Suriye ile Jet Krizinin Düşündürdükleri

Türk uçağının Akdeniz’de uluslararası sularda Suriye hava savunma sistemleri tarafından düşürülmesi beraberinde birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Olay ilk gerçekleştiği sırada birçok soru işareti söz konusuydu. Ancak gün itibarıyla uçağın nerede, ne zaman, nasıl düşürüldüğüne ilişkin net bilgiler kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu olayın Türkiye-Suriye ilişkileri ve dolayısıyla Suriye’deki isyan hareketinin gelişimi açısından dönüm noktalarından biri olması beklenebilir. Bu kısa yazıda da olayın doğurması muhtemel sonuçlar neler olabilir ve saldırıyı gerçekleştiren(ler) neyi amaçlamıştır sorularına yanıt aranmaya çalışılacaktır.

Bu sorulara yanıt vermek açısından öncelikle Türk jetine saldırıya ilişkin iki tespitte bulunulacaktır.

1. Suriye; Türk uçağını düşmanca bir niyet çerçevesinde bilinçli, belli bir amaca yönelik olarak düşürmüştür. Türk uçağı Suriye karasularına girdikten yaklaşık on beş dakika sonra füze saldırısı gerçekleşmiştir. Saldırı gerçekleştiğinde uçağın yönü Suriye karasularının aksi yönüdür. Yani saldırı kararı Türk uçağının tehdit oluşturmadığının net olarak anlaşıldığı bir sırada gerçekleşmiştir. Dolayısıyla saldırı kararı muhtemelen merkezi ve bilinçli olarak alınmıştır. Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök, jet krizine ilişkin yazdığı köşe yazısında, 1990 yılında Türk harita uçağının Suriye savaş uçakları tarafından düşürülüşüne ilişkin bazı bilgilere yer vermiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı Müsteşarı’na dayandırarak Suriyeli pilotların Türk uçağına saldırmadan önce üsleri ile yaptıkları konuşmaların deşifresini yayınlamıştır. Bu bilgilerden anlaşılan 1990 yılındaki saldırı tamamen pilotlar ile üs arasındaki iletişim sıkıntısı ve pilotun merkezden bağımsız hatta ona rağmen aldığı yanlış bir karar sonrasında gerçekleşmiştir. Ancak son krizde Lazkiye’de bulunan yerel otoritelerden ziyade daha üst düzeyden verilmiş stratejik bir karar neticesinde saldırı kararının alınmış olması ihtimali yüksektir. İhlal ile saldırı arasındaki on beş dakikalık süre bu düşünceyi desteklemektedir. Bu yönde bir diğer veri, ihlali gerçekleştiren uçağın Türkiye’ye ait olduğunun Suriyeliler tarafından biliniyor olmasıdır. Bir başka köşe yazısında yansıtılan bilgilere göre Suriyeliler saldırıdan hemen önce Türk uçağı için “komşu” ifadelerini kullanmaktadır. İlişkilerin bu denli gergin olduğu ve Suriye’nin içerde yaşamsal mücadele verdiği bir dönemde Türkiye ile savaş çıkarma ihtimali olan bir kararı almak ancak üst makamlardan alınacak bir karar neticesinde gerçekleşebilir. Bu durumda iki ihtimal olabilir. Birincisi daha önceden orduya verilen genel talimatlar çerçevesinde Türkiye kaynaklı her türlü ihlale karşı saldırı izni önceden verilmiştir. Yani o anda yerel otoriteler merkeze sormadan bu kararı almıştır ancak zaten bunun için siyasal karar kendilerine önceden iletilmiştir. İkinci ihtimal, ihlalin merkeze bildirilmesi ile o anda üst makamlardan saldırı kararı verilmiştir. Her halükarda saldırı kararı spontane bir olaydan ziyade, belli bir amaca ve mesaj vermeye yöneliktir.

2. Suriye’nin Türk jetine saldırısı akla bir başka ülkenin desteği ihtimalini getirmektedir. Her şeyden önce Suriye’nin çok kısa süre içinde gerçekleşen bir ihlali tespit ederek hedefi anında etkisiz hale getirecek askeri kapasitesi ve teknolojisinin olup olmadığı şüphelidir. İsrail daha önce birçok kere Suriye hava sahasını ihlal etmekle kalmayıp Başkent Şam’ın yakınında bir bölgeyi, Deyr ez Zor Vilayeti sınırları içinde nükleer reaktör olduğu iddiasıyla bir binayı bombalamıştır. Hatta ikinci saldırı sırasında İsrail jetleri Türkiye sınırına yakın bölgedeki Suriye radar sistemini de bombalamıştır. Suriye bu saldırılara karşılık verememişken, çok kısa süreli bir ihlali tespit ederek hemen tepki vermesi şüphenin en büyük nedenidir. Bu teknoloji, imkân ve kabiliyete sahip olsa bile bunu savaş çıkma ihtimali olan bir durumda kullanma iradesi göstermesi bir destek sayesinde gerçekleşmiş olabilir.

Bu noktada öne çıkan ülke Rusya’dır. Haziran ayının ortalarında Fransız Le Figaro gazetesine dayandırılarak Türk basınında yer alan bir haberde Rusya’nın Özgür Suriye Ordusu askerlerini, Kürecik ve İncirlik üslerini gözetlemek amacıyla Türkiye topraklarına yaklaşık 10 kilometre mesafede radar sistemi kurduğu iddia edilmişti. Haberde radar sisteminin Lazkiye’ye bağlı Kesap ilçesi yakınlarında kurulduğu belirtilmişti. Türk uçağı ise Lazkiye Vilayeti’ne bağlı Ras el-Basit isimli Akdeniz kıyısında bir yerleşim biriminin açıklarında düşürüldü. Ras el-Basit ise Kesap’a sadece 20 kilometre uzaklıktadır.[1] Bunun yanı sıra Nisan ayı içinde de Rus Donanması yetkililerine dayandırılarak verilen bir haberde Rus savaş gemisi Tartus Limanı’na doğru hareket etmişti.[2] Rus devletine ait savunma şirketi Rosoboronexport, Suriye’ye silah satılmaması yönündeki baskıların arttığı bir dönemde “Rusya, hiçbir sınırlama olmadan, Suriye ile arasındaki tüm silah anlaşmalarından doğan tüm yükümlüklerini yerine getirecektir” açıklaması yapmıştı.[3] Ancak en ilginç ve Türk uçağına saldırının ön uyarısı şeklindeki açıklamalar 15 Haziran 2012 tarihinde Rosoboronexport Genel Müdürü Anatoly P. Isaykin tarafından The New York Times gazetesinde yayımlanmıştır. Isaykin gazeteye verdiği mülakatta “şirketinin Suriye’ye gelişmiş hava savunma silahları sattığını ve bu sistemlerin herhangi bir ülke Suriye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışması durumunda uçakları düşürmek için kullanılabileceğini, bu ifadelerin bir tehdit olmadığını ancak böyle planları olanların bunu dikkate alması gerektiğini” söylemiştir.[4] Rus yetkili sözlerinin tehdit içermediğini söylese de Suriye’ye müdahaleyi düşünenlere açık bir mesaj verdiği ortadadır. Türk jetine saldırı bu açıklamadan sadece bir hafta sonra Rus radar sitemi ve hava savunma sistemlerinin yerleştirildiği ve savaş gemisinin yanaştığı iddia edilen bölgenin yakınında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bu veriler Türk jetinin vurulması olayı arkasında Rusya desteği olduğu şüphesini doğurmaktadır. Buradaki desteğin sadece gelişmiş silah sistemleri satılmasından öte olması muhtemeldir. Zira Suriye bu teknolojiye sahip olsa dahi böyle bir dönemde bunu dış destek almadan Türkiye’ye karşı kullanma konusunda tereddüt gösterecektir.

Bu iki tespitten yola çıkarak Türk jetinin düşürülmesi ile neyin amaçlandığı ve olası sonuçları hakkında şunlar söylenebilir:

–  Suriye bu saldırı ile ülke içine ve de NATO’ya mesaj vermek istemiş olabilir. Ya da saldırı bu düşüncelerle gerçekleşmemişse bile bu sonuçlara yol açacaktır. Öncelikle ülke içinde, rejimi destekleyen halk ve rejimin kendi arasında yeni bir dayanışma duygusu ve moral desteği oluşturulmuştur. Esad’ı destekleyenler rejimin hala güçlü olduğunu düşünerek destek vermeye devam konusunda yeni bir dinamizm kazanabilir. Rejim içinde moral bozukluğu veya zayıflama duygusu oluştu ise bu ortadan kaldırılmak istenmiştir. Suriyeli muhaliflere ise, Türkiye üzerinden mesaj vermek istenmiş olabilir. Muhaliflerin desteğine en fazla güvendiği Türkiye zayıf gösterilerek dirençleri kırılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra rejimden koparak muhalif kampa geçmeyi düşünenlerin kararlarını gözden geçirmeleri istenmiş olabilir. Geçen hafta içinde Suriye hava kuvvetlerinden bir subayın uçağı ile birlikte Ürdün’e sığınması gibi örneklerin önü alınmaya çalışılmıştır. Bölgeye ve NATO’ya ise hava savunma sisteminin düşünüldüğü kadar zayıf olmadığını ve saldırı düzenlemeyi düşünenlerin bu faktörü dikkate alması gerektiğini söylemektedir. Ayrıca içerde ve dışarıda bu kadar sıkıştığı bir ortamda kendinden daha güçlü bir ülkeye saldırma cesareti göstererek rejimin varlığını koruma konusunda ne kadar ciddi olduğunu ve nereye kadar gidebileceğini göstermektedir.

–  Türkiye-Rusya ilişkileri son birkaç ay içinde gelişen bazı olaylar nedeniyle gerilmiştir. Bunun iki temel nedeni Kürecik’e yerleştirilen NATO füze savunma sistemi ve Türkiye’nin Suriye politikasıdır. Eğer Türk jetine saldırının arkasında Rusya desteği olduğuna ilişkin tespit doğru ise, amacın Türkiye’ye mesaj vermek olduğu ortadadır. Rusya, Suriye üzerinden Türkiye’nin gücünü sorgulatmak ve Türkiye’nin Suriye konusunda varsa askeri hedeflerini gözden geçirmeye zorlamak istemektedir.

– Türkiye açısından doğacak ilk sonuç gerçekten de Türkiye’nin askeri gücünün ve caydırıcılığının sorgulanacak olmasıdır. Bu saldırının bedeli ödetilmediği takdirde Türkiye’nin oynamaya çalıştığı bölgesel güç rolü orta ve uzun vadede darbe yiyebilir. Türkiye’yi son yıllarda Ortadoğu’da önemli yapan unsurlardan en önemlisi, İran ve İsrail’e karşı denge oluşturabilecek bir ülke olarak görülmesiydi. Şartlar sert gücün kullanılmasını gerektirmiyordu. Bölgedeki etki yumuşak güç vasıtası ile yayılmaya çalışılıyordu. Askeri caydırıcılık unsuru kullanılmıyor ancak diplomasi en nihayetinde sırtını bu güce de dayandırıyordu. Sert güce sahip ve yaptırım uygulatabilen bir ülke olduğuna ilişkin algının değişmesi Türkiye’nin bölgede kendine yakın müttefikler bulmasını zorlaştıracaktır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Gül’ün de ifade ettiği üzere bu olay sineye çekilmemelidir. Ancak olayın bedelinin ödetilmesi için illa ki bir askeri misillemeye ihtiyaç olmayabilir. Her şeyden önce Suriye hava savunma sisteminin son yıllarda geliştiği görülmüştür. Bu da karar alıcıları misilleme yapma konusunda düşündürecektir. Böyle bir müdahale için Türkiye’nin müttefiklerinden en azından teknoloji desteği alması gerekebilir.

– Türkiye, Suriye saldırısına doğrudan bir misillemede bulunmayabilir. Ancak saldırının orta vadede Suriye açısından sonuçlar doğurması caydırıcılığın yeniden tesis edilmesini sağlayabilir. Öncelikle saldırı, Türkiye’yi Suriye politikasında geri attırmaktan ziyade daha sertleştirecektir. Başbakan Erdoğan’ın “Suriye muhalefetine her türlü desteğin verileceğini” ifade etmesi bu açıdan anlamlı olabilir. Saldırının hemen ertesinde Suriye sınırına askeri sığınak yapılması ve Suriye’nin artık düşman ülke olarak görüldüğünün ilan edilmesi önemlidir. En ciddi sonuç doğurması muhtemel adım bundan sonra “Suriye’den Türkiye sınırına güvenlik riski ve tehlikesi oluşturacak şekilde yaklaşan her askeri unsurun bir tehdit olarak değerlendirilecek ve askeri hedef olarak muamele görecek” olmasıdır. Bu durum Suriye ordusunun bundan sonra sınıra çok yakın bölgelerde operasyon yapmasını zorlaştıracaktır. Böylece sınır bölgesinde Suriyeli muhalifler üzerindeki Suriye ordusu tehdidi azalacaktır. Türkiye, Suriye ordusunun sınıra kaç kilometre yaklaşmasını tehdit olarak değerlendirip karşılık vereceğini belirtmemiştir. Muhtemelen bu mesafenin ne olacağı konusunda bir karar verilmiştir. Dolayısıyla özellikle Halep ve Idlib vilayetlerinin Türkiye sınırı bölgesinde Suriyeli muhaliflerin etkinliği artabilir.

Yazının İngilizcesi için tıklayınız…

 

Oytun ORHAN

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

 

Kaynak: ORSAM

 

Dipnotlar

[1] http://www.hurriyet.com.tr/planet/20823736.asp

[2] http://www.haberturk.com/dunya/haber/730476-rus-savas-gemisi-istanbul-yakininda

[3] http://www.hurriyet.com.tr/planet/19238291.asp

[4] http://www.nytimes.com/2012/06/16/world/europe/russia-sending-air-and-sea-defenses-to-syria.html

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...