Bu bağlamda Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretinde Suriye krizine çözüm yönünde talep edilecek adımların karşılık bulması güç olabilir. Washington dönüşü sonrası Başbakan Erdoğan’ın Suriye krizinin çözümünde başta Türkiye olmak üzere Suriye ve bölge halklarıyla yeni bir inisiyatif geliştirmesi ve böylelikle her geçen gün daha da bölge halkları arasındaki düşmanlığı körükleyen Suriye krizinin çözümüne katkı yapacak politikaları hayata geçirmesi gündeme gelebilir.
VEYSEL AYHAN (DOÇ. DR.) – ORTADOĞU BARIŞ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ BAŞKANI
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi Reyhanlı’da meydana gelen terör saldırısında 50′nin üstünde sivil vatandaşın yaşamını yitirmesi Suriye krizinin bölge ülkelerini de ciddi şekilde içine çekmeye başladığının da göstergesi olmuştur.
Reyhanlı saldırılarına dönük kamuoyunda yapılan tartışmalarda 3 önemli olasılığın gündeme geldiği görülmektedir.
Olası Nedenler
Bunlardan birincisi resmi düzeyde olup, Reyhanlı katliamını Esad rejimi ile bağlantılı grupların yaptığı yönündedir. Bununla ilgili soruşturmanın sürdüğü belirtilmekte ve göz altına alınanların katliamı itiraf ettikleri medyada yer bulmaktadır. İkinci tartışma ise radikal grupların katliamı yaptığına yöneliktir. Özellikle son aylarda Türkiye’nin Suriye’de devrimsel bir değişim konusunda politika değişikliğine gittiğini ile süren bazı yazarlar Türkiye’nin Batı Bloğu’yla birlikte hareket etmeye yöneldiğini ileri sürmektedir. Kavkaz Center’de yayınlanan ‘Netanyahu Erdoğan’dan neden özür diledi?’ ile ‘Arapların ihaneti, AKP hükümeti ve Suriye’nin geleceği’ adlı yazılarda da Ankara’nın politika değişikliğine vurgu yapılmakta ancak İslami grupların buna tepkisiz kalmayacağı da belirtilmektedir.
Bunların dışında bir diğer olasılık ise Türkiye’nin siyasi bir çözümü kabule zorlanması yönünde bazı ülkelerin istihbarat örgütlerinin saldırının planlayıcı olduğu yönündeki iddiadır.
Ziyarete Mesaj
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın Washington’a gidişi öncesi Türkiye’nin Suriye’de siyasi bir çözümü kabul etmesi için Reyhanlı katliamının gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir.
Öte yandan 2011 Martı’ndan günümüze gelen süre içerisinde Suriye krizinin aldığı hal, tüm bölge ülkelerinin güvenlik ve istikrarını ciddi şekilde etkilemesine karşın, ABD’nin Suriye politikasına yaklaşımında belirleyici olan unsurun Amerikan çıkarlarının yanı sıra İsrail’in güvenliği olduğu görülmektedir. Krizin başında Washington’dan verilen mesajlar, zaman içerisinde değişirken, ABD’nin Suriye krizinde kısa süreli askeri bir çözümden yana olmadığı açık bir şekilde ortaya konmuştu. Öte yandan Türkiye’nin öncelikleri arasında ise Başbakan Erdoğan’ın da açıkladığı üzere, Suriye krizinin kısa sürede çözülmesi yönünde uluslararası toplumun sorumluluk alması yönündedir.
Washington açısından bakıldığında ise Suriye meselesi İsrail’in güvenliğine halel getirmeyecek şekilde çözülmesi gerektiği yönünde bir politika izlendiği düşünülmektedir.
İsrail Nerede
Yalnızca ABD değil Batı’nın da Suriye politikasında İsrail’in rol oynadığı artık anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Türkiye-İsrail arasındaki Mavi Marmara krizinin çözülmesinde Ankara adım atmak zorunda kalmıştır. Çünkü, İsrail’e rağmen Washington’un Suriye krizinde adım atmasının güç olduğu anlaşılmıştır.
Dolayısıyla Washington’un Suriye politikasını daha iyi anlayabilmek için öncelikli olarak İsrail’in Suriye politikasına ve çıkarlarına bakmak gerekir. İsrail açısından Suriye halen savaş durumunun sürdüğü bir ülkedir. Ayrıca Golan toprakları İsrail işgali altındadır. Bunların yanı sıra Suriye-Hizbullah ve Suriye İran bağlantısı da Şam’ı İsrail açısından önemli bir ülke haline getirmektedir. Suriye’deki her türlü siyasal ve askeri değişimin doğrudan İsrail’in bekasıyla ilişkili olacağı açıktır ve bu mesajlar Washington başta olmak üzere Batılı ülkeler tarafından da alınmıştır.
Suriye Masada Olacak
Başbakan Erdoğan’ın Obama ile yapacağı görüşmede Suriye meselesinin önemli bir yer tutacağı açık olmakla birlikte Washington’un Türkiye’nin beklentileri karşılayacak adımlar atması güç gibi gözükmektedir. Türkiye özellikle Suriye’nin bir kısmında hava sahasının kapatılması, muhaliflere daha yoğun destek verilmesi ve Esad’sın bir çözüm üzerinde durmasına karşın, Washington yönetimi Suriye’deki iç savaşa herhangi bir şekilde askeri olarak taraf olmak istememektedir. Amerikan yönetimine göre Irak ve Afganistan tecrübelerinin ardından Suriye’de bir iç savaşa müdahil olmak sonu belirsiz bir maceraya atlamak olacaktır. ABD, diplomatik açıdan da Suriye Savaşının Amerikan kamuoyunda da bir karşılığı ve desteğinin olmadığını dile getirmektedir. Ayrıca İslamcı grupların olası bir Amerikan müdahalesi sonrası doğan boşluktan yararlanarak Şam’da iktidar ortağı olmasından da çekindiğini her platforma yüksek sesle dile getirmektedir. Oysa söz konusu grupların Suriye cephesine katılmasında Batı’nın bir payı olduğu bilinmektedir. Nitekim, NATO (Libya) müdahalesi sırasında NATO kuvvetleri ile İslamcı gruplar arasında yoğun bir koordinasyon olduğu dikkat çekmişti.
Ancak, realiteye bakıldığında Washington’un tüm olasılıkların doğrudan İsrail’in bekasına nasıl etki edeceğini göz ardı etmediği düşünülmektedir. İsrail ve Washington, Suriye halkının bir bütün olarak İsrail karşıtı olduğunu ve hangi grup iktidara gelse de başta Golan işgali olmak üzere İsrail’in işgal ettiği Suriye topraklarından çekilmesi için baskı uygulayacağını bilmektedir. Ayrıca, Filistin meselesine de sahip çıkılacağını da öngörmektedir. Dolayısıyla 1967 Savaşı öncesi duruma geri dönmek istememektedir. Hatırlanacağı üzere 1967 Savaşı öncesi Suriye-Mısır ve Ürdün arasında İsrail karşıtlığı üzerine yoğun bir işbirliği yaşanmıştı.
ABD Dönüşü Suriye Politikası
Dolayısıyla Washington’un Suriye politikalarını analiz ederken, esasında ABD’nin temelde Suriye politikasını oluştururken bağımsız davranmadığını ve açık bir şekilde İsrail’in güvenliğine odaklandığı düşünülmektedir. Bu bağlamda Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretinde Suriye krizine çözüm yönünde talep edilecek adımların karşılık bulması güç olabilir. Washington dönüşü sonrası Başbakan Erdoğan’ın Suriye krizinin çözümünde başta Türkiye olmak üzere Suriye ve bölge halklarıyla yeni bir inisiyatif geliştirmesi ve böylelikle her geçen gün daha da bölge halkları arasındaki düşmanlığı körükleyen Suriye krizinin çözümüne katkı yapacak politikaları hayata geçirmesi gündeme gelebilir.
Doç. Dr. Veysel AYHAN
IMPR Başkanı
*Bu yazı ilk olarak Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanmıştır.