Sosyal Medya Yasası ve Dezenformasyonla Mücadele

Uzunca bir süredir gündemi meşgul eden sosyal medya düzenlemesi ‘‘Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’’ başlığıyla Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Halk arasında “Sosyal Medya Yasası” olarak bilinse de yasa tasarısını hazırlayan milletvekilleri, sosyal medyanın engelleneceği imajının oluşmaması için özellikle “Dezenformasyon Yasası” adını öne çıkarıyor. 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen düzenlemeyi hazırlarken “daha temiz ve güvenli bir dijital dünya inşa etmeyi” amaçladıklarını beyan eden hükümet kanadı, böylelikle “çeşitli kaynaklarla fonlanıp kaos oluşturmaya çalışanların” önüne geçileceğini iddia ediyor. Sıklıkla vurgulanan noktalar; dezenformasyonun yaygınlaşmasını engellemek, sosyal medya platformları üzerinden yayılan yanlış ve yanıltıcı bilgilerin önüne geçmek için bu şirketler ile kullanıcılarına yönelik yeni düzenlemeler getirmek ve internet haber sitelerine dezenformasyonu engellemek amacıyla yeni regülasyonlar getirmek şeklinde sıralanabilir. Tasarıda basın, yayıncılık ve özellikle gazetecileri doğrudan etkileyen tartışmalı pek çok madde var ancak benim bu yazıda üzerinde duracağım konular özellikle sosyal medya regülasyonları olacak.

Sözlük anlamıyla dezenformasyon, doğru olmayan bilgilerin belli bir niyetle yayılması ve yayılmasına aracılık edilmesi olarak tanımlanırken; niyetinin aldatma ve kandırmaya yönelik olmasıyla yanlış bilgiden ayrılmaktadır. Sadece bu tanımdan bile “niyet” tabanlı bir filtreleme yapılacağı sonucu çıkarılabilir. Gelelim tasarıda ön plana çıkan maddelere: İlk olarak daha önce sosyal medya platformlarına getirilen temsilci bulundurma zorunluluğunun kapsamı genişletilerek, söz konusu temsilcinin Türkiye’de ikamet etmesi ve Türk vatandaşı olması şartı getirilecek. İkinci olarak, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından istenen içeriğin silinmemesi ya da erişim sınır ihlali durumunda bu platformlara süreli reklam yasakları ile bunun da ihlal edilmesi durumunda 100 bin Türk Lirasına kadar idari para cezası uygulanacak. BTK, hizmet sağlayıcı firmalardan bireysel ve kurumsal hesap sayısı, arama ve süresi, sms sayısı gibi bilgileri talep edebilecek. Bu yükümlülüklerin ihlali durumunda da para cezası uygulanacak. İnternet sitelerinde yayınlanan içerikler, gerektiğinde Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim etmek üzere 2 yıl muhafaza edilecek. Buradan anladığımıza göre basılmış eserler gibi internet haber sitelerinde de yayın yoluyla işlenen suç yayın anında oluşmuş sayılacak. İnternet haber siteleriyle işlenen eylemlerden kaynaklanabilecek zararlardan dolayı eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilcisi sorumlu tutulabilecek. Genel olarak halk arasında korku, endişe ve panik yaratmaya yol açabilecek haberler yapmanın hâlihazırda yayıncılıkta suç unsuru olduğunu göz önünde bulundurursak, düzenleme “mikro bloggerlık” olarak tanımlanan Twitter, Instagram, Facebook ve detayları netleşmemiş olsa da diğer dijital iletişim kanallarını kapsıyor. Kullanıcılarının mikro blogger olarak içerik üretip haberleştiği ve yalnız Türkiye’de değil, pek çok ülkede büyük sosyal hareketlerin de tabanını oluşturan sosyal platformlara getirilen kısıtlamaların ne ölçüde “başarılı” olacağı bir kenarda dursun, bunun detaylarını 29. maddeyle açalım.

Tasarının kuşkusuz en çok tartışılan kısmı olan 29. maddede yer alan, “sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapisle cezalandırılır” şeklinde yeni bir suç tanımlaması, üzerinde çokça düşünülmeyi gerektiren bir kısım olarak karşımıza çıkıyor. Bu maddeyle Türkiye’nin iç ve dış güvenliği ile kamu düzenini içeren, gerçeği yansıtmayan bilgiyi kamu barışını bozmaya yönelik yayması suç kapsamına alınarak önlenmesi amaçlanıyor. Yani, hapis cezasıyla karşı karşıya bulunan tüm bu suçlar aynı anda hem ülke güvenliğini tehlikeye atacak, hem kamu düzeni ve sağlığını bozmaya yönelik olacak, hem de yanlış bilgiyi halk arasında korku uyandırmak amacıyla yapmış olması beklenecek. Tüm bunların uygulaması hangi durumlarda ve ne şekilde olacağı üzerinde düşünülmeli. Dahası, çevrimiçi içeriklerin tüm bu suçları kapsadığına kim hangi şekilde karar verebilecek bu da teknik olarak zor görünüyor. Bu kadar öznel açıklamaların bir o kadar her şekilde yorumlanabilir suçlarla tasnif edilmesi kanımca endişe verici. Dahası, 29. madde ile bu yeni suçun işlenmesi durumunda 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası uygulanacak. Eğer suç, anonim hesaplarla işlenmişse bu ceza yarı oranda artırılacak. Bu da internetin yaygınlaşmasından itibaren çevrimiçi ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olarak görülen anonimlik hakkının kullanımını tehlikeye atacak. Anonim hesaplarla başkalarına asılsız ifadelerle iftira atmanın veya hakaret etmenin elbette savunulacak bir yanı yok. Ancak öte yandan fikirlerini anonim hesaplarla ifade eden kullanıcıların isim ve soy isimleriyle açtıkları hesapta otosansüre uğrayacakları da ortada. Ceza konusunda ise aynı problemin çözümüne yönelik olan geçmişteki düzenlemelerle karşılaştırma ihtiyacı doğuyor. Daha önce bu gibi şikâyetlere yönelik hazırlanmış olan 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” da kişilik haklarını korumaya yönelik hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştu. Ancak RTÜK bile yayınlara ara verilmesi ve/veya belli bir süreyle kapatılması gibi işlemler uygularken, sosyal medyada paylaşılan “yanlış/yasaklı” içeriklere bu düzenlemeyle hapis cezası getirilmesi, sadece tasarının kendisiyle ilgili değil, aynı zamanda uygulanmasında doğabilecek mağduriyetler açısından da düşündürüyor.

Peki, bu kadar sakıncalı duruma karşın düzenlemenin kullanıcıların haklarını koruyacak noktaları nelerdir? Bunlar; sosyal medya platformları üzerinden kişiliğe yönelik tehdit, nefret ve ayrımcılık söylemi veya hakaret etmek gibi suçların belirlenip ortadan kaldırılması şeklinde sıralanabilir. Kamu güvenliği ve sağlığının korunması ve bunu kişi haklarıyla başlatmak gibi hedefler bu anlamda Avrupa’daki dijital regülasyonlarla da uyumlu görünüyor. Örneğin, infial yaratan haberlerde olduğu gibi “adını açıklamak istemeyen üst düzey yetkililer veya kaynaklar” şeklindeki sözde duyumlarla asılsız bilgi yaymak eskisi kadar kolay olamayacak gibi duruyor.

Bilindiği üzere ülkemizdeki pek çok dijital düzenleme, Avrupa Birliği uyum kapsamında paralel uygulamalarla geliyor. KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kurumu) mevzuatının GDPR’ı (General Data Protection Regulation) temel alan ve bazı kısımlarını buraya uyarlayarak hazırlanan maddeleri gibi sosyal medya yasası da yine Avrupa Birliği mevzuatını örnek alıyor. Elbette yine buraya uyarlanarak… Yasa tasarısını hazırlayan milletvekilleri, Avrupa’daki mevzuat olan Dijital Hizmetler Yasası’nın (DSA) Türkiye’deki bir uzantısı, daha ziyade gerekliliği üzerine vurgu yapıp, bunun bir sosyal medya düzenlemesi değil, bu yönüyle dezenformasyonla mücadele düzenlemesi olduğunun altını çiziyorlar. Burayı açıklamakta fayda var: Avrupa Parlamentosu ve AB üye ülkeleri geçtiğimiz Nisan ayında Google ve Meta gibi teknoloji devleriyle reklamların düzenlenmesi ve zararlı içeriklerin kaldırılmasına dair anlaşma imzalamışlardı. Bu mevzuatın hedefininse çevrimdışı suçların çevrimiçinde de oldukları haliyle nitelendirilmesi gerekliliği olduğu belirtilmişti. 2024 yılında yürürlüğe girecek olan yasanın detayları ve kapsamı başka bir yazının konusu olsun ve bu yazıyı birtakım sorularla bitirelim.

Sonuç olarak, yasayla ilgili en sık tartışılan (ki ekseriyetle bu tartışmanın kamuoyunda sürdüğünü belirtmekte fayda var) konulardan biri dezenformasyonun tanımını yapmak. Dolayısıyla bu suçun, suç olarak tanımlanmasıyla birlikte birtakım sorular cevaplanmayı bekliyor:

  • Sosyal medya hesapları dezenformasyonla suçlanırken yanlış bilginin ana kaynağına mı bakılacak?
  • Bu bilgileri gerçek sanıp ve/veya gerçek olmadığını bildiği halde belli bir amaçla yayan kişi(ler) nasıl tespit edilecek? Bunlar birbirlerinden nasıl ayrılacak?
  • Paylaşılan bilgilerin yanlış veya yanıltıcı olması hangi kategorilerde değerlendirilecek? Örneğin bir ekonomistin Doların yükseliş grafiğini şu anki koşullardan daha da yukarı yönlü anlatması da halkı yanıltıcı bilgi olarak adlandırılacak mı? Birkaç ay içinde bu öngörü gerçekleşse dahi suç olarak mı nitelendirilecek?
  • Dezenformasyonu kim(ler) tespit edecek? Tanımı – sınırları çizilecek mi?

Sosyal medya hesapları arasından sadece Twitter’ın 2022 yılı itibariyle 16 milyondan fazla yerli kullanıcıya ev sahipliği yaptığını göz önünde bulundurursak teknik olarak belli yasaklı kelimelerle filtre yapmak haricinde tüm kullanıcıları doğrudan saptamak olanaksız gibi görünüyor. Bu da demek oluyor ki dezenformasyon suçu daha çok şikayete yönelik yaptırıma tabi olacak. Elbette daha önce başka bir milletvekilinin söylediği gibi kullanıcılara TC kimlik numaralarıyla giriş yaptırılması düşünülmüyorsa… Belki bunlar için sosyal medya hesaplarının BTK’ya şikayetleri baz alınacak, belki de belirlemek için ayrı birimler kurulacak. Nitekim akıllardaki endişe, haber alma ve iletişim kurma özgürlüğünün aleyhine bir uygulama olarak tasarlanması. Bunun gerçek olup olmadığını da hep birlikte izleyip göreceğiz.

Merve YAZICI

 

 

Kaynakça

Cumhuriyet (2022, 14 Haziran). Sosyal medyaya sansür yasasının ilk 15 maddesi, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/sosyal-medyaya-sansur-yasasinin-ilk-15-maddesi-tbmm-adalet-komisyonunda-kabul-edildi-1947331 (Erişim Tarihi: 22.06.2022)

European Parliament (2022, 23 Nisan). Digital Services Act: agreement for a transparent and safe online environment. https://www.europarl.europa.eu/news/en/press-room/20220412IPR27111/digital-services-act-agreement-for-a-transparent-and-safe-online-environment (Erişim Tarihi: 22.06.2022)

Hacaloğlu, H., Çolak, U. (2022, 28 Mayıs). 6 Soruda Yeni Sosyal Medya Tasarısı. VOA Türkiye. https://www.amerikaninsesi.com/a/soruda-yeni-sosyal-medya-yasas%C4%B1/6593670.html (Erişim Tarihi: 21.06.2022)

Resmi Gazete (2007, 23 Mayıs). İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.5651.pdf (Erişim Tarihi: 23.06.2022)

Solaker, G. (2022, 17 Şubat). Sosyal medya yasası neler getirecek? DW. https://www.dw.com/tr/sosyal-medya-yasas%C4%B1-neler-getirecek/a-60815430 (Erişim Tarihi: 21.06.2022)

Wigmore, I. Disinformation. TechTarget. https://www.techtarget.com/whatis/definition/disinformation (Erişim Tarihi: 23.06.2022)

Yazıcıoğlu, Y. (2022, 27 Mayıs). Türkiye’de Artık “Halkı Yanıltıcı Bilgi Yayma Suçu” Olacak. VOA Türkiye. https://www.amerikaninsesi.com/a/turkiye-de-artik-halki-yaniltici-bilgi-yayma-sucu-olacak/6591752.html (Erişim Tarihi: 22.06.2022)

 

Sosyal Medyada Paylaş

Merve Yazıcı
Merve Yazıcı
Marmara Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisans programından mezun oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler yüksek lisans programında tez dönemindedir. Başlıca ilgi alanları: Dijitalleşme, Siber Güvenlik, Sosyal Medya

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...