Stratejik Ortaklıktan Model Ortaklığa: Kosova- Türkiye ilişkileri

Bağımsızlığına kavuştuğu 2008 yılından itibaren Türkiye ile yakın ilişkiler kuran Kosova bugünlerde Türkiye ile parlak bir dönem yaşıyor. Ekonomi, kültür ve eğitim alanında her iki ülkenin büyük yatırımları bulunurken Türk Başbakan Erdoğan ve Kosova Başbakanı Haşim Taçi arasındaki yakın diyalog da iki ülke ilişkilerinde başat güç oluşturmaktadır. Kosova’nın devlet inşa süreci, yerel ve merkezi yönetimin yapılandırılması, ekonomik ve sosyal reform konularına verdiği ağırlık, AB süreci ve Sırbistan ile diyalog meselesi gibi konular Kosova’nın gündeminde üst sıraları oluşturmaktadır. Ankara’nın Kosova’yı bağımsızlığına kavuştuğu ilk günden bu yana uluslararası platformlarda desteklemesi, 2013 yılı itibariyle de sayısız antlaşmanın imzalanması ilişkilerin daha da geliştirilme arzusunun somut örnekleri arasında yer almaktadır. Türkiye’nin Kosova’nın 7. büyük ticaret ortağı olması, 400’e yakın Türk firmasının Kosova’da faaliyet göstermesi iki ülke arasındaki ticari ortaklığın hacmini göstermektedir. Eğitim alanında ise, Kosovalı Arnavutların Türkiye’de eğitim görmesi ve Türkçe öğrenimi iki ülke arasındaki kültürel bağları daha da güçlendiriyor. Geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın Kosova’yı ziyareti sırasında gerçekleşen işbirliği ve değişim programları antlaşmaları, bugün iki ülkeyi daha da yakınlaştırmış gözükmekteydi. Taçi’nin ‘Kosova Türkiye’yi stratejik bir ortak olarak görmekte ve Balkanlarda bölgesel işbirliğini güçlendirmedeki yardımlarını memnuniyetle karşılamaktadır.’ sözleri Kosova- Türkiye arasında ilişki seviyesini göstermektedir. Kimi zaman Türkiye’nin öne çıkardığı ‘Kardeşlik’ söylemi Kosova iç siyasetinde Vetevendosje hareketi gibi milliyetçi tabanı memnun etmezken Kosova da Türkiye ile stratejik ortaklık çatısı altında bakıyor. Başkent Priştine’nin en işlek caddesinin ortasında bulunan Arnavut halkının Osmanlı’dan bağımsızlığına kavuşmasında etkili rolü olan İskender Bey adlı Osmanlı Arnavutu,  askerin heykeli Osmanlı- Kosova tarihinde oldukça önemli bir yeri kapsıyor. Osmanlının sömürücü politikalarının olduğunu iddia eden Arnavut halkının Türkiye ile kurduğu dostluk ilişkileri kuşkusuz ön yargıların bir derece kırılması bağlamında değerlendirebilinir. Kültürel ilişkilerde bu ve bunun gibi tarihi sıkıntılı alanlar var iken diplomatik, ekonomik ilişkilerde her iki ülke de altın çağını yaşamaktadır. Kosovalı diplomatların Ankara’da akademik eğitime tabi tutulması, iki ülke arasında gerçekleşen önemli işbirliği antlaşmaları arasında yer almaktadır. Kosova’nın eski Cumhurbaşkanı Fatmir Seydiu’nda dediği gibi ‘Altın bir dostluk ve işbirliği köprüsü’ ikili ilişkilerde her zaman var olacaktır. Bu köprü kuvvetli, dini-kültürel bağları da içeriyor. Bu köprü Kosova’da madencilik, inşaat, gıda ve bankacılık gibi pek çok yatırımı bulunan Türkiye’nin bölgeye ilgisini sağladığı gibi buraya yatırımların da artmasına neden oluyor.  Bu yatırımlar tarihsel hikâyemizin bu ülkeyle ortak akılda buluşması anlamına geliyor. Ortak akıl süreç içerisinde model ortaklığı da beraberinde getirecektir. Altın çağın yaşandığı ilişkilerde ‘‘ortak hareket, ortak akıl’’ iki ülke ilişkilerini de şüphesiz daha da geliştirecektir.

Brüksel Görüşmeleri ve Türkiye

Brüksel’de 3.kez AB aracılığıyla bir araya gelen Kosova ve Sırbistan liderleri müzakere konusunda aşama kaydetti. Görüşmelere katılan AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, konuyla ilgili yaptığı açıklamada ‘Belgrad-Priştine arasındaki müzakerelerde önemli ilerlemeler var’ sözleri balkanlarda yankı uyandırırken, Belgrad-Priştine arasında Entegre Sınır Yönetimi (İBM) uygulama modelleri hakkında her iki tarafın da antlaşmaya vardığını ifade etmişti. Tüm bunlar yaşanırken ülkelerin kendi iç siyasetinde de müzakerelere ilişkin dengeyi gözetmeleri kimi zaman ilişkilerin geliştirilmesi bağlamında bir engel teşkil edebiliyor. Mayıs ayında Sırbistan’daki seçimlerin ardından gelen iç baskılar sonucunda müzakerelerin tek taraflı Sırbistan tarafından durdurulması ve Kosova’da milliyetçi tabanı besleyen Vetevendosje (Kendi Kaderini Tayin Hareketi)’nın müzakereler için şiddetli çıkışının müzakerelere sekte vurduğu söylenebilir. Ülkelerin iç siyasetindeki buna benzer dengeler sebebiyle de süreç içerisinde müzakerelerin tıkanıklığa girmesi doğal karşılanabilir. “Kosova- Sırbistan arasındaki müzakerelerde hangi başlıklar var, taraflar hangi konularda antlaşmaya varamıyor?” gibi sorular da, Kosova ve Sırbistan halkının kaygıları arasında yer alıyor. Kuzey Mitrovica’dan, sınır güvenliğine kadar uzanan müzakere başlıkları iki ülke arasında konuşulurken Sırbistan Başbakanı İvica Daçiç bu yılın ilk yarısında 17 Ocak’ta yapılan diyalogda Kosova’nın kuzeyindeki kurumların da görüşeceğini ekledi. Kuzeydeki bu kurumların Sırp çoğunluğu oluşturması nedeniyle de buradaki bireylerin özel statüsü olması gerektiğine vurgu yapan Daçiç’in bu söylemi, Kosova’dan sert sözlerle cevap bulmuştu. Diğer yandan Kosova Meclisi Sırp Yegane Listesi Milletvekili Rada Trajkoviç den, Nikoliç planı için ilginç bir çıkış geldi. Trajkoviç, Nikoliç’in önerdiği planın hemen hemen Ahtisaari Planı ile yakın görüldüğünü, Sırpların karşılaşabilecekleri tehlike ve risklerle Kosova’nın etnik Arnavut sahası olabilme tehlikesinin olduğunu söylüyor. Bunu da Nikoliç planında Kuzey’in toprak özerkliğini öngördüğü, oysa Güney Mitrovica için etnik prensibi sunduğu tezine dayandırmaktadır. Kosova, ‘toprak isteme talebini’, egemenlik hakları ihlali konusunu kırmızı çizgi olarak görürken Sırbistan’ın Avrupa Entegrasyonları Başbakan Yardımcısı Suzana Grubjesiç, Sırbistan’ın 2013 yılında Avrupa Birliğine üyeliği için görüşmelere başlayabileceğini; AB katılımı için Kosova ile sorunun çözülmesini şart koşuyor. Belgrad- Priştine arasında bu gibi farklı sorunlara çözüm yolu aranırken, Sırbistan ise diğer yandan AB üyeliğinin tehlikeye girmemesi adına tüm fırsatları değerlendirmektedir. Sırbistan’dan sivil toplum ve Başbakanlık düzeyinde zaman zaman yansıyan demeçler Kosova’da iç siyasete müdahale olarak algılandığı gibi Bosna sorunsalını akıllara getirmektedir. Bu sorunsal Bosna’nın farklı kantonlarında olduğu üzere ‘Bütün bir Bosna yapmak ve siyasette etkisiz hale getirmek’ tezini güçlendirmektedir. Kosovalı Arnavutların tümüyle Bosnalaştırılmak istenişi algısı Kosova sağının güçlendirilmesi için oldukça etkili bir koz olarak görülmektedir. Öte yandan Brüksel görüşmeleri öncesinde iki ülkenin dışişleri ve liderleri eşliğinde Türkiye ile nabız yoklaması gerçekleşmişti. Başbakan Erdoğan’ın Kosova-Sırbistan arabuluculuğu için ‘Davet gelirse rol alırız.’ şeklinde demeci Kosova-Sırbistan arasındaki tansiyonu düşürmüştü. Sırbistan Dışişleri Bakanlığı ve Kosova başbakanı Taçi’nin “Türkiye’nin arabuluculuğunu memnuniyetle karşılarız” sözleri Brüksel diyalogu öncesinde iki ülkeyi yakınlaştırmıştı. Tüm bunlar bir yana Sırbistan ve Kosova’nın taviz vermez tavırları ve iç dengeleri nedeniyle de arabulucu role soyunabilecek iki ülke bulunuyor. Bunlardan biri Almanya iken diğeri Türkiye’dir. Almanya’nın AB’nin büyük bir yükünü çekmesi sebebiyle de Türkiye’ye büyük bir rol düşmüş gözükmektedir. Müzakere başlıkları ve sürecin zor oluşu sebebiyle de donma sürecine girebilecek ilişkilerde kolaylaştırıcı rol üstlenebilecek Türkiye, Balkanlardaki istikrarlı yapıların korunmasında kilit görev üstlenebilir. Bu görev, Brüksel görüşmeleri sonrasında oluşabilecek mutabakat metnin uygulanması adına Türkiye için önem teşkil edebilir.

Emrah USTA

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...