Sivil Toplum Örgütlerinin Uluslararası Hukuktaki Yeri

 

Özet

Küreselleşen dünyada, sivil toplum kuruluşlarının her geçen gün rolü değişiklik göstermekte ve artmaktadır.  Değişen bu düzene oldukça kolay uyum sağlayan sivil toplum kuruluşları, devletleri ve halkları da bu uyuma katmaya çalışarak ilerlemektedirler. Birçok devlet küreselleşmenin gerisinde kalmamak adına bu kuruluşlarla olan ilişkilerini arttırmaktadırlar.  Sivil Toplum Kuruluşlarının devlet içinde ve dışında, politikalara ve hukuka katkıları oldukça büyüktür.  Bu gönüllü kuruluşların objektif uzman görüşleri, halk ile devlet arasındaki köprü rolü, uluslararası normları gözetmeleri, ortak iyi için çalışmaları onları oldukça avantajlı bir konuma getirmektedir. Uyuşmazlıkların çözülmesinde,  insani yardım alanlarında, uluslararası kuruluşlara belge ve bilgi sağlama ve bunlar gibi birçok konuda yukarıda bahsedilen kimliklerini kullanarak hareket etmektedirler. Bu hareketler sadece politik alanla sınırlı değildir. STK’ların uluslararası hukuktaki statüsü ve rolleri  her geçen gün gittikçe artmaktadır. Bu makale, STK’ların tanımı ve rollerinden başlayarak, STK’ların uluslararası hukuktaki artan rol ve statüleri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Hükümet Dışı Kuruluşlar, Sivil Toplum Kuruluşları (NGO), Uluslararası Hukuk

 

1. Giriş

Vestfalya sonrası dönemde, uluslararası alanda sadece devleti meşru hukuk kişisi kılan anlayışın daha sonrasında içine uluslararası organizasyonları da alarak ilerlemesiyle giderek şekil değiştiren bir sürece girilmiştir. Son 30 yılın öncesinde devletlerin gücü hala elinde tuttuğu düzen yerini; devletlerin devlet-dışı aktörlere de fikir ve rol hakkı tanıdığı daha demokratik bir düzene bırakmıştır. Bu son zamanlarda, gelişen ve artan rolüyle sivil toplum örgütlerinin birçok konuda farkındalık yarattığı, halkı harekete geçirdiği ve uluslararası örgütler dahil olmak üzere birçok önemli hukuksal ve politik kararı etkiledikleri gözlemlenmektedir. Bu çalışma, sivil toplum örgütlerinin tanımsal sorunundan başlayarak,  bu örgütlerin giderek artan rol ve etkinliklerine, uluslararası hukuktaki konumlarına ve artan yetkilerine değinmek amacıyla yazılmıştır.

 

2. Sivil Toplum Örgütleri ve Hükümet Dışı Kuruluşlar

Sivil toplum örgütleri uluslararası arenada birçok farklı isimle tanımlanmaktadır. Sivil toplum örgütleri, en genel tanımıyla;resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen kuruluşlardır (Kurt, 2015, 202).  Türkçe’de STK olarak geçen söz konusu kavram, İngilizce karşılığı ile; ‘Non-Governmental Organizations (NGOs)’ katılım veya temsilen hükümete dâhil olmayan doğal ve yasal şahıslar tarafından yaratılan hükümet dışı örgütler şeklinde ifade edilmektedir(Talas, 2011, 390). Bu isim çokluğu hem terminoloji bakımından hem de algı bakımından farklılıklar yaratmaktadır. Özellikle Türkiye’de, Batılı kullanım olan  “Non -Governmental Organizations’ yani hükümet dışı kuruluşlar, içinde bulundurduğu “devletin dışında” anlamıyla sanki devlete karşı-zıt olarak algılanmıştır. Bu ters algının giderilmesi adına 1995 yılında  Küresel Yönetişim Komisyonu’nun ‘Küresel Komşuluk’ adıyla yayınlanan raporunda kullanılan ‘Sivil Toplum Örgütleri’ kavramı; ‘Hükümet Dışı Örgütler(HDK)’ yerine öne çıkarılmaya çalışılmıştır(Başlar, 2005,15). Dernek, cemiyet, grup, hareket, örgüt ve vakıf gibi farklı terminolojileri kapsayan hükümet dışı örgütler kullanımı aynı zamanda İngilizcedeki karşılığı ile de sosyal bilimlerde sıkça kullanılmaktadır.

Hükümet dışı örgüt kavramı, ulusal ve uluslararası alanda sorun olarak kabul edilen konularla ilgilenen ve faaliyet alanı olarak da çoğu zaman uluslararası alanı seçen kuruluşları tanımlamak için kullanılır. Geniş kapsamda ele alındığında ise hükümet dışı örgüt kavramı, sivil toplum örgütleri ile aynı anlamda kullanılmaktadır. (Acar, 2020, s. 57)

Hükümet Dışı Kuruluşlar terimi her ne kadar Türkiye’de tercih edilmese de bu yazıda yabancı kaynaklarla eşdeğer ilerleyebilmek ve HDK’nın geniş yelpazesinden yararlanabilmek adına “HDK” terimi kullanılacaktır. Yukarıda bahsedilen tanım karmaşası sadece terminolojik bir sorun olmamakla birlikte, HDK’ların uluslararası örgütler ve devletlerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Bu karmaşadan kaçınmak,  kendi temel taşlarına ve kriterlerine uygun HDK’larla çalışabilmek adına uluslararası örgütler ve devletler, çalışmak isteyebilecekleri HDK tipleri konusunda kriterler koymuşlardır. Bu kriterlere büyük ve önemli örnekler olarak Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Konseyi’nin kriterleri verilebilir.

 

2.1.Birleşmiş Milletler ve  Hükümet Dışı Kuruluşların Tanımı

Birleşmiş Milletler’in kurucu anlaşması olan  BM Şartı’nın, bir diğer adıyla “UN Charter”ın,  71. maddesinde yer alan: “Ekonomik ve Sosyal Konsey, kendi yetkisine giren sorunlarla uğraşan sivil toplum kuruluşlarına danışmak için uygun düzenlemeler yapabilir. Böyle düzenlemeler uluslararası örgütlerle ve gerektiğinde, Birleşmiş Milletler’in ilgili üyesine danışıldıktan sonra ulusal örgütlerle de yapılabilir.” (Birleşmiş Milletler Antlaşması, n.d.) ifadesiyle  HDK tanımlanmıştır. Daha sonra BM Genel Kurulu’nun 1996/31 sayılı kararnamesinde bu ifadeye daha fazla anlam yüklenmiştir. Bu kararnamede, ECOSOC’un çalışabileceği HDK’ların amaç ve faaliyetlerinin BM Şartları ve temel ilkeleriyle uyumlu olması, faaliyet gösterdiği alanda temsilci bir konumda bulunması, bir müdürü ve yerleşik bir merkezinin bulunması, hükümetler ve devletlerarası bir antlaşma ile kurulmamış olması gerektiği şartları koşulmuştur.

 

2.2.Avrupa Konseyi ve Uluslararası Hükümet Dışı Kuruluşlar

1986  yılında Avrupa Konseyi’nin hazırladığı “Uluslararası Hükümet Dışı Kuruluşların Hukuksal Kişiliğinin Tanınması” adlı sözleşmenin 1. maddesinde yer alan kriterler sözleşmeden yararlanabilecek HDK’ları işaret etmektedir. 1. maddede yer alan kriterler şöyle sıralanabilmektedir: Faaliyetlerinin uluslararası faydasının olması, kâr- amacı gütmemesi, taraf devletlerden birisinin iç hukukuna tabi bir belge ile kurulmuş olması,  en azından iki devlette etkisi olan faaliyetler yürütmesi, taraf devletlerden birisinde merkezinin bulunması,  bu taraf ülkede veya bir başka taraf ülke topraklarında merkezi yönetim ve kontrol biriminin olması (Başlar, 2005, s. 28). Bu sözleşmenin çok açık alan bıraktığına karar veren Konsey daha sonrasında bu sözleşmeye ek olarak açıklayıcı bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda, yukarıda verilen kriterler daha açık bir şekilde ortaya konmuş daha keskin sınırlar çizilmiştir. Bu sayede HDK’lar belirli bir kalıba sığdırılmışlardır.

 

3. Hükümet Dışı Kuruluşların Uluslararası Arenada Rol ve Etkinlikleri

Hükümet Dışı Kuruluşlar, devlet dışında bir perspektif sunmaları, tarafsız olmaları, gönüllü bir şekilde hareket etmeleri, objektif ve uzman görüşleri sunabilmeleri gibi birçok avantaja sahiptirler. Tüm bu avantajlar HDK’lara halk ile daha kolay uyum sağlamak ve birlikte, hızlı hareket edebilmek gibi olanaklar sağlar. Küreselleşen düzende devletler, kendilerinden daha düşük maliyetle daha hızlı hareket alabilen bu kurumlarla çalışma zorunluluğu hissetmeye başlamışlardır. Devlet iradesine bağlı olan uluslararası hukuk ve politika sisteminde, devletlerin kendi toplumunun ve uluslararası toplumun iyiliği için hareket etmek üzere yönlendirilmesi gerekmektedir. HDK’lar hem halkın sözcüsü rolünde hem de bir uzman görüşü belirtmek üzere devletleri yönlendirmek için harekete geçerek uluslararası arenada yerlerini almaktadırlar.

HDK’ların devletlerin ve örgütlerin kararlarını etkilemekteki rollerinin birçok önemli örneği bulunmaktadır. Hala etkin olarak  çevre ve doğa için eylem ve hareketlerde bulunan Greenpeace’in, Antartika’nın “Dünya Parkı” olarak kabul edilmesindeki rolü ve eski Brent Spar Petrollerinin denize batırılması karşısındaki eylemleri önemli örnekler olarak tarihte yerini almıştır. Bir başka önemli örnek ise Soğuk Savaş dönemi sonrası HDK’ların Yugoslavya ve Ruanda’da işlenen suçların yargılanması için harekete geçmeleri ile görülmüştür. İnsan Hakları İzleme Örgütünün, 1992 yılında bir Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulmasını teklif etmesinin ardından William Pace Dünya Federalist Hareketi daimi bir ceza mahkemesinin kurulmasını sağlamak amacıyla, 30 kadar hükümet dışı kuruluşun başkanını Birleşmiş Milletlere davet etmiştir (Başlar, 2005, s. 97). Daha sonra Genel Kurulunda onayıyla  uluslararası ceza mahkemelerin kuruluşu için resmi bir girişim başlamıştır.

HDK’ların politik kararlara olduğu kadar uluslararası hukuka olan katkıları da yadsınamaz bir gerçektir. İnsan hakları, çocuk hakları, azınlık hakları gibi birçok konuda aktif ve etkili rol oynamışlardır. 1983 Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1981 Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı, 1993 İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin kurulması, Kültürel Çeşitlilik Sözleşmesi gibi önemli sözleşme ve kurumların ortaya çıkmasında HDK’ların izleri açıkça görülmektedir. Küresel ısınma, çölleşme, sürdürülebilir kalkınma gibi küresel olarak kriz kabul edilen konularda HDK’lar hem halkı bilinçlendirme hem de onları  harekete geçirme konusunda oldukça başarılıdır.

Hükümet Dışı Kuruluşlar aynı zamanda ‘amicus curiae’ olarak mahkemelere katılabilmektedirler. Roma hukukundan İngiliz common law sistemine aktarılmış Latince bir kavram olan ‘amicus curiae’, Türkçe’ye ‘mahkemenin dostu’ veya ‘dava arkadaşı’ olarak çevrilebilir (Başlar, 2005, 106). Üçüncü kişilerin, kapsamlı ve uzman görüş raporlarıyla mahkemeyi bilgilendirmek istemesiyle ortaya çıkan durumdur. Mahkemeyi aydınlatmak ve objektif bir görüş katmak adına HDK’lar uluslararası yargı organlarına başvurmaktadırlar. HDK’lar davalarda devlet raporlarını, uluslararası normların ihlali konusunda prosedür süresi boyunca analiz ederler. Daha sonrasında, devletlerin uluslararası norm veya kuralları ihlal etmeleri durumunda, kamuoyunu bu ihlallerle ilgili bilinçlendirme kampanyalarıyla öne çıkarlar. Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi önemli mahkemelere amicus raporları vermek adına birçok HDK başvurusu olmuştur. Bazı mahkemelerde HDK’ların hukuksal statüsü, o mahkemenin kurucu sözleşmesi üstünde belirsiz kaldığından dolayı davaların birkaçında amicus rapor verme istekleri reddedilmiştir. Ancak bu durum onları tekrar başvurmaktan alıkoymamıştır.

Hükümet Dışı Kuruluşların mahkeme dışında da devletler arasındaki sorunlara tarafsız yanlarıyla çözüm getirmeye çalıştıkları gözlenmektedir. Karmaşıklık içerisinde olan ülkelerde, sahada ve saha dışında, çatışan tarafları barışçıl yollarla bir araya getirmeye çalıştıkları, arabulucu rolünü üstlendikleri görülmüştür. Sahadaki rolleri sayesinde yerel aktörlerle bire bir bağlantılara sahiptirler. Bu bağlantılar, onları çözüm bulunması gereken bölgelerde devletlerden daha aktif ve etkili kılmaktadır. İç karışıklıkları çözmekte yetersiz olarak görülebilecek devletlerde, devletin kendisinden çok HDK’lar barışın yapılması ve sürdürülmesi için etkin rol oynamaktadır. Bu tür tarihi örnekler: Somali, Afganistan, Sudan ve Bosna Hersek gibi ülkelerde görülebilmektedir.

HDK’ların ifa ettiği görevlerin en temellerinden biri HDK’ların bilgi ve belge sağlayabilme özellikleridir. Yukarıda bahsedilen rollerin içerisinde de bulunan bu özellik, onların kapsamlı, objektif ve en güncel bilgileri toplayarak elde ettikleri raporlarla ortaya çıkmaktadır. Özellikle çevre kirliliği, küresel ısınma ve insan haklarının ihlali gibi kritik konularda ortaya koydukları raporlar devletlere, insanlara ve uluslararası organizasyonlara yol gösterici niteliğindedir. Bu raporlar, politik kararları şekillendirirken aynı zamanda halkları da yanlış ve çarpıtılmış bilgiden kurtarmaktadırlar. Yukarıda ele alınan tüm özellikler, HDK’ların karar mercileri ile olan ilişkilerini, diplomasiye nasıl şekil verebileceklerini, bilgilere birinci elden ulaşarak birçok alanda gönüllü bir şekilde çalıştıklarını göstermek amacıyla yazılmıştır. Bu özellikler HDK’ların hem uluslararası politikada hem de uluslararası hukuktaki konumunu açıkça gözler önüne sermektedir.

 

4. Uluslararası Hukukta Devlet Dışı Aktörler

Hükümet Dışı Kuruluşlar’ın,hukuki kişiliği ve haklarına geçmeden önce sağlıklı bir inceleme olması adına, bu bölümde, uluslararası arenada devlet dışı aktörlere yaklaşım incelenecektir. Devlet dışı aktörler içerisinde uluslararası kuruluşlar, çokuluslu şirketler, hükümet dışı kuruluşlar ve ulusötesi suç örgütlerini, silahlı grupları barındırmaktadır.  Devlet dışı aktörlerin en önemli özelliği isimlerinde de geçtiği üzere devlet otoritesinden ayrı ve bağımsız olmalarıdır. Uluslararası kuruluşlar, kurucu anlaşmalarında bir devletin adı altında olmasalar bile, karar mercilerinde devletleri barındırdığından devlet dışı aktör sayılamazlar.

Vestfalya ile birlikte hukukun tek meşru kişisi devlet kabul edilmiştir ve bu sebeple uluslararası hukuk “devletlerin hukuku” olarak anılmıştır.  Ancak bu durum 11 Nisan 1949 tarihinde değişikliğe uğramıştır. Bu değişiklik Uluslararası Adalet Divanı’nın Birleşmiş Milletler’e vermiş olduğu danışma görüşünde Birleşmiş Milletler’in uluslararası bir kişiliği olduğunu ve devletlerden ayrı olarak hareket ettiğini söylemesi ile gerçekleşmiştir. Bu ifade sayesinde Birleşmiş Milletler devletler hukukunda kişi olarak yerini almıştır. UAD’nin bu danışma görüşü sonrasında, uluslararası organizasyonların kişilik kazanmasıyla “devletlerin hukuku” yerini “uluslararası hukuka” bırakmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde, küreselleşen ve yapı taşları değişen uluslararası hukukta devlet dışı aktörlerin yeri yadsınamaz bir şekilde büyümüştür. Bu bölümde devlet dışı aktörlere yaklaşım Papalık, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı, Malta Egemen Düzeni gibi “sui generis (kendine özgü)” kurumlar ve ulusötesi suç örgütleri, ulusal kurtuluş hareketleri üstünden analiz edilecektir. Bu kuruluşlar, daha sonra bahsedilecek olan HDK’ların uluslararası hukuktaki statüsüne teorik bir yaklaşım sergilemek için ele alınacaktır.

 

4.1.Papalık

Vatikan şehrinin ‘de facto’ adı olan Papalık, Vatikan şehrinden ayrı olarak uluslararası hukuk kişiliğine sahiptir. BM’nin kurulduğu yıllarda Roma Katolik Kilisesi, hem bir devlet olmadığından hem de BM’nin kurucu sözleşmesinde yer alan BM’nin şartlarını ve kararlarını uygulama, her daim barışın yanında yer alma gibi tarafsızlıktan uzak durumlara düşmek istemediğinden başvurmamıştır.  Papalık’ın Birleşmiş Milletler ile ortak bulunduğu uluslararası organizasyonlardaki çalışmaları, BM ile ilişkilerini geliştirmiştir. Karşılıklı yapılan konuşmaların sonrasında Papalık, 1964’te BM nezdinde ilk daimi gözlemcilik misyonunu kurmuştur (Başlar, 2005, s. 181). Papalık makamı bir devlet dışı aktör olarak günümüzde de BM’de gözlemcilik statüsüne sahiptir. Aynı zamanda Papalık, 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi, 1993 Viyana İnsan Hakları Konferansı gibi önemli uluslararası konferanslara katılmaktadır. Papalık’ın gerçek anlamda toprağı olmadığı için devlet

olarak kabul edilmemekle birlikte Katolik Kilisesi adına “konkordat” denilen iki taraflı anlaşmalar imzalayabilmektedir (Başlar, 2005, s. 182).

 

4.2.Malta Egemen Düzeni

Temellerinde haçlı seferleri için savaşmak olan bu kuruluş, savaşmak ve korumak için gittikleri her yerde hastane ve manastırlar yapmışlardır. Malta Adası’na Napalyon’un müdahalesi ile birlikte askeri amaçlarından vazgeçen bu kuruluş, kendilerini insancıl faaliyetlere adamıştır. Bu faaliyetlerin kontrolü adına Papalık, Egemen Düzen’in başına “Büyük Üstad” atamıştır. 1921 tarihinden sonra “Büyük Üstad” ve Büyük Şansölye devlet başkanlarına tanınmış gümrük ayrıcalığından yararlanmaya başlamışlardır. Egemen Düzen’in kurucu sözleşmesinin 3.maddesinde bu Düzen’in uluslararası hukuk kişisi olduğu belirtilmektedir. Bu şartı kabul etme taraftarı olan her ülke için Egemen Düzen uluslararası hukuk kişiliğine sahiptir.  Günümüzde Egemen Düzen uluslararası arenada, uluslararası örgüt temsilcilerin sahip olduğu ayrıcalık ve dokunulmazlıklara sahiptir. Kendini tarafsız ve insancıl bir yardım kuruluşu olarak gören Düzen’in 90’dan fazla ülkeyle diplomatik ilişkisi vardır. Fransa, Almanya Yunanistan ve Amerika gibi ülkeler Egemen Düzen’in pasaportlarını tanımaktadır.

 

4.3.Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı

Uluslararası Kızılhaç Komitesi (International Committee of the Red Cross; ICRC), bir insani yardım kuruluşudur.  Bu kuruluş, 1949 yılındaki 192 devletin taraf olduğu Cenevre Sözleşmeleri’nde, taraf devletlerin imzası ile uluslararası ve iç çatışmalarda kurbanları korumak için yetki almıştır. 1977’de Sözleşmelere ek olarak ortaya çıkan protokolde, bir çatışma durumunda taraf devletlerin ICRC ile birlikte hareket etmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Bugün birçok ülkede aktif olarak yer alan yardım kuruluşu olarak varlığını sürdürmektedir.  ICRC, 1915 yılında İsviçre Medeni Kanunu’na göre kurulmuş bir dernek statüsünde olduğu için  HDK olarak kabul edilmekle birlikte bir uluslararası örgütten farklı olmayan uluslararası hukuk kişiliğine sahiptir. Bu alışılagelmedik özelliği ile uluslararası hukukta, hukuksal kişiliği resmi olarak kabul edilen ilk HDK olma özelliğine sahiptir(Başlar, 2005, s.189). ICRC, birçok ülkeyle imzalamış olduğu merkez anlaşmalar sayesinde bu ülkelerde diplomatik ayrıcalıkları vardır. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’de gözlemcilik statüsüne sahiptir.

 

4.4.Ulusötesi Suç Örgütleri

Devlet dışı aktörlerin kötü yanını temsil eden ulusötesi suç örgütleri, devlet dışı aktörler olarak yerlerini alırken hükümet dışı kuruluş sayılamazlar. İlk bölümde de bahsedildiği üzere uluslararası arenada HDK’lar barışçıl ve meşru amaçlarla hareket etmelidirler. Barışın yanında olmak her zaman meşru hareketler üstünden sergilenemeyebilir. HDK’lar kamuoyunu harekete geçirmek amacıyla yerel kanunlara uymayan gösteri ve protestolar da bulunabilirler. Ancak bu meşru olmayan hareketler bile barış adına yapılmaktadır. Devlet dışı aktör olan ulusötesi suç örgütleri, uyuşturucu kaçakçılığı, silah ticareti, terör eylemlerinde bulunan yapılardır. Bu yapılar her ne kadar sivil toplum hareketi olarak görünse bile HDK’lar ile ve onların gayeleriyle zıt yönde ilerlemektedirler. Bu nedenlerden dolayı, ulusötesi suç örgütleri uluslararası arenada bir hukuk kişiliği kazanamazlar. Yukarıda da belirtildiği üzere HDK’lar devletlerin istekleri doğrultusunda uluslararası hukuk kişiliği kazanabilmektedirler. Aynı zamanda HDK’lar zaman için değişime uğrayarak uluslararası örgüt olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler. Bu tarz sui generis durumlar diğer HDK’lara da örnek teşkil etmektedir.

 

5.Uluslararası HDK’ların Hukuksal Statüsü

Uluslararası hukuksal kişilik bir birime hak ve yükümlülükler sahibi olma, haklarını koruması için uluslararası taleplerde bulunabilme, ulusal yargı sistemlerinde dokunulmazlık ve ayrıcalık sahibi olma, uluslararası hukukta geçerli anlaşmalar yapabilme gibi haklar tanımaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere devletler bu uluslararası hukuk kişiliğine tam olarak sahiptirler. Devletlerle birlikte uluslararası organizasyonlar, yukarıdaki unsurlara fonksiyonel olarak sahip olabilmektedirler. HDK’lar uluslararası arenada birçok alanda, birçok ülkede uluslararası hukuk kişiliğine sahip olmadan görev yapmaktadırlar. Bu süreçlerde işbirlik anlaşmaları imzalamakta, yargısal ve yarı yargısal süreçlerde devletler aleyhine şikayette bulunmakta ve dava açmakta, personelini dünyanın en sorunlu bölgelerinde konuşlandırmakta, sahada çalışan personelini tehlikeye atmakta, uluslararası konferanslara katılmakta, uluslararası kuruluşların bulundukları şehirlerde temsilcilikler açmaktadırlar (Başlar, 2005, s. 206).Tüm bu tehlike ve görevlerin altına girerken, yaptıkları anlaşmaların geçerliliği olması, dokunulmazlık ve ayrıcalıklardan yararlanabilmesi, uluslararası mahkemelere başvurması, eğer kuruluş amaçlarının tersinde bir harekette bulunursa sorumlu tutulabilmeleri için HDK’ların uluslararası hukuk kişiliğinin tanınması gerekmektedir. Böylece kurdukları ilişkiler ve yaptıkları işler hukuki bir zemine oturmuş olacaktır. Aşağıdaki bölümde HDK’ların uluslararası hukuktaki “de facto” konumuna işaret edecek örnekler ele alınacaktır.

 

5.1.Antlaşma Yapma Ehliyeti

HDK’lar ilişki içinde bulundukları devletler ve uluslararası kuruluşlarla hukuki konumlarından dolayı “antlaşma (treaty)” yapamamaktadırlar. Ancak bu kuruluşlarla artan ilişkileri sonucunda “anlaşmalar (agreements)” yaptıkları görülmektedir. 1970’li yıllarda üçüncü dünya ülkelerinin artan kredi borçları için HDK’lar devletler ile “doğa-için-borç takası” anlaşması yapmışlardır. Bu anlaşma, HDK’ların yapmış olduğu ilk anlaşma türüdür. Borçlarını ödeyebilmek için doğal alanlarını bile tahrip eden üçüncü dünya ülkelerinin borçlarını, World Wide Fund for Nature(WWF) ve Conservation International gibi uluslararası HDK’lar ucuz fiyata satın almışlardır. Bu anlaşmalar doğrultusunda, borcu üstlenen HDK’ların eşliğinde devletler, çevre koruma konusunda politikalar izlemeyi kabul etmişlerdir. HDK’lar ve devletler arasındaki anlaşmaların farklı örnekleri de bulunmaktadır. Bunlar mutabakat zaptları, mektup teatisi ve merkez anlaşmaları olarak sıralanabilmektedir. Yukarı kısımda ele alınan Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı ve İsviçre arasında yapılan uluslararası hukuk kişiliği ortaya koyan anlaşmada merkez anlaşmaya iyi bir örnektir.

HDK’ların uluslararası arenadaki anlaşmaları sadece devletlerle sınırlı kalmamaktadır. HDK’ların aynı zamanda uluslararası kuruluşlarla da birçok anlaşması bulunmaktadır. Dünya Gıda Programı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Avrupa Birliği İnsancıl Yardım Hizmeti gibi birçok farklı uluslararası kuruluşla farklı türlerde anlaşmalar yapmaktadırlar. Bu yapılan “anlaşmaların” normal “antlaşmalardan” hüküm olarak bir farklılıkları yoktur.

1961 Viyana Antlaşmalar Hukuku (Vienna Convention on the Law of Treaties) gereğince bir antlaşmanın uluslararası hukukta geçerli olabilmesi için bu anlaşmanın devletler arasında yazılı bir belge olarak ortaya konması gerekmektedir. Aynı zamanda sözleşme, uluslararası hukuk kişileri ile devletler arasında ortaya çıkabilecek antlaşmaları yok saymamaktadır. Burada söz konusu olan durum, “bir hukuk kişisi” ile yapılan antlaşmaların hukuki bir yeri olmasıdır. Bu doğrultuda, HDK’lar devletlerle uluslararası hukuk bağlamında anlaşma yapamamaktadırlar.

 

5.2.Yargısal ve Yarı-Yargısal Süreçlere Katılım

HDK’ların uluslararası hukuk kişiliği olmadığı için UAD’nin önünde davalı veya davacı olarak bulunamamaktadırlar. Devlet dışı aktörler sadece bir devlet aracılığıyla zararlarını giderilmesini isteyebilirler. HDK’ların uluslararası hukuk kişiliğindeki boşluk yüzünden devletlerin verdikleri zarar doğrultusunda HDK’lara karşı uluslararası yükümlülükleri yoktur. Yukarıdaki bölümlerde de ele alındığı üzere HDK’lar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi tam yargısal, Dünya Ticaret Örgütü Temyiz Organı gibi yarı yargısal organlarda kendi adlarına veya davanın tarafları adına yargılama sürecine katılma hakkı (locus standi) elde etmektedirler (Başlar, 2005, s. 216). HDK’lar uluslararası arenada normları ve hakları korumakla yükümlü hissettiklerinden sorumluluklarının bir parçası olarak bu değerlere zarar veren kuruluşları uluslararası yargı organlarının önüne getirebilme hakkı kazanmışlardır. Bu hareket üçüncü tarafın müdahalesi olarak adlandırılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişisel başvurular kısmında hükümet dışı her kuruluşun mahkemeye başvurabileceği belirtilmiştir. Bu hak sadece örgütlenmiş HDK’lara değil tüm gruplara tanınmıştır. Buna benzer bir başka hak; BM İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki azınlıkları korumakla yükümlü komitenin yapısında görülmektedir. Bu hak doğrultusunda, HDK’lar büyük çaplı bir insan hakları ihlali olduğunda kişiler adına başvuru yapabilmektedirler.

Yukarı bölümlerde de ele alındığı üzere, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde HDK’lar hem tarafların gözeticisi hem bilgi verme hem de mahkeme kararlarını denetleme rolüyle yerlerini almaktadırlar. Devlet ile bir HDK arasında geçen uyuşmazlığın mahkemeye taşınmasının ilk örneği Rainbow Warrior davasında görülmüştür. Greenpeace’e ait bir gemi Yeni Zelanda sularında Fransız istihbaratı tarafından batırılınca Greenpeace ve Fransa uyuşmazlığı aralarında anlaşma yaparak Hakem Mahkemesi’ne taşımışlardır.  Bu dava sonucunda Fransa Greenpeace’e tazminat ödemiştir.

 

5.3.Dokunulmazlık ve Ayrıcalık Sahibi

HDK’lar uluslararası arenadaki rolleri gereğince birçok devlet ve uluslararası kuruluşlarda temsilciliklere sahiptirlerdir. Örneğin;Uluslararası Af Örgütü dünyanın birçok yerinde bürolara ve  birçok ülkenin dış politika bürokratlarının sayısından daha fazla sayıda temsilciye sahiptir. Bu temsilcilerin hukuksal kişiliğinin, HDK’lar için örf ve adet hukukunda da yer alması söz konusu olmadığından dokunulmazlık ve ayrıcalıkları yoktur. HDK’lar bu tarz ayrıcalıklardan ancak bulundukları ülkenin hükümeti ile anlaşma yaparlarsa yararlanabilmektedirler. Bu anlaşmalar temsilciye yargı ve konut dokunulmazlığı, vergi ve gümrük ayrıcalığı gibi haklar tanıyabilmektedir. Dokunulmazlık hakkına devletler çok yanaşmamaktadırlar. Ancak yukarıdaki bölümlerde de bahsedildiği üzere ayrıcalıklar konusunda ciddi ilerlemeler söz konusudur.

 

5.4.Sorumluluk Sahibi Olma

Devletlerin bir başka kuruluşa hukuka aykırı şekilde davranması sonucunda sorumlu bulunması söz konusu olabilir. Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun; ‘Devletlerin Sorumluluğu’ adlı taslak belgesinde bu sorumluluğun doğma koşullarında bahsedilmiştir. Tıpkı devletler gibi HDK’lar da ulusal ve uluslararası hukuk kurallarında aykırı davranabilirler. Ancak uluslararası hukuk kişisi olmadığından, bu aykırılığın ve sonuçlarının sorumlusu olarak gösterilememektedirler. Bu durum küresel demokrasinin gelişimine ket vurmaktadır. HDK’lar sadece anlaşmalar doğrultusunda iç hukukta yargılanabilmektedirler. Örneğin yukarıda ele alınan; Greenpeace ve Brent Spar Petrol davasında Greenpeace yanlış raporlar ve bilgiler sunmuştur. Daha sonra Greenpeace’in raporlarının yanlış olduğu anlaşıldı. Eğer bu yanlış bilgi  uygulanmış olsaydı kötü sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Bu kötü sonuçlar doğrultusunda Greenpeace’in ortaya çıkardığı zararın sorumluluğunu alması söz konusu olamazdı. Tıpkı bu davada görüldüğü gibi, yanlış eylemlerin mahkemeye taşınamaması ve zararı karşılayacak bir taraf olmaması  hukuku sekteye uğratmaktadır. Sonuç olarak, HDK’lar için hazırlanacak kapsamlı bir davranış yasası, HDK’ların sorumluluklarını gösterecek, meşruiyetlerini arttıracak, kendilerini kamunun incelemesine tabi kılacak, etik davranış ve standartlara bağlılıklarını arttıracak, üye ve destekçilerine demokratik davranma güvencesini arttıracaktır (Başlar, 2005, s. 236).

 

 6. Sonuç

HDK’ların uluslararası hukuk kişiliklerini arayışı yüzyıllardır devam etmektedir. Bu tarz öneriler, devletlerin ve uluslararası kuruluşların önüne sıkça götürülse de, uluslararası hukuk kişileri  HDK’ların yasal kişiliğini kabul etmemekte ısrarcı davranmaktadırlar. Anlaşmalar yaparak, mahkemelerde üçüncü taraf olarak bulunarak ve uluslararası kuruluşlara danışmanlık yaparak HDK’lar uluslararası hukukta de facto varlıklarını göstermektedirler. Küreselleşen uluslararası düzende sayıları ve etkileri artan devlet dışı aktör olan HDK’ların bu zamanda bile dışlanması geleneksel uluslararası hukukun gelişen ve değişen düzene ayak uyduramadığını göstermektedir. Yukarıda da sıkça ele alındığı üzere,HDK’lar uluslararası hukukun gelişmesinde ve şekil değiştirmesinde aktif rol almışlardır. HDK’ların yaptıkları iyi ya da kötü eylemlerin altında sorumluluk sahibi olmaları, anlaşmalarının uluslararası hukukta bir yerinin olması, hakları çiğnendiğinde bir mahkemeye başvurabilmeleri adına uluslararası hukuk kişiliğine sahip olmaları gerekmektedir. De facto olarak gerçekleştirdikleri eylemler göze alındığında HDK’lara uluslararası hukuk kişiliği verilmemesi için mantıklı bir sebep bulunmamaktadır.

 

 

GÜZİDE GÜLİZAR DOĞAN

SİVİL TOPLUM OKUMALARI STAJYERİ

 

 

KAYNAKÇA

Acar, Ü. (2020). Uluslararası Siyasetin Belirlenmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının(NGO) Rolü ve Önemi. Uluslararası Sosyal Bilimler ve Eğitim Dergisi, (2), 57-80. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1045604

Başlar, K. (2005). Uluslararası Hukukta Hükümet Dışı Kuruluşlar. Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 24.

Milletler, B. (1945). Birleşmiş Milletler Antlaşması https://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/6535501-Birlesmis-Milletler-Antlasmasi.pdf adresinden alındı

ECOSOC Resolution 1996/31. (n.d.). https://www.unov.org/documents/NGO/NGO_Resolution_1996_31.pdf adresinden alındı

Kurt, S. (2015). HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 4(8), 200-214. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/84830

Talas, M. (2011). SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ve TÜRKİYE PERSPEKTİFİ. TÜBAR, (29), 387-401. https://d1wqtxts1xzle7.cloudfront.net/32601219/sivil_toplum_kuruluslari_ve_turkiye_perspektifi.pdf?1387599118=&response-content-disposition=inline%3B+filename%3DSivil_toplum_kuruluslari_ve_turkiye_pers.pdf&Expires=1606592781&Signature=c1dcbJoNX2L4UmioE1Wwr

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...