Bu makale, 14 Şubat 2025 tarihinde Shlomo Ben-Ami imzasıyla “The Fight for Syria” başlığı altında yayımlanmıştır. Makalede, Suriye’de Esad rejiminin çöküşünün ardından Türkiye ve İsrail arasında yükselen güç mücadelesi, bölgesel aktörlerin jeopolitik hesapları ve Suriye’nin geleceği üzerine derinlemesine bir analiz sunulmaktadır. Suriye’de Mücadele
SURİYE İÇİN MÜCADELE
Beş yılı aşkın bir süredir Suriye’yi yöneten Esad hanedanının çöküşü, hem ülke hem de komşuları için zorlu bir dönemin başlangıcı olacaktı. Ancak, Türkiye ve İsrail arasındaki Suriye’nin geleceğine yönelik tırmanan çatışma, bu riskleri daha da karmaşık hâle getirmektedir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre, Suriyeli milislerin Esad’ı devirmesinde Türkiye’nin sağladığı destek belirleyici bir rol oynamıştır. Şimdi Erdoğan, Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şaraa’yı (diğer adıyla Ebu Muhammed el-Colani) himaye eden lider olarak kendisini konumlandırmaktadır. Türkiye’nin desteğiyle “karanlık döneminden” çıkan Suriye’yi, Erdoğan kendi siyasi ve ekonomik vizyonuna uygun bir şekilde “aydınlık bir geleceğe” yönlendirmek ve bu süreçte Türkiye’nin çıkarlarını güçlendirmek istemektedir.
Bu süreçte, İsrail güçleri, Suriye’nin güneyinde bazı bölgeleri güvenlik gerekçesiyle geçici olarak işgal etmiştir. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Kürtlerle ilişkileri güçlendirme taahhüdünde bulunmuştur. Öte yandan, İsrail Savunma Bakanlığı’nın bütçe ve güç dengesi komitesi, İsrail’in Türkiye ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinde muhtemel bir askerî çatışmaya hazırlanmasını tavsiye etmiştir. Türkiye, uzun yıllardır bu bölgede yerel silahlı grupları desteklemektedir. Suriye’de Mücadele
Esad sonrası dönemde İsrail, Türkiye’nin artan bölgesel nüfuzunu bir tehdit olarak algılamaktadır. Ancak, İsrail’in hoşuna gitmese de, Türkiye Suriye üzerinde nüfuz kurmaya daha uygun bir konumdadır. Eğer bu başarıya ulaşırsa, bunun etkileri yalnızca Türkiye ve İsrail ile sınırlı kalmayacak, bölgesel dengeleri de değiştirecektir.
Türkiye’nin Stratejik Öncelikleri
Erdoğan için bu süreçte iki temel stratejik öncelik öne çıkmaktadır:
- Türkiye’deki üç milyon Suriyeli mülteciyi geri göndermek
- Kürt milliyetçiliğinin Türkiye’ye yayılmasını önlemek
Bu doğrultuda Türkiye, Suriyeli Kürtlere karşı askerî operasyon düzenlemeyi dahi göze alabilecek bir politika izlemektedir. Ayrıca, Erdoğan’ın, Şaraa ile bir savunma paktı üzerinde müzakere yürüttüğü ve bu anlaşma kapsamında Türkiye’nin Suriye’de hava üsleri kurarak Suriye ordusunu eğitmeye başlayacağı iddia edilmektedir. Suriye’de Mücadele
İran ve Rusya’nın askerî birliklerinin büyük ölçüde çekildiği bir dönemde, Türkiye bölgedeki askerî varlığını artırmaktadır.
İsrail’in Rolü ve Güç Mücadelesi
Ancak İsrail, Esad’ın devrilmesinde kendisinin de önemli bir rol oynadığını düşünmektedir. İsrail’in askerî operasyonları, İran’ın hava savunma sistemlerini zayıflatmış ve Hizbullah’ın Lübnan’daki gücünü sarsmıştır. Bu nedenle, İsrail, bölgedeki rejim değişikliğinin Türkiye’ye jeopolitik üstünlük sağlamasına karşı çıkmaktadır.
İsrail için temel soru şudur: Türkiye, neden rejim değişimini fırsata çevirerek, Levant bölgesinde yeni bir hegemon güç hâline gelmeli? Üstelik bunu, İsrail ve ABD’nin geleneksel müttefikleri olan Kürtlere saldırarak mı yapmalı? Suriye’de Mücadele
Erdoğan’ın Tarihsel ve Bölgesel Vizyonu
Napolyon’un meşhur sözlerinden biri, “Bir devletin politikası coğrafyasında saklıdır” şeklindedir. Erdoğan için bu, yalnızca coğrafî bir gerçeklik değil, tarihî bir perspektiftir. Türkiye’nin dış politikası, Kafkaslar, Orta Doğu ve Balkanlar arasında bir köprü kurma hedefi taşımaktadır ki bu bölgeler, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihî nüfuz alanlarıdır.
Nitekim, Erdoğan 2011 parlamento seçimlerinin ardından şu sözleri sarf etmiştir:
“Bugün Saraybosna, İstanbul kadar kazandı. Beyrut, İzmir kadar kazandı. Şam, Ankara kadar kazandı.”
Şimdi Erdoğan, Türkiye’nin “İslami demokrasi” modelini bir diplomatik açılım aracı olarak kullanma ve ülkeyi Doğu ile Batı arasında bir arabulucu olarak konumlandırma fırsatına sahiptir. Ancak, bu neo-Osmanlıcı yaklaşımı dikkatli bir şekilde yürütmek zorundadır, çünkü bölgedeki diğer Sünni güçler – özellikle Mısır – tarihsel olarak bu vizyona sert bir şekilde karşı çıkmıştır. Suriye’de Mücadele
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi, Müslüman Kardeşler’i dizginlemeyi varoluşsal bir mesele olarak görmektedir. 2013’te Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetimini deviren Sisi, bu hareketin bölgesel bir güç olarak yeniden yükselmesini engellemek için Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail ile iş birliği yapmış ve 2019’da Türkiye’yi Doğu Akdeniz Gaz Forumu’ndan dışlamıştır.
Bu nedenle, Sisi, Esad’ın devrilmesini memnuniyetle karşılamamıştır. Mısır, bu gelişmenin Müslüman Kardeşler için yeni bir fırsat yaratabileceğinden endişe etmektedir. Ancak, Türkiye-Mısır ilişkilerindeki yeni yumuşama sürecini riske atmamak adına, Erdoğan Aralık ayında Sisi ile görüşerek, Suriye’nin yeniden inşası ve uzlaşması konusunda destek vereceğini açıklamıştır.
Yeni Suriye’nin Geleceği
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yeni Suriye’nin çoğulcu bir yapı üzerine inşa edilmesi gerektiğini, Aleviler, Hristiyanlar ve Kürtler dâhil tüm etnik ve dinî grupların temsil edilmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir.
Bu, Şaraa’nın inşa etmeye çalıştığı vizyonla örtüşmektedir. Şaraa, kendini çok etnikli bir ülkenin ılımlı lideri olarak konumlandırmaktadır ve bu doğrultuda:
- El-Kaide ve IŞİD ile tüm bağlarını koparmıştır.
- Esad’a karşı savaşan tüm isyancı grupların dağıtılacağını ve devlet kurumlarına entegre edileceğini açıklamıştır.
Bu vizyonun Kürtleri içermemesi mümkün değildir. Üstelik, Şaraa, uluslararası meşruiyetini güçlendirme çabalarının bir parçası olarak, IŞİD’in Irak ve Suriye’de yenilgiye uğratılmasında kilit rol oynayan ABD müttefiklerine saldırmaktan kaçınacaktır.
Suriye’de Güç Mücadelesi ve Bölgesel Dengeler
Sömürge yönetimlerinin mirası, diktatörlükler, iç savaş ve devlet çöküşü riskiyle boğuşan yeni Suriye yönetimi için bu süreci yönetmek başlı başına bir meydan okumadır. Ancak Suriye’nin komşularının jeopolitik hedefleri, bu süreci neredeyse imkânsız hâle getirmektedir.
Bu çerçevede, Katar ve Suudi Arabistan da birbirine tamamen zıt politik vizyonlarıyla Suriye’nin geleceğini şekillendirme yarışına katılmıştır.
Ancak, Türkiye’nin çıkarları açısından Suriye’nin istikrarlı olması gerekmektedir. Suriye’deki devlet otoritesinin çökmesi, Türkiye’ye yeni bir mülteci akını yaratacağı gibi, İsrail ve ABD tarafından desteklenmesi muhtemel bir Kürt proto-devletinin doğuşuna yol açabilir.
Türkiye, kuzey Suriye’de Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasını kabul edemez, ancak birleşik bir Suriye içinde tam entegre olmuş yarı özerk bir Kürt bölgesiyle yaşayabilir. Suriye’de Mücadele
Benzer şekilde, İsrail için de istikrarlı bir Suriye en iyi senaryodur. Eğer Batı tarzı bir demokrasi mümkün değilse, silahlı milisleri dağıtan ve İsrail’le barış çağrısı yapan bir İslamcı yönetim, İsrail’in en iyi seçeneği olabilir. Suriye’de Mücadele
Yazar Hakkında:
Shlomo Ben-Ami, eski İsrail Dışişleri Bakanı olup, Toledo Uluslararası Barış Merkezi’nin (Toledo International Center for Peace) Başkan Yardımcısıdır. Aynı zamanda, “Prophets without Honor: The 2000 Camp David Summit and the End of the Two-State Solution“ (Oxford University Press, 2022) adlı kitabın yazarıdır.