Suriye için Annan Planı’nın Başarı Şansı Var mı?

Suriye yönetiminin barışçıl gösterilere izin vermesi, orduları yerleşim birimlerinden çekmesi ve ülkedeki soruna siyasi bir çözüm bulması gibi önerileri içeren Annan Planı uyarınca Suriye’de 12 Nisan 2012 tarihinde uygulamaya başlamak üzere ordu ve muhalifler arasında ateşkes ilan edilmişti.

Özgür Suriye Ordusu yaptığı ilk açıklamada ateşkese uyacağını belirtmişti. Suriye yönetimi de Annan Planı’nı, İstanbul’da düzenlenen “Suriye Halkının Dostları Toplantısı”nın hemen öncesinde kabul ettiğini açıklamıştı. Bu adım Suriye yönetiminin akıllı bir diplomatik manevrası olarak düşünülmüştü. Zira İstanbul’daki toplantıda Suriye’ye karşı sert kararların alınması beklentisi yüksekti. Ancak Suriye sorununa diplomatik bir çözüm bulma arayışının ürünü olan Annan Planı devrede iken hiçbir aktörün yaptırımlar ya da askeri önlemleri gündeme getirmesi söz konusu olamazdı. Tam da bu nedenle İstanbul toplantısının öneminin azaldığı yorumları yapılmıştı. Suriye yönetimi olaylar başladığı günden bu yana uyguladığı “zaman kazanma” stratejisinde yeni bir başarı sağlamıştı. Ancak bu kararın alınması Suriye yönetimini her ne kadar kısa vadede rahatlatsa da orta vadede daha farklı riskleri beraberinde getirebildi. Çünkü Annan Planı Suriye yönetimine destek veren Rusya ve Çin tarafından da desteklenmekteydi. Dolayısıyla Suriye Annan Planı’nı uygulamak durumundaydı. Aksi takdirde söz konusu ülkelerin de desteğini kaybetme riski ile karşı karşıya kalabilirdi. Bu noktada önemli nokta “Suriye’deki ateşkesin bozulmasından hangi tarafın sorumlu olacağı” konusuydu. Normal şartlar altında Annan Planı’nın gerçek anlamda başarılı olması aslında herkesin ortak beklentisi idi. Zira tüm aktörler Suriye’nin özel şartlarının farklı olduğunun farkındaydı ve Esad yönetiminin öncülük edeceği barışçıl bir geçişin Suriye ve bölge açısından en uygun seçenek olduğu ortadaydı. Annan Planı’na şüpheli yaklaşan aktörlerin kaygısı planın içeriğinden ziyade Suriye yönetiminin bu süreci yeni bir “zaman kazanma” aracı olarak kullanacak olmasından kaynaklanmaktaydı. Dolayısıyla Plan Suriye’de ölümlere son veremeyecek olmanın ötesinde daha da artırabilirdi. Türkiye de Annan Planı’nı desteklediğini belirtse de bunun Esad yönetimi için yeni bir zaman kazanma aracına dönüşmesinden duyduğu kaygıları en üst düzeyden dile getiriyordu.

Annan Planı uyarınca hayata geçirilen ateşkesin ne kadar kırılgan olduğu daha ilk günden ortaya çıkmıştı. Çatışmaların düzeyinde bir azalma olmakla birlikte ilk günden sivil ölüm haberleri gelmeye başlamıştı. Her geçen gün Suriye yönetiminin askeri operasyonları artarak devam etti. Bu süreç içinde sorumluluğunu Özgür Suriye Ordusu’nun üstlenmediği terör saldırıları meydana geldi. Şam, Halep, İdlib ve Deyr ez Zor gibi şehirlerde Suriye güvenlik birimlerine yönelik saldırıların kaynağı net olarak anlaşılamadı. Annan Planı çerçevesinde yürürlükte olan ateşkesi denetlemek için ülkede bulunan Birleşmiş Milletler gözlemci heyetine de yine faili belli olmayan saldırılar düzenleniyordu. Suriye yönetimi bu tür saldırılardan muhalefeti ve El Kaide gibi terör örgütlerini sorumlu tutuyordu. Bu tür eylemleri kimin düzenlediği büyük önem taşımaktaydı zira Suriye yönetimi üzerindeki baskının boyutunu belirleyecek olan ateşkesin yürümemesi ve bozulmasından kimin sorumlu olduğu olacaktı.

Bu süreç içinde 25 Mayıs tarihinde ülkede yaklaşık 300 uluslararası gözlemcinin bulunduğu bir sırada Humus’a bağlı Hula’da Suriye rejimine bağlı güçler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bir katliam yaşandı. BM gözlemcileri Hula’da içinde kadın ve çocukların da yer aldığı 108 kişinin öldürüldüğünü rapor etmişti. Gözlemcilerin raporunda, öldürülenlerden bir kısmının doğrudan açılan tank ve topçu atışlarıyla yaşamını yitirdiğini ifade edilmişti. Hula katliamını kınayan BM Güvenlik Konseyi üyeleri de Suriye Ordusuna bağlı birliklerin katliamda rol oynadığının altını çizmişti. Hula katliamının Suriye’nin geleceği açısından bir dönüm noktası olabileceği konuşuluyordu. Rusya ve Çin dahi saldırıyı kınayan BM Güvenlik Konseyi açıklamasına katılmak durumunda kaldılar. Ancak Suriye de katliamı kınadı ve olaydan Suriye yönetiminin sorumlu olmadığını açıkladı.

Hula katliamının ortaya çıkardığı gerçeklerden biri uluslararası toplumun Suriye konusunda sert kararlar alma konusunda elinin zayıf olduğuydu. Tüm kınama açıklamalarına rağmen pratikte ABD ve Rusya’nın pozisyonlarında bir yakınlaşma ortaya çıktı. ABD, Suriye’deki durumun tam bir kaosa dönüştüğünü, ülkenin iç savaşa sürüklendiği düşünerek Rusya ile beraber Devlet Başkanı’nın değişmesi ancak rejimin büyük ölçüde varlığını en azından orta vadede korumasını öngören “Yemen Modeli”ni öne çıkarmaya başladı. ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında yaptığı açıklamada “Suriye’de çözüm için Yemen Modelini ele aldıklarını” belirtti. ABD bu noktada Esad yönetimi üzerinde ikna gücüne sahip iki ülkeden biri olarak gördüğü Rusya ile ortak bir noktada buluşarak Suriye sorununu çözmeye çalışmaktaydı. Yemen Modeli isyanın başladığı ilk tarihlerde hayata geçirilebilse Türkiye açısından da kabul edilebilir bir geçiş olabilirdi. Ancak aradan geçen bir yılı aşkın süre sonunda bu Model ne Suriye muhalefeti tarafından kabul edilebilir ne de Türkiye’nin almış olduğu pozisyonun meşruiyetini koruyacak bir geçiş planıydı.

Bu sırada Suriye’deki çatışmalar da her geçen gün artarak devam ediyordu. Hula katliamı sonrasında karşı eylemlerine hız veren muhalif saldırılar neticesinde İdlib şehrinde bir günde 80 civarında Suriye askerinin öldürüldüğü çatışmaların yaşandığı iddia edilmişti. BM Gözlem Grubu da muhalif güçlerle ordu birlikleri arasındaki çatışmalarda büyük bir tırmanış yaşandığını söylemişti. BM Gözlem Grubu sözcülerine göre, ordu birliklerinin büyük kayıplar vermesinin nedeni; sokakları, yolları iyi bilen yerel halkın çatışmalara giriyor olmasıydı. Özgür Suriye Ordusu, yarısı çocuk 108 kişinin öldürüldüğü Hula’daki katliamdan sonra ateşkese tek yanlı uymalarının anlamı olmadığını ifade ederek Esad’a operasyonları durdurması için 2 Haziran tarihine kadar süre verdi. Çatışmaların devam etmesi üzerine Özgür Suriye Ordusu 4 Haziran 2012 tarihinde artık ateşkes anlaşmasına uymayacağını açıkladı. Grubun sözcüsü Sami el Kurdi bir haber ajansına yaptığı açıklamada “Suriye halkını savunmak için askerlere karşı saldırılara başladıklarını” söyledi. Suriyeli muhalifler, “12 Nisan’da yürürlüğe giren Annan barış planının ülkedeki şiddeti durdurmakta başarısız olduğunu” duyurdu. Muhalifler, BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’dan da ateşkes planının başarısızlığa uğradığını ilan etmesini istedi. BM gözlemcileri ise ateşkese zaten iki tarafın da uymadığını belirtmişti. Buna karşın St. Petersburg kentinde düzenlenen Rusya-AB zirvesi için bir araya gelen Rusya ve Avrupa Birliği temsilcileri, Suriye’de şiddet sarmalının sona ermesi ve bölgede barışın sağlanması için Annan Planı’nın en iyi alternatif olduğu konusunda fikir birliğine vardı.

Bütün bu gelişmelerin neticesinde ortaya çıkan tablo şu şekildedir. Batı, Suriye’de bir iktidar değişimini savunmakla beraber askeri önlemler olmaksızın bu değişimin mümkün olmadığını düşünmektedir. Ancak söz konusu aktörler askeri önlemlerin iktidar değişimini sağlamakla beraber mevcut istikrarsızlıktan daha kötüsünü üretebileceği kaygısını taşımaktadır. Ayrıca uluslararası meşruiyete sahip olmayacak askeri müdahalenin başarı şansının zayıf olduğunu düşünmektedirler. Bir diğer çelişki ise politikasızlıktan kaynaklanan zaman kaybı Suriye’deki durumun her geçen gün daha kötüye gitmesine, mezhepsel iç savaş çıkması ihtimalinin artmasına neden olmaktadır. Bu durum Batı’yı Suriye’de rejimi kökten değiştirmeden hayata geçirilecek bir değişim planını uygulamaya yönlendirmektedir. Ancak esas çelişki böyle bir modelin artık ne Esad yönetimi ne de Suriyeli muhalifler tarafından kabul edilemez olmasıdır. Bu çelişkinin en güzel yansıması Suriyeli muhaliflerin “Annan Planı’nın çöktüğü” yönündeki ifadeleri buna karşın Batılı liderlerin “Annan Planı’nın en geçerli yol olduğu” konusunda ısrar etmeleridir.

 

Oytun ORHAN

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

 

Kaynak: ORSAM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...