Suriye, Hz.Ömer döneminde 634, 635 ve 636 yıllarında yapılan seferlerle müslümanlar tarafından fethedildi ve böylelikle İslam topraklarına katıldı. Sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Mısır hükümdarları, Selçuklular, Moğollar ve Memlüklerin eline geçti. 1150’li yıllardan sonra Türk devletlerinin egemenliğine giren Suriye, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Ancak 1831 yılında Osmanlı’ya başkaldıran Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın eline geçti ve 1840’ta gerçekleşen halk ayaklanmasına kadar öyle kaldı.1840 yılından sonra tekrar Osmanlı devletine bağlandı ve 1.Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı.1918 Mondros Mütarekesi ile İngiltere’ye, 1920 yılında ise İngilizler tarafından Fransız sömürgesine bırakıldı.
1.Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız mandasına giren Suriye’de Fransızlar, İngiltere’nin Ortadoğu’daki Fransız nüfuzunu azaltmak için Arap milliyetçiliğini desteklemesinden korktular ve burada “BÖL ve YÖNET” stratejisine yöneldiler. Mezhebe dayalı yönetim ile Suriye’yi parçalamaya çalıştılar.Ülkenin burjuva sınıfı olan Sünnilere karşı diğer dini azınlıkları kayırdılar. Yerel bürokrasiyi Sünnilerden çok azınlık mensuplardan oluşturdular. Özel Levan Birlikleri adını verdikleri kuvvetlere Nusayri (Arap Alevisi), Çerkez, Kürt ve Dürzi toplumlardan asker topladılar. Suriye topraklarında Şam ve Halep merkezli iki alt devlet kurdular bunun yan ısıra karışıklığı iyice arttırmak için birer tanede Alevi ve Dürzi devleti kurdular. Bu devletler 1942’ye kadar bağımsızlıklarını korudular.[1] Halkın çoğunluğunun Türk olduğu İskenderun sancağı ise Haziran 1939’da Türkiye’ye katıldı.[2]
2.Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız kuvvetlerinin geri çekilmesiyle 1946 yılında Suriye bağımsızlığına kavuştu. Ancak bağımsız Suriye devletinde ulus-devlet kimliği oldukça zayıftı ve Pan-Arabizm düşüncesi hakimdi.Tüm Arap halklarını birleşik bir devlet çatısı altında buluşturma ülküsü olan Pan-Arabizm daha sonraki yıllarda Baas Partisi’ni iktidara getirecekti.
Bağımsızlık sonrası Suriye adeta bir darbeler ülkesi haline geldi. 1949, 1954, 1961, 1962, 1963, 1966, 1970 yıllarında çeşitli darbeler gerçekleşti. İlk darbe 30 Mart 1949 yılında bağımsız Suriye’nin ilk Cumhurbaşkanı olan Türk asıllı Şükri el-Kuvvetli’nin yönetimine yapıldı ve 1949 darbesinden sonra Hüsni Zaim devlet başkanlığını aldı. Zaim, 14 Ağustos 1949’da General Sami Hınnavi önderliğinde yapılan darbe ile yönetimden uzaklaştırıldı ve idam edildi.19 Aralık 1949’da ise Albay Edip Çiçekli, Sami Hınnavi’ye karşı darbe düzenleyerek yönetimi devraldı. Böylelikle bir sene içerisinde Suriye’de üç darbe gerçekleşmiş oldu.[3]
Albay Edip Çiçekli, Suriye gibi bir ülkede dört yıl gibi uzun sayılabilecek iktidarı sürdürdü ancak onun iktidarı da 25 Şubat 1954’te Albay Faysal el- Atasi öncülüğündeki darbe ile son buldu. Edip Çiçekli’yi iktidardan uzaklaştıran askeri darbe sivil bir yönetimi iş başına getirdi ve yapılan seçimler sonucu muhafazakar yapıdaki Halk ve Millet partileri koalisyon kurarak iktidara geldiler. 1955-1957 yılları arasında iktidarda kalmayı başardı.[4]
1 Şubat 1958’de ise Mısır ve Suriye’nin birleşmesiyle Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kuruldu. Ancak zamanla Mısır Suriye’nin içişlerine müdahalede bulunarak, Suriye’li politikacıları yönetimden uzaklaştırdı ve çıkarılan Sosyalist kanunlarla orta sınıfın çıkarlarını tehdit etti.Bu olanlar neticesinde Suriye BAC’den ayrıldı ve 1961 Eylül ayında gerçekleşen darbe ile Birleşik Arap Cumhuriyeti sona erdirdi.
Suriye’nin 1961’de BAC’den ayrılmasını izleyen iki yıllık siyasi karışıklık döneminden yararlanan Hafız Esad ve subay arkadaşları 1963 yılında yaptıkları bir darbe ile Baas’ı iktidara getirdiler. Böylelikle Suriye’de günümüze kadar devam edecek olan Esad hükümdarlığı başlamış oldu.
1963’teki darbe ile birlikte üç alevi subay ( Hafız Esad,Muhamme Umran,Salih Cedit ) iktidarı ele geçirmiş oldu. Devle başkanı sünni Emin el-Hafız olmasına rağmen iktidar bu üç gencin elindeydi.Salah Cedit ve Hafız Esad’ın 23 Şubat 1966 yılında yaptıkları darbe ile Emin el- Hafız’ı devirdiler ve böylelikle Nusayri subaylar ilk kez ordu ve hükümet içerisinde bu kadar etkin bir pozisyona gelmiş oldular.
İktidarı tamamen ele geçiren Nusayri gençlerden olan Esad savunma bakanı olarak silahlı kuvvetlerinin tek hakim kişisi olmuştu. Arkadaşı Alevi Cedit ise Baas Partisi’ni kontrol ediyordu. 1966 darbesinden bir yıl sonra yapılan ve yenilgi ile sonuçlanan Altı Gün Savaşları sonucunda Suriye’deki mevcut rejim ve savunma bakanı gözden düştü.Ancak Esad yenilginin kendisinden değil arkadaşlarının yanlışlıklarından kaynaklandığını düşünüyordu; bunun üzerine Suriye’deki bütün karar mekanizmalarını kendi elinde toplayarak 1970 darbesini gerçekleştirdi. Arkadaşı Cedit ‘i ve diğer hükümet üyelerini tutuklattı ve 1971 yılında yedi yıllığına Cumhurbaşkanı seçildi.
Hafız Esad’ın kurduğu bu hükümet 1973 yılında yeni bir anayasa getirdi.Bu yeni anayasa Halk Konseyi denilen seçilmiş bir meclisin oluşturulmasını öngörüyordu. Aynı zamanda bu anayasa Cumhurbaşkanı’na o kadar geniş yetkiler veriyordu ki Halk Konseyi formaliteden ibaret kalmıştı.Aynı zamanda bu anayasa ile birlikte ‘’ Cumhurbaşkanı müslüman olmalıdır ‘’ ibaresi kaldırıldı ancak halktan çok büyük tepkiler alan Esad, bu ibareyi geri koydurmak zorunda kaldı ve bunun peşinden gidip bir Şii ulemasından ‘’aleviler müslümandır ‘’ fetvası alarak kendi yerini sağlama getirmeye çalıştı.
Esad,kendi rejimine bağlılığı önemli mevkilere akrabalarını ve güvenilir yardımcılarını getirerek sağlıyordu.Alevi subaylar orduda ve güvenlik örgütlerinde en önemli mevkilere getirildi. Esad iktidarı tüm alevi toplumunun zaferi, Sünni toplumunun da çilesi olmuştu. Esad hükümeti, 2 Şubat 1982’de halkın çoğunluğu Sünni olan Hama kentinde büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bu katliamın kayıpları net olarak bilinmemekle birlikte 40.000 e yakın sivilin hayatını kaybettiği söylenmektedir.
1994 yılında Esad’ın oğlu Basil Esad’ın trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesi üzerine İngiltere’de tıp alanında eğitim alan oğlu Beşar Esad Suriye’ye geri döndü ve Suriye ordusuna girdi.1996 yılında ise Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin başına getirdi.
2000 yılında Hafız Esad’ın ölmesinden sonra yerine Beşar Esad getirildi. O dönemde Cumhurbaşkanlığı için 40 yaş sınırı vardı ancak 2000 yılında Beşar Esad 34 yaşında olduğu için yeni çıkarılan kanunla Cumhurbaşkanlığı için gerekli olan yaş sınırı 34’e indirildi.[5]
Hafız Esad iktidarının sona ermesiyle ülkede ‘’Şam Baharı’’ ortaya çıktı. Bu dönem demokratikleşme, insan hakları ve ifade özgürlüğü alanında yapılan kısa süren nispi bir açılım dönemidir. Temmuz 2000’de başlayıp Ağustos 2001 tarihinde sona erdi[]. Bu dönemin sonunda siyasi hürriyet ortamı, adil ve özgür seçimler ile politik özgürlük talep eden bir çok aktivist tutuklandı.
2005 Ekim ayında ise ülkede demokrasi ve reform talep eden birçok muhalif bir araya gelerek ‘’ Şam Deklarasyonu ’’ nu imzaladı. Ancak bu muhaliflerin bir çoğu hapse atıldı geri kalanları ise ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
2011 yılı başında Tunus ve Mısır’da başlayan Arap Baharı’ndan Suriye’de etkilendi. Suriye’de eylemler 16 Mart 2011 tarihinde Der’a da 15-20 kişilik öğrenci grubunun okul duvarlarına ‘’Sıra sana da gelecek ey doktor’’ yazmalarından sonra tutuklanmalarıyla başladı.
4 Haziran 2011 tarihinde ise Cisr- eş Şuğur katliamıyla Suriye en kanlı gününü yaşadı.Bölgede yapılan katliam sonucu kaç kişinin öldüğü tam olarak bilinmemekle birlikte iki tane toplu mezar bulunmuştur ve Suriye’deki iç karışıklık hala devam etmektedir.
Hilal ÇETİN
İstanbul Üniversitesi
YADAM Araştırma Asistanı
KAYNAKÇA
[1] Sayim Türkman, ABD,Ortadoğu ve Türkiye, Ankara: Nobel Yay,2007,s97
[2] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/suriye/2012/05/29/6619/suriye-siyasi-tarihi
[3] S.Akdemir, ‘’ Suriye’deki Etnik ve Dini Yapının Siyasi Yapının Oluşmasındaki Rolü ‘’ s211
[4] D.Şentürk, Ortadoğu’da Arap, s152