Son Dönem İtibariyle Suriye-Lübnan İlişkileri

Son zamanlar Orta Doğu’da ülkeler arasındaki ilişkilerdeki aktiflik, uzun zamandır birbirleriyle geçmişten gelen bir gerginliğe sahip olan Suriye ve Lübnan ilişkilerine de yansımış durumda. Lübnan’ı varoluşundan beri kendi uzantısı farz eden Suriye uzun süredir dışa yansıttığı bu imajı biraz da olsa değiştirme yönünde bir hareketlenme kazandı. 1970’li yıllardan itibaren Lübnan’daki iç savaşı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Suriye bu iç savaş sonrası Lübnan’a müdahale eden ülkeler arasında bulunmuş fakat sadece kendi askerleri Lübnan’ın “bekasını” sağlamak üzere ülkede kalmıştı. Böylelikle yıllar boyunca Suriye Lübnan’ın iç işlerine bir fiil müdahale etme fırsatı kazanmıştı.

İki ülkenin arasındaki gerginlikte önemli bir nokta Suriye’nin “Büyük Suriye” projesinde Lübnan’ın yeriydi. Lübnan Orta Doğu’da adeta bir Avrupa ülkesi gibi bulunan ve geçmiş zaman içinde Suriye’den “böl ve yönet” stratejisi ile ayrılan bir ülkedir. İşte bundan dolayı da Suriye’nin Lübnan üzerindeki hak iddiaları hiçbir zaman bitmemiştir. Örnek olarak politik ve askeri açıdan nispeten güçsüz konumda olan Lübnan kontrol altına alınma ve Suriye’nin bölgesel stratejik çıkarlarına hizmet etmesi sağlanmazsa özellikle İsrail tarafından rahatlıkla etki altına alınabilecek bir ülke olarak görülmüştür. Lübnan en çok İsrail’e karşı yürütürken askeri stratejik mücadele anlamında büyük önem taşımıştır. Beka Vadisi, İsrail ordusu açısından Şam’a ve merkez Suriye’ye ulaşmak açısından koridor konumundadır.[1]

Kısaca Lübnan’ın Suriye için öneminden bahsettikten sonra, yakın zaman içerisindeki ilişkilere göz atarsak Suriye’nin daha yapıcı olmaya çalıştığı bir döneme rastlarız. İlişkilerde yaklaşık 30 yıllık bir süreçten sonraki en gergin an olarak Refik el-Hariri’nin 14 Şubat 2005’te, Beyrut’taki St. George oteli yakınlarındaki bir kavşağın 1 ton TNT ile havaya uçurulması ile öldürülmesini göstermek yanlış olmaz. Olayı Hizbullah’ın gerçekleştirdiği iddia edilse de o dönemde Lübnanlı yöneticilerin açıklamalarında Suriye’nin de bu işin içinde parmağı olduğuna dair açıklamalar gelmesi Lübnan’ın olaya bakışını sergilemekteydi. Bunun sebebi ise bölgedeki Hizbullah eylemlerinin finansörü veyahut da destekçisi olarak Suriye’nin gözüküyor olmasıydı. Buna örnek olarak da Sünnilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların düzenledikleri Suriye’nin Lübnan içerisinde daha fazla bulunmamasına yönelik gösteriye Hizbullah’ın önderlik ettiği Şii grubun buna karşı çıkarak Suriye’nin Lübnan içindeki dengeleyici rolüne devam etmesi yönündeki hareketleri gösterilebilir.

Hariri suikastının ardından Suriye’nin ne yapacağı kestirilmeye çalışılırken, Lübnan’ın içinden ve dışından gelen baskılar altında Suriye hükümeti Arap Birliği üyelerine danışarak, Mayıs 2005’teki Lübnan Ulusal meclisi seçimlerinden önce askerlerini geri çekmeye karar verdi.[2] Bu noktadan sonra merak edilen ilişkilerin ne boyutta olacağıydı. 2008 yılına kadar iki ülke ilişkileri gergindi. Hariri Suikastı ve Suriye’nin askerlerini çekmesi negatif yönde bir etki yapmıştı. Hizbullah’ın etkisi altındaki Şii’ler ve Hariri Suikastı’nın içinde Suriye’yi düşünenler arasındaki gerilim iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilere de yansıdı daha doğrusu olmayan diplomatik ilişkilere. Orta Doğu’nun karakteristik özelliği olan gergin yapı iki ülke arasındaki ilişkilerde de kendini gösteriyordu. İlişkiler adına 2008 daha farklı bir yıl oldu Suriye’nin Lübnan ile diplomatik ilişkiler oluşturulmasını içeren karardan sonra iki ülke bir araya gelmenin hazırlıklarını yaparken bu sefer de Suriye’nin Lübnan sınırına 10000 asker yerleştirmesi Lübnan içerisinde yeni bir saldırının hazırlığı olarak algılanınca ilişkiler tekrar negatif bir yönelme gösterdi.

2010 yılına geldiğimizde ise ilişkilerin daha da yapıcı olması konusunda daha ısrarlı bir Suriye gördük. Hariri Suikastı için kurulan mahkemenin sonuca yaklaşması, İsrail’in bölgede daha da hareketlilik kazanması Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın ve dolaylı yoldan Türkiye’nin bölgede daha da aktif olduğu bir dönemde Suriye’nin kendisi için büyük öneme sahip Lübnan konusunda hareketsiz kalması zaten anlamsız olurdu.

Suriye’nin Lübnan konusundaki bu hareketliliğinin sebepleri arasında diğer aktörlerin aktif bölgesel politikalarından başka olarak Lübnan içerisinde güçlenen Hizbullah etkeni de vardır. Suriye bilindiği üzere Hizbullah’ı dolaylı yollardan desteklemektedir. 2005 yılına kadar bu durum Suriye’nin isteyerek yaptığı ve kontrolünü elinde tuttuğu bir ayrılıkçı düşünce grubunun silah sayesinde etki yarattığı bir güçtü. Fakat Hariri suikastı ardından Suriye’nin askerlerini Lübnan’dan çekmesi terazideki dengeleri değiştirdi. Suriye Lübnan’daki otoritesini kaybederken Hizbullah ise daha da güçlenir hale gelmişti. Hizbullah’ın bir diğer ucu da İran’a dayanmakta. İran sahip olduğu Şii topluluğun etkisini Hizbullah aracılığıyla Lübnan’da da göstermek istemiştir. İşte tüm bu destekler ile Hizbullah gelişmiştir. Bu sebepten dolayı da Suriye’nin Lübnan ile yakınlaşma amaçları arasında kaybettiği kontrolü tekrar sağlamak isteğini de belirtebiliriz.

İlişkilerdeki yakınlaşmaya daha da geniş bir perspektiften bakarsak, bölgenin aktifliği, jeopolitik önemi, dünya gündemi üzerindeki stabil yeri, her an her şeye gebe olabilecek potansiyele sahip olması gibi etkenler sadece Suriye’nin Lübnan’ı değil diğer ülkeleri de düşünmek zorunda olduğunu her zaman ona hatırlatmaktadır. Buna en büyük örnek tabii ki İsrail gerçeğidir. İsrail uzun zamandır süren sessizliğini 2006 yılında bozmuş ve dünyanın gözünü bir anda Lübnan’a çevirmiştir. Hadiseyi kısaca hatırlamak gerekirse, Kriz, Lübnan’da yerleşmiş Hizbullah Örgütü’nün, 12 Temmuz 2006 tarihinde 2 İsrail askerini kaçırması ve 8’ini öldürmesiyle başlamıştır. Askerlerin kaçırılmasına ek olarak güney Lübnan’daki Hizbullah militanlarının İsrail topraklarına Katyuşya füzeleri ateşlemesi; İsrail tarafından Lübnan’ın bir savaş hareketinde (act of war) bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bunun üzerine İsrail, Lübnan’a hava ve kara saldırıları yapmış ve ülkenin limanlarını denizden ablukaya almıştır. İsrail’in bu davranışına karşılık olarak Hizbullah, güney Lübnan’dan İsrail’in kuzeyine yaptığı füze saldırılarını şiddetlendirmiştir.

Bir aydan fazla süren çatışmaların ardından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1701 sayılı karar uyarınca 14 Ağustos’ta taraflar saldırılarını durdurmuştur. İsrail Lübnan’a uyguladığı ablukayı 7 Eylül 2006 yerel saatle 18.00’e kadar kaldırmayı taahhüt etmiştir. Litanni Nehri’ne kadar olan Güney Lübnan topraklarını işgal etmiş olan İsrail, Lübnan ve UNIFIL askerlerinin konuşlandırılmasına paralel olarak birliklerini geri çekmiştir.[3]

Aradan geçen 4 yıllık bir süreden sonra ise tekrar bir Lübnan sınırında hareketlilik ve tekrar Lübnan-İsrail karşı karşıya kaldı. Olayın sınırda bulunan askerlerin karşılıklı dikkatsizliği, kasıtlı hareketleri ve de İsrail’in tank ateşi sonrası çıkan hareketlilikten kaynaklandığı gibi çeşitli sebepler verildikten sonra çatışma büyümedi ve kısa zamanda BM aracılığıyla sonlandırıldı. Peki, tüm bu İsrail aktiviteleri Suriye’yi neden etkileyebilir? sorusunu sorarsak alacağımız cevap ise Lübnan’ın yapısındadır. Yukarıda bahsedildiği gibi Lübnan’ın yumuşak askeri ve siyasi yapısı dış müdahalelere açık kapı bırakırken bu kapı da Suriye’nin arka bahçesine açılabilecek bir güzergâh oluşturabilir. İşte Suriye’nin Lübnan’da kontrolü istemesinin bir diğer sebebi de budur.

Tüm bunlara ek olabilecek başka bir etken ise demografik koşullardır. Lübnan bulunduğu coğrafya nedeniyle çok çeşitli inançlara sahip insan gruplarına sahiptir. Bu da kolay etkilenilebilir olmasını sağlamıştır. Lübnan’daki etnik gruplara etki edebilen kontrol edebilen Lübnan’ı da kontrol eder tıpkı İran’ın İsrail’in yapmaya çalıştığı gibi Suriye’de bir zamanlar hak iddia ettiği toprakları artık bu yöntem ile kontrol edebilme amacındadır. Hariri suikastında ya da Suriye’nin askerlerini geriye çekmesi konusundaki baskılı dönemde halk Suriye karşıtı ve yandaşı olarak ikiye ayrılmış bir görüntü çizmiştir.

Gerginliklerin ve karşılıklı yakınlaşmaların olduğu tansiyonun gerek arttığı gerek ise düştüğü klasik Orta Doğu ülkelerinin sıcak bir ilişkisine sahip olan Suriye ve Lübnan 2000’li yıllar ile artık daha diplomatik daha mantık çerçevesinde hareket etmek isteyen aktörler görünümü vermektedir. Suriye’nin Lübnan üzerinden çıkarı çok fazladır. Gerek dış güçlere karşı savunması gerek ise menfaatleri Suriye’yi Lübnan ile ilişki içerisinde olmaya zorlamaktadır ve Suriye’nin bunu reddetme lüksü bulunmamaktadır. İlerleyen yıllar içerisinde daha da aktif bir Suriye görebilme ihtimalimiz çok fazla çünkü içinde bulunduğu durum bunu gerektirmekte. Olumlu ya da olumsuz her ne şekilde olursa olsun Lübnan her zaman Suriye’nin kontrol isteğini ensesinde hissedecekken Suriye ise hiçbir zaman bu önemli coğrafyadaki çıkarları korumak adına Lübnan ile ilişkilerden kaçınamayacaktır. İşte iki ülkenin birbirine bağlı kaderi aslında budur.

Erdem PARLAK

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

{jcomments on}


[1] http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=4120&kat1=1

[2] http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=4120&kat1=1

[3] http://tr.wikipedia.org/wiki/2006_%C4%B0srail-L%C3%BCbnan_Sava%C5%9F%C4%B1

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...