Oyuncular: Nicole Kidman, Matthew Broderick, Bette Midler
Tarih: 2004
Süre: 93 dakika
Ülke: ABD
Tür: Komedi / Bilimkurgu
Ira Levin’in 1972 de yayınlanan Stepford Wives adlı eseri; 1975’de sinemaya gerilim olarak uyarlanmış fakat 2004 yılında Frank Oz tarafından komedi ve bilim kurgu kategorisinde çekilmiştir.
Oz bu eseri günümüz dünyasına taşıyarak, cinsiyet ve teknoloji sorunlarını göz önüne serer. Filmde kadınlar başarılı, güçlü ve toplumda belirli bir statüye ulaşmış kadınlardır. Eşleri ise bu başarının altında ezildiklerini ve kendi kimliklerinin tehlikeye girdiğini düşünerek egemenliklerini geri almaya çalışırlar. Filmde bunun örnekleri olarak; ana karakter olan Johanna’nın kendi soyadını kullanması ve eşinin ona yaptığı konuşmada geçen Johanna’yı eğitim, dans, tenis, konuşmacı ve yönetici olmak gibi daha birçok konuda üstün gördüğü ve kendisinin bunun altında ezildiğini hissetmesiyle gösterilir. Filmde Johanna’nın siyah takım elbise giymesi; “Ben Daha İyisini Yaparım” ve “Güç Dengesi” gibi kadın ve erkek arasındaki rekabeti yansıtan ve kadının hep üstün çıktığı yarışmalar onun güçlü karakterini gösterir. Fakat kadının üstün olması ve daha iyisini istemesi filmin başından beri erkeği rahatsız eden unsurlardan biridir. Bu durum ilk olarak Johanna’nın program sunarken daha önceki yarışmacılardan biri tarafından saldırıya uğramasıyla gösterilir. Bunun yanı sıra Johanna, çağdaş sistemin içine hapsolmuş bir kadındır. Nasıl ki filmde ev hanımlarının kusursuz olması gerektiği fikri üzerinde durulmuş ise, çağdaş kadınların da her şeye sahip, başarılı ve kariyer sahibi kadınlar olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Bunun örneği Johanna ve eşi Walter arasındaki tartışmada Walter’ın Johanna’ya onun siyah giyinmekten vazgeçmesini ve sadece korkutucu kariyer cadılarının böyle giyindiğini, böyle biri mi olmak istediğini sorduğunda Johanna’nın bu sözleri onaylamasıyla gözler önüne serilmektedir.
Filmde, Johanna saldırıya uğradıktan sonra işten çıkarılır ve eşiyle birlikte sakin bir kasabaya yerleşir fakat bu kasabada oluşturulan ataerkil düzen kadınların kusursuz bir görünüme sahip olmaları ve sürekli gülümsemeleri ve ev hanımı rollerini de mükemmel şekilde gerçekleştirmeleri üzerine kurulmuştur. Filmin ilk sahnelerinde kullanılan görüntüler ile kasaba görüntüleri arasındaki renk geçişleri bu kasabanın eril düşüncenin hayalini kurduğu düzen olarak yorumlanabilir. Filmin ilk başında daha koyu tonlar hakimken kasabaya giriş sahnesinde daha canlı renkler hakimdir. Aynı zamanda Walter’ın dikkatini kasabaya adım atar atmaz gördüğü ince belli ve renkli elbiseli kadınlar çekmeye başlar. Filmde kullanılan görüntüler, erkeğin kafasında kurduğu mükemmel kadın profilini yansıtır. Bu profile uymayan kadınların dışlandıkları ve farklı oldukları için suçlu bulundukları ve klasik, mükemmel ev kadını profiline oturtulmaya çalışıldığı sadece erkekler tarafından değil kadınlar tarafından da kabul gören bir durum olduğu ortaya konulmuştur. Bobbie karakterinin ve Johanna’nın kasaba hayatını benimsemedikten önceki hali bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Johanna kasabaya ilk gittiğinde ufak tefek sözlü olarak dışlanmış olsa dahi bu hayatı kocasını mutlu etmek için benimsemek durumunda kalmıştır. Bununla birlikte, bize, ev hanımı rolünün her an karşımıza çıkabileceği gösterilir. Bobbie karakteri ne kadar kadınların toplandıkları derneklere gitse ve onlarla vakit geçirip onları anlamaya çalışsa dahi yaptıkları her etkinlikte kenara itilen kişi olmuştur. Örneğin, hep birlikte noel şarkıları söyledikleri sahnede Bobbie’ye tek başına geyik olma rolü verilmiştir. Ayrıca, eşcinsel olan Roger karakteri ve Cumhuriyetçi eşi filmin çekildiği zamanlarda devam etmekte olan toplumsal sorunları göz önüne sermiştir.
Erkeklerin toplandıkları bina, onların egemen olduğu bir dönemden kalmış olup kadınların içeri girmesine izin verilmez. Bunun nedeni, burada toplanan erkeklerin eşlerini kusursuzlaştırmak istemeleri ve toplum içerisinde yaratılmış olan mükemmel ev kadını kalıbına uydurmak için kadınlara çip takıp onları robota dönüştürme çabalarıdır. Robota dönüştürme sistemi sayesinde sadece kusursuz kadınlara sahip olmakla kalmayıp onların hareketlerini kontrol edip istedikleri zaman açıp kapatma kontrolüne sahip olan erkekler, toplumdaki rollerini geri kazanmak ve eşleriyle aralarındaki rekabette tekrar üstün olmayı istedikleri için bu yola başvurmuşlardır. Johanna herkesin robota dönüşmesinden sonra endişelenerek bir araştırma yapar ve kasabadaki kadınların başarılı kadınlar, erkeklerin ise bilim ve teknoloji alanlarında kariyeri olan kişiler olduğunu keşfeder ve çocuklarını alıp gitmek için erkeklerin toplandıkları dernek evine gider fakat orada kocası onu robota dönüştürmeye hazır halde bekler. Daha sonra kısa siyah saçlı Johanna uzun sarı saçlı ve erkeklerin kafasında kurdukları kadın profiline uygun bir şekilde karşımıza çıkar. Ancak Walter onu robota çevirmemiştir çünkü eşini bir proje olarak görmez, filmde ilk kez karşılıklı sevgi ve anlayış karşımıza çıkar. Bununla birlikte, filmde ilk kez erkek bir kadını birey olarak tanımlar ve bir insan olarak görerek onu kalıplara oturtmaya çalışmaz. Filmin sonunda bu robotlaştırma sisteminin aslında Claire adında bir beyin cerrahının yarattığı bir sistem olduğu gösterilir. Bunun sebebi, iş hayatının onu robotlaştığını eşinin kendisini aldatınca fark etmesi ve kadınların iş hayatında robotlaşmadıkları, fazla mesai yapmadıkları ve sevildikleri bir toplum yaratmak istemesidir. Bu sebeple, kariyer yapmış ve iş hayatındaki başarılı kadınları seçerek bu projeye dahil eder. Sadece ev hayatındaki rolleri, eş ve anne olarak değil iş hayatındaki rolleri de kadınları robotlaştıran ögeler olarak görür. Kadın ve erkek karakterleri arasındaki rekabet ve üstün çıkma çabası sadece kadınları değil erkekleri de robotlaştırır çünkü erkekler saplantılı bir şekilde belirli bir kalıba oturmuş bir kadın istemeye ve bu profile uymayan kadınları kusurlu olarak tanımlamaya başlar.
Sonuç olarak, kadınların kendilerini çevreleyen toplumsal düşünceler onların özgürlüğüne engel oluşturur. Kadınların mevcut sistem içinde hem iş hem ev içerisindeki rollerinde makineleştiğini vurgulayan film, kadınların kendi benliklerini keşfetmeleri gerektiğini aksi takdirde sadece erkeklerin değil, toplumun kendisinin oluşturduğu, belirli kalıplar dışına çıkamayacağını ve bu rolleri gerçekleştirmek zorunda kalacağını gösterir. Bunun olmasını önlemek için kadın ve erkek arasındaki anlayış ve görüşler gelişmeli, birey kendi kimliğini bulmalıdır ve dayatılan mevcut kalıplar dışına çıkmaya özen göstermelidir. Bütün bunlar sağlanmadıkça kadınların yaratılan ve dayatılmak istenen ataerkil düzenden çıkmaları ve bağımsızlıklarını elde etmeleri güçleşir.
Büşra TİRYAKİ
Sosyoloji Çalışmaları Staj Programı