“Tarafsız kalan tek şey ölüm olacaktır…”
Yönetmen Davis Tanovic’in ilk filmi olma özelliğini taşıyan No Man’s Land (Tarafsız Bölge), 1 Mart 1992’de başlayan Bosna Savaşı’nın belirsizliğini, bir diğer belirsizlik olan iki cephe arasında kalan askerlerin mücadelesi üzerinden anlatmaktadır. Film 2001 yılında vizyona girişinin ardından pek çok ödülün sahibi olmuştur. 2001 yılında, “Altın Küre En İyi Yabancı Dilde Film Ödülü” kazanmıştır. 2002 yılında ise yönetmen Danis Tanovic’e, “Yabancı Dilde En İyi Film Oscar” ödülünü getirmiştir.
Filmin hemen hemen her dakikasında karşımıza çıkan belirsizlik ve çözümsüzlük durumları sıçrayan mayınların düşünce boyutu olmaktadır. Bir felaket olarak karşımıza çıkan Bosna Savaşı başlangıcında ve bitişinde aslında bir Boşnak-Sırp çatışması değildir. Millet dediğimiz olgu Bosna Savaşı’nda yalnızca zarar gören kesim olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan, doğası gereği özgürlükçü ve mücadelecidir. Özgürlük de insandan insana değişiklik gösteren bir kavramdır. Bosnalı Ciki’ye göre özgürlük; tam bağımsız bir devlet egemenliğinde yaşamak iken, Sırp asker Nino’ya göre; mevcut egemenliği kabul ederek isyancı olmamaktır.
Başlangıçta kendi milletlerinin haklı kavgaları üzerinden mücadele veren Nino ve Ciki ilerleyen zamanlarda yalnızca kendi haklı kavgaları adına mücadele edeceklerdir. Kimin halkının haklı olduğunu bir kenara bıraktıklarında ise kazanan elinde silahı tutan olacaktır. İnsanın yaşama isteği ölümün ne kadar yakın olduğu ile doğru orantılıdır. İnsanın sosyal bir varlık oluşu filmde de karşımıza çıkmaktadır. Hayatta kalmak adına düşman addettiğimiz birisi ile yardımlaşmak ve iletişim kurmak ölümün bir getirisidir. Bosna Savaşı pek çoğu bölgede yer almayan devletleri de durumun içerisine çekmiştir. Savaş sürerken uygulanan ekonomik ambargolar, başta Bosna halkı olmak üzere bölgede büyük yokluğa ve açlığa sebep olmuştur. Başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin askeri görev gücünün çizdiği tarafsızlık ve masumluk gösterisi filmde şirinler benzetmesi ile karşımıza çıkmaktadır. Şirinler geldiğinde dahi her şey yoluna girmeyecektir. Birleşmiş Milletler, milletlerin acılarını dindirmek için değil reklamlarının ne kadar iyi olacağı ile ilgilenmektedir. Medyanın savaş alanın da aktif rol alması savaşın seyrini değiştirmek adına etkin olmasada gerçeklerin gün yüzüne çıkmasında rol almaktadır.
İki ayrı etnik köken, iki ayrı düşünce, iki ayrı isim ve tek bir kadın. Savaşın orta hattında, Cera’nın kurtarılmasını bekleyen Ciki’nin Nino ile arasında geçen diyalog savaşın evlerimizin içerisinde olduğunun bir göstergesidir. Ciki’nin eski sevgilisinin Nino’nun okul arkadaşı olması, yaşanan savaşın Boşnak-Sırp milletinin değil düşmanlık besleyen fillerin tepişmesinin bir sonucu olduğunu gözler önüne sermektedir. Ezilen, etnik temizliğe mahkum olan, katliamlara göğüs geren yine halk olmuştur.
Balkan coğrafyası tarihin doğuşuna ev sahipliği yaparken, tarihi bağrından tekrar doğurmaktadır. Balkan Savaşı’nın ardında bıraktığı acıyı, gözyaşını ve yıkımı ölüme mahkum olan üç askerin gözünden anlatılmıştır. Askerlerin orta hattaki mücadelesine insanlık yönünden bakıldığında vahşet, bilimden bakıldığında tarih, günümüzden bakıldığında ders çıkmaktadır.
“ Savaş, beyaz bayrak sallamak için çıplak kalmaktır.”
FURKAN KANBUR
Balkanlar Staj Programı