve keyifli bir meslek. Çünkü ülkenizi temsil etmek, savunmak bunlar çok yüce duygular. Ama bunun yanında mesleğin beraberinde getirdiği belirli zorluklarda var. Bu bir gerçek. Tabi görev yaptığınız ülkenin koşullarına bağlı olarak bu zorlukların derecesi de farklılık arz edebiliyor. Öyle günler oldu ki silahlı saldırı tehlikesi altında da yaşadık. Hastalık tehlikesi altında da… Dolayısı ile çeşitli zorlukların birarada olduğu bir meslek bu.

Belki bulunduğunuz ülkeden bağımsız olarak baktığımızda zorluk demeyelim ama meydan okuma anlamında söyleyelim bunu: Sürekli bulunduğunuz, yaşadığınız ortamı değiştirme zorunluluğu. Bu zaman zaman zorlayıcı olabiliyor. Çünkü nihayetinde hepimiz insanız. Belli bir ortama, kültüre tam alışıyorsunuz ve bir süre sonra düzeniniz tamamen değişiyor. Bambaşka bir ülke, bambaşka bir şehir. Tabi aileniz ve mesleğiniz sizinle birlikte seyahat ediyor. Bu güçlükler özellikle çocuklarımızı etkileyebiliyor. Çünkü biz yetişkinler olarak bir şekilde yeni ortama daha kolay uyum sağlayabiliyoruz. Fakat çocuklarımız bir ülkede tam arkadaşlarına okullarına alışıyor 3-4 sene sonra “taşınıyoruz” deyince o küçük kalpler belki biraz zorlanıyor. Ama uzun vadede insanoğlu her türlü zorluğa göğüs gerebilen uyum sağlayabilen bir varlık. Bizler için de değişim olgusu aynı zamanda artık vazgeçilmez bir alışkanlık haline geliyor. Tersinden bakarsak belki biz diplomatların aynı şehirde, aynı evde, aynı iş yerinde 20-30 yıl yaşamamız artık mümkün değil.

Uğur BAKICI: Diplomat olmaya ne zaman karar verdiniz?

Murat ÜLKÜ: Diplomat olmaya Galatasaray Lisesinde okurken karar verdim. Bunda tabi okuldan mezun büyüklerimizin, geçmiş kuşakların çok yoğun olarak diplomasi mesleğini seçmelerinin de etkisi oldu. GS Lisesi’nde bu gelenek vardı fakat ben öteden beri faklı kültürlerle tanışmak, iletişim kurmak ve ülkemi bir şekilde temsil etmeyi her zaman hayal etmiştim. Bugün mesleğe başladıktan yirmi bir yıl sonra bile ilk günkü mutlulukla ve yine aynı heyecanla çalışmaya devam ediyorum

Diplomatlığı bir imtiyaz olarak görüyorum. Ülkeniz size belli bir görevi yüklüyor ve sizden hizmet bekliyor. Bu bir külfet değil çok özel bir ayrıcalıktır. Onun hakkını verme kaygısı her zaman disipline eder.

Uğur BAKICI: 2006 yılında Türkiye Cumhuriyeti Şanghay Başkonsolosu olduktan sonra Türkiye-Çin ilişkilerinde ne gibi değişiklikler oldu?

Murat ÜLKÜ: Göreve başladığım dönemde Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler ivme kazanmaya başlamıştı. Özellikle son 4 yıl boyunca ilişkilerimizde ciddi bir sıçrama oldu. Tabi bunu sadece Şanghay Başkonsolosluğu ile sınırlı olarak söylemiyorum. İki ülke arasında ilişkiler bağlamında çok ciddi bir sıçrama oldu. Kendi misyonum açısından baktığımda ise iş yükümüz bu süreç içinde 3-4 kat artmış. Bu da iki toplumun birbirine daha yaklaştığını çok açık göstermektedir. İlişkilerin çeşitlendiğinin, derinleştiğinin açık bir göstergesidir.  

Uğur BAKICI: Başkonsolosluğumuzun kültürel, sosyal etkinliklerinden bahsedebilir misiniz?

Murat ÜLKÜ: Şanghay’da göreve başladıktan sonra özellikle önem verdiğim konular arasında hem Türk toplumunun kaynaştırılması açısından, hem de bizi yeni yeni tanıyan Çin toplumunda ve Şanghay’da ülkemizin daha iyi tanıtılması bakımından, elimizden gelen imkânlar dâhilinde çeşitli kültürel faaliyetler düzenlenmesi hususu yer aldı. Bu kapsamda başkonsolosluğumuz konser, sergi, yemek haftası, turizm tanıtma gecesi, yeni yıl resepsiyonu ve 23 Nisan Şenliği gibi birçok faaliyeti kendi imkanlarıyla gerçekleştirdi. 23 Nisan şenliklerimiz güzel ses getiren bir çalışma oldu. Şanghay televizyonu çekimler yaptı, diğer ülkelerden çocuklar gelip gösteriler yaptılar. Türkiye’nin güzelliklerini ortaya koyduk. Fakat tüm bu etkinliklere rağmen Çin Halk Cumhuriyeti’nin büyüklüğü de göz önüne alındığında yapılanları yeterli sayamayız. Mutlaka daha fazla tanıtım yapmak lazım. Kültürel tanıtım için çok fazla kaynak gerekiyor. Sadece gayret etmeniz yetmiyor. Finansmanını da bulmanız gerekiyor. Önümüzdeki yıl Türkiye-Çin diplomatik İlişkilerinin 40.yıldönümü. Türkiye’nin Çin’de tanıtılması açısından önemli bir dönem olacak. Hâlihazırda başkonsolosluğumuz bünyesinde bir kültür ve tanıtma müşavirliği bulunmamaktadır. Girişimlerimiz neticesinde bu konuda ilke kararı alındı. Yakın gelecekte uygulamaya konulması bekleniyor. Böylelikle tanıtım alanında daha etkin çalışmalar yapabileceğiz.  

Uğur BAKICI: Eğitim konusunda Türk gençlerine ne gibi olanaklar sağlanıyor? Örneğin konsolosluğumuzun burs imkanları var mı veya size geldiklerinde şirketlere yönlendirme yapıyor musunuz?

Murat ÜLKÜ: Başkonsolosluğumuz bünyesinde eğitim müşavirliği olmadığı için doğrudan yürüttüğümüz bir burs programı bulunmamaktadır. Burs programı Milli Eğitim Bakanlığı’mız ile ilgili Çin makamları arasındaki mekanizmalar üzerinden yürütülüyor. Burslu veya burssuz, görev bölgemizde bulunan öğrenci kardeşlerimizin her türlü işlemleri ve ihtiyaçlarıyla yakından ilgiliyiz, fakat başkonsolosluğumuz aracılığıyla burs olma imkanı yok ne yazık ki.

İş bulma konusunda bizim yönlendirme yapmamız mümkün, fakat samimiyetle söylemem gerekiyorsa başkonsolosluğun bir iş bulma kurumu gibi çalışmasını beklemek gerçekçi olmaz. Böyle bir fonksiyonumuz yok ve olmamalı şu açıdan; Kimi hangi işe önerdiğiniz nihayetinde bir seçimdir ve sonuçları öneriyi yapanı bağlar. Biz devlet kurumu olarak tüm vatandaşlarımıza, tüm öğrenci kardeşlerimize aynı mesafedeyiz. Dolayısıyla kimseyi kimseden ayırmamız pek mümkün olmaz. Bizim yaptığımız ise, çeşitli vesileler yaratarak her kesimden vatandaşlarımızı kaynaştırıcı etkinlikler düzenlemek ve şirket sahibinden öğrenciye insanlarımız arasındaki sosyal ağı geliştirmek. Örneğin girişimlerimiz neticesinde Şanghay’daki iş camiası her ayın son perşembesi bir araya geliyor ve bu toplantı öğrencilerimize de açık bir görüşme oluyor. İsteyen öğrenci kardeşlerimiz bu toplantılara katılıp iş çevresi ile tanışma imkanı elde ediyor. Bu işler kendi doğal mecrası içinde olursa daha sağlıklı yürür.

Yetenekli, her yere uyum sağlayan bir toplumuz ancak birbirimizle dayanışma içinde olamıyoruz. Daha bireysel davranıyoruz. Bunu hayatın bize dayattığı bir zorunluluk olarak takdim edemeyiz. Ülkemizden son derece uzak olan Şanghay gibi bir yerde her Türk vatandaşı birbirine muhtaçtır. Hepimiz bir aileyiz birbirimizi çok sıkı bir şekilde kucaklamak durumundayız. Elbette bu dayanışma yeri geldiğinde birbirimizi destekleme anlamını da taşımalı. Birliktelikte sadece güç doğar. Bu itibarla Türk firmalarının öğrencilerimizi istihdam etme konusunda daha aktif olmalarını bekliyoruz.  

Uğur BAKICI: Türk vatandaşlarının buradaki hayata uyum sağlayabilmeleri için yaptığınız çalışmalar var mı?

Murat ÜLKÜ: Tüm vatandaşlarımızı aile ferdi olarak gördüğümüz için özel bir program uygulamıyoruz. Herkesle birebir ilişki kuruyoruz. Yaşama dair her alanda doğal bir süreç kendilerine yol gösteriyoruz, yardımda bulunuyoruz. Şöyle bir örnek vermek isterim; Zhejiang eyaletindeki Yiwu kentine bir ziyaretim sırasında vatandaşımız bir hanımefendi 24 saat bilgi ve yardım alınabilecek başkonsolosluğumuza ait özel bir telefon hattı hat olup olmadığını sormuştu. Bende kendisine hak vererek “Keşke olsa öyle bir imkanımız, inanın bizler de istifade ederdik.” diye şakalaştım ve bizlerle gece gündüz cep telefonlarından ulaşabileceklerini hatırlattım. Nitekim vatandaşlarımız kimi zaman gece yarılarında başkonsolosluk olarak Türk toplumunun odak noktası olduğumuz için elimizden gelen her türkü yardımı yapmaya çalışıyoruz. Bazen ihtiyaçların, sorunların yanıtları başkonsolosluğumuzda olmuyor. Bu tür durumlarda da Türkiye’den yardım istiyoruz.

Uğur BAKICI: Çin’de görev yaptığınız sürece başınızdan geçen ve unutamadığınız en ilginç olay nedir?

Murat ÜLKÜ: Çin zarafetinde örnek teşkil etmesi açısından hiç unutamadığım bir anıyı paylaşmak isterim. Göreve başladığım ilk zamanlarda vatandaşlarımızın da en yoğun olarak yaşadığı Zhejiang eyaletinde valiye yapılacak nezaket ziyaretinin eşli olarak öngörülmesi karşısında o zaman iki buçuk yaşında olan kızım Deniz’in bizden ayrı Şanghay’da kalması güçlük arz ediyordu. Çünkü Şanghay’a daha yeni gelmiştik ve kızımın alıştığı bir bakıcısı yoktu. Bu nedenle Zhejiang makamlarına bu gezi esnasında kızımızı da bizimle birlikte getirip getiremeyeceğimiz sordum. Onlarda “Tabi ki mutlu oluruz” dediler. Ben resmi ziyaretlerde bulunurken eşime ve çocuğuma özel program yaptılar. Buraya kadar normal fakat en büyük jesti valiyi ziyaretten sonra yerleşik usullere göre eyalet dışişleri ofisinin genel müdürünce verilen resmi yemekte yaptılar. Yemek esnasında iki buçuk yaşımdaki Deniz için masada ayrı bir yetişkin yeri hazırlanmıştı. Yani anne yanı değil basbayağı resmi konuk koltuğu! Bir buçuk saatlik yemek boyunca kızım da mucizevi bir şekilde masada son derece güzel oturdu ve uslu uslu yemeklerini yedi. Yani o yaşta diplomatik sofra protokolüyle tanışmış ve ülkesini temsil etmiş oldu. Bu benim için o kadar güzel bir anı ki; ne zaman Zhejiang yöneticileri ile karşılaşsam ilk sordukları “Kızınız nasıl?” sorusu oluyor. Belli ki bizim Deniz iyi bir “Türk bebeği” örneği olarak zihinlerinde yer etmiş!

Uğur BAKICI: Şanghay’da yoğun iş temponuzdan arta kalan zamanda zamanınızı nasıl değerlendiyorsunuz?

Murat ÜLKÜ: Kişisel uğraşlar için çok zaman kalmamasına rağmen en önde gelen hobim olan müzikle yakından ilgilenmeye çalışıyorum. Şanghay’da müzik etkinlikleri giderek çeşitleniyor. Zaman bulabildiğimde konserlere gitmek rahatlatıcı oluyor.

Uğur BAKICI: Çin İstanbul Başkonsolosu Sayın Zhang Zhilang bir röportajında iki ülkenin ruhlarının aynı olduğunu belirtmiş ve iki ülkenin aile yapılarının benzerliğine dikkat çekmiş. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? İki ülke arasında gördüğünüz en önemli benzerlikler nelerdir?  

Murat ÜLKÜ: Gerçekten toplumlar arasında benzerlikler var. Bugün Türkiye’de özgüvene sahip, kendisi ile barışık, hayatta herşeyde başarabileceğine tam olarak inanan bir insan profili var. Çin’e baktığımızda da aynı şekilde yakalanmakta olan zenginliğinin getirdiği iyimserlikle desteklenen özgüveni tam bir ülke görüyoruz. Bunun beraberinde getirdiği önemli bir olgu şu: Özgüveni olan, kendisi ile barışık olan bireyler ve toplumlar “karşı tarafa saygı gösterme” konusunda sıkıntı yaşamazlar. İki büyük medeniyetin mirasçısı olarak Türk insanı ile Çin insanı da etkileşime girdiğinde karşılıklı saygı temelinde doğal, sıcak ve rahat bir diyalog ortamı hemen ortaya çıkıyor. Yani her iki milletin de karaterinde “efendilik” var ki bu çok önemli bir ortak payda bence.

Uğur BAKICI: Türkiye ile Çin arasında ticari ilişkilerde artık Yuan ve Türk Lirası kullanılmasının sizce dezavantajları nelerdir?

Murat ÜLKÜ: Avantajları olacağı gibi dezavantajları da olabilir elbette. Yuan’ın değer kazanması yönünde başta ABD olmak üzere batı ekonomilerinin Çin üzerinde baskı kurduğu bilinen bir gerçek. Kısa vadede Yuan kurunda büyük bir oynama beklenmemekle birlikte orta vadede ne olacağını bilemeyiz. Eşyanın tabiatı gereği bir takım riskler olması kesin. Ancak bu husus konunun uzmanları tarafından değerlendirilecek karmaşık ve teknik bir konudur. Uluslararası mali krizle birlikte dünya ekonomik düzeninin bir değişim sürecine girdiği aşikârdır. Bunun bir çok boyutu var. Genel olarak dünyada yerleşik üretim ve kalkınma modellerinin de sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu bağlamda “ABD henüz kazanmadığı parayı şimdiden harcarken, Çin ise kazanmış olduğu parayı harcamıyor ve kriz bu nedenle çıkıyor.” gibi yorumlara da yapılıyor. Türkiye olarak bizim de oluşan yeni uluslararası ekonomik ortama uygun adımlar atmamız tabiidir.

 

Uğur BAKICI

Fudan Üniversitesi- Şanghay

Çin Politikası ve Diplomasi

Yüksek Lisans Öğrencisi

http://china.cafebabel.com/tr/

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...