Suriye-Arap Birliği Anlaşması: Taktiksel mi? Stratejik mi?

16 Ekim 2011’de Mısır’da toplanan Arap Dışişleri Bakanları, Suriye yönetimine 15 gün içerisinde sivillere karşı uyguladığı şiddeti durdurmasını, siyasi tutukluları serbest bırakmasını, Suriye halkının meşru taleplerini karşılayacak biçimde Arap Birliği’nin ev sahipliğinde muhalefet ile kapsamlı ulusal diyalogu başlatması çağrısında bulunmuştu. Suriye yönetimi ilk başta Arap Birliği ülkelerinin ve özellikle Katar yönetiminin girişimleri eleştirmiş, ancak 15 günlük sürenin dolmasının hemen ardından yaptığı bir açıklama ile Arap Birliği’nin önerilerini kabul ettiğini açıklamıştır. Arap Birliği üyelerinin Suriye’ye karşı daha sert önlemleri hayata geçirmek için toplandığı ve NATO tarafından Humus merkezli bir uçuşa yasak bölge uygulamasının tartışılmaya başlandığı günlerde Suriye rejiminin Arap Birliği ile anlaştığını açıklaması oldukça dikkat çekicidir.

Arap Birliği’nin Değişen Suriye Politikası

Suriye’de olayların başladığı tarih olarak kabul edilen 17 Mart 2011’den 16 Ekim 2011’e kadar geçen süre içerisinde Arap Birliği doğrudan Şam rejimine karşı somut yaptırımlar içeren herhangi bir karar almamıştır. Suudi Arabistan ve Katar gibi Arap Birliği’nin Basra Körfezi üyeleri diplomatlarını Şam’dan çekmesine karşın diğer üyeler rejimi destekleyici açıklamalarda bulunmuşlardı. Hatta 10 Eylül 2011’de Şam’ı ziyaret eden Arap Birliği Genel Sekreteri Nabil al- Arabi, Beşşar Esad’la yaptığı toplantında “Suriye iç işlerine yapılacak her türlü dış müdahaleye karşı olduklarını” açıklamıştır.[1] Ancak Arabi’nin ziyaretinden üç gün sonra Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Hamad bin Jassim, ölüm makinesi olarak adlandırdığı Suriye yönetiminin göstericilere karşı güç kullanma politikasından vazgeçmesini ve askeri birliklerini şehir merkezlerinden çekmesini talep eden sert bir demeç verdi.[2]  Katar’ın, Arap Birliği’nin daha aktif adımlar atması yönündeki girişimleri diğer üyeleri tarafından desteklenmemiştir. 13 Eylül 2011’den sonra hem Suriye muhalefeti hem de ABD ve AB gibi uluslararası güçler Arap Birliği üzerindeki baskılarını artırmışlardır. Diğer yandan Suriye yönetimi ise göstericilere karşı güç kullanma politikasını kesintisiz sürdürmüştür. Bu bağlamda 16 Ekim 2011’de bir kez daha Suriye gündemi ile toplanan Arap Birliği, Suriye’nin üyeliğini askıya almamışsa da oldukça kritik kararlar almayı başarmıştır.

Arap Birliği ülkelerinin Dışişleri Bakanları 16 Ekim 2011’deki toplantıda açık bir şekilde Suriye’deki şiddet olaylarının durdurulmasını, sivillere karşı sürdürülen askeri operasyonlara son vermesini, siyasi tutukluların ön koşulsuz serbest bırakmasını ve muhalefet grupları ile Arap Birliği’nin gözetiminde ulusal diyalog toplantılarının başlatılması çağrısında bulunulmuştu.[3]

Kararda, derhal ve tamamen şiddet ve öldürme eylemlerine son verilmesi, sivillere karşı yürütülen askeri operasyonların durdurulması ve krizle mücadelede güvenlik yaklaşımının terk edilmesi talep edilmişti. Söz konusu taleplerin Suriye halkının birliği ve daha fazla sayıdaki kayıpların önüne geçilmesi için gündeme getirildiği ifade edilmiştir. Ayrıca Suriye sorunuyla doğrudan ilgilenecek bir Komitenin oluşturulmasına da karar verilmişti. Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Başkanlığında, Cezayir, Mısır, Umman ve Arap Birliği Genel Sekreterinin katılımıyla oluşturulan Komitenin doğrudan Suriye yönetimi ile ilişki kurarak alınacak önlemler üzerinde çalışması öngörülmüştü. Komite öncelikli olarak Suriye yönetimi ile ilişkiye geçerek tüm şiddet, çatışma ve askeri operasyonların durulması için çaba harcayacaktır. Komite aynı zamanda Suriye halkının isteklerini karşılamak üzere gerçekleştirilecek siyasi reformlar için muhalefet ile hükümet arasında bir diyalog başlatılmasını da sağlayacaktı. Arap Birliğinin Kahire’deki merkezinde 15 gün içerisinde tüm Suriyeli muhalif grupların da katılacağı kapsamlı bir diyalogun başlatılması da öngörülmüştü. Kapsamlı reformların temel hedefi ise Suriye halkının meşru isteklerinin karşılanmasını sağlayacak değişikliklerin yapılmasını sağlamak olarak ifade edilmişti. Kararın 4. Maddesinde ise Arap Bakanlar Komitesinin, mümkün olan en kısa içerisinde Suriye’de yaşanan durumu tespit eden ve Suriye halkının güvenliğini sağlamak dâhil olmak üzere gerekli önerileri içerecek bir rapor sunması istenmişti.

Olağanüstü toplantının ardından bir açıklama yapan Katar Dışişleri Bakanı Hamad bin Jasim, ulusal diyalog için 15 günlük süre tanınmasını oldukça önemsediklerini ve diyalogun hem Suriye içindeki hem de Suriye dışındaki muhalif oluşumlarla gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmişti.[4] Ancak Arap Birliği ülkelerinin ilk kez Esad rejimine karşı somut yaptırımları gündeme getirmesine karşın Şam yönetimi Arap Birliği ile işbirliğini belli ön koşullarla kabul edebileceğini açıklamıştı. Suriye ulusal diyalog toplantılarına karşı olmadığını ancak yer olarak söz konusu görüşmelerin Suriye’de gerçekleştirilmesini, Suriye’ye karşı sürdürülen medya saldırılarının durdurulmasını, muhalif gruplara silah verilmesi girişimlerine son verilmesini ve yaptırımların durdurulması talep etmişti. Bunun üzerine 26 Ekim 2011’de Şam’ı ziyaret eden Katar Başkanlığındaki Komite, ardından da 30 Ekim 2011’de Katar’da Suriyeli temsilcinin de katılımıyla son durum değerlendirmesi yapmış ve Çarşamba günü Suriye rejimine karşı alınacak yaptırım kararlarını görüşmek için Kahire’deki toplantıya hazırlanmıştır.

30 Ekim 2011’de Pazar günü Katar’da Suriye gündemi ile bir kez daha olağanüstü bir toplantı gerçekleştiren Arap Birliği üyeleri, Suriye rejimine verilen 15 günlük sürenin dolmasının ardından resmi olarak Suriye’nin Arap Birliği üyeliğini askı almadan Ulusal Suriye Konseyi’ni meşru iktidar olarak tanımaya kadar geniş bir yaptırım politikasını tartışmaya başlamıştı. Katar’daki toplantıya katılan Suriye Dışişleri Bakanı Muallim’in hiçbir açıklama yapmadan Şam’a dönmesinden hemen sonra tüm gözler Arap Birliği’nin nasıl bir karar alacağına çevrilirken, Salı akşamı Suriye Devlet Televizyonu’nda ve Suriye resmi haber ajansında, Suriye ile Arap Birliği’nin bir anlaşmaya vardığını ve detaylarını 2 Kasım Çarşamba günü Mısır’daki Arap Birliği merkezinde açıklanacağı ifade edilmiştir. Suriye devlet televizyonu tarafından verilen haberde Arap Birliği ile Suriye yönetimi arasında süren görüşmelerde, nihai bir anlaşmaya varıldığı ileri sürülmesine karşın anlaşmanın detayları konusunda herhangi bir bilgi verilmemiştir.

Katar’daki toplantıda Suriye’ye Mısır’daki olağan üstü toplantı öncesine kadar Arap Birliği’nin teklifini kabul etmesi için de süre tanınmıştır.  Nitekim sürenin dolmasına saatler kala Suriye rejimi Arap Birliği ile bir mutabakata vardığını açıklamıştır. Suriye’den gelen “anlaşmaya varıldığı” yönündeki haberleri henüz doğrulamayan Arap Birliği’nin Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed Ben Helli, yaptığı açıklamada “Arap Birliği Genel Sekreterliği Dışişleri Komitesi tarafından sunulan dökümanların Suriye tarafından kabul edildiğine dair resmi bir belge alınmadığını” ifade etmiştir. Bununla birlikte Helli, “bildiğim kadarıyla Suriyeli delegasyon resmi cevabını yarınki olağanüstü toplantına sunacaktır” diyerek  karşılıklı bir uzlaşmadan ziyade Suriye’nin tek taraflı olarak Komitenin sunduğu önerilere cevap vereceğini ifade etmiştir.[5]

Bu bağlamda Katar Dışişleri Bakanı’nın Başkanlığındaki Komite’nin temel taleplerine dikkat çekecek olursak, öncelikli olarak Suriye rejiminin göstericilere karşı silah kullanılmasının durdurulmasını ve ordunun sokaklardan çekilmesinin talep edildiği görülmektedir. Diğer talepler ise tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, Suriye içinde ve dışındaki muhalefet grupları ile ulusal diyalog toplantılarının düzenlenmesi, Arap Birliği ülkelerinin hem ulusal toplantılar hem de Suriye’deki olayları incelemek için gözlemlerde bulunulmasına izin verilmesidir. Bu talepler karşısında Şam rejimi ise ilk başlarda muhalefetin askeri ve lojistik olarak bölge ülkelerinden destek aldığını, muhaliflerin terörist eylemlerde bulunduğunu ileri sürmüş ve göstericilere karşı güç kullanma politikasına devam etmiştir. Dolayısıyla 16 Ekim-2 Kasım 2011 arası dönemde Suriye yönetiminin Arap Birliği ülkelerinin girişimlerini ciddiye almadığı görülmektedir. Bu bağlamda 2 Kasım 2011’deki Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının özel Suriye toplantısından saatler önce Suriye’nin Arap Birliği’nin kararlarını kabul ettiğini açıklamasının taktiksel bir adım mı yoksa gerçekten de stratejik bir değişimin ilk adımları mı olduğu tartışmaya açıktır. Her ne kadar Arap Birliği tarafından böyle bir anlaşmanın olduğuna dair resmi teyit gelmese de, Suriye yönetiminin neden böyle bir açıklama yaptığı konusunda birkaç nedenin üzerinde durmakta yarar vardır.

Esad’ın Yeni Hamlesi: Taktiksel mi?

Beşşar Esad yönetimi 17 Mart 2011 olaylarının ardından bir yandan sürekli bir şekilde reform sözleri verirken diğer yandan da göstericilere karşı orantısız güç kullanma politikalarını sürdürmekteydi. Ancak, 20 Ekim 2011’den sonra Suriye rejiminin özellikle propaganda konusunda farklı bir yaklaşım içerisinde olduğu gözlemlenmektedir. Rus ve Çinli medya mensuplarının dışında ilk kez Batılı gazetelerle görüşmelere başlayan Beşşar Esad, Suriye’nin reform politikalarını sürdüreceğini, güvenlik güçlerinin olaylara müdahalede hatalar yaptığını ve muhalefet grupları ile görüşmelere hazır olduğu mesajları vermiştir. Dönemsel olarak bakıldığında Suriye rejiminin neden ciddi şekilde lobi yapma ihtiyacı içine girdiğini açıklamada Kaddafi sonrası dönemde sıranın Suriye’ye geldiğine dair bir algılama içine girildiği öne sürülebilir. Arap Birliği’nin Suriye halkının korunmasını da içeren somut yaptırımları gündeme getirmesi, Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in “Suriye yönetimi reformları yapsın aksi durumda iktidarı bıraksın” şeklindeki açıklaması, ABD’nin Libya’nın ardından Suriye sorunu ile daha fazla ilgileneceği yönündeki uyarısı, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’nin Suriye’nin Libya’da yaşananlardan ders alması gerektiğini ifade etmesi[6], ABD-İran arasında Beşşar Esad sonrası döneme ilişkin pazarlıklar yapıldığı iddialarının uluslararası kamuoyuna yansıması[7] ve üstelik İranlıların henüz söz konusu haberi yalanlamış olmamaları, Başbakan Erdoğan’ın en son 1 Kasım 2011’de ’da “Suriye halkı da şu anda o şanlı direnişinin neticesini alacaktır diye düşünüyorum. Gerçek manada demokrasi Suriye’de de kendini gösterecek ve hak, özgürlükler orada da er ya da geç Suriye halkının hakkı olarak kendisi tarafından elde edilecektir” ifadelerini kullanması,[8] Şam rejimi üzerindeki baskıların arttığını göstermektedir.

Bu bağlamda Esad yönetiminin en azından stratejik olmasa da taktiksel düzeyde bazı adımlar atması gerekmekteydi. Suriye rejiminin adım atmama konusunda direnmesi durumunda ilk başta Arap Birliği ve Türkiye’nin Suriye yönetimine karşı bazı ciddi yaptırım kararları almalarını gündeme gelecektir. 16 Ekim’deki Arap Birliği toplantısında ileride alınacak kararların içeriğine değinilmemiş olunmasına karşın Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması ve Suriye halkının korunmasının ifade edilmiş olunması, ilk etapta Suriyeli muhaliflerin meşru olarak tanınabileceğini ve uluslararası bir koruma talebinin gündeme getirileceğine işaret etmektedir. Nitekim muhalefetin Suriye Ulusal Konseyi şemsiyesi altında toplanmasının ardından uluslararası tanınma noktasında başta Libya ve Katar’ın girişimleri Esad’ı kaygılandırmıştır. Bu anlamda 17 Mart’tan sonra ilk kez Esad rejiminin uluslararası tanınırlığa sahip olunan bir alternatif oluşumla karşı karşıya olduğu gözlemlenmektedir. Daha açık bir deyişle Suriye Ulusal Konseyi uluslararası alanda Suriye halkını temsil eden alternatif bir iktidar yapısı olarak her geçen gün aldığı destek artmaktadır.[9] Son günlerde Beşşar Esad’ın sürekli bir şekilde Suriye’ye karşı düzenlenecek herhangi bir dış müdahalenin bölgeyi bir savaş alanına çevireceğini öne sürmesi de, Arap Birliğinde dış müdahaleye açık kapı bırakacak bazı kararlar üzerinde tartışmaların yürütüldüğünü göstermektedir. Diğer yandan Türkiye’de sürekli bir şekilde Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması dile getirmesi de dikkat çekicidir. Böylelikle bölge ülkelerinin Suriye rejimine karşı alınacak yaptırımlar konusunda işbirliği içinde oldukları düşünülebilir.

Diğer yandan gösterilerin üzerinden 7 ay geçmesine rağmen Suriye yönetiminin askeri yöntemlerle muhalefeti bastıramadığı açığa çıkmış bulunmaktadır. Muhalefet bir yandan sivil gösterileri sürdürürken diğer yandan da bölge ülkelerinin desteğiyle muhalif bir askeri ve siyası yapılanma içerisindedir. Bir anlamda Libya örneğinden hareket eden Suriye muhalefetinin bölge ülkelerinden almış olduğu destek ise Suriye rejiminin muhalif güçler karşısında kesin bir üstünlük sağlaması engellemektedir. Örneğin, Türkiye’nin açık bir şekilde Suriyeli muhalif gruplara verdiği siyasi ve askeri destek karşısında Esad yönetiminin çok ciddi karşı politikaları hayata geçirebilecek güçten yoksun olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Arap Birliği üyelerinin girişimleri karşısında da hareketsiz kalmaktadır.

Bu bağlamda Esad rejiminin her geçen gün daha fazla bölgesel ve uluslararası baskıyla karşı karşıya kaldığı görülmektedir.  Libya’da Kaddafi iktidarının askeri bir mücadele sonucu devrilmesine paralel bir şekilde Suriye üzerinde artan baskılar Esad rejimini geri adım atmaya zorlamaktadır. Ancak atılan geri adımların temel amacının rejimi korumak olduğu düşünüldüğünde, yeni politikanın da stratejik bir değişiklikten öteye taktiksel bir adım olduğu ileri sürülebilir. Beşşar Esad yönetimi açık bir şekilde, reform taleplerinin karşılanması yönünde stratejik bir adım atılması durumunda rejimin hızlı bir şekilde çökeceğinin farkındadır. Örneğin, sivil gösterilere müdahale edilmemesi durumunda göstericilerin Şam merkezde eylemde bulunacağı ve kısa bir süre içerisinde de yüz binlerce göstericinin Beşşar Esad’ın konutunu saracağı öngörülebilir. Esad’ın göstericileri dağıtmak için güç kullanılmaya yönelmesi durumunda ise ciddi sivil ölümleri yaşanacak ve yaşanan sivil ölümler uluslararası müdahaleye kadar giden yaptırım kararlarının alınmasına ön ayak olacaktır. Ayrıca gösterilere müdahale edilmemesi durumunda halı hazırda tarafsız kalan kesimlerin de göstericilerin yanında sokağa dökülmesi riski bulunmaktadır. Sonuç olarak Esad rejimi tarafından atılmaya hazırlanan uzlaşma adımlarının, hem uluslararası baskıyı azaltmaya hem de zaman kazanmaya yönelik taktiksek adımlar olduğu düşünülmektedir.

 

Doç. Dr. Veysel AYHAN

ORSAM Ortadoğu Danışmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

 

Kaynak: ORSAM

 

Dipnotlar

[1] Egypt News, “Assad meets Arab envoy, activists report killings”, 10 Sep., 2011, http://news.egypt.com/english/permalink/40372.html

[2]Syria Today, “Head of the Arab League visits Damascus”, October 2011,  http://syria-today.com/index.php/component/content/article/832-politics/16588-head-of-the-arab-league-visits-damascus

[3]League of Arab States Official Wep Page, “Statements”, http://www.arableagueonline.org/wps/portal/las_en/inner/!ut/p/c5/vZJBc4IwFIR_S3_BS4JVOGqTtBGjE5Ki5OKgQxlQwRkclfz6wvTSi3pxfHvcefvtYcFCpyo9F3l6Kuoq3cMK7HBNAxXFg8hDvmYBEoSKhQwJQQuv85Pbvj968L2EFRqsddkehdu5qHSqlS5tNU0ucsaFLLfOOE0M5aHZNVeDrqFhLW5YTnAT4JgrNp5mJ3bZvoHOqi7P3iP2fXof3bgxgvlXfcggATv6l_LOMRJK-2ry-UFETMA8sfddFscvZHmvY8Xoqawp2Hxfb_q9Ujgevs9F5M9__iR_AUvXDoI!/dl3/d3/L2dBISEvZ0FBIS9nQSEh/?pcid=26328c0048b767a39d2cfd7abaae88c3

[4] Aya Batrawy-Maggie Michael, “Arab League stops short of suspending Syria”, 16.10.2011, http://www.msnbc.msn.com/id/44922025/ns/world_news-mideast_n_africa/t/arab-league-stops-short-suspending-syria/#.TrB6H_T0VTU

[5]Al Arabiya News, “Syrian regime reaches deal with Arab League to end bloody violence: state TV” , 01 November 2011,  http://english.alarabiya.net/articles/2011/11/01/174762.html

[6] Reuters News, “NATO says will not intervene in Syria”, Oct 31, 2011, http://af.reuters.com/article/worldNews/idAFTRE79U4U520111031

[7] Al Arabiya News, http://english.alarabiya.net/articles/2011/10/31/174727.html

[8]Türkiye Gazetesi, “Erdoğan:Suriye şanlı direnişinin neticesini alacak” 01 Kasım 2011, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberdetay.aspx?NewsID=801539

[9]Nur Özkan, “Suriye Ulusal Konseyi Üyesi Prof. Murhaf Jouejati: “Türkiye’ye teşekkür ediyoruz”, USA Sabah, http://www.usasabah.com/Roportajlar/2011/10/18/suriye-ulusal-konseyi-uyesi-prof-murhaf-jouejati-turkiyeye-suriyelilerin-yaninda-yer-aldigi-icin-tesekkur-ediyoruz

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Çağında Savaş ve Barış

Henry A. Kissinger, Eric Schmidt ve Craig Mundie: War...

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...