Soğuk Savaş, “II. Dünya Savaşı’ndan sonra savaştan galip çıkmış iki büyük devlet (ABD ve SSCB) ve bu devletlerin etrafında kümelenmiş küçük devletler arasında anlaşmazlık ve çatışmaların doğrudan birbirlerine karşı silah kullanmadan sürdürüldüğü belli bir tarihsel döneme verilen addır.” [1]
ABD etrafında kümelenen devletler Batı Bloku adı altındaki kapitalist ve antikomünist devletlerden oluşurken, Sovyetler etrafında kümelenen komünist devletlerse Doğu Blokunu oluşturmuşlardır. Bu iki bloğun yanı sıra hiçbir Bloku desteklemeyen Bağlantısızlar Hareketi isimli üçüncü bir blok daha yer almıştır. Çin Halk Cumhuriyeti ve Yugoslavya hem Doğu Bloku hem de Bağlantısızlar Hareketi’ne üye olmuş devletlerdir. Bunun sebebi Sovyetler ile olan görüş ayrılıklarına dayanmaktadır. Soğuk Savaş aynı zamanda, “ülkeler arasında anlaşma kuralları yaratılmasına ilişkin bir düzen içinde, gücün sınırlanarak yürütülmesine olanak sağlayacak temel yöntem olan diplomasinin iki blok arasında hemen hemen ortadan kalktığı bir dönemdir. Kuralları oluşturacak ve işletecek diplomasi, yerini güç ilişkilerine bırakmıştır. Soğuk Savaş, henüz düzeni kurulmamış savaş sonrası Avrupa’sının karışıklık ortamının bir ürünüdür. Soğuk Savaş’ın, elli yıllık Sovyet-Amerikan güvensizliği ve karşılıklı korku üzerine oluştuğu bilinmelidir.” [2]
Soğuk Savaş, 1917’de başlayan Doğu-Batı çekişmesinin bir sonucudur aslında. Fakat bu çekişme II. Dünya Savaşı’ndan sonra daha belirgin hale gelmeye başlamıştır. Çünkü, II. Dünya Savaşı’nın ardından SSCB, Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da etkisini arttırmaya başlamış ve bu bölgedeki ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına almıştır. Bundan korkan ABD ve İngiltere, Batı Avrupa’da ve başka yerlerde Sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır.
Bu girişimlerden ilki, 1947 yılında ABD Başkanı Harry Truman tarafından hazırlanan Truman Doktrinidir. Bu doktrin ile ABD, komünizm tehdidi altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklamıştır. Öncelikle Yunanistan’da komünistlerin merkezi hükümete karşı güçlenmesini engellemek için Yunanistan’ın merkezi hükümetine 300 milyon dolarlık mali yardım ve II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış silahları hibe etmiştir. Bu destek sonucunda Yunanistan’da komünistlerin zayıflama süreci başlamıştır. Aynı zamanda Türkiye’nin de aynı tehdit altında olmasından dolayı ABD, Türkiye’ye 100 milyon dolarlık mali yardım ve askeri malzeme tedariki sağlamıştır. Truman Doktrini bir yandan dünyanın iki bloğa ayrıldığını ve Sovyet-Amerikan mücadelesinin başladığını ilan edip, Soğuk Savaş’ın ilk adımlarını oluştururken, bir yandan da Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki bölünmeyi kesin hale getirmiştir.
Diğer bir girişim ise Marshall Planıdır. George Marshall tarafından 1947’de hazırlanan bu plan savaşın yarattığı ağır ekonomik sıkıntılardan etkilenen Avrupa’ya yapılacak olan yardımları kapsamaktadır. 12 Temmuz 1947’de İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç’in katılımlarıyla toplanan On altılar Konferansında, 22 Eylül’de ABD’ye sunmak üzere bir Avrupa Ekonomik Kalkınma Programı hazırlanmıştır. Bunun üzerine ABD 3 Nisan 1948’te Dış Yardımlar Kanunu’nu çıkarmış ve Avrupa’ya ekonomik yardıma başlanmıştır. Dış Yardım Kanunu’nun çıkması üzerine on altı Avrupa ülkesi 16 Nisan 1948 yılında Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’nı kurmuşlardır. Marshall Planı’na karşılık Sovyetler de Doğu Avrupa ülkeleri ile ekonomik ilişkileri ve işbirliğini geliştirmek amacıyla Molotov Planı adı verilen ikili ticaret sistemini kurmuştur. Marshall Planı ile Batı Avrupa ülkeleri ABD’nin nüfuzu altına girerken, Doğu Avrupa ülkelerinde Sovyet yanlısı komünist hükümetlerin kurulması üzerine Soğuk Savaş doruğa ulaşmıştır.
Bunun sonucu olarak, Batılı ülkelerin egemenliklerine yönelen tehditler, Çekoslavakya’daki 1948 darbesi, Berlin’in SSCB tarafından abluka altına alınması gibi gelişmeler, Belçika, Fransa, Lüksemburg, Hollanda ve İngiltere’nin, ortak bir savunma sistemi kurmak ve güvenliklerine yönelen ideolojik, siyasi ve askeri tehditlere direnecek şekilde aralarındaki bağları kuvvetlendirmek amacıyla bir antlaşma imzalamalarına yol açmıştır. Mart 1948’de imzalanan Brüksel Antlaşmasıyla Batı Avrupa Savunma Örgütü, II. Dünya Savaşı ertesinde Batı Avrupa’nın güvenliğinin yeniden yapılandırılması yönündeki ilk adımı teşkil etmiştir. Brüksel antlaşmasını imzalayan ülkeler, güvenlik garantilerine ve karşılıklı taahhütlerine dayalı bir Kuzey Atlantik ittifakı amacıyla ABD ve Kanada ile müzakerelere başlamışlardır ve sonucunda da NATO (North Atlantic Treaty Organization- Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü) kurulmuştur. NATO, bir saldırı veya saldırı tehdidine karşı üyelerini savunmaya ve bu amaçla, bir üyesine yapılacak saldırının tüm üyelerine yapılmış varsayılacağı ilkesine dayanan bir örgüttür. Buna karşı, SSCB’de Varşova Paktı’nı kurmuştur. Pakt, 14 Mayıs 1955 tarihinde sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması ile kurulan askeri ve siyasi bir birliktir. Varşova Paktı bir NATO saldırısına karşı Doğu Avrupa ülkelerini savunmak amacıyla kurulmuştur. Bu gelişmeler Soğuk Savaşı daha belirgin hale getirirken, çeşitli çatışma konuları ortaya çıkmıştır.
Kore ve Vietnam Savaşları, Berlin Sorunu, 1956-1959 yılları arasında Ortadoğu’daki çekişme, U2 casus uçağı olayı, Küba Krizi gibi olaylar Soğuk Savaş’ın doruk noktasına ulaştığı çatışma konularındandır. 1962’den sonra özellikle Küba Bunalımının ardından ortaya çıkan detant (yumuşama) dönemiyle karşıt iki blok, yerini daha karmaşık bir yapıya bırakmıştır ve yeni bağımsız ülkeler ortaya çıkmıştır. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusunda görüşler vurgulanmaya başlamış ve iki blok arasındaki çatışmayı sonlandırmak amacıyla 1975’te iki blok ülkelerinin katıldığı AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) çerçevesinde Nihai Senet imzalanmıştır. Fakat Asya ve Afrika’da yaşanan karışıklığın sürmesi nedeniyle detant süreci sona ermiştir. 1980’lerin başında yeniden Soğuk Savaş dönemine girilmiştir. 1985’te SSCB Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne Mikhail Gorbaçov’un gelmesi üzerine ise, iki blok arasındaki buzlar erimeye başlamıştır. 1989 yılında Doğu Avrupa’da başlayan rejim değişikliği ve Soğuk Savaşı simgeleyen Berlin Duvarı’nın yıkılması ile II. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan süreç sona ermeye başlamıştır. 1991’de ise SSCB’nin parçalanması sonucunda Soğuk Savaş sona ermiştir.
Gizem Nida MERCAN
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça:
SANDER, Oral, Siyasi Tarih 1918-1994, imge Kitabevi, 1998, Ankara [1]
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), İş Bankası Kültür Yayınları, 1992, Ankara [2]
ERKAN, ÜLKER, Ayça, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, 2010
ERTEM, Barış, Türkiye-ABD İlişkilerinde Truman Doktrini ve Marshall Planı, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, Sayı 21, Haziran 2009
SÖNMEZOĞLU, Fahir, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, Der Yayınları, 2000, İstanbul