2000’lerin başından bu yana Suriyeli siyasal muhalif olarak faaliyet gösteren Fawaz Tello, 2000 yılında gerçekleşen “Şam Baharı” hareketinin içinde yer almıştır. 2006 yılında kurulan “Şam Deklarasyonu Ulusal Konseyi”nin 2011 yılına kadar kurucu üyesi olarak görev alan Tello, Suriye’de halk ayaklanması başladıktan sonra Şam’da muhalif hareketlerin içinde aktif olarak yer almıştır. Suriye Ulusal Konseyi üyesi olan Fawaz Tello yakın zaman önce istifa etmiştir. Halen Türkiye, Mısır ve Almanya’da Suriyeli siyasal muhalif olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Özellikle Başkent Şam’da etkili olan Fawaz Tello ile İstanbul’da görüşme imkânı elde ettik.
Oytun ORHAN: Sayın Tello öncelikle kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
TELLO: Suriye’nin başkenti Şam’lıyım. Lisans eğitimimi Şam Üniversitesi’nde tamamladım. 2000’lerin başından bu yana Suriyeli siyasal muhalif olarak faaliyet gösteriyorum. 2000 yılında gerçekleşen “Şam Baharı” hareketinin içinde yer aldım. 2006 yılında kurulan “Şam Deklarasyonu Ulusal Konseyi”nin 2011 yılına kadar kurucu üyesi olarak görev yürüttüm. Suriye’de halk ayaklanması başladıktan sonra Şam’da muhalif hareketlerin içinde aktif olarak yer aldım. 2012 Şubat ayında Şam’ı terk etmek zorunda kaldım. İstanbul’a gelerek Suriye Ulusal Konseyi’ne üye oldum. Ancak yakın zaman önce Konsey’den istifa ettim. İstifa etme nedenim Konsey’in reform yapmaya engel teşkil eden anti demokratik liderlik yapısıdır. Halen Türkiye, Mısır ve Almanya’da Suriyeli siyasal muhalif olarak faaliyetlerime devam ediyorum.
Şam’da yaşayan bir muhaliftiniz ve yakın zaman öncesine kadar oradaydınız. Bize ayaklanma sonrası süreçte ve son dönemde başkent Şam’daki güvenlik ve genel durum hakkında bilgi verebilir misiniz?
Şam’da ayaklanmaların olmadığı söyleniyor ancak bu kesinlikle doğru değildir. Bir kere her şeyden önce Şam’ın tam merkezinde dahi birçok protesto gösterisi olmuştur. Ancak bazı bölgeler var ki artık buraları Şam’ın kırsalı ya da çevresi olarak ifade etmek mümkün değildir. Örneğin Harasta. Burası Şam’ın merkezi sayılan meydandan tam olarak 10 dakika mesafededir ve şehir ile birleşmiştir. Bunun gibi birçok mahallede çok büyük çaplı gösteriler olmaktadır ve birçok kere muhalifler buralarda kontrolü ele geçirmektedir. Buralar idari olarak Şam merkez sayılmamaktadır ancak artık şehrin parçası haline gelmiştir. Örneğin bu şekilde olan Harasta, Duma, Kfer Batna, Ammuriye, Zemelka ve bunun gibi birçok yer sayılabilir. Ayrıca Şam kırsalında da 30’a yakın köy ve kasabada muhalifler etkilidir.
Şam’daki demografik yapı ve farklı kesimlerin ayaklanma sürecine bakışı konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Şam’da durum biraz daha karışıktır. Şam’da gerçek Şamlılar azınlık durumundadır. Belki şehir nüfusunun sadece yüzde 20’si gerçek Şamlı’dır. Geri kalanı göç etmiş kişilerden oluşmaktadır. Şam’da Hıristiyanlar yaşamaktadır. Nusayrilerin önemli bir kısmı kendi mahallelerinde yaşamaktadır. Şam’da ülkenin her yerinden gelmiş kişiler yaşamaktadır. Şam büyük şehir olduğu için diğer bölgelerdeki gibi ilişki biçimi bulunmamaktadır. Örneğin diğer şehirlerde nüfus daha homojen olduğu ve herkes birbirini tanıdığı için yardımlaşma ve koordineli hareket daha fazladır. İnsanlar birbirini veya muhalifleri evlerinde ağırlayabilmektedir. Ancak bu tarz ilişki biçimi Şam’da görmek mümkün değildir. Ayrıca söylediğim gibi nüfus da homojen değildir. Şam merkezde nispeten az olayın olmasının bir diğer nedeni rejimin Şam’a verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Rejim Şam’ın her şey demek olduğunu bilmektedir. Eğer Şam yıkılırsa rejimin yıkılacağını bilmektedir. Bu nedenle Şam’da kontrol çok üst seviyededir. Şebiha milislerinin bir kısmı gerçekten inandığı için rejimi korumakta bir kısmı da çıkar ve para için bu grubun içinde yer almaktadır. Her Cuma günü bu gruplar muhtemel gösteri alanlarında görev yapmaktadırlar. Bu gruplara, Devrim Muhafızlarını ve Özel Birlikleri ve tabi ki istihbarat örgütlerini de ekleyebiliriz.
Bütün bunlara rağmen Şam’da birçok gösteri olmuştur ve olmaktadır. Gösterilerin yaşandığı yerlerin hepsi Şam’ın bir parçasıdır. Rejim Şam’da sadece zengin bölgelerini, lüks semtleri kontrol edebilmektedir. Hatta Kafer Sosa gibi lüks semtlerde dahi durum iyi değildir. Şundan emin olabilirsiniz rejim Şam’da giderek Büyükelçiliklerin yer aldığı lüks bölge içinde çevrelenmektedir. Tam kontrolü bu bölge ile sınırlı kalmaktadır. Bu bölgeden 10 dakikalık mesafeye çıktığınız zaman kontrol noktaları, silah sesleri ve yıkım ile karşılaşırsınız. Hatta Başkanlık Sarayı’na yakın yerlerde olaylar, protesto gösteriler olmaktadır. Her gün çok sayıda gösteri olmaktadır. Son bir ay içinde Şam’da 40’a yakın gösterici hayatını kaybetmiştir. Yakın çevredeki mahallelerde Suriye ordusu tanklarını bulundurmaktadır. Eğer bir bölgede tank olduğunu görürseniz o bölgenin kontrol dışında olduğunu düşünebilirsiniz. Tank varsa artık rejim o bölgeyi kontrol edemiyor demektir.
Ancak diğer taraftan da rejimin askeri operasyon düzenlediği birçok yerde kontrolü geri kazandığını görüyoruz. Örneğin direnişin merkezlerinden birine dönüşen Humus şehrindeki Babı Amur semtine Suriye ordusu girdi ve kontrolü ele geçirdi. Askeri muhalefetin eylem kapasitesi her geçen gün artmakla beraber hiçbir bölgede de kalıcı otorite sağlayamadıklarını görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’de ayaklanma küçük sayılarla başladı. Bazı bireylerle başladı. Şu anda ise on binlerden bahsediyoruz. Askeri muhalefetin en büyük problemi belli bir bölgeyi uzun süreli olarak kendi kontrolleri altına alamamalarıdır. Ben Şam’ı dört ay önce terk ettim. Terk etmeden kısa süre önce Şam’ın banliyöleri Duma ve Harasta’ya gittim. Buralara girerken askeri kontrol noktaları Özgür Suriye Ordusu’nundu. Kimlik kontrollerini muhalifler yapmaktaydı. Ancak sorun bu kontrolü uzun süreli sağlayamamalarıdır. Duma’da örneğin muhalifler Suriye ordusunun tüm kontrol noktalarına saldırılar düzenliyor ve buradaki askerleri mahalleden çıkarıyordu. Özellikle geceleri kontrol tamamen Özgür Suriye Ordusu’na geçmektedir. Ancak sonra Suriye ordusu ağır silahlarla operasyon düzenleyerek burada kontrolü geri alabilmektedir. Muhaliflerin ağır silahları ve yeterli mühimmatı bulunmamaktadır. Ancak Suriye rejiminin bu bölgelerde kontrolü tam olarak sağlayabilmesi tam bir hayaldir artık, bunu başaramaz. Nerede bir tank var ise orada artık rejimin kalıcı kontrol sağlaması imkansızdır bana göre. Çünkü tanklarını o bölgelerde sonsuza kadar tutamaz. Buna karşılık muhalifler daha esnektir. Geri çekilebilirler, yeniden silahlanabilir ve yeniden örgütlenebilirler. Ayrıca her geçen süre zarfında daha fazla tecrübe kazanıyorlar, daha iyi organize oluyorlar, daha rasyonel hareket ediyorlar. Yani bence zaman muhaliflerin lehine çalışmaktadır. Halk hiçbir nedenden ötürü artık geri çekilmeyecektir. Neden. Birincisi halk bir daha böyle bir şansı on yıllar boyunca yakalama şansı olmadığını düşünmektedir. Dolayısıyla bu şansı harcamak istemeyeceklerdir. İkincisi rejimin düşmemesi durumunda çok acı bir şekilde şu anda yaşananların intikamının alınacağını biliyorlar. Yani herkes bir anlamda hayatı için mücadele etmektedir. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi her geçen gün sivil ölümlerin artması ile rejimin katliamlarından zarar gören, yakınlarını kaybedenlerin sayısı artmaktadır. Şu anda Suriye içinde yerlerinden edilmiş 1 milyona yakın insandan bahsediliyor. Örneğin sadece Humus’tan Şam’a göç etmek zorunda kalanların sayısı 200 bin civarındadır. Humus’un şu anda dörtte üçü boşalmış durumdadır. Zaten ancak bu şekilde kontrolü belli bir süre ele geçirebilmektedirler. Ama bu da tabi rejime karşı daha fazla tepkiyi beraberinde getirmektedir. Bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler raporlarına göre 3 milyon Suriyeli rejim yüzünden bir şekilde zarara uğramış durumdadır. Buna malları zarar görenler, hapishanelerde akıbeti bilinmeyenler yani bir şekilde zarara uğramış herkes dahildir. Ordu ya da polis evlere girip tutuklama yaparken evlerden malları ve paraları da çalmaktadır. Bu nedenlerle Suriye halkı sonuna kadar devam etmeliyiz düşüncesi içindedir. Örneğin düzenlenen protesto gösterileri sırasında aktif ya da değil herkesi tutukluyorlar. Şu anda hapishanelerde bulunan insanların en fazla yüzde 10’u gerçekten gösterilere katılan insanlardır. Hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm sivil halkı tutukluyorlar. Bu insanların büyük çoğunluğu o sırada sokaktan geçen insanlardır. İşte rejim açısından çelişki burada ortaya çıkmaktadır. Gösterileri bastırmak için tutukladıkları masum insanlar hapishanelerde haksız yere kalmakta, işkence görmekte ve örgütsüz olan bu sivil insanlar da örgütlenerek aktif şekilde muhalefete katılma yolunu seçmektedir. Yani rejimden dolayı zarar görenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Malları çalınan, işkence gören, aşağılanan ve en önemlisi yakınlarını kaybeden insanlar bunu unutmayacaktır. Bu sayı da her geçen gün artmaktadır. Muhalefetin her geçen gün arttığına ilişkin size şöyle bir örnek vereyim. Örneğin Şam’da benim gibi orta ve orta-üst sınıfta yer alan kesimler ayaklanma hareketini başlangıçta desteklemiyordu. Bu Esad yönetiminden memnun oldukları için değil sadece değişimin bedelini ödeyecek olan kesim olmak istemedikleri içindi. Şam’dan yakın zaman önce çıkmış olan bir kişi olarak şunu söyleyebilirim ki inanın şu anda bahsettiğim kesimler arasında Esad’ı destekleyenler artık azınlıktadır.
Ancak Şam yakın çevresinde olaylar olmakla birlikte bahsettiğiniz kesimlerin yaşadığı nispeten iyi semtlerde büyük olaylar şu ana kadar görülmedi. Bunun nedeni nedir?
Bu insanların katkısı farklı şekillerde olmaktadır. Örneğin Şam’da 200 bine yakın Humus’tan göç etmek durumunda kalmış Humuslu olduğunu belirtmiştim. Şamlılar tüm bu insanlara yardım etmektedir. Para vermekte, geçinmelerine yardım etmektedir.
Bundan sonrası için Suriye’deki olayların nasıl bir seyir izleyeceğini düşünüyorsunuz?
Bana kalırsa ABD ve diğer ülkelerdeki karar alıcılar, araştırma merkezleri ve analizciler Suriye’deki olayların çıkışını ve daha sonra nasıl gelişeceğini öngöremediler. Suriye’de muhalefet her geçen gün güçlendi ve ne yazık ki güvenlik ortamı kötüye doğru gidiyor. Ayaklanma başladıktan sonra Batı’daki herkes olayların birkaç ay içinde sonlanacağını düşünüyordu. Üç ayın sonunda ayaklanmanın hemen bitmeyeceğini belki biraz zaman alacağını düşünmeye başladılar. Ancak muhalefetin kazanacağından pek emin değillerdi. Bu insanlar Suriye’de gerçek anlamda ne olup bittiğini analiz edemediler. Bence halen de tam olarak Suriye’yi analiz edemediklerini düşünüyorum. Olaylar ilk başladığında gösterilerde sayılar daha azdı. Şimdi çok fazla. Silahlı muhalefetin ordu karşısında gücü belki sıfırdı ama şu anda yüzde beş de olsa hatta belki daha da fazla bir güç kapasitesine ulaşmış durumda.
Bu noktada askeri muhalefet hakkında bir soru sormak istiyorum. Anlaşıldığı kadarıyla her şehirde, hatta şehirler içinde birbirinden ayrı hareket eden çok parçalı bir askeri muhalif yapılanma bulunuyor. Bu dağınık grupları kontrol eden merkezi bir güç var mı, yoksa da bu grupları bir araya getirme şansı olduğunu düşünüyor musunuz?
Her kim derse ki ben şu grubu ya da askeri muhalefeti kontrol ediyorum bilin ki o kişi yalan söylüyordur. Askeri muhalefetin söz konusu dağınık yapısı bir tehdit değil tam tersine bir fırsattır bana kalırsa. Şu anda Suriye’de bir askeri liderden bahsedemiyoruz. Neredeyse yüzlerce lider söz konusudur. Her bir lider ve grup kendi bölgelerini kontrol etmektedir. Hatta bazen bir bölge içinde birden fazla askeri grup yer alabilmektedir. Bunun askeri liderlerin yanı sıra siyasal liderler de bulunmaktadır. Askeri liderler veya savaşanlar bulundukları bölgenin halkı arasından çıktılar. Bu insanlar yerel halkın desteği olmadan zaten var olamazlar. Dediğim gibi zaten yerel halkın bir parçası bu insanlar. Askeri kişiler yakın zaman öncesine kadar sokaklarda gösteri yapan kişilerdi. Zamanla silahlanıp rejime karşı savaşmaya başladılar. Peki kim bu kişilere yardım etmekte onlara bakmaktadır. Tabi ki yerel halk. Kimi yerlerde siyasal liderlik ve askeri liderlik tek bir birim gibi hareket etmektedir. Bazı bölgelerde ise bu denli yakın ilişki bulunmamaktadır.
Suriye dışında örgütlenen muhalefetin daha yakın çalışması ve tek bir liderlik altında toplanması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Hayır, liderlik dışarıda değil içeride olmalıdır. Suriye Ulusal Konseyi sadece koordinatör rolü oynamalıdır. İçerdeki insanların daha bütün ve örgütlü olması yönünde çabalamalıdır. Yerel liderleri ve mücadelelerini desteklesinler. İçeridekiler dışarıdakilerden daha saf duygularla hareket eden insanlardır. Bu insanlara destek verilirse zaten mücadele etmeye devam edeceklerdir. Ancak dışarıdaki liderlik sadece finansal ve askeri yardımların bu gruplara ve liderlere ulaştırılmasını koordine etsin. Bunun ötesinde bir rol bence rekabeti ve belki çatışmayı beraberinde getirebilir. Suriye Ulusal Konseyi ve dışarıdaki gruplar bahsettiğim şekilde bir rol üstlenilirse olumsuz bir etkiden ziyade olumlu bir katkı sunabilir.
Suriye’de nasıl bir geçiş olabilir. Yemen Modeli gibi nispeten barışçı geçiş projelerinin başarı şansı olduğunu düşünüyor musunuz?
Suriye’de ne yazık ki çok tehlikeli bir süreç yaşanıyor. Bir yıl öncesine kadar herkes sadece tek vatandan bahsediyordu. Ancak rejim mezhep kartını oynamakta ve ne yazık ki hem Suriye’de hem de bölgede mezhepsel ayrımların önü açılmaktadır. Görüştüğüm herkese şunu söylüyorum. Olabildiğince çabuk bu rejimden kurtulmamız gerekiyor. Her geçen süre zarfında maliyet daha fazla artıyor ve artacaktır. Sonuçlar daha ağır olacaktır. Bence ABD sadece Esad’dan kurtulmak istiyor ancak rejimden değil. BM Genel sekreteri bazı saldırılarda El Kaide rolü olduğundan bahsetti. Doğru söylüyor gün geçtikçe Suriye’de her şeyi, her grubu bulabilirsiniz. Bu izlenen politikaların sonucudur. Artık şunun anlaşılması gerekiyor. Rejimin bu ayaklanmayı sonlandırma şansı bulunmamaktadır. Bu rejim gidecek ancak bedeli ne olacak. Bekledikçe sonuç daha fazla kaos olacaktır. Ülkeler bu rejimden kurtulmaya hazırlar mı değiller mi karar vermeliler. Burada da sorun sadece Esad değil, azınlığa dayalı rejimdir. Belki Esad’dan umutlarını kestiler ama rejimden emin değilim. Ancak tabanda talepler bambaşkadır. ABD’lilerin anlayamadıkları şey rejim yıkıldığı anda ortada ordunun kalmayacağıdır. Aynen Irak gibi ordu tamamen kaybolacaktır. Güvenlik birimleri de kalmayacaktır. İşte bu gerçek üzerinden düşünmemiz gerekmektedir. Şu anda sahada olan muhalif gruplar vardır. Ancak temel soru ülkeler rejimden kurtulmayı göze aldılar mı? Çünkü rejimin belli bir bölümünü koruyarak ortaya atılacak bir çözüm modelinin başarı şansı bulunmamaktadır. Bu gerçek üzerinden stratejiler belirlenmelidir. Hiçbir Suriyeli mevcut güvenlik birimlerinin varlığını kabul etmeyecektir. Azınlık iktidarını kesinlikle kabul etmeyecektir. Bu gerçekle uğraşalım.
Açıkçası hiç kimse en az zararla bu işin sonlandırılabileceği bir yöntem bulabilmiş değil. Siz nasıl bir çözüm yolu öneriyorsunuz?
Öncelikle bu azınlık rejiminin hiçbir unsuru ile birlikte yaşama şansı olmadığını kabul etmemiz gerekmektedir. Burada Nusayri halktan bahsetmiyorum. Sadece rejimden bahsediyorum. Tabi ki tüm topluluklar Suriye’de barış içinde aynı haklara sahip eşit vatandaşlar olarak yaşamaya devam edecektir. Ancak azınlık rejiminin hiçbir unsurunun yaşamasına izin verilmeyecektir. Bu ilk kabulümüz olmalı. Bunu kabul edersek ikinci aşamaya geçebiliriz. Nasıl olacak bu değişim? Ben ülkedeki karmaşa ve dağınık yapıyı bir fırsata dönüştürebileceğimizi düşünüyorum. Bu kadar fazla grup şu anda olduğundan farkı şekilde desteklenmelidir. Her bir grubun bir silahlı birimi kendine bağladığı şekilde değil. Daha örgütlü bir şekilde merkezi olarak desteklenmelidir. Konsey koordinatör olarak rol üstlenmelidir. Dışarıdaki her grubun siyasal ihtirasları ve gelecek beklentileri var. Ancak bunların ertelenmesi gerekmektedir. Eğer halk ve muhalif gruplar organize bir şekilde desteklenirse, açık bir program olursa bu insanlara yardım edilebilir. Ben sadece silah verilmesinden bahsetmiyorum. Kapsamlı bir stratejiden bahsediyorum. Yerel askeri liderler, yerel siyasal liderler üzerinden desteklenmelidir. Kontrol Suriyeli içindeki liderlerde olmalıdır. Ancak o zaman kaosun önüne bir miktar da olsa geçebiliriz. Bu dediğim başarılabilirse işte o zaman çok parçalı yapı ve sayıca fazla grupların varlığı bir fırsata dönüştürülebilir. Ayrıca rejime yönelik olarak çok açık ve sert mesajların verilmesi gerekiyor. Bu rejimin yaşama şansının olmadığı vurgulanmalıdır. Esad ailesinin ülkede yaşama şansı olmadığını anlaması gerekmektedir.
Askeri müdahalenin gerekliliğine inanmıyor musunuz, bir güvenli bölgeye ihtiyaç olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Eğer bahsettiğim yol izlenirse gerek kalmayabilir. Ancak belli bir aşamada sadece destek amaçlı hava operasyonlarına ihtiyaç duyulabilir. Özgür Suriye Ordusu hiçbir mücadeleyi geri çekildiği için kaybetmedi. Yeterli mühimmatları bulunmamaktadır. Çoğunluğunu içerden temin etmekteler ancak çok pahalıdır. Bu insanlara destek verilsin. Tanklara ihtiyacı yok bu insanların. Eğer denge biraz değişirse ordudan kopuşlar çok daha hızlı olacaktır.
Sayın Tello değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Röportajın İngilizcesi için tıklayınız…
Kaynak: ORSAM
* Bu röportaj 16 Mayıs 2012 tarihinde ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.