Tarafsız Bölge

eğer bir toza dumana boğulmuş rüyada sen de yavaşça yürüyebilseydin
onu içine attığımız el arabasının arkasından
ve baksaydın kıvranan beyaz gözlere onun yüzündeki,
onun asılı duran yüzüne, sanki şeytan günahtan hastalanmış gibi;
eğer duyabilseydin, her sarsılmada, kanı
gargara edilip gelen köpükle laçkalaşmış ciğerlerden,
kanser gibi tiksindirici, gevişi gibi acı
masum dillerin üstünde berbat, tedavi edilemez yaraların,
dostum, söylemezdin o zaman bu kadar büyük bir zevkle
bir çeşit umutsuz görkeme heveslenen çocuklara
eski yalanı: Dulce et decorum est
pro patria mori.”

 

“Bir tarafta kurbanlar, diğer tarafta ise suç işleyen insanlar var. Bu filmin amacı, ne suçlamak ne de yanlış yapanları sergilemek. Amaç savaşın her türlüsüne karşı çıkmak ve sesimizi yükseltmek. Bu benim şiddetin her türlüsüne başkaldırış şeklim.” Bu açıklama, Tarafsız Bölge filminin yapılış amacını bir röportajında anlatan senarist ve yönetmen Danis Tanovic’e ait. 1997 yılında çalışmalarına başladığı filmin çekimlerini 2001’de bitirip Cannes Film Festivali’ne yollayan yönetmen, bu festivalden “En İyi Senaryo Ödülü” ile döndü. Yine aynı sene film “Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü” kazandı. Filmin bu ödüllere ek olarak 27 ödülü ve 25 adaylığı daha bulunmakta. Peki, yabancı bir dilde olmasına rağmen bu denli yankı uyandıran Tarafsız Bölge filmi ne hakkında ve bu kadar çarpıcı olmasının sebebi ne? Filmin çekilmesinin sebebi ve verdiği mesajlar neler? Bu sorulara bu yazının sonunda yanıt vermiş olacağız.
Bosna Hersek, Slovenya, İtalya, Fransa, Belçika ve Birleşik Krallık menşeli yapım şirketlerinin ortak yapımı olan film, o günlerde ve halen günümüzde de dünyada baskın olan Amerikan sinema ekolünün ulussever perspektifine aykırı bir şekilde Bosna Savaşı’ndaki etnik çatışmayı görüyor ve bu çatışmaya alışılmışın dışında bir kadrajdan bakıyor. Dehşet içinde kana bulanmış insanlar, kopmuş insan uzuvları ve gürültü derecesindeki yüksek ses efektleri olmadan da çarpıcı bir film olmayı başaran Tarafsız Bölge, biri Sırp diğeri Boşnak iki yaralı askerin iki cephe arasındaki bölgede karşılaşıp hayatta kalma hikayesini konu alıyor. Silahı elinde tutanın “Savaşı kim başlattı?” diye sorup diğerini “Biz başlattık.” şeklinde yanıtlamak zorunda bırakması ve savaşı asıl kimin gerçekleştirdiğine dair birbirini suçlayan iki askerin tartışmayı filmin sonuna dek sürdürmesi aslında savaşta haklı sayılabilecek bir taraf olmadığını düşündürüyor.
1992 yılında başlayan savaş ile kurulan ve bölgede yaşanan savaşa barışçıl bir şekilde müdahale etmesi ve barışı sağlaması gereken Birleşmiş Milletler Koruma Gücü’nün (UNPROFOR) kendi emir-komuta zincirine takılıp tökezlemesi, karar alma mekanizmalarının yanlış kararlarının mal olduğu sonuçlar ve dünyanın en çok kaynağa sahip uluslararası örgütü olmasına rağmen ortaya koyduğu yetersiz performans ile durumu daha da kötü hale sokan Birleşmiş Milletler, filmdeki eleştirilerden nasibini almıştır. Bölgedeki askerler yardım beklerken Birleşmiş Milletler Koruma Gücü’nün ortaya koyduğu iletişimsizlik ve acemilik örneği filmde iğneleyici şekilde gösterilmiştir. Koruma Gücü’nü oluşturan farklı milletlerden insanların duruma yaklaşımı, yaşananlar karşısındaki tutumu, yerliler ve kendi aralarında yaşadıkları dil engelinden kaynaklanan iletişim sorunu, verilen emirler ve yine bu emirlerin uygulanış biçimleri Birleşmiş Milletler’in kolektif aksiyon gücünün ne kadar zayıf olduğunu ve barışı sağlayıcı rolünü nasıl yerine getiremediğini gösterir. Filmde Koruma Gücü askerlerinin arasında geçen diyalogda burada oluş sebeplerini sorgulayan askere “Güç kullanmadan ve kendimizi tehlikeli bir duruma sokmadan birbirini öldüren yerlileri durdurmak.” şeklinde yanıt veren Çavuş Marchand’ın cevabı teoride oldukça doğrudur ancak hem filmde hem de tarihsel gerçekliğe baktığımızda görüyoruz ki Birleşmiş Milletler bunu Bosna’da başaramamıştır.
Yine bu esnada dünyanın gözü bu bölgededir ve medya olayları sıcak bülten olarak kamuoyuna sunmak için birbiri ile yarışmaktadır. Medyanın yaşananları tehlikeli bölgelere kadar girip aykırı bir şekilde yetkililerin telsiz konuşmalarını dinleyerek takip etmesi bölgede yaşananların yarattığı dehşet ve kamuoyu oluşturma çabasından değil, yalnızca diğer herkesten önce habere ulaşıp bunu servis etme gayesindendir. Zira filmde olayın insani boyutuna dikkat çekmek gibi bir çabası bulunan tek bir basın mensubu yoktur. Birleşmiş Milletler Koruma Gücü mensuplarının ve komutanının, askerlerin bulunduğu bölgeye geldiği andaki muhabirlerin tutumu ve kameramanların kameralarını odakladıkları yer bunu kanıtlar niteliktedir. Askerlerin basın mensuplarının nazarında tabii ki bir haber değeri vardır ve bunu kaydetmek için muhabir Jane Livingston askerlerle röportaj yapmak ister. Röportaj isteğini dile getirme şekli, yeri ve zamanı o kadar yanlıştır ki Boşnak askeri birtakım olaylar dizisi sonrası basın mensuplarına dönüp şunu söyler: “Acılarımız size iyi para kazandırıyor mu?” Yine benzer şekilde filmin ilerleyen sahnelerinde Koruma Gücü yetkililerinin asıl amaçlarından saparak yalnızca imajlarına gölge düşürmemek adına göstermelik bir şov ortaya koyup alandan ayrılması, yetkililer alandan ayrıldıktan sonra muhabirlerin alandan hiçbir haber değeri olan bir şey ya da biri kalmadığı düşüncesiyle kaygısızca uzaklaşması bir kanıttır.
Gerçek bir savaşın, küresel gücün ve medyanın iç içe geçmiş kaotik doğasına ilişkin güçlü ithamlarda bulunan film, bunu gerçekleştirirken yalnızca dramdan değil hicivden de yararlanıyor; gerçekliği aktarırken yaşananların, savaş konseptinin ne kadar absürt olduğunu da izleyicinin yüzüne vuruyor. Film yalnızca Batı medeniyetini değil, medeni olduğunu iddia eden ancak fırsatını bulduğu anda acı ve dramla dolu bir vahşet sahnesine akbaba gibi çöken tüm herkesi ve her şeyi eleştiriyor. Yalnızca kurum ve kuruluşları değil, izleyen herkesin içindeki vicdana dokunuyor. Filmin tamamına baktığımızda belki de ilk andan itibaren yaşanan vahşetin en insani boyutunu ve filmin ana mesajını kendisine tarafsız olup olmadığı sorulduğunda şu yanıtı veren Birleşmiş Milletler Koruma Gücü askeri Çavuş Marchand’da buluyoruz: “Cinayete karşı tarafsız kalamazsın. Bunu durdurmak için hiçbir şey yapmamak taraf seçmektir.”

 

 

AYBÜKE BEYZA KERİMOĞLU

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER STAJYERİ

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...