Stratejik Derinlik’te İsrail’in Bölgesel İlişkileri-Ahmet Davutoğlu

Stratejik Derinlik (Türkiye’nin Uluslararası Konumu) Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu’nun uluslararası konjonktürde Türk dış politikasını ele aldığı kitaptır. 2001 yılında piyasaya sürülen eser 2009 yılında Küre Yayınları tarafından son baskısı (61.) yapılıp 584 sayfa şeklinde tanzim edilerek okurlarla buluşturulmuştur. Eserin müellifi Ahmet Davutoğlu, birçok akademik çalışmaya imza atmakla birlikte Malezya’daki Uluslararası İslam Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi bölümünün kurulmasına büyük katkı sağlamış, Marmara, Beykent ve Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nin yanında Türkiye’de Silahlı Kuvvetler Akademisi ile Harp Akademileri’nde dersler vermiştir. Nihayetinde 2003 yılında büyükelçilik görevine getirilen Davutoğlu, 2009 yılında da bugün hala sürdürmüş olduğu TC Dışişleri Bakanlığı görevine atanmıştır.

 

Kitap oldukça yoğun bir içeriğe sahip olduğundan analizin kitaptaki bölümler üzerine yapılması düşüncesinden hareketle sık sık gündemde tartışmalara da konu olan İsrail’in bölgesel siyasetini ve Türkiye ile olan ilişkilerini genel haliyle değerlendireceğim. İlgilendiğimiz konu başlığı, kitapta yer alan üç ana kısımdan üçüncüsünü oluşturan Stratejik Araçlar ve Bölgesel Politikalar bölümüne yer almaktadır.

İsrail’in Dünya’da yer yer karşılaşılan hegemonyatik siyasi olaylar karşısında ki tutumundan hareketle genel olarak Yahudilik hakkında öz bir açıklamayla başlayan bölüm, İsrail’in siyasi olaylara yaklaşımında inanç faktörünün ne derece etkili olduğunu da örnekleriyle birlikte okuyucuya sunmakta. İsrail’in Yahudilik ile olan güçlü inanç bağına vurgu yapan Davutoğlu, bunun karşıt unsurlarda/toplumlarda/devletlerde yaratmış olduğu anti tutumlara da yer vermiştir. Avrupa’da başlayan etkin Yahudi oluşumlarına karşı Alman Nasyonal Sosyalizmi ile zirve yapan antisemitizm ile İslam ülkelerindeki Yahudi etkisine karşı olan antisiyonizmi oluşum süreçleri ve belirleyici etkenleriyle birlikte inceleyen yazar, bunların birbirinden oldukça farklı anlamlandırmalar olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Avrupa’da başlayan antisemitizmin ırkçı boyutuna dikkat çekildiğini ve süreç sonunda bunun Hitler Almanyasıyla bir soykırıma dönüştüğünü ancak İslam dünyasında böyle bir örneğe rastlanılmadığını, aksine Avrupa’da ki ırkçı tutum ve davranışlardan kaçan Yahudilerin büyük yardımlar gördüğü başta Osmanlı Devleti olmak üzere diğer İslam ülkelerine göç ettiğini görmekteyiz. Dolayısıyla İslam ülkelerinde ki tepkinin doğrudan İsrail yönetimine ve yönetim anlayışına olduğunu, İsrail veya Yahudi halkına karşı herhangi bir hasmane tutum içerisinde olunmadığını söyleyebiliriz.

İsrail’in Ortadoğu coğrafyasına yerleşmesini ve bu süreçle birlikte başlayan politikalarını da kritik eden Davutoğlu süreci başlatan kıvılcımı İkinci Paylaşım Savaşı’nda Almanya tarafından katliama uğrayan Yahudilere karşı Avrupa’nın vicdan paklaması ve Avrupa’da ki Yahudi etkinliğini kırmak için gerçekleştirilen bir hamle olarak yorumlamaktadır. Böylece Avrupa yıllardır karşısına konulan Yahudi sorununu Yahudilerce vaat edilmiş topraklar olarak görülen Ortadoğu’ya taşımış olmaktaydı. Böylece Avrupa’daki Yahudi Sorunu şekil ve mekan değiştirerek artık İsrail-Filistin özeliyle bir Arap-İsrail sorunuydu. Nihayetinde bölgede kurulan ve bir ulus devlet olarak tanımlanan İsrail ilk etapta kendini kabullenmeyen bu Arap komşularına kendini kanıtlama zorunluluğu hissetti. Aralıklarla yoğun bir şekilde yaşanan çatışmalar sonucunda İsrail, Arap komşularına karşı yaşanan bu savaşları kazanmış, üstelik topraklarını da büyütmüştür. Bu süreçte İsrail politikalarında dikkat çekici bir başka unsur ise kendisine yakın bölgede etkin olabilen ve Arap olmayan komşularıyla başlatmış olduğu diplomatik ilişkiler olmuştu. Bu ilişkilerinde devrim sonrası İran ile istenilen hedeflere ulaşamasa da Müslüman halkın büyük çoğunluğu oluşturduğu Türkiye ile geliştirdikleri ilişkiler Arap toplumlarında tepki uyandırsa da kayda değer bir boyut kazanmıştır. Türkiye ile olan ilişkilerde başlangıcın kurulan bu yeni ülkeyi Türkiye’nin tanıdığını açıklamasıyla resmi bir havada başladığını söyleyebiliriz. Türkiye ile İsrail’in bölgede sıkı bir çalışma grafiği yakaladığı ve ilişkilerin çok yönlü olarak siyasi, askeri, teknik vs. gibi konularda yoğunlaştığını görmekteyiz. Ancak burada akıllara gelen bir takım sorular var, İsrail’in vaat edilmiş topraklar olarak tabir ettiği coğrafyanın bir kısmına sahip olan Türkiye ile olan ilişkilerinde ki samimiyeti ne derecede? Bu doğrultuda İsrail’in Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı olan tutumu ne boyuttadır?

Bunun yanında özellikle 21.yüzyıl politiğinde, coğrafyasında ihtiyaç duyduğu yer üstü ve yer altı zenginliklere devamlı bir çatışma profiliyle sahip olamayacağını anlayan İsrail’in bölgesel politikalarını Soğuk Savaş sonrası yeniden düzenleyip komşularıyla daha dostane ilişkiler sürdürmeye başlayarak sonradan katıldığı Ortadoğu coğrafyasında aracı güç olmaktan kısa sürede sıyrılıp bölgeye doğrudan etkide bulunan ana güçlerden biri olduğunu görmekteyiz. Ayrıca beynelmilel çok yönlü bir politika izleyen İsrail’in uluslararası arenada sıkı müttefikler bulması ve bu müttefikleri aracılığıyla küresel kuruluşları da etkisi altına aldığı aşikar bir durum olarak gözler önündedir. İsrail’in bu uluslararası ilişkilerinde dikkat çeken bir nokta ise hiçbir ülkeye birbirinin alternatifiymiş gibi bakmayıp aralarında sorun bulunan iki ülkeyle de birbirinden bağımsız politikalarla ilişkiler kurmasıdır. Nitekim aynı anda hem Türkiye ile hem Yunanistan ile ve hem de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile gerçekleştirdiği ilişkiler bunu başat bir şekilde göstermektedir.

Tüm bunların yanında Yahudi sermayesine ve bu sermayenin İsrail ulus devleti tarafından özellikle Amerika ve ABD’de olmak üzere dünya siyasetinde etkin şekilde kullanmasına da dikkat çeken Ahmet Davutoğlu ilgili bu ülkelerin Yahudi lobi ve sermaye sahipleriyle de olan ilişkilerini ele almaktadır. Son olarak Türkiye-İsrail ilişkilerine yönelik çıkarımlarını da paylaşan yazar, bu ülke ile yürüteceğimiz politik ilişkilerde uygulamamız gereken siyasi angajmana yönelik düşüncelerini dile getirmektedir.

 

Kitabın yer yer ağırlaşan ifadelerinin yanında kurulan uzun cümlelerin anlatıma ve anlamaya kısmen de olsa negatiflik katma olasılığı olmasına rağmen çalışmanın son derece geniş hacimli bir akademik çalışma olması itibariyle bunun normal bir durum olduğu kanaatindeyim. Kavramsal açıklamaların baskın olduğu bölümleri de göz önüne aldığımızda okuyucunun kavram bilgisinin kitabın anlaşılır olması açısından etkili olacağını belirtmek isterim.

Deniz DEMİR

TUİÇ Stajyeri

Kitabın Adı: Stratejik Derinlik

Kitabın Yazarı: Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU

Yayın Evi: Küre Yayınları

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...