Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Uyarınca İdari Gözetim

Giriş

Yabancıların ülkeye kabul veya ülkeden sınır dışı edilmelerine ilişkin süreçte bazı durumlarda devletlerce kabul gören idari gözetim adı verilen bir uygulama yürütülmektedir. İdari gözetim altındaki yabancılar suçlu veya mahkum değillerdir. Sadece sınır dışı edilecek yabancıların, saklanmalarını ve kaçmalarını engellemek amacıyla bazı tedbirlerin uygulanması mümkündür. Fakat YUKK (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) dan önce idari gözetim altında tutulacak kişilerle ilgili açıkça kanun düzenlenmemiş olup hukuktaki boşluklardan dolayı üzücü durumlar ve sorunlar meydana gelmiştir. Bu sebeple çoğu kez Türkiye Cumhuriyeti, AİHM’de (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) davalara taraf olmuş ve AİHS’in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) maddelerini ihlal ettiğine dair kararlar verilmiştir. 2014 itibariyle YUKK yürürlüğe girmiş olup, idari gözetime yeni düzenlemeler gelmiştir. Bu makalede YUKK dan öncesini ve YUKK dan sonrası incelenecektir. Uygulamanın farklı yönlerini ele alarak AİHM’de Türkiye’nin idari gözetim konusunda taraf olduğu davaların incelemeyi ayrıca uygulamanın eleştirilen ve desteklenen yönlerini açıklamayı amaçlamaktayız. 

İdari Gözetim Kavramı

Birçok farklı sebeple Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’ye sığınmacı olarak gelenlerin sayısının çoğalması, hukuki düzenlemeleri de etkilemekte ve şekillendirmektedir. Bazı durumlarda yabancı kişiler özgürlüğünden yoksun bırakılabilir (Ekşi, 2014). İdari gözetim kararı, yabancının, ceza hukuku anlamında suç işlemesi nedeniyle ceza yargılaması sonucunda verilen bir karar değildir bu yüzden sınır dışı edilecek yabancıların, saklanmalarını ve kaçmalarını engellemek amacıyla bazı tedbirlerin uygulanması mümkündür; bu tedbirler arasında idari gözetim de yer almaktadır. Devletlerin idari gözetim yetkisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin madde 5(1), (f) bendi ile kabul edilmiştir. Bu bend, bir kişinin usulüne uygun olmayan şekilde ülkeye girmesinin engellenmesi veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geri verme kararı olması durumunda usulen ve kanunda belirtildiği şekilde yakalanması veya tutulmasını belirtir. Temel hak ve özgürlükler uyarınca, bu durumda istisna olarak sayılabilecek şekilde kişinin özgürlüğü kısıtlanabilir. İki temel konu için idari gözetim düzenlenmiştir.

Birincisi; uluslararası koruma talebinde bulunacak yabancıların idari gözetim altına alınmasıdır (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu m. 68/1). İkincisi ise, sınır dışı edilecek kişilerin idari gözetim altına alınmasıdır (YUKK m. 57).

2. YUKK’dan Önce İdari Gözetim

Ceza hukuku kapsamında yer alan gözaltı ve tutuklamanın dışında, güvenlik ve terörizm sebepleri ile önleyici alıkoyma ve düzensiz göçü sınırlamak için alıkoyma olarak da tanımlanabilen idari gözetim, YUKK dan önce 5683. sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun‘un düzenlediği 17. ve 23. Maddeleri kapsamında uygulanmıştır. 17. maddede siyasi nedenlerle Türkiye’ye sığınan yabancıların İçişleri Bakanlığı’nca belirttiği yerlerde ikameti söz konusuydu ve 23. maddede ise Türkiye’den sınır dışı edilecek yabancıların pasaport temin edememesi veya başka sebeplerle Türkiye’den çıkamaması durumunda İçişleri Bakanlığı’nca belirtilen yerlerde oturmasıydı.

YİSHK (Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun) uyarınca eski uygulamalarda, mülteci misafirhaneleri ve polis, jandarma karakolları yabancıların idari gözetim altında tutulduğu yerlerdi ve idari gözetim süresince kaldıkları yerlerden serbestçe çıkmaları mümkün değildi. Sadece istisnai durumlarda tutuldukları yerlerden çıkabiliyorlardı. Mülteci misafirhaneleri idari gözetim yeri olarak işlev görüyordu ve bu mevzuatta yer almayan bir durumdu (Aybay, 2005). Yabancılara aylarca hatta bazen birkaç yıl buralarda kalmaktaydılar (Ekşi, 2017). Ayrıca İçişleri Bakanlığınca çıkarılan 19.03.2010 tarihli Yasadışı Göçle Mücadele Genelgesi ile birlikte “Ülkeden Çıkartılacak Yabancılar İçin Misafirhane” adını vererek kurdukları ve sınır dışı edilecek kişilerin bu süreye kadar kaldıkları yerlerin adı “Geri Gönderme Merkezi” olmuştu. Ancak bu süreçte YUKK yürürlükte değildi (Bayraktaroğlu, Özçelik, 2013).

YİSHK’de yer alan düzenlemelerde ise açıkça idari gözetimden bahsedilmemiş ve idari gözetimin sebepleri, gözetim altında geçecek süreler ve bu gözetim kararına karşı herhangi bir kanun yolu düzenlenmemişti (Kuşçu, 2017). Misafirhanelerde tutulan yabancılar tutuklu sayılmadıkları için CMK hükümlerine göre avukat tutamıyorlardı ve mahkemeye çıkmaları da söz konusu değildi. Ayrıca mülteci ve sığınmacıların genellikle kimlik belgeleri olmadığı için avukat tutmalarına izin verilse bile noterler vekalet düzenlememektedir. Diğer taraftan ise idari gözetim kararı verilen kişiler Türk Ceza Kanununca tutuklu sayılmadığından, bu karara karşı sulh ceza hâkimliğine başvuru yapılamamaktadır (Ekşi, 2017). İdare hukuku alanında ise idari gözetim işleminin içinde bulunduğu bir düzenleme olmadığı için, bu karara karşı idare mahkemelerine yapılan başvurular genel olarak kabul edilmemekteydi. Ancak bazı idare mahkemeleri idari gözetim kararlarının iptali için açılan davaları kabul etmiş ve hukuka aykırı olanların idari gözetim kararlarını iptal etmiştir. Fakat doktrinde savunulduğu üzere, idari gözetim de bir idari işlem olduğundan söz konusu işlemin iptali için idare mahkemelerinde açılan davalar kabul edilmeliydi ve eğer idari gözetim kararının hukuka aykırı olduğu tespit edilirse, karar iptal edilmeliydi (Kuşçu, 2017).

Buna ek olarak YUKK uygulanmaya başlamadan önceki dönemde, idari gözetime ilişkin doğrudan bir hüküm bulunmamakta; YİSHK 17. ve 23. maddesinde yer alan oturmaya ilişkin hükümler yorum yoluyla idari gözetime dayanak olacak şekilde uygulanıyordu fakat bu hükümlerin hukuka aykırı olduğu durumlarda ise izlenecek yollar belirtilmemiştir. Bu sebeplerle de yasal hükümler olmaksızın uygulanan idari gözetim, keyfi muamele yapılmasına yol açıyordu (Ekşi, 2020).

Bu sebeple YUKK yürürlüğe girmeden önceki sürede, AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davalar vardır ve çoğu kez Türkiye tarafından “idari gözetim” kararı verilip uygulamaya konulan bir çok kararda AİHS 5’inci maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Makalenin ilgili kısmında örnek dava ve verilen kararlar incelenecektir.

Ayrıca gözetim altında tutma şartlarının belirlendiği AİHS 3. maddesinin de öngördüğü “kötü muamele yasağı” ilkesine kesinlikle uymadığının ve ihlaller yaşandığının sonucuna varmıştır. AİHS 3’üncü maddesinde, hiç kimseye insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yapılmayacağına dair tanım vardır. Bu madde direkt idari gözetimle ilgili olmasa da, idari gözetim altında tutulan kişilerin tutulma koşullarının insanlık dışı veya onur kırıcı ya da haysiyet kırıcı olması sebebiyle bu madde uygulanabilmektedir (Ekşi, 2011). Zaten daha önce de bahsedildiği üzere idari gözetim altında tutma koşullarının AİHS 3’üncü maddesine aykırı olduğu yönünde açılan davalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhinde olan kararlar vermiş ve bahsi geçen maddenin ihlal edildiği belirtilmiştir. Örnek vermek gerekirse; 22.9.2009 tarihinde işleme alınan Abdolkhani ve Karimnia v. Türkiye davasında AİHS’in 5. ve 13. maddeleri ihlal edilmiş; 24.6.2014 tarihinde ise Yarahoven v. Türkiye davasında AİSH’in 3, 5 ve 13. maddelerinin ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

3. AİHS’in Bazı Maddelerinin Türkiye Tarafından İhlaline Dair Aihm Kararları

AİHS’in 3. maddesinde belirtildiği üzere: “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” AİHS’in 5. maddesinde belirtildiği üzere: “Herkes özgür ve güvende olmayı hak eder. Burada belirttiğimiz durumlar dışında ve şartlar eğer yasanın belirttiği şekilde değilse, hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz”:

  1. Kişinin, eğer yetkili merci tarafından idari gözetimde olma kararı varsa, yasaya uygun olarak tutulması,
  2. Kişinin, bir yargı mercii uyarınca belirtilen ve yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın bahsettiği bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak için yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
  3. Bir kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için geçerli nedenler varsa veya suç işlemesini veya suç işledikten sonra kaçmasını engelleyecek geçerli ve kabul edilebilir nedenler varsa, kişiyi tutuklamak ve yetkili adli makama sevk edilmek üzere tutuklamak;
  4. Yetkili makamlara sunulmak üzere çocukların denetimli eğitim veya hukuka uygun olarak gözaltına alınmasına ilişkin resmi karar;
  5. Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla, hastalık bulaştırabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkolik veya uyuşturucu bağımlılarının veya evsizlerin hukuka uygun olarak tutulması;
  6. Bir kişinin Devletin topraklarına girmesini hukuka aykırı olarak engellediği veya hakkında sınır dışı etme veya iade davası açılan bir kişinin hukuka uygun olarak tutuklanması veya tutuklanması”;

2. Tutuklanan her kişiye, tutuklanma nedenlerini ve kendisine yöneltilen suçlamaları anladığı bir dilde mümkün olan en kısa sürede bilgilendirme yükümlülüğü.

4. Yakalama veya tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin hukuka uygun olarak tutuklanması gerekir. Uygunluğun tespiti kısa sürede kararlaştırılmalı ve tutukluluk hukuka aykırı ise kişinin tahliye için mahkemeye başvurma hakkı vardır. 

5. Bu madde hükümlerine aykırı bir durum için tutuklanan veya gözaltına alınan kişi tazminata hak kazanır.”

22 Eylül 2009 senesinde uluslararası koruma talepleri reddedilerek sınır dışı edilmelerine ilişkin Türkiye aleyhine açılan davada, AİHM ilk kez Abdolkhani ve Karimnia kararında, Türkiye’nin 3. maddeyi ihlal ettiği sonucuna varmıştır (EHCR 2010). Ayrıca AİHM çok kez Türkiye’nin idari gözetim altında tutulma sebep ve süresini bildirmemesi, gözetim altında tutulmaya karşı adli yolların yeterli ve etkin olmaması sebebiyle de AİHS’in 5. maddesinin Türkiye tarafından ihlaline karar vermiştir (Akbulut, 2019).

3.1. Abdolkhani ve Karimnia v. Türkiye No. 2 Davası

Başvuranlar 1973 ve 1978 yıllarında doğmuşlardır ve İsveç’te yaşamaktadırlar. İran Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ) üyesi olan bu şahıslar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Genel Merkezi tarafından Irak’ta bulundukları sürede geçerli olmak şartıyla mülteci olarak tanımlanmıştır. Başvurucular ABD tarafından kurulan Geçici Mülakat ve Kabul Merkezi’de (GMKM) kalmaktadır. Ve Geçici Mülakat ve Kabul Merkezi’nin (GMKM) Nisan 2008’de kapatılmasından dolayı, davanın tarafı olan kişiler diğer eski HMÖ üyeleri ile birlikte kuzey Irak’a geri döndürülmüştür (Erkem, 2013). Daha sonra tekrar yasa dışı yollarla Türkiye’ye girmişlerdir. Bu süre zarfında önce 17 Haziran 2008’de Irak’a sınırdışı edilmiş, ancak tekrar Türkiye’ye giriş yapmış ve yakalanmışlardır. Bunun üzerine 28 Haziran 2008’de İran’a sınır dışı edilmeleri için çaba harcanmıştır. Her iki sınır dışı etme olayında da mahkeme kararı bulunmamaktadır. Hükümet, başvurucuların idare mahkemesine başvurarak haklarında bulunan sınır dışı kararının iptal edilebileceğini söyleyerek kendini savunmuştur. Başvurucular ise kendilerine tebliğ yoluyla iletilmeyen bir karara itiraz edemeyeceklerini söylemişlerdir. Başvurucular, eğer İran ya da Irak’a sınırdışı edilirlerse işkence ve kötü muameleye maruz kalacaklarına dair iddialar olduğunu ve yetkili yerel mercilerce ciddiye alarak araştırılmadığını ve bu sebeple AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edildiğinin söz konusu olduğunu; bu bakımdan etkili çözüm yollarının olmaması (13. maddenin ihlali); başvurucuların sınır dışı edilmesi için özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarını düzenleyen bir yasanın olmadığını, tutulma sebepleri hakkında bilgilendirilmemeleri, devam eden alıkoymanın yargısal denetim yolunun bulunmaması ve açıkça talep etmelerine rağmen adli yardımdan yararlandırılmamalarına (AİHS’in 5. Maddesinin 1. Fıkrasının 2 ve 4. bendinin ihlali) ilişkin olarak AİHM’ne yaptıkları itiraz başvurusu ile mahkeme şu şekilde bir değerlendirmede bulunmuştur (Erkem, 2013):

AİHM, sınır dışı edilmeyi iptal etmek için idare mahkemelerine yapılan başvuruların direkt askıya alma etkisi olmadığı için, AİHS 35/1 uyarınca iç hukukta hak aramak için idare mahkemelerine başvurmaları gerekmediğini belirtmiştir.

Ayrıca, davanın tarafı olan kişilerin eskiden HMÖ’nün bir parçası olduklarını ve İran veya Irak’a sınır dışı edilirlerse açık bir ölüm cezasına çarptırılma veya kötü muamele görme ihtimaliyle karşı karşıya kalacaklarını söylemiş ve özellikle, İran’da cezalarının ölümle dahi sonuçlanabileceğini, davanın ilk anlarından itibaren açıkça beyan etmişlerdir.

Türk hükümeti ise, taraf olduğu davaya başvuran insanların terör örgütüne üye olduğunu ve Türkiye’de kalmalarının devletin ulusal güvenliği ve ayrıca kamu güvenliği açısından da risk oluşturacağını ve toplum düzeni ve huzurunun bozulabileceğini iddia etmiştir.

AİHM, Hükümetin bu iddialarına karşı çıkmak adına sözleşmenin 3. maddesiyle verilen haklardan bahsetmiş ve korumanın gerekliliğini savunmuştur. Başvuranların HMÖ üyesi olmaları sebebiyle, İran ya da Irak’a sınırdışı edilmelerinin, ölüm ya da kötü muameleye maruz kalma risklerine karşı koruma sağlayan yasal bir çerçeve bulunmadığını söylemiş ve eğer Türkiye Cumhuriyeti başvuranları İran ya da Irak’a iade ederse AİHS 3. madde kapsamındaki hakların ihlal edileceğine karar vermiştir (EHCR, 2010).

Abdolkhani ve Karimnia davasında AİHM, başvuranların Irak ya da İran’a dönmeleri halinde kötü muameleye uğrama ihtimali ile karşı karşıya kaldıkları yönündeki öngörüler karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin idari ve adli makamlarca fazlaca pasif kaldığını, ulusal makamların davacıların iddiaları karşısında, AİHS’nin 13. maddesinin gerektirdiği “titiz inceleme”yi yapmaksızın bir tavır içerisinde olacak sözleşmeyi ihlal ettikleri sonucuna varmıştır.

Ayrıca başvuranların Irak ya da İran’a sınırdışı edilme durumları kendilerine tebliğ edilmediğinden, davacılar, kararın iptali için gerekli mercilere konuyu taşıyamadıklarını söylemişlerdir.

İdare mahkemesinin ayrıca bir yürütmeyi durdurma kararı vermemesi halinde, sınır dışı etme kararlarının iptali için yapılan başvuruların, sınırdışı işlemini durdurucu etkisi bulunmaması nedeniyle, Türkiye’deki sınırdışı etme davalarındaki yargı denetimi etkili bir hukuk yolu olarak görülemez (Erkem, 2013). Bu nedenle Mahkeme, madde 13’ün ihlaline hükmetmiştir.

 Türk sınır dışı etme davalarının yargısal denetimi, bir sınır dışı etme kararının geri alınmasına yönelik bir başvurunun, idari mahkeme de bir durdurma kararı vermediği sürece, sınır dışı etme işlemleri üzerinde askıya alıcı bir etkisi olmayacağından, etkili bir çözüm yolu olarak değerlendirilemez. Buna göre mahkeme, 13. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Ayrıca, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1(f) paragrafı uyarınca, başvuranlar, hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını ve tutukluluk nedenleri hakkında bilgilendirilmediklerini iddia etmektedirler. Türk hükümeti, şahısların tutuklanmadığını ve yabancı kabul ve barınma merkezlerinde kaldıklarını söylemiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özgürlükten yoksun bırakmaya ilişkin değerlendirmesinde, başvurucunun yakalandığı tarihten itibaren polis nezaretinde bulunduğunu ve Hasköy Polis Karakolu’ndan veya Kırklareli Yabancı Giriş ve Barınma Merkezi’nden çıkamayacağını belirtmiştir. Başvurucular, resmi bir kuruma noter tasdikli bir vekaletname gönderememişler ve avukat tutma haklarından yararlanamamışlardır. UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği) nin başvuru sahiplerine erişilir olabilmesi için İçişleri Bakanlığından izin alınması gerekir. Bu faktörler göz önüne alındığında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hükümetin önerdiği ve aslında cezai kovuşturma kapsamında bir gözaltı durumunu tanımlayan “tutukluluk” tanımını kabul etmemiştir. Mahkeme, yerel hukukta sınıflandırılmasına rağmen, idari makamlar tarafından bireylere getirilen kısıtlamalar nedeniyle davacı şahısların yukarıda belirtilen şekilde tesiste tutulmasının “özgürlükten yoksun bırakma” anlamına geldiğine karar vermiştir. Bu nedenle mahkeme, başvuranın özgürlüğünden yoksun bırakıldığına karar vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Devletlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1. maddesinde sıralanan istisnalar kapsamında, sınır dışı veya iade amacıyla yabancıları özgürlüklerinden mahrum edebileceklerini hatırlatır. Ancak mevcut davada mahkeme, sınır dışı edilmek üzere hürriyetten yoksun bırakma kararının verilmesi, tutukluluk süresinin belirlenmesi ve uzatılmasına ilişkin prosedürü belirleyen açık bir yasal düzenleme bulunmadığını kaydetmiştir. Mahkeme, bu nedenle, başvuranın özgürlüğünden yoksun bırakılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi kapsamında “yasal” sayılamayacağına ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (AİHM, 2010).

AİHS madde 5/2 uyarınca, yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama sade bir dil ile anlaşılabilecek şekilde anlatılır.

Böylelikle bahsi geçen şahıs, AİHS madde 5/4 uyarınca uygun görmesi halinde, özgürlük (Kaplan ve Tamer, 2000) kısıtlaması yasaya uygun mudur, değil midir diye durumuyla ilgili mahkemeye başvurabilir (ECHR, 2010).

AİHM, başvuruda bulunan davacıların 23 Haziran 2008 tarihi itibariyle olan özgürlüklerinden yoksun bırakılma nedenlerinin, Türkiye’deki görevli makamlar tarafından şahıslara bildirilmediği ve AİHS madde 5/2 ihlal edildiği kanaatini getirmiştir. AİHS’in 5(1)(f) bendi kapsamında yabancıların gözetim altında tutulması elbette ki mümkündür fakat bunun için “hukuka uygun” kararların alınması gerekir. AİHS’in 5. maddesinde idari gözetim kararı ve hukuka uygunluğu iç hukuklara bırakılmıştır (Ekşi, 2017). Fakat iç hukuka uygun bir idari gözetim işlemi uluslararası standartlara aykırı olabilir.

3.2. Tehrani ve Diğerleri v. Türkiye No.2 Davası

Bu davada yasal durumdan ve alınan kararlardan değil; insanların idari gözetim altında tutulurken ki zor şartlarından bahsetmek istiyorum. Davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmasıyla birlikte idari gözetim altında tutuldukları şartlar da gün yüzüne çıkmış oldu. Tehrani ve arkadaşları kaldıkları Kırklareli Yabancı Misafirhanesinde küçük bir alanda tıkış tıkış tutulduklarını, cam olmayan yerlerde sigara içildiği için çocukların, yaşlıların ve hastaların zor durumda kaldığını, yiyecek- içecek adı altında verilen ekmek ve pis kireçli su ile sağlıklarının bozulduğunu ve temiz hava almak için misafirhanenin kapalı alanından dışarı çıkamadıklarını belirtmişlerdir. Tutuldukları süre zarfında sadece 2 kez temiz hava almaya çıktıkları ayrıca kayıtlara geçmiştir. Ayrıca temiz suya erişimin olmadığı ve duşların kullanıma açık olmadığı da kayıtlara geçmiştir. İnsanlar yerlerde uyumuş; yatak, battaniye, yastık gibi eşyaların temini Türk hükümetinin yetkilileri tarafından maalesef sağlanmamıştır. Hükümetin bu konudaki savunması yastık, battaniye, yatak olduğu ve her gün 3 öğün yemek çıktığı şeklinde olsa da, fotoğraflarla kanıtlanan durumda yastıkların istiflenmiş şekilde ambalajlarıyla duvar diplerine dizildiği, yeni alınan yatakların ise poşetlerinin üstlerinde olduğu ve sadece göstermelik sebeple orada bulunduğu tespit edilmiştir.

4. YUKK da Düzenlenen İdari Gözetim

4.1. Sınırdışı Edileceklerin İdari Gözetimi

Türk yabancılar hukukunda sınır dışı edilmesi planlanan yabancıların idari gözetim altına alınması; idari gözetim süresi ve idari gözetim altına alınan yabancıya tanınan haklar YUKK nun 57. maddesi ile düzenlenmiştir. Ayrıca YUKK nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 59. maddesi de sınır dışı etmek üzere idari gözetimi düzenlemektedir (Ekşi, 2017). YUKK ilgili maddesinde: “Yabancılar, kolluk kuvvetleri tarafından yakalanırsa, derhal Valiliğe bildirilir. Tahliye kararına ihtiyaç duyanlar hakkında tahliye kararları Vali tarafından verilir. Değerlendirme ve karar verme süresi kırk sekiz saati aşamaz. Sınır dışı etme kararı almış, kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’nin giriş ve çıkış kurallarını ihlal eden, sahte veya mesnetsiz belge kullanan, belirli bir süre içinde makul bir mazereti olmaksızın Türkiye’den ayrılmayan, kamu düzeni ve güvenliğini bozabilecek; idari gözetim altındaki yabancılar, tutuklamayı yapan kolluk kuvvetleri tarafından 48 saat içinde geri gönderme merkezine getirilir. Ayrıca idari gözetim altına alınan kişilere kendi dillerinde bilgilendirme yapılır, itiraz yollarına başvurmak için avukatlık hizmetlerinden faydalandırılır.” Fakat yine de, idari gözetim kararı çoğu sivil toplum örgütü tarafından kesinlikle ilk çare olarak görünmemekle birlikte, doktrinde birçok akademisyen de idari gözetim kararlarını, yargı yolunu, nedenlerini ve itiraz sürelerini tartışmış ve idari gözetimin gereksiz olduğu yerler için alternatif tedbirlerin arayışına girmişlerdir. Mülteci Hakları Derneği yayımladığı İdari Gözetime Alternatif Tedbirler isimli kitapta, göçün düzenlenmesinin bugünkü modern hükümet anlayışına uygun olarak şekilde düzenlenmesini ve göçün kontrolden çıktığını noktalara müdahale edebilmek adına aynı anda daha caydırıcı ve insani tedbirler alınması gerektiği savunulmuştur. Çünkü idari gözetim kesinlikle bir tutuklama olmamakla birlikte, bir süre belirli yerlerde tutulan insanların özellikle de çocukların psikolojisinin bu durumdan kötü etkilendiği, okul çağındaki çocukların temel hak olan eğitim hakkından yoksun kaldığını ya da yeteri kadar iyi eğitim alamadığını, aile ve çocukların Geri Gönderme Merkezlerinde bir arada tutulduğunu, temel gıda ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamadıklarını gösteren bir çok söylemde bulunulmuştur. Mülteci Hakları Derneği bu konuda dünyanın geri kalan gelişmiş ülkelerdeki alternatif tedbirlerin denenebilir olduğunu savunarak, seyahat özgürlükleri için pasaportlarının geri verilmesine kadar insanın özgürlük karinesine aykırı olmayacak şekillerde alternatiflerin olduğunu öne sürmüştür.

4.2. Uluslararası Koruma Talebinde Bulunacak Yabancıların İdari Gözetimi

Uluslararası koruma başvurusunda bulunanlar, başvuruları değerlendirilip karara bağlanana kadar Türkiye’nin herhangi bir yerinde kendi şartlarıyla ve imkanları doğrultusunda kalabileceklerdir. Fakat bu kişilerin özel durumları nedeniyle barınacakları yerin belirsiz olması ve tesislerin yetersiz olması muhtemeldir. Ayrıca, bu kişilerin durumundaki bazı belirsizlikler ve rahatsızlıklar, koruma başvurusu değerlendirilinceye kadar bu kişilerin gözaltına alınmasına neden olabilir (Çelikel ve Gelgel, 2018).

Değerlendirme sürecinde olan her yabancı idari gözetim altına alınmasa da belirtilen sebeplerden dolayı bazı istisnai durumlarda uluslararası korunma başvuru sahipleri idari gözetim altına alınabilir. YUKK 68. maddede:

“Başvuru sahipleri, sadece uluslararası koruma başvurusunda bulunmalarından dolayı idari gözetim altına alınamaz ayrıca söylemek gerekirse başvuru sahiplerinin idari gözetim altına alınması zaten istisnai bir işlemdir. Başvuru yapan kişiler yalnızca şu hâllerde idari gözetim altında tutulabilir:

  1. Kimlik veya vatandaşlık bilgilerinin doğruluğu ile ilgili ciddi şüphe varsa, bu bilgilerinin tespiti amacıyla,
  2. Sınır kapılarında usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alıkonulması amacıyla
  3. İdari gözetim altına alınmaması durumunda başvurusuna temel oluşturan unsurların belirlenemeyecek olması hâlinde,
  4. Kamu düzeni ve güvenliği için tehlike oluşturması durumunda,

Bu maddelerin yanı sıra idari gözetimin gerekip gerekmediğinin değerlendirmesi de bireysel yapılır. Tek seçenek idari gözetim olmayabilir; valiliklerce başka usuller belirlenebilir.

Başvuru sahibine, kendisine gösterilen kabul ve barınma merkezinde, belirli bir yerde veya ilde ikamet etme zorunluluğu ile istenilen şekil ve sürelerde bildirimde bulunma gibi idari yükümlülükler getirilebilir (YUKK m.71/1). Başvuru sahibi, adres kayıt sistemine kayıt yaptırmak ve ikamet adresini valiliğe bildirmekle yükümlüdür (YUKK m.71/2). Tüm bu tedbirler işe yaramaz ise idari gözetim kararı uygulanır (YUKK m.68/3). Başvuru sahibinin idari gözetim süresi otuz günü geçemez. İdari gözetim altına alınan kişilerin işlemleri en kısa sürede tamamlanır.

4.3. İdari Gözetim Yetkili Makamları ve Yargı Yolu

Koşulların ortadan kalkması halinde idari gözetim derhal sona erdirilir (Madde 68/5 YUKK). İdari gözetimin her aşamasında, kararı veren makamdan, idari gözetimin sona erdirilmesi ve 71. madde kapsamındaki yükümlülüklerin veya diğer tedbirlerin (YUKK 68/6) yerine getirilmesi istenebilir. İdari gözetim altında bulunan kişi veya yasal temsilcisi veya avukatı, idari gözetim için bir sulh hakimine başvurabilir. Dilekçe yürütme organına yapılırsa, dilekçe derhal yetkili bir sulh hakimine teslim edilir. Sulh Hakimi sınavı beş gün içinde bitirir. Sulh hakiminin kararı kesindir. İdari gözetim altında bulunan kişi veya yasal temsilcisi veya avukatı, idari gözetim koşullarının ortadan kalktığı veya değiştiği gerekçesiyle yeniden sulh hakimine başvurabilir (YUKK m.68/7) (Bayraktaroğlu, 2013).

4.4. 2019’da YUKK da Yapılan Değişiklikler

Aralık 2019’da YUKK ta yapılan değişikliklerden birisi, yabancıların idari gözetimlerine ilişkindir. Kanunun değişiklikten sonraki hali şöyledir: sınır dışı etme kararı alınan bir kişiye, ülkeden ayrılmaya davet kararı çıkmamış ve ülkeyi terk etmesi için süre verilmemişse, önce idari gözaltı kararı verilirse daha sonra idari gözetim gereksiz olduğu anlaşılırsa, bu kişinin belirli bir süre içinde ikamet etme ve bildirim gibi yükümlülükleri yoktur.

Ayrıca zaten sınır dışı etme kararının verilmesi doğrudan idari gözetim kararı olmayıp idari gözetimin gerekliliği esastır. Yapılan değişiklikle birlikte, 57/A maddesinde belirtilen idari gözetime alternatif tedbirler uygulanır. Bu aşamada, kişiye sınır dışı kararı verilmeden önce kişinin kişisel durumu ve şartları da göz önüne alınarak öncelikle idari gözetim kararı verilir. YUKK 57. madde kapsamına giren ancak idari gözetime tabi tutulmayan veya idari gözetimi sona eren yabancılara gerektiğinde idari gözetime alternatif bir veya birden fazla yükümlülük getirilebilir fakat bu yükümlülük veya şartlar 24 ayı geçemez.

  1. “tek bir adreste ikamet etmek ve beyan etmek;
  2.  bildiride bulunmak;
  3. ailevi nedenlerle ülkesine dönüş;
  4.  Geri dönüşle ilgili danışmanlık hizmeti almak;
  5. Kamu hizmetine gönüllü olarak katılmak;
  6. teminat;
  7. elektronik izleme”.

Uluslararası hukukta ve ulusal mevzuatta, kişi özgürlüğü temel bir haktır. Bu sebeple kısıtlamaların uygulanacak en son tedbirler olacağı değerlendirilmekte olup, göç alanında çalışan sivil toplum örgütleri tarafından da öncelikle idari gözetime alternatif tedbirlerin uygulanması; bu tedbirler yetersiz kalması sonucunda ve mutlak zorunluluk halinde, özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran idari gözetim tedbirinin uygulanması (Aktaş, 2019) savunulmuştur.

Dolayısıyla, idari gözetimin istisnai bir tedbir olması sebebiyle alternatif tedbirlerin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda değerlendirme yapmak, valiliğin takdir yetkisi değil yükümlülüğü kapsamındadır (Balfe, 2016).

4.5. Alternatif Tedbirlerde Bir Yöntem Olarak TTDY Modeli

Mülteci Hakları Derneği tüm dünyada uygulanmaya başlayan TTDY Modelini özetle şu şekilde tanımlamıştır:

Özgürlük karinesi insanın idari gözetim altında tutulması durumunu en son çare olarak uygulamaya koydurtan bir etkin araçtır. Özgürlük karinesinin güçlenmesi, yürürlükteki kanunlar ve mevcut politikalarla entegre edilip, detaylarıyla biçimlendirildiğinde mümkündür. Yasal statülerine bakılmaksızın insan sadece insan olduğu için özgürdür. Mülteci, sığınmacı veya vatansız olması özgürlüğünün kısıtlanabileceği anlamına gelmez. TTDY Modeli uygulamaya konulurken özellikle dikkat edilen bir başka konu da idari gözetim adı altında hassas durumda olan kişilerin kapatılması durumudur. Doktrinde, birçok ülkenin artık hassas durumda olan kişilerin özgürlük haklarının güvence altına alındığı ve çoklu kırılganlık yaşama potansiyeli olan genelde refakatsiz küçükleri, aileleri ile seyahat eden çocukları, hamile kadınları, yaşlıları, zihinsel ya da fiziksel hastalığı olanları, vatansız, mülteci ve sığınmacıları kapsar.

Sonuç

Yabancıların ülkeye kabul ya da ülkeden sınır dışı edilmeleri sürecinde, bazı koşulların varlığında idari gözetim altına alınmaları devletler arasında kabul gören bir uygulamadır. İdari gözetim, sınırdan geri çevirme ve sınır dışı etme kararlarının uygulanabilmesi ve uluslararası koruma başvurusunda bulunanların başvurularının değerlendirilmesi sırasında, belli şartların varlığı halinde uygulanan bir tedbir yöntemidir (Kuşçu, 2017). Sonuç olarak, YUKK ile idari gözetimin süresi, şartları ve idari gözetimdeki yabancılara tanınan haklar belirlenmiştir. İdari gözetimdeki yabancılar polis ve jandarma karakollarında değil; Geri Gönderme Merkezlerinde tutulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla idari gözetim ile ilgili daha açık beyanlar ve yasalarda açık düzenlemeler yapılmıştır. YUKK ile birlikte yasanın belirttiği haller dışında hiç kimsenin özgürlüğünün kısıtlanmaması için düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca YUKK ile getirilen birçok değişiklik vardır fakat bu yeni düzenlemenin günümüzde ne kadar kusursuz kullanıldığını tartışmak da gerekir. Bilindiği üzere özellikle hassasiyet gerektiren kesim çocuklardır ama halen aileleriyle birlikte Geri Gönderme Merkezlerinde tutulan ve eğitiminden mahrum bırakılan çok fazla çocuk vardır. YUKK dan önce haksız yere idari gözetimde kötü şartlarda tutulan yabancıların olması ülkemiz adına üzücü olmakla beraber AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği kararlar da AB yolunda kötü şekilde Türkiye’nin önüne çıkan bir durumlardan biridir.

Şevval ÇOKLAR / Sizden Gelenler

Bahçeşehir Üniversitesi Göç Çalışmaları Anabilim Dalı Lisansüstü Programı

Kaynakça:

AİHM Kararlarının Uygulanmasının İzlenmesi. (t.y.). Erişim Adresi: https://www.aihmiz.org.tr Erişim Tarihi: Aralık, 2021.

Akbulut, M. (2019). Geri Gönderme Merkezlerindeki Fiziksel Koşullara Karşı Başvuru Yolları. Public and Private International Law Bulletin, 39 (1), 1-32.

Aktaş, M. (2019). Geri Gönderme Merkezlerinde Uygulanan İdari Gözetimin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Özgürlük ve Güvenlik Hakkı’ Başlıklı 5 İnci Madde Perspektifinden Değerlendirilmesi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitli Kurumu Akademik Dergisi, 2(2), 61-78.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. (2020). Mahkeme İç Tüzüğü. Erişim Adresi: https://www.anayasa.gov.tr/tr/yayinlar/insan-haklari-bilgi-bankasi/avrupa-insan-haklari-mahkemesi/aihm-ic-tuzugu/ Erişim Tarihi: Aralık, 2021. 

Aybay, R. (2005). Yabancılar Hukuku. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Balfe, R. (Raportör). (2016). Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Administrative Detention. Hukuk ve İnsan Hakları Komitesi Raporu, Doc: 14079.

Bayraktaroğlu Özçelik, G. (2013). Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Hükümleri Uyarınca Yabancıların Türkiye’den Sınır Dışı Edilmeleri, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (108), 211 – 258.

Çelikel, A. Öztekin Gelgel, G. (2014). (Yabancılar Hukuku, 20. basım). İstanbul.

Ekşi, N. (2014). 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda İdari Gözetim. Beta Yayınevi..

Ekşi, N. (2011). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Abdolkhani ve Karimnia v. Türkiye Davasında Verdiği 22 Eylül 2009 Tarihli Kararın Değerlendirilmesi. (86-114). (Eds. Çelebi Ö., Özçürümez, S., Türkay, Ş.). ​​İltica, Göç ve Vatansızlık: Kuram, Gözlem, Politika içinde. UNHCR.

Erkem, N. (2013). Abdolkhani ve Karimnia / Türkiye Kararının Uygulanması-İzleme Raporu. İHOP AİHM Kararlarının Uygulanması İzleme Raporları.

European Court of Human Rights. (2010). Tehrani and Others v. Turkey. Erişim Adresi: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-125012 Erişim Tarihi: Aralık, 2021. 

Huysal, B., Şermet, B. (2014) 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Korum Kanunu’nun 57. Maddesi Çerçevesinde Hakkında Sınır Dışı Kararı Alınan Yabancıların İdari Gözetimi: Prof. Dr. Feridun Yenisey’e Armağan. Beta Yayınevi.

International Detention Coalition. (t.y.).Erişim Adresi: https://www.idcoalition.org Erişim Tarihi: Aralık, 2021. 

Kaplan, E., Tamer, A. (2000). Adil Yargılanma Hakkı. Uluslararası Af Örgütü.

Kuşçu, D. (2017). Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Hükümleri Uyarınca Sınır Dışı Edilmelerine Karar Verilen Yabancıların İdari Gözetim Altına Alınmaları, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 22(37), 241-284.

Kuşçu, D. (2017). Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Hükümleri Uyarınca Yabancıların Sınır Dışı Edilmeleri. On İki Levha Yayıncılık.

Mültecilerle Dayanışma Derneği. (2020). Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanunu Kapsamında İdari Gözetime Alternatif Yöntemlerin Değerlendirilmesi.

Özbek, N. (2015). AİHM Kararları Işığında YUKK’nda İdari Gözetimin Uygulandığı Mekânlar Hakkında Ortak Sorunlar, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (18), 15-50.

Türgenç, B. (2018). Türkiye’de İdari Gözetim Kurumu: Hukuki Rejim ve Uygulama. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi SBE.

Wisher, D. (2004). The Administrative Detention of Non-Nationals Pursuant to Immigration Control: International Law and Constitutional Law Perspectives, The International and Comparative Law Quarterly, 53(4), 897–934.

Yalçıntaş Deli, S. (2020). Uluslararası İnsan Hakları ve Mülteci Hukuku ile 6458 Sayılı Kanuna Göre Sığınmacıların İdari Gözetimi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...