ÖZET
Bugün artık demokraside siyasal sistemlerin gelişmişliği ve demokratikliği, vatandaşların karar süreçlerine katılımıyla da yakından ilgilidir. Klasik demokrasi anlayışındaki gibi katılım, sadece “oy verme” davranışı değil, bireylerin de onları ilgilendirecek konularda aktif olabilmesini içerir. Bu karar alma süreçlerini etkileme ve değerlendirme istekleri genelde örgütlü olduğu için, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetim ve vatandaşlar arasındaki köprü konumundadır. Bu çalışmada bağ kurucu olan sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine katılımı üstüne çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yerel Yönetim, Katılımcı Demokrasi, Sivil Toplum Kuruluşları
ABSTRACT
Today, the development and democracy of political systems in democracy is closely related to the participation of citizens in decision-making processes. Participation, as in the classical understanding of democracy, includes not only “voting” behavior, but also individuals’ being active in matters which concern them. Since their willingness to influence and evaluate these decision-making processes is generally organized, non-governmental organizations are a bridge between local government and citizens. In this research, non-governmental organizations in the role of bondmaker, participation of local governments in decision-making processes has been illustrated.
Key Words: Local Government, Participatory Democracy, Non-governmental Organizations
1.GİRİŞ
Günümüzde demokrasi anlayışının değişmesiyle birlikte klasik demokrasi anlayışından çıkılmış, bireylerin pasifliğinin yerine aktif bir katılımı içeren demokrasi biçimine geçiş yapılmaya başlanmıştır. Burada katılımcı demokrasi sayesinde aktifleşen bireyler, vatandaşlar artık yönetimlere, özellikle yerel birimlere doğrudan katılım gösterebilmektedir ya da birtakım aracılarla kararlara ve karar süreçlerine fikir beyan edebilmekte yani müdahalede bulunabilmektedirler. Bu noktada, halkla merkezi idarenin gölgesinde ama özerk de sayılabilecek yerel yönetimlere değinmek gerekmektedir. Yerel yönetimlerin aşağıda detaylı tanımı yapılacak olsa da, bölge halkının ihtiyaçlarına göre hareket eden ve onun konforunu sağlamaya çalışan birimler olarak tanımlanmaları mümkündür. Bu birimler sayesinde halk, katılım haklarını kullanabilmektedir fakat sistemdeki yetersizlikler ve sıkıntılar; sivil toplumu oluşturan halka yardım edebilecek aracı kurumların müdahalesine sebebiyet vermiştir. Buna göre sivil toplum, halk ve yerel yönetim arasındaki bağlama odaklanmalıdır. Bu çalışmada yerel yönetimlerin karar alma süreçlerinde STK’ların katılımının ve STK’ların etkisinin açıklaması çeşitli tanımlamalara dayandırılarak değerlendirilecektir.
2.YEREL YÖNETİM
Yerel yönetimler merkezi idareden farklı düşünülen ve vatandaşların yerel ihtiyaçlarını gidermek için oluşturulan tüzel kişilerdir. Bu yönetimler, belli bir alanda kurulan, kendine özel geliri ve bütçesi olan, karar organları içinde bulunduğu halk tarafından seçilen, görev ve yetkileri yasalarla belirlenen, merkezden bağımsız kurumlar olarak açıklanır (Kaypak & Bimay, 2017, s. 166). Yerel yönetim, özerk kamu idareleri olarak yerel halkın ihtiyaç ve isteklerini karşılayan kurumlardır. Bu özellikleri sayesinde yerel yönetimler, merkezi idarelerden bağımsız olarak karar alıp uygulayabilmektedirler. Bu tanımlardan hareketle yerel yönetimler herhangi bir kamu yönetimi kuruluşunun içindeki bir kurum olarak düşünülmemelidir. Bu yönetimler, bağlı oldukları yerel halkın ihtiyaç ve taleplerini karşılamak, sorunlarına çözüm bulmak zorundadırlar. Buna bağlı olarak da yerel yönetimler politika üretmekle mükellef olmakla beraber oluşturmak zorunda kaldıkları bu kamu politikaları, yönetimlerin görev ve yetkileriyle sınırlıdır. Örnek olarak, yerel yönetimler halk için politikalar üretirken, ana iradenin de denetimi altında olması, onların kısıtlanmalara uğramasına neden olmaktadır.
Yerel yönetimlerin bağımsız olarak uyguladığı politikalar halkın ihtiyaçları doğrultusunda çevre, konut, kültür, turizm, gençlik, spor, eğitim gibi birçok alanı içine alır (Özkan, 2015, s. 51-52). Yani yerel yönetimlerin yerel hizmet birimi olma ve demokratik olarak kendi kendini yönetme birimi olmak üzere iki temel yönü vardır. Yerel hizmet birimi yönü, yerel yönetimin bir işletme, üretme ve idare etme sistemidir. Kendi kendine yönetme birimi ise, yerel yönetimin siyasal bir sistem olmasıyla ilgilidir (Solmaz, 2008, s. 4).
Ülkemize göre yerel yönetim kavramının içinde belediyeler, il özel idareleri ve köyler dâhil olmakta olsa da ilk akla gelen, kentlerin yönetimi ve belediyelerdir. Yerel yönetimler kamu yönetimlerinin bir parçası olarak, yöre halkının ihtiyaçlarını etkin bir şekilde karşılamak için kamu hizmeti sağlayan ve yerel halkı yöneten, siyasal ve toplumsal kuruluşlardır. Bu kurumların var olmasının nedenleri, halkın güven ve desteğini sağlayarak, katılımcı, demokratik, istek ve önerilerine göre hizmet sunabilmektir (Henden, 2005, s. 3).
3.KATILIMCI DEMOKRASİ ve YEREL YÖNETİMLER
İnsanlar, topluluk olmaya başlamalarından bu yana birçok yönetim biçimi oluşturmuşlardır. Bu biçimler bazen oligarşi, bazen aristokrasi ve son olarak da demokrasi olmuştur. Bu yönetim biçimi; yani demokrasi, insan haklarına uygun, yenilikçi, açık bir biçimdir ve buna ek olarak siyasal rejimler için demokratik olmak şarttır. Demokrasinin yapı taşı ise halkın kendi kendini yönetme şeklidir ve bu rejimin mümkünatı katılımcı demokrasi ile var olabilir. Zaten çağdaş demokrasiler, temsili demokrasilerin zayıflığını gidermek için katılımcı mekanizmalar üreterek çalışmaktadırlar. Evrensel bir değer olan demokrasi, temsili demokrasinin küresel ölçeğe uyumunu ve katılımcılığı sağlayan yeni arayışlara ve uygulamalara da sebep olmaktadır (Kocaoğlu, 2014, s. 3).
Söylenildiği gibi, demokrasiyi sadece temsilcilerin seçilmesi ve bu kişilerin karar alma ve uygulama hakkına sahip olması düşüncesiyle sınırlandıran anlayış değişmeye başlamıştır. Sonucunda, yönetilenlerin de söz söyleme ve karar verme isteklerini “oy verme” ile sınırlamayan, onun yerine uygun şekillerde ve yerlerde vatandaşlara kendi sorunlarını çözmeyi, uygulama süreçlerinde aktif olabilmeyi sağlayan yönetim anlayışına geçilmeye başlanmıştır. Bu anlayış, bugünün koşullarında yönetişim temelinde katılımcı, çok boyutlu ve karar alma süreçlerinde aktörlerin katılımına izin veren, çözüme ve kamusal yarara ulaşmada işlevsel yerel yönetimlerin varlığı önemseyen bir anlayıştır (Özen & Yontar, 2009, s. 183; Yaman F. T., 2017). Katılımcı demokrasinin temelleri klasik demokrasiye uzanmakta ve klasik demokrasinin de yücelttiği halk egemenliği, ortak fayda gibi bazı değerleri günümüze göre tekrar anlamlandırmaya uğraşmaktadır.
Katılımcı demokrasi, ideal demokrasiyi hayata geçirmeyi hedefleyen bir siyasal yapıyı hedefler (Yaman F. T., 2017, s. 137). Ayrıca bu sayede oy vermeye dayalı, temsilcilerin iradenin kendisi olduğu değil; halkın direkt, başka şekillerde ve araçlarla ortaya çıkardığı bir iradenin de var olabileceği anlaşılmıştır.
Yerel yönetim, vatandaşların yaşadığı alanda oluşabilecek gereksinimlerin bir yapı tarafından çözülmesine denmektedir. Bu yönetim birimleri aslında vatandaşlara en yakın olan birimler olarak sorumluluklarını gerçekleştirmektedir. Yerel yönetimlerin varlığı, siyasal ve yönetimsel katılmanın hayata geçirilmesindeki en önemli esastır. Bu yönetimler sayesinde, bireyler yönetime katılma haklarını fiilen gerçekleştirebilirler. Kısacası yerel yönetimler, vatandaşların doğrudan karar alma süreçlerine dâhil olmasını ve yönetsel eylemlerini etkileyebilmesi bakımından katılımcı demokrasinin temel taşlarındandır. Bunun birincil sebebi, yerel yönetimlerin, vatandaşlara en yakın ve yönetimsel olarak katılmanın en uygun birimler olabilmesidir. Buna ek olarak, yerel yönetimlerin karar organları vatandaşların bizatihi tercihleri sonucunda oluşması ve bu organların yönetsel yapı ve işleyiş şeklinin, vatandaşlar açısından yönetime katılmaya uygun olması, yerel yönetim birimlerinin katılımcı demokrasi açısından önemini gösterir (Kocaoğlu, 2014, s. 4). Yerel yönetim, siyasal olarak otoritesini merkezi idareyle paylaşmış olsa da, yerel hizmetler halkın seçtiği kurullar aracılığıyla gerçekleşir. Yerel yönetimler ayrıca, halka toplumsal ve mekânsal olarak daha yakın oldukları için halk tarafından daha kolay ve gerçekçi şekilde denetlenebilirler (Kaypak, 2012, s. 179). Son yıllarda bu kurulların sahip olduğu temsili siyasal sistemdeki yetersizliklerin anlaşılmasıyla sivil toplum kuruluşlarının gelişmesi ve güçlenmesi katılımcı hareketi beslemiştir (Yaman F. T., 2017, s. 138). Bu bakımdan yerel yönetimler ve STK ilişkisine bakmak önemlidir, bunun içinde öncelikli olarak STK kavramına göz atılmalıdır.
4.STK KAVRAMI
Sözlüğe göre sivil toplum, devletin denetiminde olmayan ve kararlarını bağımsız olarak alabilen, toplumsal etkinlikler organize eden topluluklar olarak açıklanır. Sivil toplum- devlet ilişkisine dair var olan tartışmalar Eski Yunan tarihine kadar dayanmaktadır. Aristo’nun hem devlet hem de toplum karşılığı olarak kullandığı bu kavram, Aristo’ya göre örgütlenmiş güç anlamına gelmektedir. Sivil toplum olgusunun bugünkü anlamıyla kullanılmaya başlanması, 17. Yüzyılın sonları ile 18. Yüzyılın başlangıcına dayanmaktadır. Sivil toplum işte bu dönemin siyasal yapısı ve düzeninde ortaya çıkan gelişmelerin etkisiyle oluşmuştur. 18. yüzyıl İngiltere’sinde siyasal işleve sahip ilk kamu ortaya çıkmıştır.
Devlet iktidarının kararlarını etkileyen, taleplerinin karşılık bulması için çalışan bu güçler, akılcı kamusal topluluğu araç olarak kullanmışlardır. Buna bağlı olarak, zümre sınıfı/meclisi modern bir parlamentoya dönüşmüş ve bu şekilde varlığını sürdürmüştür. Buna göre devlet ve toplum arasındaki ayrımı ilk yapan düşünür olan Hegel, sivil toplumun ve siyasal toplumun farklı olarak var olduğundan, siyasal toplumun ötesinde bir sivil toplumun varlığından söz etmektedir. Aynı zamanda Hegel için sivil toplumu çağdaş dünyanın ve tarihsel bir dönüşümün ürünü olarak betimlemiştir (Demir & Öztogay, 2010). Ona göre sivil toplumda bireyler ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlar ve birbirlerine gereksinim hissederler. Marx ise Hegel’in tersine, siyasal toplum ve sivil toplum ayrımına gitmez, ona göre sivil toplum, bütün tarihsel dönemlerde var olan, üretici güçlerin yönlendirdiği bir sınıf ilişkileri biçimidir. Ona göre sivil toplum devlete değil, devlet sivil topluma muhtaçtır, devleti gerçekleştiren sivil toplumdur. Gramsci ise sivil toplumu, sosyal bir grubun toplum üzerinde yürüttüğü kültürel bir hegemonya olarak tanımlarken, devleti de siyasal bir hegemonya olarak ele almıştır. Ona göre sivil toplumun dayanağı: ikna, diyalog ve uzlaşıdır. Devlet ve siyasi otoritelerin dayanağı ise, denetim gücü, yaptırım ve baskı araçları yoluyla kendini topluma dayatma fikridir (Keser & Hışım, 2016, s. 205-207).
Sivil toplumun örgütlenerek oluşturduğu sivil toplum kuruluşlar; sendikalar, dernekler, hükümet dışı kurumlar, düşünce platformlarından oluşmuş, toplumun her kesimini kapsamayı hedefleyen kurumlardır. Hükümet Dışı Kuruluşlar (NGO) olarak bilinen bu kuruluşlar, İngiltere’de “Gönüllü Kuruluş”, ABD’de, “Özel Gönüllü Kuruluş”, bazı ülkelerde de “Yurttaş Örgütleri” olarak adlandırılsa da, bu kavramların hepsinin temelinde gönüllülük ve bireyi taban alan bir yapı vardır. Bu kuruluşlar, toplumda birçok sorununun çözülmesini siyasal iktidarın tamamen dışında gelişen kurumlar gibi düşünülmektedir. Bu kurumların amaçları iktidarın yerine geçmek değil, ilgili kararlara katılmaktır. Artık sivil toplum kendiliğinden ve iradi olarak örgütlenebilen toplulukları ifade eden bir kavram olmuştur. Buna göre bu topluluklar, devletin iradesi dışında kalan, devlet ile sivil toplum arasındaki sınırı düzenleyen, devletle sivil toplumun arasında bağ kuran kuruluşlardır (Emini, 2013, s. 44-45). Bu sivil toplum kuruluşları örgütlenerek seslerini duyurabilmekte ve siyasi kararlara da etki edebilmektedir. Bu bakımdan sivil toplum kuruluşlarının kamu kurumlarıyla, özellikle yerel yönetimlerle ilişkisine göz atmak anlamlı olacaktır.
5.STK’LAR VE YEREL YÖNETİM BAĞLAMI
Yerel yönetimler, demokratik hayattaki rolleri ve kamusal hizmetlerin halka ulaştırılmasındaki işlevleri nedeniyle halkın yönetime katılımının ilk adımıdır. Buna göre, STK ve yerel yönetim ilişkisi bugüne kadar güncelliğini koruyan bir durumdur. Hegel, yerel yönetimi sivil toplumun bir ayağı olarak incelemiştir. Belediyelerin idari yönetimin müdahalesine kapalı olduklarını, yani özerk sayılabileceklerden bahsetmiştir. Kısaca, bu özerklik düşüncesinin de etkisiyle bir yerel yönetim birimi olan belediyeleri sivil toplum kuruluşlarından biri gibi ele almıştır.Yerel yönetimler, tarihsel süreç içinde yalnızca yerel hizmetler yapan kurumsal yapılar değildir. Onlar aynı zamanda, siyasi iktidarların merkezileşmesine karşı sivil toplumu ve geleneğini koruyan kurumlar olarak de düşünülmelidir (Kaypak, 2012, s. 40). Benzer bir görüşü savunan Magnusson, belediyeleri devletin bir parçası gibi görmemekte ve sivil toplumun bir bileşeni olduğunu savunmaktadır. Belediye özerkliğinin de,19.yüzyılda devletin müdahalesine aynı bireyler ve özel kurumlar gibi karşı olduğunu savunmaktadır. Yerel yönetimler sivil topluma bağlı yapılanmalar gibi görülmektedir. Bu durumun kaynağı, yerel yönetimlerin programlarının yerel siyasi iradeler, seçmenler ve siyasal gruplar sayesinde belirlenmesidir (Taştekin, 2020, s. 200-201).
Batı Avrupa’da merkeziyetçi bir yönetim anlayışı olsa da ortaya çıkabilmeyi başarmış olan yerel yönetimler, bu ortaya çıkış süresince STK kavramına dâhil edilmiştir. Batı anlayışında belediye, orada yaşayan yerel halkın ortak ihtiyaçları için ve merkezi yönetim anlayışına karşı sivil toplum geleneğini yürüttüğü için STK olarak görülmesi anlaşılırdır (Tosun, 2007, s. 15). Buna rağmen yerel yönetimin STK içinde mi yoksa kamusal kurum olarak mı değerlendirileceği ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Bu noktada, yerel birimlerde olan özerkliğin derecesi belirleyici rol oynar fakat siyasi özerklik özelliğinden dolayı hala baskın düşünce sivil toplum kategorisinde olduğu düşüncesidir. Yerel yönetimler kamu tüzel kişisi olan siyasal toplumun ve var olan otoritenin bir parçası olduğu için sivil toplumun bir unsuru gibi kabul edilmemelidir. Buna ek olarak Türkiye’de yerel yönetim birimlerinin STK’ ya dâhil edilmemesinin nedenlerini; Türkiye’deki yerel yönetimin tepeden inme şeklinde olması, Türkiye’nin geç kapitalistleşmesi, yerel yönetimlerin kamu tüzel kişiler olması ve Türkiye’deki yerel yönetimin gerçek manada özerk olmamaları olarak sayabiliriz. Yerel demokrasinin varlığı, yerel yönetimlerin gücünü toplumdaki diğer gruplarla paylaşmasına ve kullanılmasına izin verecek demokratik bir yerel yönetimle ilişkilidir. Bu da demektir ki, STK’lar ile yerel yönetimlerin sürekli işbirliği içinde olmasının gerekliliğini gösterir.
Çünkü STK’lar, yerel halkın ihtiyaçlarını ve sorunlarını yerel birimlere iletmekte oldukça önemli bir rolü vardır. Yerel yönetimlerin işleyişinde bireysel katılımda sorunlar olmakta ve örgütlü katılım bu bakımdan önemlidir. Buna göre, STK’lar baskı oluşturabilme, toplumu aydınlatma, yönetim ve karar alma süreçlerini etkileme ve katılımcı bir demokratik anlayışını yerleştirmede etkin oyunculardır. STK ve yerel yönetim karşılık etkileşim içindeki unsurlardır. Birinin güçsüzlüğü diğerini güçsüzleştirirken, birinin güçlenmesi de diğerini güçlendirir. Buna ek olarak, STK’ların kendisine ait düşünceye göre özgürleşmesi, yerel yönetimleri de geliştirecektir. Yerel yönetimleri çoğulcu ve katılımcı bir anlayış içinde bulunabilecek bir duruma getirmek, yerelin STK’larla birlikte demokratikleşmesine ve ekonomik güç kazanmasına yardımcı olacaktır (Taştekin, 2020, s. 202).
Türkiye gibi birçok ülkede kamu politikası, devletin düzenini sürdürmesi veya vatandaşlarının ihtiyaçlarını anayasasında tanımlanan eylemler yoluyla ele alınması için gerekli araçlara başvurması ya da sessiz kalması demektir. Türkiye gibi ulus devletler; anayasal tanımlara başvurma ve hukuksal zeminde güvence sağlama imkânı, kamu politikaları alanını devletin uzun dönemli menfaatleri için göç, vize verme, ilaç, çevre, tarım gibi başlıklarda geniş tutma çabası vardır (Bulut, Akın, & Kahraman, 2017, s. 29). Buna göre, bu alanlarda rol oynayan STK’ların da kamu alanında politika üretiminde önemli rol oynadığı açık bir şekilde anlaşılabilir. Diğer yandan, STK’ların etkinliği tartışılsa da; en büyük katkıları halkın bilinçlendirilmesinde, etkin olmasında ve yönetişime dâhil edilmesinde etkili olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu yüzden üretme, işbirliği sağlama, ayrımcılıkla mücadele ve kamu sağlığında farkındalık oluşturma çabasındaki STK’ların; belirtildiği gibi kamu politikalarına katkı sağlayan unsurlar arasında önde geldiğinin üstünde durulmalıdır (Bulut, Akın, & Kahraman, 2017, s. 30).
6.SONUÇ
Yerel yönetim birimleri STK’lar ile işbirliğine önem vermekte; hizmetleri gerçekleştirirken, kendi özel çalışma alanlarında uzman olarak bilinen sivil toplum gruplarıyla işbirliği içindedirler. STK’lardan engelli bireyler, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar, yoksullar ve kimsesizler gibi birey ve gruplara yönelik eğitim, kültür, sağlık, spor, meslek kursları gibi alanlarda destek hizmetleri istenmektedir. Bunun yanında bu grupların belirlenmesine, koşullarının sağlanması ve çözülmesine, alınan kararların doğruluğu ve kapsamı üzerine de STK’lardan yardım istenmektedir.
Tarihi, kültürel mirasın ve doğal varlıkların korunmasında, kentin rekabet avantajının oluşmasında ve kenti geliştirmede, daha büyük bir kalkınma ve ekonomi için gerekli gereksinimlerin bulunulan bölgeye iletilmesinde yardımcı olmaları, bölgenin değerine yönelik çalışmalar yapmaları, yeni iş gücü ve alanı açmaları, iş gücü niteliğini artırmaya yönelik çalışmalar yapmaları, park-bahçe-kentin estetiği ve çevresi ile ilgili koruma hizmetlerinde bulunmaları, hayvanlara yönelik hizmetlere katkı vermeleri; STK’ların yerel yönetimlerle olan ilişkilerine açıklık katma konusunda iyi örneklerdir. Bu çalışmalar boyunca da yerel yönetimleri yönlendirmeleri, bütçe harcamalarında planlamalara katkı sağlayabilmeleri, yerel yönetimin maddi ve manevi gücünün efektif kullanılmasında planlama ve yol haritaları göstermeleri de unutulmamalıdır. STK’ların yerel yönetimlere yönelik en büyük destekleri, özellikle yerel yönetimlerin müdahalesinin yetersiz kaldığı, hiç olmadığı veya yapılan müdahalenin bölge halkı tarafından istenmeyen şekilde yapıldığı durumlarda öne çıkar. Bu çalışma alanlarından öne çıkanlar temizlik, eğitimi kültür, sanat, tüketici hakları, imar, doğal afetleri trafik ve iskân konuları gibi konulardır. Yerel halk katılımını sağlamak yönünden belediyelerin eliyle gerçekleştirilmesi mümkün olan programlardan biri de belirli bazı konularda kampanyalar oluşturup, yaymaktır. Belediyeler, STK’ların katkı ve yardımıyla kent halkına dönük çevre, park, spor alanı, artık kâğıt, cam şişe ve ilaç toplama, güzel balkon gibi kampanyalar düzenlemekte ve buna göre projeleri değerlendirmektedir.
Örgütsel bakış açısı ve çıkarcılık tan dolayı, STK’lar kentin tamamını ve genel ayarı ilgilendiren görüşleri ve istekleri yerel yönetimlere aktarmakla beraber doğrudan temsil ettikleri bu kesimlerin çıkarlarını da yönetimlere karşı savunmada da bulunabilmektedirler. Bu kuruluşlar, yönetimlerin faaliyetleriyle ilgilenmekte ve üyelerini de bilgilendirerek kamu bilinçlenmesine de katkı sağlamaya çalışırlar. Bu sayede bir taraftan kendi haklarını açıklamaya çalışırken diğer taraftan temsil ettikleri grubun sözcüleri olarak halkla yönetim arasında uzlaştırıcı oldukları imajını çizmeye uğraşırlar. Bu sadece kuruluşların bencil ve çıkarcı, kendi grubuna yönelik savunular yaptığı anlamına gelmemektedir. STK’lar yönetimleri etkileyebildiği gibi, yönetimlerden de etkilenebilirler. Kimi zaman yöneticiler STK’ların yönetimsel katılımlarına sıcak bakmamakta ya da kendilerini desteklediklerinde olumlu olmalarına rağmen eleştirilere karşı hoşgörüsüz yaklaşabilmektedirler. Bu etkileme biçimi ve süreci dolaylı olsa da kalıtımsal yönetiminin gelişmesine katkıda bulunur.
Bugün vatandaş odaklı olmak; yerel yönetimler, katılımcı demokrasi anlayışı ve STK ilişkisinin sonucunda gerçekleşebilmektedir. Yerel yönetimlerde, yerel halkın katılımı pasif olabildiği gibi STK’lar aracılığıyla aktif de olabilmektedir. Çalışmalarını beğenmedikleri yöneticileri görevden alabilmek, çevre, imar ve iskân gibi alanlarda görüş bildirebilmek, oylama ile bazı kararları etkileyebilmek gücündedirler. Bu yönden STK’ların etkisi ve yönlendirmesi küçümsenmemelidir.
SEMA NUR BELDEK
SİVİL TOPLUM OKUMALARI STAJYERİ
KAYNAKÇA
Bulut, Y., Akın, S., & Kahraman, Ö. F. (2017). Kamu Politikalarının Oluşturulmasında Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkisi. Strategic Management Journal , 23-34.
Demir, G., & Öztogay, D. A. (2010). Hegel ve Marx’ta Sivil Toplum. Doğu Batı Dergisi , 111-138.
Emini, F. T. (2013). Sivil Toplum Kuruluşlarının Politika Belirleme Sürecindeki Rolü: TÜSİAD Örneği. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 43-56.
Görün, M. (2006). Yerel Demokrasi ve Katılım: İzmir, Konya ve Ağrı İl Genel Meclis Üyeleri Üzerinde Bir Araştırma. Yönetim Bilimleri Dergisi , 159-183.
Henden, H. B. (2005). Katılımcı Yerel Yönetim Anlayışında E-Belediyeciliğin Yeri ve Önemi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi , 1-12.
Kaypak, Ş. (2012). Devletten Yerel Yönetime Değişim Sürecinde Sivil Toplumun Yeni Yüzü. BEU SBE Dergisi , 34-57.
Kaypak, Ş. (2012). Yerel Yönetimlerde Katılımcı/Müzakereci Demokrasi Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Önemi . Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi , 171-196.
Kaypak, Ş., & Bimay, M. (2017). Yerel Yönetimlerde Karar Verme Sürecine Sivil Toplum Kuruluşlarının Katılımı: Batman Örneği. Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi , 165-177.
Keser, H., & Hışım, S. (2016). Demokrasilerde Sivil Toplumun Rolü . İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 201-224.
Kocaoğlu, M. (2014). Katılımcı Demokrasi Algılaması ve Kent Konseyleri: Kırşehir Kent Konseyi Örneği. Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi , 1-15.
Özen, A., & Yontar, İ. G. (2009). Katılımcı Demokrasi Anlayışında Bütçeleme: Katılımcı Bütçeleme . Maliye Dergisi , 280-293.
Özkan, Z. (2015). Yerel Kamu Politikalarının Belirlenmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü: Konya Örneği. Yüksek Lisans Tezi , s. 4-81.
Solmaz, F. (2008). Belediyelerde Yönetime Katılım Açısından Bilgi Edinme Hakkı Uygulaması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Örneği. Yüksek Lisans Tezi , s. 3-38.
Taştekin, A. (2020). Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin Yerel Karar Alma Sürecine Katılımı. Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 195-211.
Tosun, E. K. (2007). Avrupa Birliğine Üyelik Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetimler ve Sivil Toplum Kuruluşları. PARADOKS, Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi , 1-16.
Yaman, F. T. (2017). Katılımcı Demokrasi: Kapsam ve Unsurlar. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi , 136-160.
Yaman, M., & Küçükşen, M. (2018). Yerel Yönetimlerin Demokratikleşmesi Açısından Yerel Katılımın İncelenmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 247-259.