Fransa, İngiltere, Almanya ve Portekiz’in ortaklaşa hazırladığı ve Suriye yönetiminin ülkede devam eden sivil protesto gösterilerini askeri yöntemlerle bastırma girişimlerine karşı tedbirler öneren karar tasarısı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde görüşülerek kabul edilmemiştir. 15 Üyeli Konsey’de yapılan oylamada daimi üyeler Rusya ve Çin kararı veto ederken, geçici üyeler Güney Afrika, Hindistan, Lübnan ve Brezilya da çekimser oy kullanmıştır.
Rusya ve Çin ‘in vermiş olduğu destek uluslararası baskı altındaki Suriye yönetimini çok kritik bir dönemde rahatlatmıştır. Belki de bir uluslararası müdahaleye varması beklenen yaptırımlar süreci en azından şimdilik rafa kaldırılmıştır. Ancak bu veto kararı ülkelerin tek başlarına Suriye’ye yaptırım uygulamasına engel oluşturmayacaktır. Nitekim Başbakan Erdoğan Güney Afrika’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Suriye konusunda yaptığı açıklamada, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye uyarı niteliğinde hazırlanan tasarının reddedildiğini hatırlatmış ve bunun Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerinin Suriye’ye yaptırım uygulamasını engellemeyeceğini vurgulamıştır. Rusya ve Çin’in vetosu ile rahatlayan Suriye yönetimi Başbakan Erdoğan’ın bu hafta içinde gerçekleştirmeyi planladığı Hatay’da Suriyeli misafirlerin kaldığı çadır kentleri ziyareti ile sıkıntılı bir sürece girecektir. Zira bu ziyaret ile birlikte Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlar sürecini başlatması beklenmektedir. Ayrıca Hatay’dan sınırın karşı tarafına sert mesajlar verilmesi beklenmektedir. Bu ziyaret öncesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Yıldırım-2011” tatbikatının Hatay’da başlatmış olması ve Erdoğan’ın ziyareti sırasında sürecek olması baskının boyutunu artıran bir faktör olacaktır.
Bu süreç öncesinde Esad yönetimini rahatlatan Rusya ve Çin’in veto kararına bakıldığında stratejik, siyasi ve ekonomik gerekçelerle böyle bir adım atıldığı görülmektedir:
Suriye, Sovyetler döneminden bu yana Rusya’nın Ortadoğu’daki en yakın müttefiklerinden biri olmuştur. Sovyetler’in yıkılışından sonra Rusya’nın toparlanmaya çalışması ve öncelikle yakın çevresini kontrol altına alma çabası nedeniyle ilişkiler duraklamıştır. Ancak Rusya’nın Putin ile beraber dünya siyasetinde yeniden güçlü bir aktör olarak ortaya çıkışı ile ilişkilerde yakınlaşma başlamıştır. Bu açıdan 2008 yılında Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan savaşın Suriye tarafından bir fırsat olarak değerlendirildiğini söylemek mümkündür. Batı ile sorun yaşayan Suriye, sorunlu ilişkilere sahip olduğu Batı’ya karşı dengeleyici bir güç olarak Rusya’nın yükselişini desteklemiştir. Kafkasya Krizi sırasında Rusya’yı destekleyen az sayıdaki ülkelerden biri Suriye olmuştur. Suriye lideri Beşar Esad Güney Osetya Savaşı’nın başlamasından sadece iki hafta sonra Rusya’ya giderek Rus lider Medvedev’le bir araya gelmiştir. Esad Rusya’da yaptığı açıklamalarda, krizin Rusya’nın güçlenmesiyle sonuçlandığını ve Rusya’nın bir “süper güç” konumu almaya başladığını belirtmiştir. Suriye bu savaşın yarattığı yeni güç dağılımını önemli bir fırsat olarak algılamıştır. Sovyetler zamanında olduğu gibi büyük bir gücün güvenlik şemsiyesi altında İsrail ve ABD’ye karşı koruma sağlayabileceğini, Rusya’nın yeni “küresel güç” olarak ortaya çıkışının ABD’nin Ortadoğu’da hareket alanını sınırlandıracağını düşünmüştür.
Suriye, Kafkasya krizini daha fazla lehine çevirmek için devam eden süreçte Rusya ile işbirliğini artırmıştır. Kafkasya, Orta Asya’da etkinliğini artıran Rusya’yı Ortadoğu’ya çekmeye çalışmıştır. Soğuk Savaş zamanında Sovyetlere verilen Tartus limanının Rusya’ya verilmek istenmesi, Rus gemilerinin limana çağrılması, Rus savunma sistemlerinin Suriye topraklarına yerleştirilmesi bu düşüncenin ürünleri olmuştur. Buna karşılık Rusya da savaş sonrasında ABD ile gerginliğin yükselmesine paralel olarak ABD’yi kendi çıkar alanlarında rahatsız etme çabasına girişmiştir. Bu çerçevede Ortadoğu’ya açılım çabalarını ABD ile sorunlu eski müttefiki Suriye üzerinden yapmaya çalışmıştır.
Hem Rusya hem de Çin’in enerji alanında Suriye’de yatırımları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Suriye, Rus savunma sanayi açısından önemli bir pazar konumundadır. Ancak iki ülkenin Suriye rejimine verdiği desteği ekonomik gerekçelerle açıklamak sınırlı bir yaklaşım olacaktır. Buna paralel hatta daha önemli boyut siyasidir. Zira Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunulan karar tasarısını hazırlayan ülkelerden Fransa ve İngiltere’nin de Suriye’de enerji alanında yatırımları bulunmaktadır. Rusya ve Çin açısından mevcut Suriye yönetimi Batı’nın, bölgedeki etkinlik alanını daha geniş alanlara yaymasına engel olmaktadır. Olası bir askeri müdahale sonrası ortaya çıkacak yapı çok daha fazla Batı’ya açık olacaktır. Rusya’nın yeni yapılanmada ekonomik pastadan yine önemli bir pay alması beklenebilir. Ancak sorun ekonomiden öte Esad yönetiminin Ortadoğu gibi stratejik bir bölgede ABD’nin etkinlik alanını sınırlandırmasıdır. Ayrıca Rusya hali hazırda sahip olduğu bazı stratejik avantajlardan da mahrum kalacaktır. Örneğin Rusya’nın Akdeniz’deki en önemli üslerinden olan Suriye’nin Tartus Limanı’nı kaybetme riski ile karşılaşacaktır. Zira Sovyetlerin yıkılışı sonrasında kesilen askeri işbirliği 2008 yılında Suriye bu limanı yeniden Rusya’ya askeri üs olarak vermesi ile canlanmıştır.[1]
Rusya ve Çin’in Suriye’deki çıkarlarını koruma çabaları uzun vadeli çıkarlarına zarar verebilir. Örneğin bu durumun yakın bir örneği Libya’da yaşanmıştır. Rusya her ne kadar 1970 ve 1973 sayılı BM kararlarını veto etmeyerek Libya’ya uluslararası müdahaleye engel olmadıysa da sürecin başından itibaren rahatsızlığını dile getirmiş ve NATO’nun operasyonlarına eleştirel yaklaşmıştır. Hatta bu durum Rusya’nın Fransa ile ilişkilerinde de gerginlik yaratmıştır. Bu nedenle Rusya Libya halkı üzerindeki yumuşak gücünü kaybetmenin yanı sıra bazı ekonomik çıkarlarının da zarar görmesine engel olamamıştır. Kaddafi zamanında Libya’nın silah alımlarında başta gelen Rusya’nın yerini bundan sonra öncelikle Fransa olmak üzere, İngiltere, İtalya ve ABD’nin alması, Kaddafi zamanında imzalanan 4 milyar dolarlık silah anlaşmasının iptal edilmesi beklenmektedir. Dolayısıyla halen Suriye’nin silah alımında ilk sırada bulunan Rusya, rejim değişikliğinin önüne geçememesi durumunda aynı senaryo ile karşılaşabilir. Suriye’de gerçekleşen protesto gösterilerinde Rusya’ya yönelik sert tepkiler verilmektedir. Suriyeli protestocular 13 Eylül tarihinde Rusya’ya karşı “Öfke Günü” düzenlemiş, gösterilerde “Rusya, bizi öldürmektedir! Rusya, Beşir Esad rejimini destekleme!”, “Rusya, dostlarını kaybetme!”, “Beşir Esad rejimi, Stalin rejimi gibi ölüme mahkûmdur!” şeklinde pankartlar açmışlardır.[2] Rusya ve Çin bu yaklaşımları ile büyük çoğunluğu sokaklarda protesto eylemi yapan Suriye halkını kaybetmektedir. Ancak yumuşak güç ve ekonomik çıkarların ötesinde Ortadoğu’daki en önemli ayaklarından birini kaybetme riski ile karşı karşıyadırlar. Esad rejiminin varlığını koruyabilmesi durumunda tersi bir durum da yaşanabilir. Sonucu belirleyecek olan “Suriye kumarını” kimin kazanacağıdır.
Oytun Orhan
ORSAM Uzmanı
Kaynak: ORSAM
Dipnotlar
[1] İlyas Kamalov, Suriye’deki Rusya Karşıtı Gösteriler, ORSAM Dış Politika Analizi, 12 Eylül 2011
[2] İlyas Kamalov, Suriye’deki Rusya Karşıtı Gösteriler, ORSAM Dış Politika Analizi, 12 Eylül 2011