Suriye halkının önemli bir bölümü 2011 yılının ilkbaharında demokrasi, özgürlük ve eşitlik talepleri ile ayaklanarak, son yarım asırdır Suriye’yi diktatörlükle idare eden Baas Partisine ve bu partinin son hanedanı Esed ailesine başkaldırmıştı.
O gün bu gündür kanlı çarpışmalar sürüp gidiyor Suriye’de.
Muhaliflerle Esed yanlılarının durmak bilmeyen çatışmaları son zamanlarda mezhepçi bir karakter de kazanmaya başladı ve adeta Sunni Arap çoğunluğun, Esed hanedanının içinden geldiği Nuseyri azınlığına başkaldırısına dönüştü. Şiiler de bir başka cephe oluşturuyor zaten.
Suriyeli Muhaliflerin ilk yerleşim ve semirme yeri Lübnan sınırın hemen kuzeyindeki Zabadani kenti oldu. Özgür Suriye Ordusu, şehrin yönetimini ele geçirmiş, tüm güvenlik de onlardan sorulur olmuştu.
Esed rejiminin ilk yönetimsel ve topraksal kaybı Zabadani’de oldu. Kayıp oradan da tüm Suriye’ye bir sel gibi yayıldı.
Tabi işin doğrusuna bakarsak, Kuzey Lübnanlı yerel güçlerin desteği olmasa bu başarının asla elde edilemeyecekti.
Bundan sonra da Lübnan’ın kuzeyi, Suriye’deki Muhalif harekete ve Özgür Suriye ordusuna verilen desteğin aktif merkezi haline dönüştü.
Dış güçlerin bu bölgeden, muhaliflere ve Özgür Suriye Ordusuna yaptıkları yardım ve verdikleri destek aylarca sürdü. Halen de sürmekte.
Tarihsel olarak Suriye’nin doğrudan etki alanında olan Lübnan’ın, Suriye’deki halk hareketinden ve iktidar değişiminden etkilenmemesi olanaksız.
70’li yıllardan başlamak üzere Suriye uzun yıllar Lübnan’ı sessiz bir biçimde işgal etmiş ve tüm kültürünü kökleştirirken, tarihsel bağlarını da daha da derinleştirmişti.
Bu nedenle de Suriye’de bir yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın getirdiği istikrarsızlığın Lübnan’daki mezhepsel kutuplaşmaları körüklemesi kaçınılmaz hale geldi.
Buna ilaveten, İran, Esed rejimine destek verirken, mezhepsel ayrılık ateşininin kendi topraklarına sıçramasından ürken Suudi Arabistan da muhalefete aktif destek vermeye başladı.
Bu kamplaşmanın Lübnan’a sıçraması da gecikmedi.
Lübnanlı Şiilerin önde gelen örgütü Hizbullah Suriye’de Esed iktidarını desteklerken Lübnanlı Sünniler de Suriye Muhalefetinin yanında yer aldı. Lübnan’daki bu kutuplaşmanın kökeninde de Lübnanlı Sünnilerin ve Şiilerin, ülke içindeki geleceklerini belirleme ve kökleştirme güdüsü yatıyor.
Nitekim geçen ay Trablusşam’da Sünnilerin yaşadığı Bab El Tabbane bölgesinde ve Suriye’deki Esed rejimini destekleyen Nusayrilerin çoğunlukta olduğu Cebel Muhsin bölgesinde ağır makineli silahlarla çatışma çıkması ateşin Lübnan’a da sıçradığının ilk işaretiydi.
Lübnan’ın kuzeyinde yer alan Trablus şehrinde, Sünniler ve Nusayriler arasında yaşanan, birçok kişi öldüğü çatışmalara Lübnan ordusu da ister istemez müdahale etmek zorunda kaldı. Ne var ki ordunun kendisi zaten tamamen Suriye’nin kontrolü altında olduğundan, ayrılık “Esed yanlıları ve Muhalifler” olarak Lübnan ordusu içinde de bariz bir şekilde ortaya çıktı.
Lübnan’ı artık sıkıntılı ve kaygılı günler beklemekte.
Lübnanlı Şii Mikdad aşiretinin mensuplarının biri olan Hasan Mikdad’ın Şam’da kaçırılmasına misilleme olarak Lübnan’da iki düzineden fazla Suriyeli’nin yanısıra bir Türk işadamı ve bir Suudi vatandaşının Şiiler tarafından kaçırılması, Lübnan’ın hızla bir karışıklığa doğru gittiğinin işareti.
Suriye’deki ateşin Lübnan’a sıçradığı ve bu kaçırma olayının misillemesinin de daha ağır bir şekilde olacağı kesin.
Lübnan hükümeti sağduyulu davranıp gerekli tedbirleri zamanında almazsa, Lübnan’ın yıllar sonra gene yanmaya başlayacağı su götürmez bir gerçek..
Prof. Dr. Ata ATUN
Yakındoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi