Soğuk Savaş Sonrası Gelişen İnsani Güvenlik Çerçevesinde Kamu Diplomasisi Aracı Olarak İnsani Diplomasi

Özet

Tarih boyunca uluslararası sistemde birçok değişiklik olmuştur. Özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte hem savaş yöntemleri hem de uluslararası sistemde güvenlik algısı dönüşüme uğramıştır. Küreselleşme, uluslararası etkileşimleri artırmış ve insan haklarını gündeme getirmiştir. Bunun sonucunda devlet merkezli bir güvenlik anlayışından insan merkezli bir güvenlik anlayışına geçiş olmuştur. Ayrıca küreselleşme, devletleri meşruiyet sağlamak için geleneksel yöntemlerden uzaklaşarak yeni diplomasi türlerini benimsemeye yöneltmiştir. Bu durum kamu diplomasisini ön plana çıkarmıştır. İnsan güvenliğini ve insan hayatını merkeze alan insani diplomasi, bir kamu diplomasisi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Soğuk Savaş, Kamu Diplomasisi, İnsani güvenlik, İnsani Diplomasi.

Abstract

There have been many changes in the international system throughout history. Especially along with the end of the Cold War, both warfare methods and the perception of security within the international system have undergone transformations. Globalization has increased international interactions and put human rights on the agenda. As a result, the transition from a state-centric security understanding to a human-centric security understanding has transitioned. Furthermore, globalization has led states to adopt new types of diplomacy in order to establish legitimacy, moving away from traditional methods. This has brought public diplomacy to the fore. Humanitarian diplomacy, which focuses on human security and human life, emerges as a public diplomacy method.

Keywords: Globalization, Cold War, Public Diplomacy, Human Security, Humanitarian Diplomacy.

Giriş

Küreselleşen Dünya’da uluslararası sistem her geçen gün değişmektedir. Küreselleşmeyle alakalı birçok yaklaşım bulunsa da küreselleşme ve güvenlik arasındaki ilişkide yaygın bir kabul söz konusu değildir. Zira bu kabulün olmaması güvenlik kavramının genel geçer bir tanımı olmamasından kaynaklanmaktadır. Devletler kendi çıkarları doğrultusunda güvenliği ve terörizmi çeşitli şekilde tanımlamaktadır. Tarihsel süreçte hem uluslararası sistem hem de güvenlik algıları çeşitli değişimler yaşamıştır. Bu değişimlerden en önemlisi ise Soğuk Savaş sonrası güvenlik algısında yaşanılan değişimdir. Söz konusu süreçte yeni savaş yöntemleriyle beraber geleneksel yöntemler sorgulanmış ve insan merkezli bir güvenlik algısına geçiş gündeme gelmiştir. Ayrıca Küreselleşmeyle beraber gelişen etkileşimden hareketle geleneksel yöntemler terk edilmiş, yeni diplomasi türleri önemli bir role sahip olmuştur. Dolayısıyla devletler yeni uluslararası sistemde kamu diplomasisine yönelmiştir İnsani güvenlik temelde insan hayatını ilgilendirdiğinden insani diplomasi gündeme gelmiştir. Ortak bir güvenlik tanımının olmamasından hareketle bu çalışmada güvenliğin tanımı yapılmaya çalışılmış, özellikle Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra güvenlik algısındaki dönüşüm anlatılmaya çalışılmıştır. Soğuk Savaş sonrası yaşanılan gelişmeler insani güvenliğin gündeme gelmesini sağlamıştır. Devletler bir kamu diplomasisi türü olarak insani diplomasiyi tercih etmiştir. Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrası gelişen insani güvenlik çerçevesinde devletlerin neden küreselleşmenin bir sonucu olan kamu diplomasisinin türlerinden insani diplomasiyi tercih ettikleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Varsa bu kavramlar arasındaki bağın ne olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Özellikle insani diplomasinin temel motivasyonları aranmıştır. Sırasıyla Soğuk Savaş sonrası güvenliğin dönüşümü, insani güvenlik, küreselleşme ve insani diplomasi, kamu diplomasisi ve insani güvenlik incelenmiştir.

1. Güvenlik Tanımı ve Güvenliğin Dönüşümü

Güvenlik denildiği zaman kavramın devletin sorumluluğunda olduğu akla ilk gelenler arasındadır. Güvenlik kavramı uluslararası sistem içinde baskın konumunu sürdürmeye devam etmektedir. Ancak kavram hakkında ortak bir tanımdan söz etmek oldukça zordur (Çakır, 2022: 264). Günümüzde görece önemli halde olan güvenlik hakkındaki farklı algılardan dolayı tanımlama konusunda ortaklık yoktur. Ancak değerli bir özneye yönelik her türlü tehdidin belirlenmesi, caydırılması ve yok edilmesi olarak genel bir tanımlama yapılabilir (Çıtak, 2017: 36). Güvenlik ihtiyacı insanlık tarihi kadar eskidir. Güvenliğin sağlanabilmesi için tehdit unsurlarının yok edilmesi gerekmektedir. Güvenlik kavramının net bir şekilde anlaşılabilmesi için terörizmin anlaşılması gerekmektedir. Terörizm eski tarihlerden günümüze kadar çeşitli dönüşümler geçirmiştir. Temeldeki amacı ise kitleleri korkutmak ve bunu yaparken belirlenen konuda dikkat çekmektir. Tarihsel süreçte toplumlar gerek askeri faaliyetler gerekse istihbarat faaliyetleri ile bunu engellemeye çalışmıştır. Ancak uluslararası sistemin değişmesiyle söz konusu faaliyetler hem yapısal hem de fiili olarak birtakım değişimlere uğramıştır (Kanat, 2016: 567). Soğuk Savaş dönemiyle beraber devletlerin en önemli hedefleri askeri güç üzerinden şekillenmiştir. Dolayısıyla güvenlik algısı da bu çerçevede incelenmiştir. Güvenlik denildiğinde en çok askeri tehditlere odaklanılması güvenlikle ilgili çalışmaların daralmasına sebep olmuştur. Bu dönemde özellikle devlet merkezli bir güvenlik anlayışı söz konusu olmuştur. Ancak bu anlayış herkes tarafından benimsenmemiş, çeşitli noktalarda eleştirilmiştir (Tekin, 2021: 13). Soğuk Savaş genellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında yaşanan açık askeri eylemler yerine ekonomik baskı ve propagandaları içeren düşmanca sürdürülen ideolojik çatışmadır (Çetinkaya, 2019: 2). Güvenlik çalışmaları uluslararası ilişkilerin ana akım teorilerinde çeşitli açılardan incelenmiştir. Reel politikada insan hayatı çoğunlukla geri plana düşmüştür. Ancak bu durum 1970’li yıllardaki toplumsal hareketler ya da devletler arasındaki ilişkilerin yumuşamasıyla değişmiştir. Güvenlik çalışmaları uluslararası ilişkiler disiplini içinde oldukça önemlidir. Söz konusu kavram özellikle realizmle anılmaktadır. Eleştirel teori ise bu kavramı farklı şekilde incelemiştir. İnsani güvenlik yaklaşımı Soğuk Savaş’tan sonrası dönemin bir fenomeni olmuştur (Birdişli, 2021: 3-4). Soğuk Savaş’ın bitmesi ile klasik güvenlik anlayışı da değişmiştir. Zira yeni tehditlerin oluşmasıyla eski anlayışın yetersiz kaldığına dair görüşler oluşmuştur. Ancak bu görüşlerin Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başladığını söylemek eksik olacaktır. Soğuk Savaş’tan sonra uluslararası güvenlik açısından terörizm oldukça tehlikeli bir hale gelmiştir. (Kanat, 2016: 569). Terörizm, otoriteleri reddeden, halklar ile devletler üzerinde moral bozucu etkiye sahip, masumların kanını akıtan ve karmaşanın vurgusu yaparak devletin itibarını zayıflatan siyasi olarak motive olmuş şiddettir. Ayrıca terörizm, sivilleri hedef almaktan kitleleri korkutmaktan çekinmeden demokrasiye de zarar vermektedir (Viotti, 2022: 338). Soğuk Savaş sırasında devletler, insan yaşamının birçok temel unsurunu arka plana atmıştır. Yumuşama dönemiyle beraber bu unsurların sorgulanması hız kazanmıştır. İnsan merkezli itirazlar ekonomi ve çevre üzerinden dile getirilmiş savaş sonrası ise kimlik sorunları ortaya atılmıştır. Dolayısıyla güvenlik çalışmalarının merkezinde sadece askeri sorunlar yer almamaya başlamış; etnik sorunlar, krizler, çevre sorunları, terörizm, hastalıklar, ekonomik sorunlar gibi konular da yer almıştır. Tüm bunlardan hareketle güvenlik merkezi devletten insana doğru bir kayma yaşamıştır (Birdişli, 2021: 5).

2. İnsani Güvenlik

Soğuk Savaş gerek uluslararası sistemin değişmesi gerekse güvenlik anlayışının değişmesi açısından oldukça önemli bir tarihsel süreçtir. Soğuk Savaş’ın ardından değişen güvenlik anlayışıyla beraber insani güvenlik gündeme gelmiştir. İnsani güvenlik yaklaşımın ilk çalışmalarından biri Barry Buzan’a aittir. People, Statesand Fear adlı çalışmasında güvenliğe askerî açıdan yaklaşımlara rağmen ekonomi ve çevreye dair endişelerin 1970’li yıllarda yeni bir güvenlik yaklaşımına zemin hazırladığını ifade etmiştir. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından iki kutuplu Dünya sona ermiş devletler yeni güvenlik düzenlemelerine ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyacın altından yatan sebeplerden en önemlisi ise küreselleşmedir. (Kanat, 2016: 579-580). Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte devletler arasındaki çatışmaların sadece ulusal güvenliği değil insanların güvenliğini de tehdit ettiğine yönelik bir anlayış gelişmiştir. Bu sayede insani güvenlik, tüm insanları ilgilendiren bir politika olarak tartışılmaya başlanmıştır. İnsanları savaş, çatışma ve soykırımdan korunası gereken olarak uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilen insani güvenlik; ekonomi, sağlık, çevre ve politika gibi konuları incelemiştir. Ayrıca uluslararası terör, uyuşturucu kaçakçılığı gibi konuları tehdit olarak algılayan insani güvenlik; akademik bir çalışma alanı olmanın yanında politikada da oldukça önemli gelişmelere sebep olmuştur. İnsani güvenlik sayesinde savaş, çatışma ve soykırımı önlemek için ayrım yapmadan uluslararası hukukun tüm insanları kapsaması gerekmektedir. Çevre sorunları, uyuşturucu kaçakçılığı gibi tehditler Dünya’da yaygın olsa da tehditler bireylerin algısına göre değişmektedir. Buradan hareketle insanların özgürlüğünün ve mutluluğunun önemini vurgulayan insani güvenlik, bireylerin özgürlüğünün korunması için bir temeldir (Özdemir, 2018: 121-122). İnsani güvenlik kavramının uluslararası ilişkiler açısından dönüm noktası 1994 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) yayımladığı İnsani Kalkınma Raporu’dur. Raporda kavram tanımlanırken insanların yaşamlarında karşılaştığı sorunlara odaklanılmıştır. Bu çerçevede hastalıklar, çatışmalar, siyasi baskılar, çevresel sorunların insanlar için tehdit olduğu belirtilmiştir. Birey- halk merkezli evrensel nitelikte olduğu savunulan insani güvenliğin rapora göre ekonomik güvenlik, gıda güvenliği, sağlık güvenliği, çevresel güvenlik, kişisel güvenlik, topluluk güvenliği ve siyasi güvenlik olmak üzere yedi temel bileşeni vardır. Söz konusu rapora göre yirmi birinci yüzyılın asıl tehdidi geleneksel güvenlik anlayışındaki çatışmalar değil, kontrol edilemeyen nüfus artışı, kontrol edilemeyen göç, çevrenin tahribi, ekonomik fırsat eşitsizlikleri ve uluslararası terördür (Erdem, 2016: 261-262). İnsani güvenlik, güvenlik politikalarının devlet yerine insan ihtiyaçlarına göre şekillenmesini savunur. Güvenliğin referans noktası olarak bireyi alan bu kavramın dört temel karakteristik özelliği vardır. Bunlar, insan güvenliğine yönelik tehdidin evrensel olduğu, insani güvenlik bileşenlerinin birbirine bağlı olduğu, önleyici müdahalelerle insani güvenliğin daha kolay sağlanacağı ve insani güvenliğin insan merkezli olduğudur (Birdişli, 2021: 6). Toplumun güvenliğiyle oldukça ilişkili bu kavram, bireyin temel özgürlüklerini korunmasını, haklarının verilmesini ve bunlar olurken ortaya çıkabilecek tehditlere karşı bireylerin korunmasını temel alır. Ayrıca başlıca tehditlerin yoksunluk, bastırılmış ve umutsuzluk duygularından kaynaklandığına dayanır. Dolayısıyla insani güvenlik; askeri tehditler yerine ekonomik, sosyal, siyasi, çevresel ve insan kaynaklı tehditlere öncelik vermektedir (Akbulut, 2019: 15). Aktörlerin küresel siyasetteki rolünün ne olduğu ve ne olması gerektiğini sorgulatan insani güvenlik konusunda birçok gelişme olmuştur. 1999 yılında BM bünyesinde ‘‘İnsani Güvenlik Ağı’’ isminde bir yapı kurulmuş ve BM İnsani Güvenlik Fonu oluşturulmuştur. 2001 yılında BM İnsani Güvenlik Bağımsız Komisyonu Kurulmuş, 2004 yılındaysa BM içinde İnsani Güvenlik Birimi oluşturulmuştur. 2008 yılında BM Genel Kurulu’nda İnsani Güvenlik temalı tartışma yürütülmüş, 2010 yılındaysa BM Genel Sekreteri için İnsani Güvenlik Özel Danışmanlığı makamı oluşturulmuştur. 2010’dan 2013’e kadar insani güvenlik raporları sunulurken 2014 yılındaysa BM İnsani Güvenlik Birimi için 2017’ye kadar Stratejik Plan hazırlanmıştır. Bu gelişmeler insani güvenliğin uluslararası ilişkilerde gerek bölgesel gerekse küresel ölçekte ne kadar önemli bir hale geldiğinin göstergesidir (Erdem, 2016: 264-265). Ayrıca 3 Ekim 2012’de Lampedusa’ya giderken 500 göçmenin trajik ölümü Avrupa’da insani güvenlik tartışmaları için dönüm noktası olmuştur. Bunun yanında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da gerçekleşen olaylar sonrası yaşanan göçler ve bunların sonucu olarak artan sınır güvensizliği Avrupa Birliği’ni (AB) 2013 yılında mülteci politikalarına yönelik hamle yapmaya zorlamıştır. AB çıkarları gereği birliğin dışında insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi birçok konuyu yayma saikiyle farklı siyasal alanlara girmeye çalışmıştır. Buradan hareketle AB’nin yakın çevresindeki insani güvenlik tehditlere karşı adımları meşrulaştırılmıştır. Arap Bahar’ından sonra Akdeniz üzerinden yapılan düzensiz göçleri engellemek, çeşitli tedbirleri gerektirirken AB insani güvenliğe önem verdiğini vurgulamak insan kaçakçılarına verilen ağır cezalar gibi birçok önlem almıştır. (Çoşkun, 2015: 296-303). Tüm bu gelişmeler insani güvenliğin küreselleşen Dünya’nın önemli bir konu olmasını sağlamıştır.

3. Küreselleşme ve İnsani Diplomasi

Küreselleşme, 1980 sonrası geleneksel Dünya değerlerini ve devlet anlayışını değiştirerek Dünya ekonomisini bir bütün olmaya yönelten iktisadi süreçtir. Bu süreç, bütün ülkelerin Dünya pazarıyla bütünleşmesini sağlamakta ve özel girişimlerin Dünya ekonomisine katılmasını içeren yeni düzendir (Yıldırım, 1997: 15). Küreselleşme hakkında birçok farklı yaklaşım söz konusudur. Ancak siyasal boyutu ele alındığında küreselleşme; ülkelerin egemenliklerinin törpülendiği, farklı kültürlerin birbirini yakından tanıdığı, devletler arasındaki her türlü ilişkinin yaygınlaştığı bir süreçtir. Küreselleşmeyle siyasal sınırlardaki mutlak egemenlik yerine karşılıklı etkileşim artmış, tek tip devletlerin işlevi değişerek uluslararası üst kuruluşlar ön plana çıkmıştır (Çelik, 2012: 68-69). Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından yeniden inşa edilen güvenlik politikalarındaki en önemli etkenlerden biri de küreselleşmedir. Küreselleşme, devletlerin tek başına uluslararası hale gelen tehditlerle baş etme kapasitesini azaltmış dolayısıyla eski güvenlik anlayışının sorgulanmasına sebep olmuştur. Teknolojinin gelişmesi ve medya yaşanılan krizlerden herkesin haberi olmasını sağlamıştır. Bu sayede insani güvenlik sorunlarına karşı farkındalık ve devletler üzerindeki baskı artmıştır (Alameşe, 2021: 36). Küreselleşmenin dönüştürücü gücü diplomasiyi de etkilemiştir. Geleneksel diplomasinin yerini yeni diplomasi türleri almış ve sağlıktan siyasete yeni diplomasi türleri diplomasinin işleyiş sistemine dahil olmuştur. Bu çerçeve de insani diplomasi de özellikle çatışma ve krizin ön plana çıktığı yirmi birinci yüzyılda ön plana çıkmıştır. Uzlaşmacı özelliğe sahip İnsani diplomasi, insani kriz durumlarında sorunu çözmek için yapılan insani yardım niteliği ön planda olan faaliyetlerdir. Dış politikanın temel unsurlarından biri haline gelen insani diplomasi sorunların çözümüne yönelik uluslararası iş birliğine teşvik eder. Küreselleşme insan faktörünü belirginleştirerek birçok olgunun başına insani sıfatının gelmesini sağlamıştır. Diplomasini dönüşümünde küreselleşmenin etkisi yadsınamaz. Zira Soğuk Savaş sonrası simetrik savaştan asimetrik savaşa geçilirken insani diplomasi tartışmaya açılmıştır. İnsani diplomasiyi zorunlu kılan çatışmalar ve doğal afetler küreselleşmenin etkisiyle oldukça sık yaşanmaktadır. Dolayısıyla küreselleşme insani diplomasinin bir diplomasi türü olmasında ve uygulanmasında etkili olmuştur (Ünay, 2023: 130- 135). İnsani diplomasi hakkında kesin ve ortak bir tanım olmasa da kavram hakkında ilk kitap 2007 yılında yayımlanan Humanitarian Diplomacy: Practitioners and Their Craft’tır. Kitabın editörlüğünü yapan Larry Minear ve Hazel Smith’e göre insani diplomasi, insani organizasyonlar tarafından gerçekleşen faaliyetleri kapsamaktadır. Söz konusu faaliyetlerin bir bütün olarak askeri ve siyasi otoriteden bağımsız şekilde yapılan, insanları koruma ve yardım programlarını kapsar. Ayrıca uluslararası hukuku ve insani amaçları desteklemek gibi amaçları da vardır. İnsani diplomasi, insani yardımla aynı amacı taşısa da bu iki kavram birbiriyle karıştırılmamalıdır (Alegöz, 2013: 8- 9).

4. Kamu Diplomasisi ve İnsani Güvenlik

Uluslararası güç dengelerinin ve diplomasi türlerinin değiştiği, geleneksel kalıplardan başarı sağlanamayacağının anlaşıldığı Yeni Dünya denilen bu dönemin yeni bir yöntemi söz konusudur. Bu yöntemin adıysa kamu diplomasisidir. Geleneksel diplomasinin ötesine uzanan kamu diplomasisi; devletlerin başka devletlerde gündem oluşturmasını, farklı gruplarla iletişime geçmesini, uluslararası ilişkilerin anlatılmasıyla kültürler arasında etkileşim oluşturmasını ve haberleşmenin olmasını sağlar (Kömür, 2020: 93-94). Kamu diplomasisi ilk defa Edmund Gullion tarafından ele alınmıştır. Gullion’a göre: Dış politikanın düzenlenmesi ve yürütülmesiyle ilgili olan kamu diplomasisi, hükümetlerin diğer devletlerde kamuoyu oluşturmasını, özel gruplar arasındaki etkileşimi, dış ilişkilerdeki politikaları ve kültürler arası iletişimi kapsamaktadır. Yumuşak gücün dağıtılmasında yalnızca bir araç olan kamu diplomasisi, bir ülkenin kendisini uluslararası sistemde açıklamasına yönelik faaliyetlerini içerir. Amaç gerçekleştirilmek istenen politikaları en etkin şekilde yabancı kamuoyuna aktarmaktır (Sak, 2014: 11- 13). Küreselleşmeyle beraber geleneksel diplomasinin yerini kamu diplomasisi almaya başlamıştır. Farklı kamu diplomasileri uygulayan devletler, ülke sınırlarının etkisizleşmesi ve gelişen iletişim imkanlarının bir sonucu olarak bunu yapmıştır. Devletler, çeşitli kamu diplomasisi yollarıyla hedef kamuoyunu etkileyerek uluslararası alanda elde etmek istedikleri hedefleri ulaşma çabasında olmuştur (Say, 2022: 1- 2). İnsani diplomasi kavramı küreselleşmenin diplomaside meydana getirdiği değişiklik sonucunda ortaya çıkmıştır. İnsani hedefleri gerçekleştirmeye yönelik faaliyetleri gerçekleştirmek ve bunlar üzerine iş birliği yapmaya odaklanmaktadır. Özellikle yardıma ve korunmaya muhtaç insanlarla temas etme, uluslararası hukuku teşvik etme ve insani hedefler için savunuculuk yapma faaliyetlerine yoğunlaşır. 2003-2006 yılları arasında BM Acil Yardım Koordinatörü olan J. Egeland’a göre insani diplomasi, insanların hayatlarının devamını sağlasa da sürekli barış ortamını ve kalkınmayı sağlamamaktadır. Esas sorunun çözülmesi için askeri çatışmaların önlenmesi gerekmekte dolayısıyla güvenlik koridorlarının oluşturulması insani diplomasinin içerisinde yer almalıdır. İnsani diplomasinin tanımlamalarında en öne çıkan faaliyetlerden biri de savaş ve çatışmalar gibi olumsuz olaylardan etkilenen insanlara yardım etmektir. İnsani diplomaside kullanılacak araçlar arasında barış inşasının yer aldığını söylemek mümkündür (Yıldırım, 2019: 2564- 2568). Önemli bir dış politika enstrümanı olan insani güvenlik, devletlerin kendilerini göstermelerini sağlar. Dış politikada pek çok açıdan fayda sağlayan insani güvenlik, yaşanılan krizlere hazırlıksız yakalanmayı önlemesinin yanında krizlere karşı pozisyon almayı kolaylaştırır. İnsani güvenlik misyonu, uluslararası müdahalelerde meşruiyet sağladığı gibi yapılan eleştirilere karşı set de oluşturabilir (Tekin, 2021: 19- 21).

Sonuç

Geçmişten günümüze uluslararası sistemde pek çok değişim olmuştur. Bu değişimlerle beraber güvenlik anlayışı da değişmiştir. Söz konusu değişimde özellikle Soğuk Savaş’ın bitişi oldukça önemlidir. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber odaklanılan tek düşman yok olmuş, devletler simetrik savaş yerine asimetrik savaşa yönelmiş ve görece hantal ilişkilerden uzaklaşarak yeni etkileşim yolları aramıştır. Geleneksel güvenlik anlayışında olduğu gibi güvenlik ve devlet arasındaki ilişkiler sorgulanmış dolayısıyla Soğuk Savaş sırasında arka plana atılan insan hakları gündeme gelmiştir. Bu süreçte küreselleşme oldukça etkili olmuştur. Özellikle teknoloji ve iletişim imkanlarındaki artış, insanların farkındalıklarını arttırmıştır. Sınırların ve geleneksel diplomasinin etkisini kaybetmesiyle yeni yollara başvurulmuş dolayısıyla uluslararası etkileşim artmıştır. Uluslararası temasların arttığı bu Yeni Dünya’da güvenlik anlayışları insan merkezli bir hal almıştır. Küresel ve bölgesel aktörlerin oldukça önemli olduğu bu sistemde devletler kendi tanınırlıklarını arttırmak, kendileri lehine uluslararası kamuoyu oluşturmak ve adımlarını meşrulaştırmak adına kamu diplomasisine yönelmişlerdir. Bir devletin uluslararası halkla ilişkileri olarak da nitelendirebileceğimiz kamu diplomasisi türlerinde en önemlilerinden biri de insani diplomasidir. Küreselleşmeyle beraber insani güvenliğin uluslararası sistemdeki önemi artmış, dolayısıyla insan hayatı için kritik olan yardımlar gündeme gelmiştir. Gerek ulusal gerekse uluslararası aktörler buradan hareketle insani diplomasiye yönelmiştir. Bir yanıyla insani güvenlik çerçevesinde kullanılan insani diplomasi kazan- kazan sistemi olarak değerlendirilebilir. Kısaca Soğuk Savaş sonrası gelişen insani güvenlik çerçevesinde devletlerin küreselleşmenin bir sonucu olan kamu diplomasisinin türlerinden insani diplomasiyi tercih etmelerinin sebebi olarak insan haklarının öneminin artması ve devletlerin çıkarlarını gözettiklerinden hareketle meşruiyetlerini kaybetmemek amacıyla buna yöneldikleri sonucuna ulaşılmıştır. Devletler son kertede nihai amaçlarına ulaşmaya çalışırken, yardıma muhtaç insanlar da insanca yaşamak için çeşitli fırsatlar bulurlar. İnsanca yaşama konusunda çeşitli girişimler olsa da insan hayatıyla alakalı istenilen hedeflere henüz ulaşılamamıştır. Temennimiz odur ki tüm insanlar daha güvenilir bir Dünya’da barış içinde yaşasın.

Veli Can AKKAŞ

Güvenlik ve Terörizm Çalışmaları

Kaynakça

Akbulut, M. A. (2019). Küreselleşmenin Refah Devletine Etkisi ve Refah Krizi Bağlamında İnsani Güvenlik Yaklaşımı. International Journal of Labour Life and Social Policy, 2(1), 5-18.

Alameşe, Y. (2021). Covid-19 Salgını ve İnsani Güvenlik. İstanbul Kent Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2(1), 33-48.

Alegöz, H.İ. (2013). Uluslararası İlişkilerde İnsani Diplomasinin Rolü: Türkiye- Somali Örneği. (Yüksek Lisans Tezi). Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi.

Birdişli, F. & Tekin, F. (2021). Türkiye’de İnsani Güvenlik Alanında Yapılan Çalışmalarının Nitel Analizi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11(2), 1-19.

Çakır, M. (2022). “Güvenliğin Dönüşümü ve Ulusal Güvenlik”. Diplomasi ve Strateji Dergisi, 3(2), 260-278.

Çelik, M.Y. (2012). Boyutları ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (32), 57-74.

Çetinkaya, G. (2019). Soğuk Savaş Döneminde Türkiye ve Eısenhower Doktrini. Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 3(2), 1-14.

Çıtak, E. (2017). Güvenlik ve İstihbarat. İstanbul. Yeni Yüzyıl Yayınları.

Çoşkun, B.B. Çim, E. (2015). Avrupa Birliği Ortak Göç ve Mülteci Politikaları ve İnsan Güvenliği İkilemi. Avrupa ve Avrupa Birliği, 289-306.

Erdem, E. İ. (2016). İnsani Güvenlik Kavramı Bağlamında Çevre Güvenliği. Gazi Akademik Bakış, 10(19), 255-281.

Kanat: Kodaman, T. & İren, A. (2016). İnsani Güvenlik ve Terörizmle Mücadele. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21(2), 567-588.

Kömür, G. (2020). Yumuşak Güç Unsuru Olarak Kamu Diplomasisi. International Journal of Politics and Security, 2(3), 89-115.

Özdemir, Ö. & Özdemir, E. (2018). Suriyeli Mülteci Kadınlar ve İnsani Güvenlik. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 14(27), 113-145.

Sak, E. (2014). Kamu Diplomasisi ve Çin. Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2(1), 9-25.

Say, B. (2022). Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)’nın Kırgızistan’daki Kamu Diplomasisi Etkinlik Alanları. Ahi Evran Akademi, 3(1), 1-18.

Tekin, F. (2021). İnsani Güvenlik Misyonu Türk Dış Politikasının Yumuşak Gücü Olabilir mi? Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 11(2), 5-25.

Ünay H., Çemrek M. Küreselleşme ve İnsani Diplomasi: Türkiye Örnek Çalışması. Kızılay Kültür Sanat Yayınları. 129-136.

Viotti, Paul R.- Kauppi, Mark V. Çeviren: Erozan, A. (2022). Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Yıldırım, E. (2019). İnsani Diplomasi Faaliyetlerinin Türkiye’nin Yumuşak Gücüne Etkisi. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi. 13(9), 2564-2591.

Yıldırım, N. (1997). Küreselleşme. Öneri Dergisi, 1(6), 171-175.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...

Küresel Göç Yönetiminde Sivil Toplumun Etkisi: Sivil Toplumun Katkısı ve Sınırları

Kaancan Koçak  Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı Özet Göç insanlık tarihinin en...