Suriye, 15 Mart 2011 tarihinden beri, büyük devletlerin ve büyük grupların etkisi altında, dozunu giderek arttıran bir iç savaşın içinde günden güne eriyen bir ülke. Siyasi sorunlar kadar büyük insani sorunlar da doğuran bu savaş süresince milyonlarca insan komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı, yine binlercesi umut yolculuğuna çıktı, bazıları ise bu yolculuğu tamamlayamayıp hayatını kaybetti. Bu umut yolcularından Aylan Kurdi’nin içler acısı fotoğrafı tüm insanlığın bakışını bir anlığına da olsa Suriye İç Savaşı’na çevirse de bu kısa süreli vicdani bakış büyük devletlerin çıkarlarının önüne geçememiş ve savaşın uzaması yönünde stratejik hamleler atılmıştır. Suriye’deki dış aktörlerden Rusya’nın Eylül 2015’ten beri bölgede her türlü askeri gücünü kullanması ve diğer güçlü aktör İran’ın savaşın başından beri izlerine rastladığımız hamleleri 2015 yılının başından beri Suriyeli Muhaliflerin lehine esen rüzgarı tersine çevirdi. Tüm bu hamlelerin ne sonuç çıkaracağı tartışılırken hiç oralı olmayan Batı devletleri için Suriye, ancak IŞİD’in Paris’e peş peşe 6 saldırı düzenlemesi ile odak noktası haline geldi. Dünya’daki tüm kötülüğün Suriye’den yayıldığı fikrine inanan Batılılar, Suriye’de yeterince bomba yokmuş gibi global bir terörle mücadele ağı başlattılar. Altmıştan fazla ülkenin en ağır silahları ile içinde bulunduğu Suriye İç Savaşı’nda çözülmesi zor birçok sorun bizleri bekliyor.
Mülteci Sorunu
Suriye, 5. senesine girdiği iç savaşın dünyaya ödettiği en ağır bedel olan mülteci krizi, büyük rakamlara ulaşmış durumda. 2015 BM raporuna göre 5 yıl içinde yaklaşık 4 milyon insan komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı ve 2 milyon insan iç göçle evlerinden oldu. En fazla mülteci barındıran devlet ise en uzun sınıra sahip olan Türkiye. Resmi rakamlara göre 2 milyon 900 bin mülteci Türkiye’de ve bunların sadece 290 bini kamplarda kalıyor, ek olarak 200 bin Suriyeli bebek Türkiye’de doğdu. Bu rakamları diğer komşu ülkeler Lübnan, Ürdün ve Irak’ta da görüyoruz. Deniz yoluyla Avrupa’ya gitmek isteyen Suriyeli sayısı ise bilinmiyor.
Fakat bu rakamın binlerce olduğu tahmin ediliyor. Krizin büyüklüğü göç alan ülkeye de aynı büyüklükte sorumluluk yüklüyor. Ülkelerindeki savaşın bitmediği gibi göç ettikleri ülkelerde de yeni bir savaşa giriyorlar. Geçimlerini sağlamak için iş bulmakta zorlanan Suriyelilerin en büyük problemlerinden biri de eğitim. Türkiye’de gerek dil sorunu yaşamaları gerek de çalışıp ailelerine ek gelir sağlamaları nedeniyle okul çağındaki 550 bin Suriyeliden 400 bini eğitimden uzak durumda. Türk okullarına giden Suriyeli sayısı 7500 iken 110 bin Suriyeli ise Türkiye’deki Suriye okullarına gidiyor. Hal böyle olunca başı saran geçinme derdinin çözümünü kaçak yollarla Avrupa ülkelerine gitmekte bulan Suriyelilerin karşısına bu sefer de umut avcıları çıkıyor. Ege Deniz’inde yaşanan facialara karşın deniz yolunu kullananların sayısı gün geçtikçe artıyor. Türkiye’nin Avrupa ülkelerine olan kara sınırı da aynı kaçak trafiğini yaşıyor. Bazen yirmişer bazen ellişer gruplarla sınırı geçmeye çalışan Suriyeliler tüm tehlikelere rağmen bu yoldan vazgeçmiyorlar. Suriye İç Savaşı insanlığın asla hesap veremeyeceği bir noktaya çoktan ulaşmış durumda. Suriyelilerin ülkelerinin dışında yaşadıkları zorluklar kısa zamanda çözülecek gibi değilken ülke içinde süren savaşta da çözüme yakın bir hal görünmüyor.
Muhalifler ve Şam Rejimi 2015
2015 yılı Suriye için dengelerin pek çok açıdan değiştiği bir yıl oldu. 2015’in başında, 4 yıldan beri süregelen, muhalifler ile rejim yanlısı güçler arasındaki savaşta, psikolojik ve stratejik üstünlük rejimin elindeydi. Rejim tarafından kıyı şehirleri Lazkiye ve Tartus güvenli bölge ilan edilmiş, Humus’taki muhalif unsurlar kıstırılmış ve stratejik şehir merkezleri ele geçirilmişti. 2015 Şubat ayında ise Suriye Ordusu Halep’ten muhalif unsurları tamamen temizleme hedefi ile, Hizbullah ve İranlı milisler ile birlikte büyük bir saldırı başlattı. Kuzey Halep noktalarına yapılan büyük saldırı uzun bir aradan sonra muhalif unsurları bir araya getirdi ve Halep savunması için bir operasyon odasında birleştiler. Ahrar-u Şam ve Nureddin Zenki hareketinin başını çektiği bu operasyon odasının en önemli müttefiki de El Kaide biatlı El Nusra örgütü oldu. Bu ittifakın öncesinde, 2013 yılında Işid’in El Kaide’den ayrılıp kendi devletini kurma iddiasıyla savaşmaya başlamasıyla birçok savaşçısını Işid saflarına kaptıran El Nusra, hakim olduğu şehirden çekilmek zorunda kalıp operasyon dahi yapamayacak bir noktaya gelmişti fakat El Nusra Ahraruş Şam ittifakı sonuç vermiş rejim ve rejim yanlısı milisler Ratyan beldesinde ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. El Nusra, dolayısıyla El Kaide, ilerleyen süreçte etki alanını genişletme fırsatı buldu ve muhalifler ortak hareket etmenin getireceği kazanımlar bağlamında Halep Müdafaası için kurulan bu masayı dağıtmadılar. Şubat 2015’ten sonra bu kez saldıran kesim muhalifler olurken rejim unsurları ise sürekli geri çekilen taraf oldu. Bu saldırı pozisyonunu iyi değerlendiren muhalifler İdlib şehrinin fethi için ” Fetih Ordusu” adı altında birleşti. Bu birlikteliğe sebep olan unsurlardan biri Ratyan’daki ittifakın getirdiği kazanımların ve Güney Suriye’de bulunan muhalif güçlerin kurdukları yeni ittifakların yarattığı olumlu hava idi. Komşu ülke hükümetlerinin de koordinesiyle Ahrar-u Şam, El Nusra ve irili ufaklı muhalif örgütler bu orduya katıldıklarını bildirdiler ve ilk hedef olarak stratejik bir nokta olan İdlib’e saldırdılar. 4 hafta süren yoğun çatışmalar sonucu kırsal kesimleri elinde tutan muhalifler şehir merkezinden rejim unsurlarını çıkardılar ve büyük bir zafer elde ettiler.
İdlib şehir merkezi muhaliflerin eline geçince Nisan ayında şehrin tamamı muhaliflerin eline geçmiş oldu. Güçlü direniş gösteremeyen ve dağınık halde geri çekilen rejim unsurları kısa süre içinde Lazkiye’ye giden en stratejik yol olan Cisr-uş Şugur kasabasını da kaybetti ve ciddi manada askeri zaiyat verdi. Bu kayıplar art arda gelirken Eriha kasabasında da 2 saat dahi direnemediler ve muhalifler İdlib’in en büyük askeri üssü olan Mastuma Askeri Üssünü ele geçirdiler. Böylece Fua-Keferya köyleri hariç İdlib’in tamamı Fetih Ordusu’nun kontrolüne girdi. Kıyı kesimlerinde askeri üstünlük muhaliflerin eline geçince Ratyan’da püskürtülen rejim unsurlarına saldırı için hazırlıklara başladı ve Güney Halep için “Halep Fetih Ordusu” masası kuruldu. Halep’ten rejim tamamen çıkarılırsa Hama’nın yolunun açılacağını düşünen muhalifler böylece Şam’ı kuşatmaları ve Güney Suriye’de kuşatılmış muhalif unsurlara yardım edebilme adına ümitlendiler. Fakat muhaliflerin bu e’de avantajlı konumda olmak isteyen Esed yönetimi evvela kıyı bölgelerde toprak bütünlüğünü korumak istiyor ve Şam’daki hâkimiyetini kaybetmek istemiyordu. Bunun için çaldıkları ilk kapı savaşın başından beri tüm hamlelerine eşlik eden İran oldu. Bunla ilgili ilk belirgin politik hamle Suriye Savunma Bakanının İran ziyaretinde, destekleri için teşekkür edip ve askeri yardım istediğini söylemesiydi. Bu hamlelerden sonra İran’ın meşhur komutanı Kasım Süleymani 2015 yaz aylarından itibaren Suriye’de bulundu ve komutası altındaki Kudus Gücü ile rejim yanında savaşa katıldı. 2013 ten bu yana Suriye yanında savaşan Hizbullah’a Kudus Gücü eklendi ve İran, Irak ve Afganistan’dan gelen milisler ile muhalif ilerleyişini durdurmak istediler. Bu hamle Fetih Ordusunu yavaşlattı fakat durdurmaya yetmedi. Güney Halep’te muhalif saldırılarının etkisi kırılsa da ilerlemeye geçemeyen rejim unsurları istedikleri kazanımları Rusya’nın eylül ayında Suriye’ye müdahalesine kadar elde edemedi.
İran ve Rusya’nın Müdahaleleri
İran’ın general desteği ve Kasım Süleymani hamlelerine karşılık rejime üstünlüğü getirecek etki Rusya’nın Suriye müdahalesi ile oldu. 30 Eylül 2015 günü hava saldırıları ile ilk resmi saldırısını yapan Rusya, savaş başından beri Esed yanlısı bir çözümün taraftarıydı. Kuşkusuz Sovyet Rusya-Baas yakınlığı, Suriye gibi denklemin çok karmaşık olduğu bir ülkeye girmeyi göze aldıracak düzeyde değildi fakat Rusya Suriye’den çok fazla şey bekliyordu. Zaten Suriye hükümetine havadan, karadan ve denizden destek verirken biri Akdeniz kıyısında olmak üzere iki askeri üs yeri de almış oldu. Böylece gelecekte olası bir Esed’li Suriye imkanı olursa, hem çok stratejik bir yer edinmiş hem de doğalgaz ve petrol ihracatını Akdeniz’e indirme fırsatını bulmuş olacaktı. Suriye’ye askeri müdahale süreci öncesi Türkiye ile sıkı ilişkiler kuran Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye’ye girdiği günden bu yana Türkiye’nin “Suriye’de Çözüm” e dair çizdiği her kırmızı çizgiyi de çiğnemekten kendini alıkoymadı. Basına karşı dostane tavırlar sergilenirken içeride çok farklı bir tutum sergilendi. Rusya, Suriye’ye girdiği günden itibaren Türkiye’nin yakın olduğu ve IŞİD’e karşı savaşan ılımlı muhaliflere hava saldırısı düzenledi ve Kuzey Cephesi’nde Idlib’in alınmasıyla başlayan muhalif kazanımlarını boğmaya yönelik çok sert askeri adımlar attı. Güney Halep’te muhalif ilerleyişi durduruldu, Humus şehir merkezindeki tüm muhalif unsurlar çıkarıldı. Fakat aynı başarı Hama’da gösterilemedi ve Hama Morek’te Rusya adına ciddi bir askeri kayıp yaşandı. Tüm bu hamleler Rusya’nın IŞİD’le mücadelesi başlığı altında yapılıyordu fakat hava saldırılarının çok azı IŞİD’i hedef alıyordu. Ancak Rusya’nın Suriye müdahalesini umduğundan daha farklı boyuta taşıyacak olay Lazkiye’nin kuzeyinde muhalif Bayır-Bucak Türkmen bölgesine yapılacak müdahalesi ile olacaktı. Aslında bu hamlenin amacı çok basitti; muhaliflerin 2015 in ilk altı ayında aldığı büyük kazanımları geri almak ve Lazkiye’yi güvenli bölge haline getirmek. Güney Halep Cephesinden de İranlı milisler ve Suriye Ordusu harekete geçecek, İdlib hem doğusundan hem de batısından kuşatma altına alınıp Suriye’deki muhaliflerin varlığı tamamen bitirilecekti. Lazkiye kırsalında Bayır-Bucak bölgesine yoğun bir saldırı başlatıldı ve Türkmen Dağı ve Burç Dağı rejimin eline geçti fakat bu başarılar kalıcı olamadı ve 2 ayı geçmesine karşın hala kesin sonuç alınamadı.
Bu saldırı Rusya’yı hesap ettiğinden çok daha farklı bir senaryonun içine itti. 24 Kasım sabah saatlerinde Türkmen Dağı’nda operasyona katılan SU-24 tipi Rus savaş uçağı Türk Hava Sahasını işgal ettiği gerekçesi ile düşürüldü ve Türk-Rus ilişkileri ciddi hasar gördü. Daha önce bahsedildiği üzere Türkiye’nin Suriye Politikasındaki çözüm önerilerinin hepsini bombalayan Rusya, Suriye’de Türkmen güçlerini hedef alırken, Türkiye sınırını ihlal etmesi cevapsız kalmadı. Rusya, terörle mücadele projesinde Türkiye’nin kendisine ihanet ettiğini iddia etti ve IŞİD ile iş birliği yaptığını öne sürdü. Rusya saldırıları 4. ayında kayda değer bir kazanım sağlamasa da muhaliflerin Hama ve Haleb’in fethi için kurulan operasyon odalarını dondurup tekrar savunmaya geçtiğini görüyoruz. Tam bir sene önce olan duruma geri dönülmüş fakat bu sefer Şam Rejimi ciddi bir dış destekle ayakta durur hale gelmiş ve müttefiklerinin desteği ile saldırı pozisyonu almış durumda.
PYD ve IŞİD Suriye’de etkisi olan diğer oluşumlar kuşkusuz PYD ve IŞİD. Bu iki düşman örgüt için 2015 yılı birbirleri ile çatışma içinde geçti ve PYD büyük destek aldığı Koalisyon güçleri sayesinde IŞİD’e karşı çok büyük başarılar elde etti. Suriye’de etki alanını %186 oranında genişletti ve şu an için Suriye’nin dörtte birini elinde tutuyor. Bu hakimiyet alanını kuşkusuz Suriye Rejimi ile iyi geçinmesinden alıyor. Şam yönetiminin muhalifler ile daha güçlü savaşmak için Kuzey topraklarını PYD’ye bıraktığı bilinen bir gerçek. Hasakeh merkezinde rejim unsurlarını dışarı çıkarmaması, Türkiye ile kopan ilişkiler sonrası PYD başkanı Salih Müslim’in hakimiyeti altında tuttuğu Rojava’ya Suriye Ordusunun girebileceğini söylemesi bu ittifakı doğrular nitelikte. 2014 yılının sonlarında Kobane kuşatması ile ciddi manada köşeye sıkışmış olan PYD, Batı’nın kurduğu koalisyon ve Türkiye’nin Peşmerge’nin sınırından geçişine izin vermesiyle Kobane ( Ayn el Arab) kuşatmasını kırmıştı. Bu savunmadan sonra ABD’nin başını çektiği Batı koalisyonundan aldığı yüklü silah ve hava desteği ile IŞİD’e karşı saldırıya geçti. PYD Haziran ayı itibariyle Ayn El Arab, Tel Abyad , Ayn İsa , 93.Tugay ve Hasakeh barajını IŞİD’ten alarak ele geçirdi.Fakat PYD’nin bu ilerleyişi , salt PYD ve YPG güçlerinden oluşan bir gücün, Türkiye sınırının neredeyse tamamında bir hakimiyet alanı kurmak istemesinin Türkiye’yi rahatsız edeceği biliniyordu Türkiye’nin gönlünü almak için görünüşte çoğulcu fakat içerikte tamamına yakınının PYD unsurlarının oluşturduğu bir sözde Arap-Kürt ittifakı kuruldu.
Suriye Demokratik Güçleri adını alan bu örgüt geçtiğimiz ay Türkiye’nin tüm söylemlerine rağmen Fırat’ın batısına geçerek Tışrin Barajını ele geçirdi. Aynı zamanda PYD, Türkiye’ye karşı Rus desteğini de arkasına alınca Afrin ve Haleb Şeyh Maksut bölgesinde muhaliflerle çatışma içine girdi ve bu etki alanı genişletme çabası hala devam ediyor.
IŞİD, Suriye’de PYD, Irak’ta Şii milisler ve Irak Ordusu’na karşı geri çekilme dönemi yaşasa da bazı avantajlı durumları da oldu. Suriye’de mayıs ayında Humus şehrinin güneyinde Tedmur kentini ele geçirdi ve 2000 yıllık antik kent Palmyra’yı kontrolü altına aldı. Bu çatışmalar sırasında Suriye rejiminin hiç direniş gösterememesi de 2015 Mayıs ayında Esed yanlısı devletleri endişeye iten son hamle oldu. 2015 yılı boyunca büyük kayıplar yaşayan IŞİD, Mayıs ayında rejimi Halep’ten çıkaracak muhalif saldırılarını da sabote etmiş ve rejimle eş zamanlı olarak Kuzey Halep’te muhalif bölgelerine saldırı düzenleyerek savaşın seyrini değiştirecek hamlelerde bulundu. Bu süre zarfında kendinden olmayan herkese saldıran IŞİD, Halep’te rejimi rahatlatan hamleler yaparken, Humus’ta rejimle savaşıyor, Yermuk’ta muhalifleri çıkartıp rejimle masaya oturuyor kuşatma altındaki militanlarını kurtarıp bölgeyi Şam yönetimine devrediyor fakat yeri geliyor muhalif unsurlarla beraber rejime karşı saldırıda bulunuyor. Herkese düşman tavrı nedeniyle tüm grupların baş düşmanı olan IŞİD için 2015 tam bir kayıplar yılı oldu.
Siyasi Çözüm İçin Müzakereler
2011 yılından beri süregelen bu iç savaş komşu ülkeleri ciddi manada etkilemiş, bazı bölge ülkelerini ekonomik, siyasi ve kültürel problemler içine sokmuştur. Türkiye’de yaşanan farklı dil farklı millet sorunu, Lübnan’da yaşanan ekonomik baskı ve tarihsel çekişme neredeyse çatışma ortamı yaratmıştır. Aynı zamanda Avrupa kapılarına dayanan mültecilerin yaşadıkları zor şartlar yüzünden Ege Denizi’nde hayatını kaybeden Aylan Kurdi ve daha nicelerini anmak mümkün. Yaşanan tüm bu trajik olaylar uluslararası ilişkiler sistemini harekete geçirmiş ve savaş halinin sonu ve hızlı bir siyasi çözüm için girişimlerde bulunulmuştu. 2012 yılından beri konuşulan geçiş süreci Cenevre’de bir dizi toplantıda tartışıldı. Fakat bu Cenevre görüşmeleri asla barışı getirecek olgunluğa ulaşmadı. Çünkü savaşın ilk üç yılı, Suriye Ordusu güçlü ve düzenli ordusu ve müttefiki Hizbullah ile karşısındaki dağınık ve bir olarak hareket etmeyi becerememiş muhalifleri ezmeyi başarmıştı. Muhaliflerin kendi aralarında oluşan ciddi fikir ayrılıklarını da gören rejim, masadan Beşar Esed’in koltuğunda kalmasını garanti edecek bir madde ile kalkmak istiyor, askeri üstünlüğünü de buna karşı kullanmaktan çekinmiyordu. Cenevre-1 de siyasi gelecek bağlamında anlaşmaya varılan maddeler muhalifler ile Şam yönetimi arasında bir sonuca erdirilememiş, akabinde yapılan Cenevre-2’den de sonuç alınamamıştır. Ayrıca Cenevre görüşmelerinde askeri imkanları düşük grupların temsil gücünün fazla olması alınan kararların bir nebze ölü kararlar olmasına sebep olmuştur. Bu durum da sahada güçlü olan tarafların rahatsızlığına sebep olmuştur. Ümit vermeyen ve temsil oranı düşük Cenevre görüşmelerinden sonra BM nezdinde bazı girişimler olsa da masa yeniden toplanamadı. Cenevre 3 için sözleşilse bile hala toplanılamadı. Fakat mülteci krizinin tüm dünyayı etkiliyor olması ve Suriye’de savaşın yarattığı insan hakları ihlalinin Uluslararası İlişkiler sisteminin varlığını sorgular hale gelmesi sistemin baş aktörlerini harekete geçirdi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Viyana’daki özel görüşmelerinden sonra 18 ay içinde seçime gidileceğini, müzakerelerden sonra 6 aylık bir geçiş hükümeti kurulacağını açıkladı. Fakat kararı alan masada Suriye’deki tarafların hiçbirinin olmaması ve sahadaki muhalif grupların Viyana görüşmelerinin kabul edilmeyeceğini ilan etmesi bu girişimi de sonuçsuz çıkaracağa benziyor.
Yakın zamanda yapılan son Suriye toplantısı ise hem siyasi hem askeri bir özellik taşımakta. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta yapılan konferansta amaç, muhalifler arasındaki fikir ayrılıklarını çözmek ve tek askeri yapıda birleştirmeye çalışmak. Ilımlı muhaliflerin tamamına yakını toplantılara katılırken, toplantıyı gerçekten önemli kılan şey Ceyşul İslam ve Ahrar-u Şam örgütlerinin de görüşmelere katılmasıydı. Toplantının Şam yönetimi ile oturulacak müzakerelerinde masada kimlerin olacağı meselesi bazı anlaşmazlıklara yol açtı. Ahrar-u Şam, SMDK’ya verilen kritik görevleri eleştirirken, SMDK üyelerinin rejimle yakın ilişkiler kurduğunu söyleyerek görüşmelerde alınan kararları tanımadı ve kısa süre içinde çekildiğini açıkladı. Ayrıca toplantılara PYD’nin çağırılmamış olması Suriye muhalefetinin salt Arap gruplarından olacağı mesajı da taşıyor olması önemli bir ayrıntıdır.
İnsan Hakları İhlalleri
Suriye böylesine bir karışıklık içinde sona yaklaşırken, dünya tarihinin en acı verici insan hakları ihlalinin de mağduru olmuştur. Hakimiyet ve etki alanını genişletmeye ya da korumaya çalışan gruplar tarafından acımasızca öldürülen sivil sayısı gün geçtikçe artarken, bunu önlemek için yapılan hamleler de ya geç kalıyor ya da fazlasıyla yetersiz durumda. Şu an rejim güçlerince kuşatma altında olup insani yardım geçişine izin verilmeyen 6 bölge var. Rejim kuşatmasının en son mağduru olan Madaya ise kıtlık belasıyla karşı karşıya. 7 aydır rejim kuşatması altında olan 40 bin kişinin yaşadığı bölgede 23 kişi açlıktan hayatını kaybetti ve BM müzakereleri sonucu 7 ay aradan sonra ilk defa yardım tırlarının geçişine izin verildi. Muhaliflerin kuşatma altında tuttukları bölge ise İdlib’teki son Şii bölgesi olan Fua ve Keferya.
Fakat 2015’in son günlerinde sivil toplum örgütü İHH’nın girişimleri ile Fua-Keferya ve Hizbullah kuşatmasında olan muhalif bölge Zabadani arasında esir takası yapılmış, yaralılar ve hastalar Türkiye’ye getirilip tedavilerine başlanmıştır.
Suriye’de sivil ölümleri de ciddi rakamlara ulaşmış durumda, sivil ölümüne karışmamış grup yok. Suriye İnsan Hakları kuruluşunun rakamlarına göre Suriye’de sivil ölümlerinin %94.5’u (62.106 kişi) Esed güçleri, Hizbullah ve diğer milisler tarafından gerçekleştirilmiş. Rejim tarafından öldürülen çocuk sayısı ise 11 bin. IŞİD ise 1868 sivilin ölümünden sorumlu iken, diğer muhalif unsurlar ise 1702 sivil öldürmüş. Ayrıca en çok gazeteci ve sağlık çalışanı öldüren taraf yine Esed yönetimi. PYD, BM nezdinde yapılan insan hakları raporlarına göre bir diğer fail. Rapora göre PYD, IŞİD ve terörle mücadele kapsamında haksız tutuklamalar yapıyor ve adil yargılama hakkını çiğniyor. Ayrıca IŞİD’e destek bahanesi ile bir köyün %94’ünün tahrip edildiği de vurgulanıyor ve demografik yapıyı değiştirme adına PYD bölgelerindeki Türkmen ve Arapları göçe zorladığı belirtiliyor.
Savaş Suçu Rakamları:
Suriye’de öldürülen çocuk sayısı. KAYNAK : Suriye İnsan Hakları Kuruluşu
Kaynaklar
http://www.aljazeera.com.tr/dosya/turkiyenin-suriyelileri-ne-olacak
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/cenevre-2-sonrasi-suriyede-baris-umudu-uzak
http://www.aljazeera.com.tr/haber/madayada-23-kisi-acliktan-oldu
http://www.aljazeera.com.tr/haber/pyd-insan-haklarini-ihlal-ediyor
http://aa.com.tr/tr/dunya/rusyanin-akdenizdeki-tek-askeri-ussu-suriyede/396367
http://www.hurriyet.com.tr/viyanadaki-suriye-gorusmelerinden-sonuc-cikti-40014113
http://rudaw.net/turkish/kurdistan/2607201510
http://valkryv.blogspot.com.tr
ÖMER BAYRAKTAR
YADAM