Suriyeli muhalifler daha önce İstanbul ve Antalya’da düzenledikleri Esad yönetimi karşıtı konferanslarının sonuncusunu yine İstanbul’da düzenlemiştir. 16-17 Temmuz 2011 tarihlerinde 350 civarında Suriyeli muhalifin katılımıyla “Suriye İçin İstanbul Buluşması” adı altında düzenlenen konferansta, Suriye’deki Beşar Esad yönetimiyle mücadeleye nasıl devam edileceği masaya yatırılmıştır. Konferansın sonucunda bir bildirge yayınlanmış, 25 üyeli bir konsey ve 11 üyeli bir komite kurulması kararlaştırılmıştır. Konsey’in yeni bir konferansın organize edilmesi için çalışacağı ve diğer muhalif gruplara ulaşmak üzere çalışmalar yürüteceği açıklanmıştır. Ayrıca Konsey’in Esad yönetiminin yıkılması durumunda geçiş döneminin yönetimini üstlenmesi beklentisi de dile getirilmiştir.
Konferansa katılanlar arasında; Suriye İslam Alimleri Birliği Başkanı Şeyh Muhammed el Sabuni, Ahmet Ramazan, Suriye Müslüman Kardeşler eski Genel Sekreteri Sadrettin el Bayanuni, içerdeki muhalefetin önde gelen isimlerinden Suriye İnsan Hakları eski Genel Sekreteri ve Ulusal Kurtuluş Konferansı Başkanı Heysam el Malih, Suriye İnsan Hakları Örgütü Başkanı Velid Saffur, Şam Deklerasyonu Genel Sekreteri Enes Abdullah, ABD’de yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Eylemcisi Rıdvan Ziyadeh, Kürt temsilcilerden Muhammed Raşit, Suriyeli alimlerden Halid Kendu, ayaklanma hareketine önderlik edenlerden Hamalı Şeyh Adnan el Arur ve Şeyh Abdurrahman Dımaşk, Suriye Hukukçular Birliği Başkanı Yasin Mahili gibi içerde ve dışarıdaki muhalefetin önde gelen isimleri yer almıştır. Genel olarak Konferans’a laiklik yanlısı hareketler, İslamcı gruplar, Arap aşiret liderleri, Kürtler, İnsan Hakları Örgütleri, gençler gibi farklı muhalif hareketlerin temsilcileri katılmıştır.
Suriyeli muhalifler son aylarda Türkiye’de düzenledikleri toplantılar dizisi ile daha örgütlü ve birlikte hareket etme konusunda çaba sarf etmektedir. Ancak bu toplantıda da makro hedeflere yönelik ortak hareket stratejilerinin belirlenmesinden ziyade grup çıkarlarının ön plana çıkmış olması Konferansın başarısını gölgelemiştir. Kürt gruplar ve aşiret liderlerinin etnik, mahalli talepler gündeme getirmeleri diğer muhalif gruplarla aralarında sorun yaşanmasına neden olmuştur. Görüş farklılıkları; güçlü, meşruiyeti olan bir Komitenin seçilmesine engel olmuştur. 25 üyeli Konsey ve 11 kişilik Komite güçlü siyasi kişiler arasından seçilememiştir. Bu da başarı şansı az olan zayıf bir Konsey’in oluşmasına neden olmuştur.
Konferansın başarısını gölgeleyen bir diğer unsur İstanbul Konferansına paralel olarak aynı gün içinde Şam’da düzenlenmesi planlanan Konferans’ın Suriye yönetiminin engellemesi nedeniyle gerçekleştirilememesi olmuştur. Suriyeli güvenlik güçleri Şam’daki Konferansa 14 kişinin ölümü ile sonuçlanan bir müdahale gerçekleştirmiştir. İçerdeki ve dışarıdaki muhaliflerin Şam ve İstanbul’da paralel bir Konferans düzenlemeyi başarmaları en geniş tabanlı muhalif hareketinin hayata geçirilmesi anlamını taşıyacaktı. Bu da şimdiye kadarki meşruiyeti en güçlü hareket olacaktı. Şam’daki Konferansın düzenlenememesi bu görüntüyü engellemiş ayrıca İstanbul’daki Konferansın başarısını da olumsuz etkilemiştir. Dışarıdaki muhalefet ile içerdeki muhalefet arasında kurulması planlanan bağ kurulamamış, muhalif hareketin esas gücü olan Şam ayağı zayıf kalmıştır. Ayrıca Esad yönetimi karşısında sergilenmek istenen geniş tabanlı muhalefet fotoğrafı ortaya konamamıştır.
İstanbul Konferansında görüş farklılıkları nedeniyle bir araya gelinememesi bundan sonraki süreçte muhalif grupların ortak Konferans düzenlemekten ziyade her bir grubun kendi başına Konferanslar düzenlenmesine neden olabilir. Konferans hangi gruplar ve kişilerin muhalif hareket içinde etkin şekilde yer aldığını göstermesi, şimdiye kadar fikirlerini bilmediği grupların birbirini anlaması ve tanımasını sağlaması açısından faydalı olmuştur. Ancak esas amaç olan dağınık haldeki muhalefetin birlikte hareket etmesi yönündeki beklentiler açısından istenen amaca ulaşılamamıştır.
Konferansta muhalif gruplar arasındaki görüş ayrılıklarını azaltmak yönünde çaba gösterilmiştir. Bu çerçevede ortak bir cephe oluşturulmaya çalışılmıştır. Tüm grupların üzerinde mutabık kaldıkları konu, “demokratik ve sivil bir devlet hedefi” olmuştur. Ayrıca siyasi mahkûmlar serbest bırakılıncaya ve Suriye sokaklarındaki askeri birlikler çekilinceye kadar rejimle diyalogun reddedilmesi konusunda da görüş birliği sağlanmıştır. Toplantıda görüş ayrılığı yaşayan başlıca gruplar Arap aşiretleri ve Kürt gruplar olmuştur. Bazı aşiret liderleri kendilerine yeterince önem verilmediğinden yakınmış, Kürt gruplar da Kürtlerin haklarının tanınmaması üzerine konferanstan çekilmiştir.
Suriyeli muhalif grupların İstanbul toplantısı, Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı Libya Temas Grubu’nun İstanbul’da düzenlenen toplantısından bir gün sonra gerçekleşmiştir. Türkiye ve ABD Dışişleri Bakanları’nı toplantının ardından düzenlediği ortak basın toplantısında Suriye’ye yönelik de mesajlar vermiştir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriyeli muhaliflerin toplantısına ilişkin olarak “Suriye’deki muhalefeti halk yapıyor, ABD yapmıyor. Suriye’nin geleceği Suriye halkına bağlıdır ama muhalefetin bir araya gelme çabası da siyasi reformun çok önemli bir parçasıdır. Muhalefet oluşturmaya çalışıyorlar ve hükümetle barış içinde olacakları bir gelecek kurmaya çalışıyorlar.” ifadelerini kullanmıştır. Bu ifadelerden ABD’nin Suriyeli muhaliflerle doğrudan temas halinde gözükmeme çabası içinde olduğu görülmektedir. ABD’nin Suriye’deki değişim hareketine müdahalesi doğrudan sürece müdahil olmaktan ziyade iç dinamiklerin desteklenmesi yoluyla olmaktadır. Bu da Türkiye üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır. Aynı basın toplantısında açıklama yapan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, “Suriye’de halkın taleplerini göz önüne alan bir reform sürecini gerekli gördüklerini” açıklamış ve “Suriye reformları bir an önce başlatmasını gerektiğini ve sivillere karşı aşırı güç kullanmaktan kaçınılması” telkininde bulunarak Türkiye’nin Esad yönetimine karşı eleştirel yaklaşımını sürdürmüştür. Davutoğlu’nun ifadelerinde en dikkat çekici noktalardan biri “Suriye’de muhalefetin gelişebilmesinin gerekliliği” olmuştur. Bu ifade Esad yönetiminden son aylarda rahatsızlığını açıkça dile getiren Ankara’nın bundan sonraki süreçte beklentilerinin karşılanmaması durumunda muhalefetin profilinin artırma çabası içinde olacağının işaretidir.
“Suriye için İstanbul Buluşması” Konferansı’nın ardından yayınlanan sonuç bildirgesi şu şekildedir [2]:
1. Suriye halkı bütün dünya halkları gibi özgür ve onurlu yaşamayı hak etmektedir.
2. Suriye’de akan kan bir an önce durdurulmalı, işkence ve keyfi tutuklamalara derhal son verilmelidir.
3. Dünya basının Suriye’ye girmesi sağlanmalı ve Suriye halkının basın özgürlüğü için bilişim ve iletişim kanallarının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
4. Tüm dünyanın tabii yönelimi olan ve uygulaması yolunda da hemen her yerde önemli adımların atıldığı düşünce hürriyeti, gösteri yapma hürriyeti gibi haklar ve özgürlükler konusunda gerekli düzenlemeler yapılmalı, dayatmacı ve baskıcı anlayışlar terk edilmelidir.
5. Siyasi yasaklar kaldırılmalı ve tutuklular serbest bırakılmalıdır.
6. Ortadoğu ve tüm dünya yeni küresel gelişmelerle ilerlerken kan ve zulümle bir düzenin devam ettirilemeyeceğinin farkına varılmalıdır.
7. Etnik, dini, mezhebi, bölgesel bütün ayrımcılıklara karşı olunmalı, bütün toplum kesimlerine eşit mesafede davranılmalıdır.
8. Yukarıda zikredilen isteklerin derhal yerine getirilmemesi ya da oyalanma taktiğiyle geçiştirilmesi, hem Beşar Esad için hem de Suriye için olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Derhal kan akıtmaya son verilmeli. Toplu ve keyfi tutuklamalar sonlandırılmalıdır. Halka korku yayarak sonuç alınamayacağının farkına varılmalıdır.
9. Tek parti egemenliğinden kurtulup siyasal eşitliğe ve yarışmaya yer veren çok partili sisteme geçilmelidir. Hemen seçime gidilmelidir. Dünyanın medeni devletleri gibi herkesin onayıyla yeni bir anayasa yapılmalıdır.
10. Biz, Suriye halkı olarak meşru ve insani haklarımızı sivil ve demokratik eylemlerle talep etmeye devam edeceğiz. Suriye’ye karşı dış müdahalelere, bölünmeye yol açacak girişimlere ve silahlanmaya karşıyız.
11. Vakit daralıyor, ancak olumsuz gidişatı tersine çevirme imkan ve kabiliyeti vardır. Bu toplantı neticesinde, bizler İstanbul’dan tüm dünyaya yukarıdakileri büyük bir inanç ve kararlılıkla duyurmak istiyoruz: Suriye bir yol ayırımına gelmiştir; ya hukukun işlediği, özgür, müreffeh bir dünya devleti olacaktır ya da zulmün, diktatörlüğün, kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü bir ülke olarak anılacaktır. Bizler taleplerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bundan sonra da yaşanacakların sorumluluğunun, şu an sorumluluk makamında olan Esad’a ait olacağını kamuoyuyla bir kez daha paylaşıyoruz.
Konferansta yer alan diğer bir önemli grup Suriye’deki halk ayaklanmasının temel itici gücünü oluşturan bağımsız gençlerdir. “Suriye 17 Nisan Demokratik Değişim Gençliği” isimli bir çatı örgütü altında birleşen gençler Suriye yönetiminden beklentilerini içeren bir bildiri yayınlamıştır. Bu bildiride dile getirilen talepler ise şu şekildedir [1]:
1- Esad rejimi düşürülene kadar barışçıl mücadeleye devam edilmesi ve yabancı askeri müdahaleye karşı konulması.
2 – Yönetimin barışçıl yollarla el değiştirmesi, geçici hükümetin kurulması, polis devletinin anayasa, parlamento ve devlet başkanlığı sistemine dönüştürülmesi.
3 – Çoğulcu, demokratik ve Suriyelilerin gelecek ile ilgili hedeflerini içeren vatandaşlık esasına dayalı bir anayasal devlet kurulması.
4 – Eşitliğe dayanan dini ve ırki hassasiyetleri gözeten Müslüman, Hıristiyan ve diğer kavimlere saygı gösteren bir sistem oluşturulması.
Bu metinlerden anlaşıldığı üzere tüm Suriyeli muhalifler ülkenin Esad sonrasında bir kaos ortamına sürüklenmesinden kaygılanmaktadır. Esad rejiminin yıkılmasını savunmakla beraber bunun kesinlikle iç dinamikler harekete geçirilerek başarılması düşüncesi ağır basmaktadır. Yabancı müdahalenin reddi hem muhalefetin Suriye halkı nezdindeki meşruiyetinin koruma düşüncesinin hem de bu müdahalenin ülkeyi Irak benzeri bir kaos ortamına sürükleyebileceği endişesinin sonucudur. Suriye muhalefetinin ABD ve Batı ile mesafeli gözükmesinin en önemli nedenleri hem bu ülkelere güven duymamaları hem de Suriye halkının gözündeki meşruiyetlerini koruma çabasıdır. Batı ile iletişim Suriye halkının da güvendiği Türkiye üzerinden gerçekleştirilmektedir. Muhtemelen ABD de Suriye muhalefetinin güvenirliğini olumsuz etkilememek için muhalefetle fazla yakın oldukları şeklinde bir görüntü vermek istememektedir.
Oytun ORHAN
ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Kaynak: ORSAM
Dipnotlar:
[1] Suriye’de Değişim Gençliği Taleplerini Sıraladı”, HaberPan Haber Sitesi, Haber için bkz: http://www.haberpan.com/haber/suriyede-degisim-gencligi-taleplerini-siraladi.
[2] “Suriye için İstanbul Buluşması” Forumunun Sonuç Bildirisi Açıklandı, İHH İnsani Yardım Vakfı İnternet Sitesi, Haber için bkz.: https://www.ihh.org.tr/suriye-icin-istanbul-bulusmasi-forumunun-sonuc-bildirisi-aciklandi/