Tarihsel Süreçte Libya ve Bugünkü İsyanlar

Libya’nın Kısa Tarihi

Bugünkü Libya toprakları; Finikeli gemiciler, Grekler, Büyük İskender ve Mısırlıların elinden geçtikten sonra Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girdi. Daha sonra Bizans’ın kontrolüne geçen Libya yedinci yüzyılın başında Müslüman Araplar tarafından fethedildi ve yerli halkı oluşturan Berberilerin çoğunluğu Müslüman oldu. 900 yıl süren Arap egemenliği sırasında Fatimiler, Muvahhidler ve Hafsiler Libya’ya hâkim oldular. 1551’de ise Oruç Reis ve Hızır Reis adında iki yerli liderin Osmanlıların emrine girmesiyle Libya Osmanlı hâkimiyetine girdi. 1555 yılında Trablus liman şehrinin Saint John Şövalyelerinin elinden alınmasından sonra 1911 yılına kadar Libya toprakları, Osmanlılar tarafından gönderilen valiler tarafından yönetildi [1].

1911 yılında İtalya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı ve ülkeyi işgal etti. 1912 yılında Osmanlılar ile İtalya arasında imzalanan Uşi Antlaşması’yla Libya’nın egemenliği İtalya’ya devredildi. Fakat İtalya ülkede kontrolü sağlayamadı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Libya halkı silahlı direnişe geçti. İtilaf Devletlerinin desteğine rağmen Libyalılar etkili olamadı ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar İtalyanlar ülkede kontrolü sağladı. İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru İtilaf Devletleri İtalya’yı ülkeden attılar. Galip Devletler ülkenin kontrolü sırasında bir karara varamayınca konu Birleşmiş Milletlere götürüldü. İki yıllık bir hazırlık döneminden sonra 24 Aralık 1951 tarihinde Libya Birleşik Krallığı adıyla Libya bağımsız oldu ve Senusi Şeyhi Muhammed İdris el-Senusi kral oldu. Dini meşrutiyetini Senusi tarikatından alan devletin egemenliği kral ve yasal varislerine verildi Sirenika, Fizan ve Tripoli eyaletlerinden oluşan federal bir yapı vardı. Fakat 1963 yılında merkeziyetçi bir yönetime geçildi ve devletin adı da Libya Krallığı oldu [2].

 

Kaddafi Dönemi

Libya’da petrolün bulunması ve gelişmiş ülkelerin buraya yönelik politikaları sorunları da beraberinde getirdi.1950’li yıllar boyunca ülkenin en önemli gelir kaynağı ABD ve İngiltere’nin sağladığı dış yardımlar ve ülkede askeri üsler oluşturma karşılığında verilen kiralar krallığın ayakta kalmasını sağlıyordu. 1960’larda petrol en önemli gelir kaynağı oldu. Ancak monarşi yönetimi, kaynakları iyi kullanamayınca iç muhalefet gelişti ve Libya askerlerin müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. 1 Eylül 1969 tarihinde 27 yaşında genç bir subay olan Muammer Kaddafi liderliğinde bir grup asker (Özgür Subaylar Hareketi) darbe yaptı ve krallığa son vererek sosyalist cumhuriyeti kurdular. Muammer Kaddafi devlet başkanlığına getirildi. Sosyal adalet, sosyalizm ve birlik gibi söylemlerle iktidara gelen Kaddafi her alanda devrimci bir dış politika izledi. Kaddafi’nin siyasi felsefesi Batı karşıtlığı oldu ve bu felsefeye yönelik birçok politika izledi. İlk olarak, ülkesindeki askeri ve hava üstlerinin boşaltılmasını istedi. Libya’nın en önemli güç unsuru petrolü kullanarak Batı’ya karşı ekonomik bir savaş vermeye çalışan Kaddafi, petrol şirketleriyle daha önceden yapılan antlaşmaları yok sayarak, petrol şirketlerini kamulaştırdı ve böylece gelirini arttırmaya çalıştı. Yaptığı devrimin ve sosyalizm anlayışının Arap dünyasının geleceğini belirleyeceğini düşünerek Filistin Davasına ve Arap Birliğine hizmet etmeyi amaçladı. İlk yıllarda uluslararası kamuoyu bu politikalara pek tepki göstermese de 1980’li yıllardan sonra ABD, Libya’ya baskı uygulamaya başlamıştır.

1988’de terörizme destek verdiği gerekçesiyle başlayan Libya üzerindeki ABD ambargosunu, ABD ve İngiltere’nin Pan-AM 103 sayılı yolcu uçağının İskoçya’nın Lockerbie şehrinde düşürülmesinin Libyalı diplomatlar tarafından organize edildiğinin düşünülmesi ve Libya’nın da sorumluları sınır dışı etmemesi üzerine 1992’de BM ve 1994’de de AB ambargoları takip etmiştir. Libya’ya uygulanan ambargolar ülke ekonomisini olumsuz etkilerken kalkınma hamlelerine ve toplumsal refaha büyük ölçüde ket vurmuştur. Ancak Kaddafi’nin 2003’de, Pam-AM uçağının bombalanması olayında bağlantısı olduğunu itiraf ederek tazminat ödemeyi kabul etmesi ve nükleer silah programından vazgeçtiğini ilan etmesinin ardından önce BM daha sonra da AB Libya’ya yönelik ambargolarını kaldırmıştır [3]. Bu uygulamalar Libya’nın politikalarını etkiledi. Ambargolardan sonra Libya yaklaşık 20 milyar ABD doları zarar etti. Libya ekonomisi çökme noktasına geldi. Ülkedeki işsizlik %30 civarına, enflasyon ise % 50 civarına çıktı. Maaş artışları donduruldu. Ambargoların kalkmasından sonra bir takım refah politikaları izlense de başarılı olunamamıştır. Bu gelişmelerin üzerine, Libya’da ki kabile sistemi dikkate alındığında Kaddafi karşıtı kabilelerin tepkisi artmıştır. Kaddafi politikalarını eleştiren kabileler, karar alma sürecinden dışlanmış, sindirilmiş ve hatta acımasızca öldürülmüş bu da güçlü bir toplumsal muhalefetin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kaddafi servetine servet katmaya devam etmiş halk ise sefalete sürüklenmiştir.

 

Eylemlerin Nedenleri

2011 yılında Ortadoğu’da başlayan değişim rüzgârına Libya halkı da katılmıştır. Bu beklenen bir gelişmedir. Tunus’la başlayıp Mısır’la devam eden isyanların domino etkisi göstereceği ilk günlerden bu yana tartışılan bir konudur. Fakat Libya’da ki isyanlar Tunus ve Mısır’da gerçekleşen isyanlardan nedenleri ve sonuçları itibariyle farklılık göstermektedir. Libya rejimi ilerici olduğu veya Kaddafi ABD tarafından devrilmek istendiği için değil, Libya’daki isyan ve iç savaş, önceki iki Arap ayaklanmasından farklı olarak henüz belirgin bir sınıf karakteri taşımadığı, hâkim sınıflar içi bir hesaplaşma sinyalleri verdiği için farklılık göstermektedir. Tunus ve Mısır da gerçekleşen isyanların ekonomik ve demokratik talepler çerçevesinde gelişen bir halk hareketi olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Libya’da ki isyanlar ise kabileler arası güç mücadelesine dönüşmüştür. Ayrıca bu üç ülkenin liderleri arasında da belirgin farklılıklar vardır. Libya’daki diktatörün inatçılığını besleyen iki faktörden birincisi, Kaddafi’nin iktidarını kendisiyle özdeşleştirmesinden kaynaklanan “kurumsallaşma yoksunluğu” olup kabileciliğin ön plana geçtiği ülkede ulus inşası (nation building) ve modern anlamda devlet oluşumu (state formation) büyük ölçüde kâğıt üstünde kalmıştır. İkinci faktör ise petrol söz konusu olduğunda Libya dünyanın en büyük 12. petrol ihracatçısıdır. Birinci faktör olarak saydığımız kurumsallaşma bakımından, Zeynel Abidin sürdürdüğü rejimin ikinci ve Mübarek ise dördüncü cumhurbaşkanıdır. Bu bakımdan her iki diktatör mirasçısı oldukları koltuklarından “mirasyedi” edasıyla daha kolay vazgeçerken Kaddafi kendisini bizatihi “mülkün sahibi” olarak kavramsallaştırdığından giderek hırçınlaşmaktadır [4]. Libya’da ki isyanların görünürdeki nedeni, avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in 15 Şubat 2011 tarihinde tutuklanması oldu. Terbil’in serbest bırakılması için Bingazi’de yapılan protesto gösterilerini polisin şiddet kullanarak bastırmaya çalışmasıyla yaralananların birçoğunun Libya’daki çeşitli kabilelere mensup kişiler olması isyanları, Kaddafi ve rejim karşıtı olan ve iktidarı ele geçirmek isteyen kabilelerin savaşı haline getirmiştir. Bu gelişmeler üzerine Kaddafi iktidar bırakmayacağını ve isyancı kabilelere savaş açtığını duyururken, yıllarca iktidardan dışlanan, Kaddafi karşıtı kabileler ise bunu bir kan davası olarak gördüklerini ve Kaddafi istifa edene kadar isyanlara devam edeceklerini duyurmuşlardır. Kaddafi yönetimi ordu içindeki kabile bağlarının varlığını bildiğinden olaylar sırasında ordu yerine kendisine bağlı güvenilir birlikler ve askerleri kullanma yoluna gitmiştir [5]. Buraya kadar anlatılanlardan Libya’da kabilelerin ülkenin geleceğinde çok önemli bir yere sahip oldukları görülmektedir.

 

Libya’daki Kabile Geleneği ve Muhalefet

Bazı küçük azınlıklar dışında Libya halkı baştan beri toprak birliğinden daha çok antropolojik bütünlükle bir birlerine bağlıdırlar. Arap olmayan diğer küçük azınlıklarla daha güçlü bir bağ olan İslam inancıyla bir birlerine bağlıdırlar. Libya, bütün vatandaşlarının Maliki mezhebine bağlı olduğu Müslüman bir ülkedir. %5 oranında Berberi, %3 Afrikalı ve %1 Tuarekler vardır. Libya toplumu bütünüyle kabilecilik temeli üzerine oturmaktadır. Her bir kabilenin fertlerini kabilenin kurucusuna kadar uzanan bir dizi nesep bağı bir birine bağlamaktadır [6]. Siyasal iktidarın oluşumunda kabile bağları oldukça önemli bir yere sahiptir. Herhangi bir kabile de isyan kararı alındığında bu iktidardaki kabilenin durumunu yakından ilgilendirir. Bugünkü isyanlarda bu gerçeğe tanıklık ediyoruz. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı gibi devlet memurlarının istifa etmelerinin nedeni, bağlı oldukları kabilelerin isyan hareketine katılmalarıdır. Siyasal ortamda da kabileler arası güç mücadelesi bir kan davası şeklinde algılanmaktadır.

Bugün Libya’da 140 kadar kabilenin varlığından söz edilmektedir. Aynı kabilelerin bazı kollarının Mısır, Çad ve Cezayir’de yaşadığı bilinmektedir. Kaddafi’nin İsrail’le yakın ilişkiler kuran Arap devletleri sebebiyle, Arap Birliği politikasından vazgeçip Afrika Birliğine yönelmesi ve bu kapsamda Afrika devletlerinin özellikle de Çad’ın içişlerine karışması ve bundan uzunca bir süre vazgeçmemesi, bu bilgiden sonra anlam kazanmakta ve kabilelerin siyasi platformdaki etkinliklerini bir kez daha göstermektedir. Evlad Ali ve Haraba kabilelerin Mısır topraklarında yaşayan kısmı İsyanların başladığı sırada Kaddafi’ye büyük destek vermişlerdir. Yemen’deki Hashid kabilesi de destek verenler arasındadır. Katar’daki Thani kabilesi ise Dış İşleri Bakanlığından olaylara müdahale edilmesini istemiştir. Libya’da Kabileler Sirenayka(Doğu Libya), Fizan ve Trablus bölgelerine dağılmıştır. Sirenayka’da başlayan isyan hareketleri kısa süre içerinde Fizan ve Trablus bölgelerine sıçramıştır.

Kaddafi yönetiminde Warfalla, Magariha, Avagir, Abaidat, el-Mujabra, Farjan kabileleri etkili olmuştur. Bu kabileler yönetimde önemli konumlarda bulunmuşlardır. Kaddafi rejimine karşı isyan ettiğini açıklayan kabilelerin başında Libya’daki en büyük kabile olan Warfalla gelmektedir. Bir diğer önemli kabile olan Zuvayya’da isyana destek veren kabileler arasında yer almıştır. Şeyh Faraj Zuvay yaptığı açıklamada, devlet tarafından halka uygulanan saldırılar son bulmazsa petrol akışını keseceklerini ifade etmişlerdi. Misurata bölgesinde etkili olan Misurata kabilesi şehrin denetimini ele geçirmiş bulunmaktadır. Kabile üyeleri Derne ve Bingazi’deki gösteriler de önemli bir rol oynamaktadırlar. Pekin’de istifa eden Libya’nın Pekin Büyükelçisi Hüseyin Sadık El Misurati bu kabiledendir. Avlad Ali kabilesi, Mısır-Libya sınırındaki kontrolü ele geçirerek hükümet güçlerini bölgeden çıkartmış bulunmaktadır. Zintan kabilesi üyeleri kendi adlarıyla anılan şehrin kontrolünü ele geçirmiş ve hükümete ait birlikleri bölgeden çıkartmışlardır. İsyana destek veren Tobruk bölgesinin askeri komutanı Süleyman Mahmut Abaidat ve istifa eden İçişleri Bakanı Abdul Fattah Yunus El Abidi de, El Abaidat kabilesine bağlıdırlar. Tobruk bölgesinde kontrol, muhalefetin eline geçmiştir. Fizan bölgesindeki Tuvarik kabilesi ilk günlerden itibaren muhalefet gruplarına destek verdiğini açıklamıştır. Eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa Muhammet Abdel-Jalil’in üyesi olduğu muhafazakâr özellikleriyle bilinen Musamir kabilesi de isyan hareketine destek veren bir diğer güç olmuştur [7]. Kaddafi’nin isyancıları şiddet kullanarak bastırmaya çalışması hatta bu amaç için ülkeye Afrika’dan özel birlikler getirmesi, olayları bir iç savaşa dönüştürmüştür.

 

Ekonomik Nedenler

Kaddafi, Nasır’ı örnek alarak Libya’da sosyalist bir yönetim kurmaya çalışmıştır. Bu çerçevede sosyal adalet anlayışla hareket etmiş ve bir takım refah politikaları izlemiştir. Fakat dış politika da izlediği radikal politikalar ve eylemler ilk başlar da Batılı devletlerden pek fazla tepki almamışsa da daha sonra Libya’ya bir takım yaptırımlar uygulanmıştır. Bunlar 1988’de ABD’nin, 1992’de BM ve 1994’te de AB’nin Libya’ya koyduğu ambargolardır. Daha önce değinildiği gibi ambargolar sırasında Libya 20 milyar dolar zarar etmiştir. Bu ambargolar sonucunda Kaddafi’nin refah politikaları amacına ulaşamamıştır. 2003 yılında ambargoların kalkmasıyla birlikte sınırlı petrol satışıyla enerji gelirlerini artırmışsa da, ülkedeki işsizlik oranının %30, enflasyonun ise %50 olmasına engel olamamış ve ülkede ciddi bir muhalefetin oluşmasına neden olmuştur. Bunlara ek olarak sağlık ve eğitim alanlarındaki harcamalarla, devlet sektöründe çalışanların sayısının düşürülmesi tepkiyle karşılanmıştır.

Uluslararası Yolsuzluk Algılama Endeksi’nin 2009 raporunda,  Libya 180 ülke içerisinde 130. sırada yer almıştır. Ekonomide aile ve aşiret bağlarının fazlası ile belirleyici olması, Kaddafi’nin aşiretinin karar alma mekanizmasında ve ekonomide başat bir rol oynaması halk arasında muhalefete neden olmaktadır [8].

 

Sonuç

Kaddafi’nin, isyanları kanlı bir şekilde bastırmaya çalışmasıyla ülkede tam anlamıyla bir iç savaş başlamıştır. Bugün itibariyle Libya’da 400’den fazla insan hayatını kaybetmiştir ve bu sayı her geçen gün artmaktadır. Bunun yanında Kaddafi yönetiminin her geçen gün zayıfladığı da görülmektedir. Daha önce destek veren Tuareg ve Varfela kabilelerinin ardından Migraha kabilesinin de Kaddafi’den desteğini çektiği iddia edilmektedir. Kaddafi’de,  sahip olduğu servetle birlikte güvenli şekilde ülkeden ayrılmasına izin verilmesi ve hakkında dava açılmaması karşılığında ülkeyi terk etmeye hazır olduğunu açıklamıştır. Ortadoğu’da yaşanan özgürlük hareketlerinin başarıya ulaşması ve bir anlam ifade etmesi için Kaddafi yönetiminin işbaşında kalmaması gerekmektedir. Kaddafi’nin ülkede çok küçük bir bölgeyi yönetmesi bile isyan hareketlerinin başarısız olduğu anlamına gelecektir. Bu da Kaddafi’yi cesaretlendirip daha çok şiddet kullanmasına sebep olacaktır. Ortadoğu’daki değişim taleplerinin önü kesilmiş olacaktır. Rejimin bekasının kabilelerin uzlaşmasına bağlı olduğu Libya’da, bugün gelinen noktada birçok kabilenin Kaddafi’ye desteğini kesmesi, Kaddafi rejiminin sonunun geldiğinin göstergesidir.

 

Şafak ÖZŞİMŞİR

 


Kaynakça

[1] Kemal İnat (der.), Dünya Çatışmaları, Ankara, Nobel Yayınları, Cilt 1, s.s 182

[2] Ibid, s.s 182-183

[3] http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1400/tunus-misir-ve-libya-bu-su-hic-durmaz.aspx e.t.10.03.2011

[4] http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1400/tunus-misir-ve-libya-bu-su-hic-durmaz.aspx e.t.10.03.2011

[5] Doç. Dr. Veysel Ayhan, Libya İç Savaşı: Kaddafi Rejiminin Sonu, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1547e.t. 10.03.2011

[6] http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=150720 e.t.11.03.2011

[7] Doç. Dr. Veysel Ayhan, Libya İç Savaşı: Kaddafi Rejiminin Sonu, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1547e.t.10.03.2011

[8] Nebahat Tanrıverdi O, Libya’da Öfke Günü, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1537 e.t.11.03.2011

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Çağında Savaş ve Barış

Henry A. Kissinger, Eric Schmidt ve Craig Mundie: War...

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...