Suriye İç Savaşında Dönüm Noktası: Hula Katliamı ve Sonrası

Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği özel temsilcisi Kofi Annan’ın girişimleriyle 12 Nisan’da uygulanmaya başlandığı belirtilen ateşkese rağmen Suriye’de sivillerin de öldürüldüğü şiddet olayları sürmektedir. Annan planının kabulünden yaklaşık 2 gün sonra yoğunlaşan çatışmalar uluslararası gözlemci sayısının artırılmasına rağmen durdurulabilmiş değildir. Ancak yaşanan çatışmalardan hiç biri Hula’daki katliam kadar uluslararası toplumu etkilememiştir. Hula’dan uluslararası kamuoyuna yansıyan görüntü ve haberler Suriye rejimi ve destekçilerinin isyanı bastırmak adına top yekün bir katliam gerçekleştirmeye yönelebileceğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş bulunmaktadır. Rejim yanlılarının doğrudan sivil kadın ve çocukları hedef alması Suriye iç savaşında yeni bir stratejinin de uygulanmaya konulduğuna işaret etmektedir. Esasında isyanı ve silahlı muhalefeti sindiremeyen Esad rejimi, doğrudan sivilleri hedef alarak Suriye’nin kendi içinde bölünmesine zemin hazırlamış bulunmaktadır. Hula katliamı ile birlikte BM bir kez daha Bosna katliamını hatırlarken, uluslararası topluma düşen en önemli sorumluluk ise sivillerin öldürülmesine sessiz kalınmayacağını göstermek olmuştur. Nitekim katliama karşı bir tepki olarak Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı birçok ülke doğrudan Suriyeli diplomatları ülkesine geri gönderme kararı almıştır.

Uluslararası Gözlemcilerin Gözetiminde Katliam

25 Mayıs’ta Suriye’de yaklaşık 300 uluslararası gözlemcinin bulunduğu bir zamanda Hula’da Suriye rejimine bağlı güçler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bir katliam yaşanmıştır. BM gözlemcilerinin olayın hemen ardından bölgeye gitmesinin ardından uluslararası kamuoyu Hula’da yaşanan katliam hakkında daha açık bilgilere ulaşmıştır. BM gözlemcileri Humus yakınlarındaki Hula’da içerisinde kadın ve çocukların da yer aldığı 108 kişinin öldürüldüğünü rapor etmiştir. BM gözlemcileri öldürülenlerden 49’unun çocuk ve 34’ünün de kadın olduğunu belirtirken, öldürülenlerden bir kısmının ise doğrudan açılan tank ve topçu atışlarıyla yaşamını yitirdiğini ifade etmiştir. Hula katliamını kınayan BM Güvenlik Konseyi üyeleri de Suriye Ordusuna bağlı birliklerin katliamda rol oynadığının altını çizmiştir.(1) Diğer yandan olaylar sırasında yakın mesafeden silahla öldürme ve kesici aletlerin kullanılması ise rejime bağlı paramiliter grupların da Hula katliamına karıştıklarına işaret etmektedir. Nitekim BM’nin barışı koruma operasyonları şefi Herve Ladsous’da yaptığı bir açıklamada Şebbiha milislerinin Hula’daki katliama katıldıkları yönünde güçlü şüphelere sahip olduğunu ifade etmişti. Ladsous, “Kurbanların bir kısmı ağır silah kullanımı ve bombardıman sırasında hayatlarını kaybetti. Ağır silahlara sahip olan sadece hükümet, o yüzden Hula’daki katliamda sorumluluk ağır silah kullanan Suriye yönetiminde. Kurbanların bir diğer kısmı ise kurşun ve bıçak yarasından hayatını kaybetti. Bunu kimin yaptığı ise daha az net ama burada Şebbiha milis gücünün de sorumluluğu bulunduğu yönünde güçlü şüpheler var.”(2)

Diğer yandan Hula katliamına araştırmak için bir komisyon kuran Suriye yönetimi ise sivillerin öldürülmesinden muhalifleri sorumlu tutmuştur. Dışişleri Bakanlığı Resmi Sözcüsü Cihad Makdisi tarafından yapılan açıklamada Homus kırsalının Hula bölgesinde meydana gelen katliamda hükümet güçlerinin her hangi bir sorumluluğu olmadığını ileri sürmüştür. Makdisi, Suriye’nin, sivilleri hedef alan bu çirkef katliamı en keskin ibarelerle kınadığını ifade etmişti. Açıklamada muhaliflerin güvenlik güçlerinin bulundukları noktalara saldırdığını ve çatışmalar sırasında 3 güvenlik mensubunun öldürüldüğünü belirtmişti. Makdisi, bölgede bulunan güvenlik güçlerinin kesinlikle yerlerinden ayrılmadıklarını ve sadece muhaliflerin saldırılarına karşı savunma ve müdafaa pozisyonlarında kaldıklarını vurgulamıştır.(3)

Ancak, Rusya ve Çin’in de desteklediği BM Güvenlik Konseyi açıklamasında ise hem Ordu birliklerinin hem de milis kuvvetlerinin olaylara karıştığına dair kaygılar diler getirilmiştir. Konseyin dikkat çektiği açıklamada iki nokta öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi ölenlerin top, tank ve benzeri ağır silahlarla gerçekleşen bombardıman sonucu yaşamını yitirdiğiydi. İkincisi ise yakın mesafeden ateşli silah ve doğrudan kesici aletlerle sivillerin öldürülmesi olayıdır. Dolayısıyla Makdisi’nin açıklamasından da anlaşıldığı üzere bölgede ilk önce bir çatışma yaşanmış ve yaşanan çatışmalarda Ordu birlikleri doğrudan karşılık vermiştir. Karşılık verilirken de hedef gözetilmeksizin yerleşim birimlerine ağır silahlarla saldırılması kuvvetle muhtemeldir. Her ne sebeple olursa olsun yerleşim birimlerinde yer alan güvenlik güçlerinin ağır silahlarla hedef gözetmeksizin sivilleri bombalaması kabul edilebilir bir durum değildir. İkincisi ise çatışmaların ardından rejime bağlı milis güçlerinin veya rejimi destekleyen bazı sivil unsurların muhalifleri desteklemekle suçladıkları Hula halkına karşı saldırılar düzenlemesidir. Böylelikle Ordu birliklerinin desteğini arkasına alan rejim yanlıları muhalif olarak gördükleri sivil halka karşı bir katliam gerçekleştirmişlerdir. BM gözlemcileri tarafından yapılan açıklamalarda da Hula katliamında Ordu birliklerinin yanı sıra milis kuvvetlerinin rolüne değinilmiş olması önemlidir. Ancak, Hula’da gerçekleşen katliam hem ulusal hem de bölgesel düzeyde ciddi yansımaları olacaktır. Bunlar üzerinde kısaca durmakta yarar vardır.

Hula Katliamının Ulusal ve Bölgesel Etkileri

Hula Katliamının ulusal, bölgesel ve küresel alanda oldukça önemli sonuçları olacağını şimdiden öngörmek gerekir. Katliamın ulusal düzeyde en önemli sonucu Suriye’de barışçıl ve demokratik bir dönüşümün oldukça zor olduğunu bir kez daha ortaya koymasıdır. Hula katliamı sonrası rejim yanlıları ile muhalifler arasında siyasi diyalog kapısını aralamak güçleşmiştir. Muhaliflerin Suriye rejimine 48 saat içinde 6 Maddelik Annan barış planını uygulaması için zaman vermesi önemlidir. Eğer Esad yönetimi kısa süre içerisinde yerleşim birimlerindeki Ordu mensuplarını bölgeden çekmez ise Suriye muhalefeti kapsamlı bir savaş başlatma uyarısında bulunmuştur. Güvenlik Konseyi üyeleri ve Kofi Annan’da yerleşim birimlerindeki Ordu mensuplarının çekilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamışlardır.

Hula katliamının ulusal düzeyde ikinci önemli etkisi ise mezhep temelinde Suriye içindeki ayrışmayı derinleştirmesi olacaktır. Esasında rejim karşıtı isyan ile birlikte bir ayrışma yaşamaya başlayan Suriye toplumu Hula katliamının ardından doğrudan mezhep temelinde ve siyasi görüşlere sahip olmayan kesimleri de içerecek bir dağılma süreci içerisine girmiştir. Bu durum Suriyelilerin birlikte yaşama iradesini kaybetmesine yol açabilir. Başta Şam olmak üzere uzunca bir dönemdir el Kaide ile bağlantılı unsurların gerçekleştirdiği intihar saldırıları rejimi destekleyen azınlık gruplarındaki öfkeyi artırdığı bilinmekteydi. Aynı zamanda rejime bağlı milis güçlerinin de düzenlediği birçok eylemde siviller öldürülmüştü. Ancak, Hula’da yaşanan katliamın ardından ortaya atılan iddialar Suriye’deki ayrışmanın ulaştığı boyutu göstermektedir. Katliamın ardından Hula’ya giden bir gazetecinin aktardığı bilgilerde ölenlerin yakınlarının Hula’nın Doğu ve Batısında yer alan Kabu ve Fellah gibi yerleşim birimlerinden gelen Şii ve Nusayrileri suçladığını ileri sürmektedir.(4) Esasında iç savaş sırasında her iki tarafta doğrudan sivilleri hedef alan saldırılar veya kaçırma olayları gerçekleştirmişti. Ancak, Hula katliamı yıllardır birlikte yaşayan sivil Suriyelilerin birbirlerini boğazlamaya başladığı bir sürecin başlangıcını oluşturması açısından oldukça önemsenmelidir. Dolayısıyla Hula katliamı bir anlamda çatışmaların yaygınlaşması ve sivillerin mezhepsel olarak birbirlerine karşı düşman olmasına yol açabilecek bir sürecin başlangıcı oluşturabilir. Doğal olarak bu durum tüm Suriyeliler açısından büyük bir felaketin yaşanmasına yol açabilir. Hula’yı katliamdan sonra ziyaret eden gazetecinin aktardığına göre Hula’da atılan sloganlarda iç savaşı kazandıktan sonra Şii ve Nusayrilere yönelik katliam yapacaklarını ve onlardan nefret ettiklerini ifade etmekteydiler.

Bu bağlamda Hula katliamının bir diğer sonucu ise ülke içinde yer değiştirenlerin sayısında büyük bir artışa yol açma olasılığıdır. 12 Nisan öncesi ülke içinde yer değiştirenlerin sayısı 230 bin civarında olduğu belirtilmekteydi. Ateşkesten sonra çatışmaların sürmesine paralel olarak bu sayının 500 bine yaklaştığı ifade edilmekteydi. Ancak, Hula katliamı sonrası ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanların sayısında büyük bir artış yaşanabilir. Suriye kendi içinde mezhepsel ve etnik unsurların belli bölgelerde toplanmaya başladığı bir ülkeye dönüşebilir. Söz konusu ayrışmanın ardından Suriyelileri birlikte yaşamaya ikna etmek oldukça güç olabilir.

Hula katliamının ulusal düzeydeki bir diğer sonucu ise rejim içerisinde yer alan başta Sünni Araplar olmak üzere diğer kesimlerin de desteğini sonlandırmaları olabilir. Sünni Arapların yanı sıra Dürziler ve Hıristiyan unsurlarda Suriye iç savaşta taraf olma pozisyonlarını değiştirmek zorunda kalabilirler. Yönetimin kademesinde yer alan isimlerde Hula sonrası bir karar vermek zorunda kalmışlardır: Ya rejimle birlikte hareket ederek, rejime bağlı unsurların işlediği suçlara ortak olmak veya mezhepsel ve moral prensipler üzerinden hareket ederek rejimle yaptığı işbirliğine son vermek. Hula sonrası rejimin siyasi ve bürokratik yapısında sınırlı bir çözülme beklemek olasıdır.

Hula katliamı güvenlik güçlerinin iç savaşta kontrolü kaybettiğini göstermektedir. Eğer Makdisi’nin ileri sürdüğü gibi ordu birlikleri sivillerin öldürülmesinde rol oynamamış ise o zaman rejimi destekleyen sivil unsurlar bağımsız bir şekilde inisiyatif almaya başladığı ileri sürülebilir. Rejim yanlısı sivillerin kendi başlarına çatışmalara müdahil olması oldukça kritik bir sürecin başladığını göstermektedir. Devletin toplum üzerindeki kontrolünü kaybettiğini ve rejim yanlılarının iktidarı koruma refleksiyle hareket etmeye başladığına işaret etmektedir. Eğer Esad rejimi Hula’daki olaylara karışanları cezalandırılmaz ise Suriye içerisinden yeni katliamların yaşanmasına zemin hazırlanmış olunacaktır.

Hula katliamı aynı zamanda ulusal düzeyde Esad rejiminin moral değerler üzerinden siyaset yapmasını engelleyecektir. Son dönemde Suriye içerisinde gerçekleşen intihar saldırılarının ardından Suriye halkının önemli bir kısmı Esad yönetiminin mağduriyet politikasını benimsemeye başlamıştır. Ancak, Hula ve ardından Hama’da gerçekleşen son katliamlar Esad’ın mağduriyet politikası üzerinden tarafsız kalan kesimlerin desteğini arkasına alması önünde önemli bir engel oluşturacaktır.

Katliamının bölgesel düzeydeki sonuçları ise Şam rejimine verilen kamuoyu desteğin zayıflamasına yol açma olasılığıdır. Özellikle bölge kamuoylarında Esad rejiminin masumiyeti konusunda ciddi bir tartışmanın yaşanacağı açıktır. Nitekim Lübnanlı Hizbullah örgütünün Hula katliamını sert sözlerle kınadığı bir dönemde bölgedeki birçok aktör Esad rejimini desteklemekte oldukça zorlanacaktır.(5) İran yönetimi de Hula katliamının ardından yaptığı açıklamada suçu işleyenlerin cezalandırılmaları talep etmiştir. Hula benzeri katliamların yaşanması durumunda bölge ülkeleri Esad ile arasında mesafe koymak zorunda kalabilir. Dolayısıyla Hula katliamının ardından Türkiye’de birçok kesim etik ve moral değerler itibariyle Esad rejimine verdiği üstü örtülü desteği geri çekmek zorunda kalacaktır. Hula sonrası bölgede Esad’ı destekleyen kesimler adım atarken iki kez düşünmek zorunda kalacaklardır.

Bu bağlamda Hula katliamı ile birlikte Esad rejimi iç savaşta bölge halklarından elde etmiş olduğu moral desteği ciddi şekilde kaybetme riski ile karşı karşıya kalmıştır. Hula katliamı Esad’ın Batı emperyalizmine karşı mücadele ettiğini sloganının sorgulanmasına yol açacaktır. Öldürülen kadın ve çocukların Batı emperyalizmine karşı verilen mücadeleyle nasıl ilişkili olduğu sorusu birçok kesimde Esad’a duyulan sempatinin zayıflamasına yol açacaktır.

Hula katliamı aynı zamanda bölgedeki mezhepsel gerilimi daha da tırmandırma potansiyeli taşımaktadır. Zira Suriye’deki iç savaşa mezhepsel temelde yaklaşım gösterilmesinden dolayı bölge halkları sorunu Şii-Sünni çatışmasına indirgemişti. Somut olarak da bölgedeki Şii unsurlar Esad’ı desteklerken Sünnilerin önemli bir kısmı da muhaliflerin yanında bir politika geliştirmiştir. Dolayısıyla bölge halkları Hula katliamı değerlendirirken olayın mağdurlarını ve faillerini Şii-Sünni algısı üzerinden yapacaklardır. Bundan dolayı Hula katliamının doğrudan bölgemizdeki Şii-Sünni gerginliğini ve çatışmasını derinleştirmesi muhtemeldir.  Nitekim Lübnan’da Şii ve Sünni unsurları arasında yaşanan çatışmaları ve Suriye içerisinde muhalifler tarafından kaçırılan sivil Şiilerin durumu Suriye krizinin bölgesel yansımaları arasında değerlendirilebilir.

Hula katliamı bölgesel düzeyde Suriye rejimine yönelik daha radikal adımların atılmasına meşru bir zemin hazırlamıştır. Bu kapsamda ekonomik yaptırımların ardından birçok bölge ülkesinin Suriyeli diplomatları sınır dışı etme kararı aldığı görülmektedir. Suriyeli diplomatların sınır dışı edilmesinin ardından Suriye muhalefetinin diplomatik olarak Suriye halkının meşru temsilci olarak tanınması gündeme gelecektir. Öte yandan Hula katliamı bir kez daha Suriye’de yaşanan çatışmaların doğrudan mezhepsel bir nitelik almaya başladığını uluslararası kamuoyunun gözleri önüne sermiş bulunmaktadır.

Toparlayacak olursak Mart 2011’den itibaren süren Suriye’deki kriz ve iç savaş durumu Hula katliamı ile yeni bir sürecin kapısını aralamıştır. Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı birçok ülke Suriyeli diplomatları sınır dışı ederken, söz konusu politikanın Suriye’deki iç savaşa etkisinin beklenenden farklı olma ihtimali yüksektir. Rejimi elinde tutan kesimlerde bir yalnızlık psikoloji yaşarken, bu durum şiddet olaylarının daha da tırmanmasına yol açabilir. Esad yönetimi kendisini destekleyen unsuların iç savaşta inisiyatif kullanmasına göz yumması durumunda devletin iç savaşta kontrolü büsbütün kaybetmesine giden süreci başlatmış olacaktır. Yönetimi destekleyen mezhepsel unsurlar daha agresif ve saldırgan politikalara yönelirken, muhalif unsurların da aynı tarzda buna cevap vermesi gündemdedir. Karşılıklı saldırılar yıllardır birlikte yaşamış olan Suriye halkının kendi içinde parçalanmasına ve ayrışmasına yol açabilir. Dolayısıyla Suriye’deki krizi Hula katliamı ile birlikte bir iç savaş durumu olarak tanımlamak yerinde bir tespit olacaktır.

Yazının İngilizcesi için tıklayınız…

 

Doç. Dr. Veysel Ayhan

ORSAM Ortadoğu Danışmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

Kaynak: ORSAM

 

(1) http://www.un.org/News/Press/docs/2012/sc10658.doc.htm

(2) http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1295282&title=bm-huladaki-katliamin-sorumlusu-suriye-yonetimi

(3) http://www.sana.sy/tur/236/2012/05/28/421713.htm

(4) Alex Thomson, Syria dispatch: fear and hate in the killing zone of Houla”, 30 May 2012, http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/syria/9301345/Syria-dispatch-fear-and-hate-in-the-killing-zone-of-Houla.html

(5) http://www.reuters.com/article/2012/05/27/us-syria-massacre-idUSBRE84Q0AE20120527

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...