Resmi adı “Çin Cumhuriyeti” olan ve dünya kamuoyunda uzun yıllar “Milliyetçi Çin” adıyla bilinen Tayvan, 1971 yılına kadar BM Güvenlik Konseyi’nde Çin adına ayrılan daimi üyelik koltuğunu işgal ediyordu. 1971 yılında ise Batı bloğu politika değişikliğine giderek, “Tek Çin” in Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) olduğunu kabul etmiş ve Çin Cumhuriyeti’ni (Tayvan) BM üyeliğinden ihraç etmiştir. Bununla birlikte Tayvan, hukuken Çin’in parçası olan ancak fiilen bağımsız bir devlet olarak nevi şahsına münhasır konumda varlığını devam ettirmiştir. Tayvan’ın pek çok ülkede bulunan büyükelçilikleri, “Taypeh Ticaret ve Kültür Ofisi” ne dönüşmekle birlikte varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Hatta Tayvan, 1970 ve 1980’li yıllardaki hızlı ekonomik kalkınmasıyla Güney Kore, Singapur ve Hong Kong ile birlikte “Dört Asya Kaplanı’ndan” biri haline gelmiş ve dünyada saygıdeğer bir konuma erişmiştir.
Ankara da bu süreçte NATO müttefikleriyle ortak hareket ederek Tayvan yerine ÇHC’yi tüm Çin’in tek meşru temsilcisi olarak tanımıştır. Ancak dünyada çok az ülke tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınan Tayvan, kendisini resmen tanımayan pek çok ülkeyle fiilen bağımsız bir devletin yapabileceği pek çok faaliyeti yürütmektedir. Bu açıdan, Tayvan uluslararası ilişkiler ve özellikle uluslararası hukuk açısından çok müstesna bir örnek olmayı sürdürmektedir.
Çin-Tayvan meselesine Türkiye açısından bakınca ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır; Ankara, “Tek Çin” Politikası çerçevesinde tıpkı Hong Kong ve Macao gibi Tayvan’ı da Çin’in parçası olarak kabul etmekte ve kesinlikle ayrı bağımsız bir siyasi birim olarak tanımamaktadır. Ancak Tayvan’ın Ankara’daki Büyükelçiliği “Taypeh Ticaret ve Kültür Ataşeliği” adı altında bir diplomatik misyon olarak varlığını devam ettirmektedir. Tayvan misyonunun en üst düzeyde muhatabı ise Dışişleri Bakanlığı değil Dış Ticaret Müsteşarlığı’dır. Kişi başına yaklaşık 35 bin dolar gelirle dünyadaki dinamik ülkelerden biri olan Tayvan’la mevcut şartlarda ilişkilerin devamı Türkiye adına bazı fırsatların kaçırılmasına da yol açmaktadır. Ankara, ÇHC lehine benimsediği “Tek Çin” Politikası’ndan vazgeçmeksizin Tayvan’la daha sıkı ilişkiler geliştirip daha yoğun ticari ilişkiler tesis edebilir. Bu açıdan Tayvan tarafının Türkiye’den taleplerini incelemek yararlı olacaktır. Tayvan’ın siyasi tanıma istemeksizin daha yoğun ekonomik ilişkiler için Türkiye’den dört temel beklentisi bulunmaktadır.
1. İstanbul’da Tayvan Ticaret Ofisinin Açılması
2008 rakamlarına göre; Türkiye Tayvan’a yaklaşık 100 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken, karşılığında Tayvan’dan 1 milyar 700 milyon dolarlık ithalat yapmaktadır. Yani Çin, Japonya, Güney Kore gibi diğer Doğu Asya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye, Tayvan’la ticaretinde yüksek oranda dış ticaret açığı vermektedir. Bununla birlikte, ikili ticari ilişkiler yaklaşık 2 milyar dolar seviyesine çıksa da her iki ülkenin de ekonomik hacmi düşünüldüğünde oldukça yetersiz durumdadır. Bu noktada Tayvan, İstanbul’a da bir Ticaret ve Kültür Ofisi açmak istemektedir. Çünkü İstanbul sadece Türkiye’nin değil dünyanın önemli ticaret üslerinden biri haline gelmektedir. Hem dünyadaki en işlek havayolu noktası olması açısından hem de müstesna tarihi ve kültürel mirasa sahip olması bakımından İstanbul, Tayvanlı iş insanları ve turistlerin Türkiye’de ilk uğramak istedikleri şehirdir. İstanbul’da Tayvanlı iş insanları ile turistleri yönlendirip rehberlik edecek böyle bir diplomatik misyonun yokluğu ikili ilişkilerin gelişmesi önündeki en büyük engellerden birisidir.
Türk ve Tayvan makamları arasında İstanbul’da yeni bir ticaret misyonu açılması yönündeki girişimler ÇHC’nin tepkisine maruz kalmıştır. Halbuki yine diplomatik açıdan Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımayan ABD’de 12, Japonya’da 5, Kanada’da 3 ve Almanya’da 2 Taypeh Ticaret Ofisi bulunmaktadır. Dolayısıyla Tayvan konusunda Pekin’in Ankara’yı sınırlandırması çok mantıklı gerekçelere dayanmamaktadır. Üstelik Tayvan, toplam dış ticaretinin yaklaşık yüzde 30’unu Çin’le gerçekleştirmektedir. Çin’in Tayvan’a karşı ekonomik yaptırım gibi bir stratejisi yokken niye Türkiye’yi bu konuda sınırlandırmak istediğinin mantıklı bir izahı bulunmamaktadır.
2. Türkiye’den Tayvan’a Doğrudan Seferlerin Konması
Türkiye ile Tayvan arasında ticari ilişkilerin gelişmesi önündeki bir diğer engel de iki ülke arasında doğrudan uçak seferinin bulunmamasıdır. Türkiye’nin dış dünyaya açılan kapısı olan İstanbul’dan Tayvan’a bir hatta iki aktarma ile uçulabilmektedir. Bu da normalde 12 saat sürmesi gereken İstanbul-Taypeh yolculuğunu 20 saate çıkarmaktadır. İki ülkenin ekonomik büyüklükleri düşünüldüğünde, doğrudan uçak seferlerinin başlaması sadece ticari değil siyasi bir iradeyi de gerekli kılmaktadır.
3. Vize Engelinin Kaldırılması
Tayvan sadece normal pasaportlardan değil hususi (yeşil) pasaportlardan da vize istemektedir. Halbuki Çin, hususi pasaportlardan vize istemezken, Japonya ve Güney Kore hiçbir Türk pasaportu için vize istememektir. İşin ilginç tarafı vizelerin karşılıklı olarak kaldırılmasını Tayvan tarafı istemektedir. Ankara ise Pekin’in tepkisinden çekinerek bu konuda yeterli girişimde bulunmamaktadır. Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımayan Avrupa Birliği 2010 yılı sonu itibariyle Tayvan vatandaşlarına uyguladığı vizeyi kaldırmıştır. Pek çok ülkeyle vizelerin kaldırılması suretiyle ticari ve kültürel ilişkileri çeşitlendirmek isteyen mevcut hükümetin bu konuda da Çin’i ikna ederek bir inisiyatif kullanması gerekmektedir. Tayvan’ın çeşitli şehirlerine başta Çin olmak üzere Japonya, Güney Kore, ABD ve Almanya gibi ülkelerden çok sayıda doğrudan uçak seferi yapılmaktadır.
4. Tayvan’ın Türk Dışişleri Bakanlığı ile Temas Kurabilmesi
Tayvan’ın dördüncü talebi ise biraz daha siyasi nitelikte kalmaktadır. Türk Dışişleri Bakanlığı’nda hiçbir muhatap bulamayan Ankara’daki Tayvan Temsilciliği, tanıma anlamına gelmeyecek şekilde İstanbul’da Tayvan ticaret ofisi açılması, vizelerin kaldırılması, hatta iki tarafı ilgilendirebilecek ortak konularla ilgili istişareler yürütmek üzere Bakanlıkla temas kurmak istemektedir.
Genel olarak Ankara’nın Tayvan politikasına baktığımızda, Türkiye’nin Çin’i ürkütmemek adına Tayvan konusunda oldukça yavaş ve tedirgin davrandığını görmekteyiz. Halbuki Türkiye, “Tek Çin” Politikası’na halel getirmeksizin Çin’in en büyük ticari ortakları olan ABD, Japonya ve Güney Kore’nin yaptığı gibi Tayvan’a karşı bütün tarafların kazançlı çıkacağı daha dinamik bir politika geliştirebilir.
Doç.Dr.Selçuk Çolakoğlu
USAK Uzmanı
Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi