Sırbistan’da cumhurbaşkanlığı için yapılan ikinci tur seçimlerin lideri Tomislav Nikoliç oldu. Sırbistan’ın yeni yüzü biraz daha sert, biraz daha karanlık ve biraz daha ketum olacak. Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya sorunlarında Sırbistan’ın kilit ülke olduğuna inanıyorsak bölge istikrarının yeni dönemde sarsıntı geçireceği de kesin. 2004’den bu yana Sırbistan’da Boris Tadic’i muhatap alanlar açısından da kuşkusuz ki yeni dönem biraz daha sıkıntılı ilişkiler anlamına geliyor. Nikoliç dönemi, Rusya’ya daha yakın, ABD’ye mesafeli, AB hedefinden vazgeçmiş bir Sırbistan anlamına da gelmiyor. Tadiç’in izlediği politikaların devam ettiği ancak söylem ve eylemde bir ton daha sert ve açık bir Sırbistan söz konusu olacaktır.
Başkanlık İnadı
Tomislav Nikoliç, beş kez girdiği cumhurbaşkanlığı yarışında üç kez Tadic’e karşı yarıştı, üçünde de ikinci tura Tadiç’le birlikte kaldı ve üçüncüsünden nihayet galip çıktı. 2000’de Vojislav Kostunica ve Slobadan Miloşeviç’i üçüncü sırada izlemişti; 2003 seçimlerinde ilk turda oyların yüzde 46.23’ünü alarak birinci olmuş ancak ikinci turda yüzde 38.8’de kalarak yenilmişti. 2004 seçimlerinin ilk turunda Nikoliç oyların yüzde 30.1’ini alırken Tadiç yüzde 27.3ü’nü almış ancak ikinci turda yüzde 45.4’lük oy oranıyla başkanlık koltuğunu yüzde 53.7 alan Tadiç’e kaptırmıştı. 2008’de seçimlerinde de yüzde 39.99 oy oranıyla ilk turun lideri olmuş ancak 3 Şubat’taki ikinci turda yine Tadiç’e karşı kaybetmişti. Bu kez oy oranı yüzde 47.97 idi; Tadiç ise 50.57 ile Başkanlıkta ikinci dönemine başlamıştı.
Görevde yeni bir döneme aday olmak için geçen ay istifa eden Tadiç, ilk tur seçimleri Nikoliç’in %25,05’ine karşılık %25,31 oy alarak kazanmıştı. Her seçim ardından seçim usulsüzlükleri ve çalınan oylar konusunda iddialar birbiriyle yarışır; bu kez de öyle oldu. Konteynırlarda işaretli oylar bulundu ancak seçimleri izleyen AGİT, Sırp Seçim Komisyonu ve Özgür Seçimler ve Demokrasi Merkezi adlı STK, usulsüzlüklerin sonucu değiştirecek ölçekte olmadığını beyan etti.[1] İkinci tur seçimlerde her sandığı koruyacak ve kollayacaklarını, oyların güvenliğini sağlayacaklarını ifade eden ve bunu yapan Nikoliç, bu kez nihayet sandıkta Tadiç’i yenerken yıllardır seçimlerde usulsüzlük yapıldığı iddiasını ispatladığını da düşünmüş olmalı. Çünkü tüm seçim yarışlarında gerçekten de önemsiz görülebilecek oy farkıyla kaybetmişti; kazanırken fark aynı oranlardaydı: 20 Mayıs 2012’de gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Tadiç’i yüzde 2’lik farkla yendi. Demek ki küçük farklar, ülke kaderini toptan değiştirebilecek önemde olabiliyormuş.
Nikoliç Kimdir?
Seçim sonuçlarının kazandığını kesinleştirmesinden hemen sonra yaptığı açıklamada Nikoliç, AB yolundan ayrılmayacaklarını ve Kosova Methodya’daki halkını terk etmeyeceğini açıkladı. Bu açıklama, demokratikleşmiş milliyetçi Sırp liderlerin tamamının söylemiyle aynı görünüyor. AB’ye evet ama bu yolda Kosova’yı terk etmeye hayır. Karşılaştırma yapılacaksa Tadiç, Kosova vurgusunu yapmazdı ama eylemde zaten o da terk etmeye karşıydı.
Tomislav Nikoliç aşırı milliyetçi Sırp Radikal Partisi’nin 2003’den itibaren lideri iken 2008’de istifa etmiş ve yine Sırp Radikal Partisi’nden ayrılan diğer isimlerle Sırp İlerleme Partisi’ni (SNS) kurmuştu. Lahey’de savaş suçlarından yargılanması devam eden Radikallerin lideri Vojislav Seselj’in Nikoliç aleyhine hakaret davası açması, Radikal Parti ile arasında yeterli mesafenin açıldığı izlenimini vermek açısından yeterli görünüyor.
Tadiç’le seçimler öncesinde son kez televizyonda bir araya geldiklerinde kendisine yöneltilen “AB karşıtı” suçlamasını da “Radikal Parti’den ayrılma nedeninin kendisinin AB’yi desteklemesi olduğu” yönünde açıklamıştı. Sırp İlerleme Partisi lideri olarak muhalefetteyken üzerinde en çok durduğu husus kötü ekonomi koşulları ve bazı yörelerde yüzde 70’e varan işsizlik oranlarıydı. Nitekim ekonomiyi düzeltme vaatli söylemler dünyanın her yerinde yüksek oy getirir.
Nikoliç, Nisan 2011’de erken seçim yapılması için açlık grevine gitmiş; bunu “Sırbistan’da iyi bir yaşam için Ortodoks ve Hristiyan bir mücadele biçimi” şeklinde açıklamıştı. Kendisini sert bir şekilde “Sırbistan’a olgunlaşmamış, istikrarsız bir ülke imajı giydiren, siyasi pazarlama planları yapmakla” eleştiren hükümete ve Tadiç’e cevabı ise “Sırbistan, kendisine kurban sunulmasını hak ediyor.” şeklindeki tehlikeli bir söylem olmuştu. Bu açıklaması da ihtiraslı kimliğinin altını çizen ayrıntılardan. Yaptığı eylem erken seçim kararı aldırtamadı ama Sırbistan’ın dört bir yanından gelen 120 bin kişi gösterilerle kendisini destekledi.
Sonuçta Nikoliç kimdir sorusunun cevabı sadece “iki çocuk babası Sırbistan doğumlu bir liderdir” olmayacak. Eski aşırı milliyetçi ifadesi de hatalı duruyor. Eskiden aşırı milliyetçi olan bir isim şimdi ancak devlet yönetmenin sorumluluğu altında, ifadelerine özen gösteren aşırı milliyetçi olabilir. Ancak kim milliyetçi değil ki? Tüm yorumlar, aşırı milliyetçi aday Nikoliç’in Demokratiklerin adayı Boris Tadiç’i yendiği yönünde yapılacak. Ancak Balkan insanları aslında zaten ikisi arasında bir fark göremiyordu. Hatta Tadiç, bu insanlar için “demokratik” gösterilmesi nedeniyle daha tehlikeliydi. Bu nedenle Kosova’da seçim sonuçları esasen özellikle belli bir kesimde memnuniyetle karşılandı. Çünkü memnuniyeti paylaşanlar artık dünya kamuoyunun Tadiç’in demokratik olduğu, Sırbistan’ın da demokratikleştiği yalanı ile oyalanamayacağını düşünüyorlar. Onlara göre “Sırbistan’ın gerçek yüzü ve kimliği budur, artık maskesiz yüzleri net şekilde görülecektir.”
Aynı görüşü Bosna-Hersek’te de paylaşanlar var. Tadiç “Papyonlu Çetnik” ya da “Salon Çetniği” isimleriyle anılıyor ve maskeyle niyetini gizleyen bir çentiktense, Çetnik olduğu kesin ve açık birinin olmasının daha iyi olduğu düşünülüyor. “Çünkü kartlar gerçeklere göre açılacak.” Her iki kesim açısından da Boris Tadiç’in, Sırp İlim ve Sanatlar Akademisi’nde Bosna ve Kosova’daki savaşların ve Büyük Sırbistan ilerleyişinin stratejisini belirleyen isimlerin başında gelen Ljubomır Tadiç’in oğlu olması üzerinde durulan bir olgu. Öte yandan “hastalıklı” milliyetçi olarak anılan ve Büyük Sırbistan hayalinin somut tetikleyicisi olan Milorad Dodik’in[2] seçim kampanyasında Tadiç’e destek vermesinin de dikkate alınması gerekir. Dodik, kendi gibi aşırı milliyetçi kimliğiyle bilinen Nikoliç’i değil de demokrat olduğu söylenen Tadiç’i desteklemiş; yaptığı açıklamada “Bize güçlü bir Sırbistan lazım” diyerek Tadiç’le birlikte Drina’nın artık sınır olmaktan kalkacağını söylemişti.[3] Dodik’in bu konuşmasındaki ilginç noktalardan biri de kendisinin de yanında Rasim Layiç gibi isimlerin olması durumunda Bosna’da işlerinin daha kolay olacağını söylemesiydi. Boşnak bir -eski- Bakan’a yaptığı atıf, belki de Sırbistan’ın Macar, Hırvat, Arnavut ve Boşnak azınlık parlamenterleri tarafından dile getirilen “yanına çekerek gücü bölme ve yönetme stratejisi”ni de doğruluyordu.
Kimin daha milliyetçi olduğu konusuna dönülecek olursa, Dodik’in Tadiç’e verdiği destek Bosnalı analistlerin “Tadiç’in Dodik’i Bosnalı siyasi liderlerin kafasına dayalı bir silah olarak kullandığı” yönündeki yorumlarını da doğruluyor görünüyor. Dolayısıyla Tadiç’in yarım bıraktığı tüm projelerin Nikoliç tarafından sürdürüleceği öngörüsü yerinde olacaktır.
Yeni Hükümet
Sırbistan’da pek çok analist Nikoliç’in kazanmasını “Siyasi Deprem” olarak tanımlıyor. Gerçekten de tam da Tadiç, İçişleri Bakanı İvica Daciç ile yeni hükümet üzerindeki pazarlıklarını tamamlamış, Liberal Parti’den de seçim sonrası için destek sözü almışken tüm planlar değişebilir. Şu an her türlü seçenek mümkün görünüyor. Sonuçta hükümet kurmakla görevlendirme yetkisi Cumhurbaşkanı’nda olacak. Cumhurbaşkanı’nın da parlamento gibi halk oyuyla seçildiği ve cumhurbaşkanının yetkilerinin klasik parlamenter sisteme göre güçlendirildiği bu tür Başkanlı Parlamenterden Yarı Başkanlığa kaymış sistemlerde,[4] hükümetin iki başlı hareket etmemesi ve ülke istikrarı için cumhurbaşkanı ve hükümet arasında uyum şart olmaktadır. Seçim gecesi, Nikoliç’in zaferini kutlarken kesinlikle Başbakan olmaya niyeti olmadığını açıklayan Tadiç’in ülke istikrarı için hükümeti kurma görevini de Nikoliç’in partisine bırakması mümkün görünüyor.
Nitekim henüz 6 Mayıs’taki parlamento seçimleri yapılmadan önce siyasi kulislerde Batı’nın da B Planı olarak Nikoliç’i destekleyeceği konuşuluyordu. Buna göre Tadiç, kendisine gösterilen büyük desteğin gereklerini yerine getirmede Batı’yı çok da memnun edememişti. Seçim sonuçları beklenecek ancak bu kez de milliyetçilerin toplamda daha fazla oy alması durumunda hükümetin Demokrat kanada bırakılması için baskı yapılmayacaktı. Bunun yerine B Planı olarak Nikoliç’in zaferi, Radikallerle koalisyon kurmaması karşılığında ve başta içişleri bakanlığı ve dışişleri bakanlığı gibi bölge istikrarı açısından önemli bakanlıkların “doğru” adaylara verilmesi koşuluyla tanınacaktı. Burada “doğru” aday, ülkeyi tekrar Miloşeviç dönemine sürüklemeyecek ve Kosova sorununun çözümünde kaosa sebep vermeyecek isimler anlamına geliyor. Hatta bu yöndeki söylentilerin bir kısmı hükümette azınlıklara da önemli iki bakanlık verilmesi istenecek sözleriyle bitiyordu. Nikoliç’in sürekli olarak AB üyeliğini desteklediğini açıklaması da açıdan ayrı bir önem kazanmaktadır.
Dolayısıyla Nikoliç’in hükümet kurması durumunda da yine İvica Daciç ön plana çıkıyor. Çünkü Radikaller yasaklı, Liberal Parti ile yakınlaşması dahi düşünülemez, Tadiç’le ortaklık daha önceki Tadiç-Kustinica Koalisyonunun akibetini –erken seçim- getirmekten başka bir işe yaramaz… 1992-1995 döneminde işlediği savaş suçlarından Lahey’deki uluslararası mahkemece yargılanırken hücresinde ölen Slobodan Miloşeviç’in bir zamanlar başkanlığını yaptığı Sırp Sosyalist Partisi’nin (SPS) lideri olan Daciç ile Miloşeviç’in Başkan yardımcısı olan Nikoliç’in kan uyuşmazlığı yaşamayacağı kesin. –Asıl şaşırtıcı olanı zaten Tadiç ile Daciç birlikteliğiydi.- 6 Mayıs sonrası pazarlıklarda Tadiç’in sunduğu Bakanlıklardan bir fazlasının verilmesi de kilit parti rolünü kazanan Sırp Sosyalist Partisi için yeterli olacaktır. Daciç’in 6 Mayıs’daki parlamento ve ilk tur başkanlık seçimleri sonrasında yaptığı “Kimin Cumhurbaşkanı olacağı belli değil ama kimin başbakan olacağı kesin” yönündeki açıklaması da hükümette yer alma kararlılığını göstermesi açısından önemli.
Gerçekten de Sırbistan’ın 6 Mayıs’taki parlamento seçimlerinin en çok kazananı şüphesiz ki İvica Dacic’di. İçişleri Bakanı Dacic, seçimlerden hemen önce Prejova Vadisi’ndeki Arnavutların sürüklenerek kameralar önünde tutuklanması ve hemen ardından yapılan basın açıklaması ile seçimlerdeki oyunu arttırdı. Prizrenli olan Daciç, 2004 seçimlerinde 125,952 oyla beşinci sıraya yerleşmişti; şimdi yüzde 15,2 oranında oy alarak üçüncü sırada yer aldı. İçişleri Bakanlığı’nın yanı sıra Ekonomi Bakanlığı’nı da isteyen Daciç’in Prizrenli olması da bir anlamda önemli. Preşova’daki Arnavutlara yönelik başlatılan baskının artacağını düşünmek mümkün. Bir yandan Kosova Sırbistan lehine çözülürken bir yandan da Kosova’daki Mitroviça’nın karşılığı olabilecek Preşova’nın “Radikal İslam burada çığlıklarıyla” sorun olamadan çözülmesi yönünde girişimler beklenebilir.
Ülkenin Rotası
Nikoliç döneminde, Sırbistan’ın AB rotasından çıkması, özellikle de bunu zaten AB’nin istememesi nedeniyle söz konusu olmayacaktır. Kosova sorunun çözümünde, şimdilik kaydıyla, söylemlerin daha sert olduğu ancak sonuçta değişen bir şeyin olmadığı bir dönem öngörülebilir. “Rusya’ya daha yakın bir Sırbistan” yaklaşımı ise Tadiç döneminde yakınlık yokmuş gibi bir izlenim vermesi nedeniyle yanlış olur. Nitekim Tadiç’in seçim propagandasında kullandığı resimlerde ön plana çıkarılanlar da Rusya Devlet Başkanı Putin’le çekilmiş fotoğraflardı. Tadiç’in önceliği AB üyeliği idi ancak bu geleneksel müttefik Rusya’dan kopma anlamına gelmiyordu. Nitekim Rusya da istikrar adına Tadiç’e destek veren ülkelerdendi. 2008’de Sırbstan-Rusya ilişkilerinin özellikle enerji anlaşmaları ile güçlendirilmesi ve Ekim 2009’da bütçe açığını kapatması için Rusya’dan gelen 1 Milyar Euro da zaten iyi olan ilişkilerin şimdi de devam edeceği olarak yorumlanmalıdır.
Batı ile ilişkiler anlamında AB üyeliği Sırbistan için ön plana çıkıyor. AB İstikrar ve Ortaklık Anlaşması için 2005 sonlarında Belgrad ile görüşmelere başlatılmıştı. Savaş suçu zanlılarının teslim edilmesi yegane şart olarak gözüküyordu. Bunlar arasındaki en ünlü suçlulardan Radovan Karaciç Temmuz 2008’de Belgrad’da yakalanarak Lahey’e iade edildi. Mayıs 2011’de de Ratko Mladiç, hemen ardından da Hırvat Sırp lider Goran Haciç yakalanarak yargılanmak üzere Lahey’e gönderildi. Tüm suçluların yakalanana dek Sırbistan’da yaşayabilmesi ilginçti ama AB yine de üyelik yönündeki ilerlemeleri fazla aksatmadı. Aralık 2009’da Sırbistan resmen AB üyelik başvurusunda bulundu. Avrupa Komisyonu Ekim 2011 raporunda AB adaylık statüsü yönünde öneriye yer verdi. 1 Mart 2012’de de Sırbistan’ın AB üyeliği adaylığı resmen onaylandı. Yine de bundan sonraki adım için Kosova – Sırbistan ilişkilerinin normalleştirilmesi aranacaktır. Müzakerelerde Nikoliç döneminde bir takım aksamaların yaşanması beklenebilir ancak Kosovalı Arnavutlara göre AB zaten Kosova’nın kuzeyinin daha fazla özerklik kazanmasını destekliyor, bu anlamda da yaşanan aksaklıklar Sırbistan’ın AB ilerleyişi açısından çok da sorun yaratmayacaktır.
Gözde KILIÇ YAŞIN
21.YY Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Uzmanı
Kaynak: 21.YY Türkiye Enstitüsü
[1] Uluslararası seçim gözlemcilerinin varlığı her zaman seçimlerin güvenliğinin garantisi olmuyor. Çoğu zaman gözlemciler vahim seçim usulsüzlüklerinden bahsetse de sonuç raporlarında bunlar “önemsiz” ve “sonucu etkilemeyen” sapmalar olarak geçiştiriliyor.
[2] Bosna Hersek Federasyonu’nun bir parçası olan Sırp Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı olan Dodik, Bosna Hersek’teki siyasi tıkanıklığın sorumlularındandır çünkü Dayton Anlaşması’ndan doğan veto kartını kullanarak merkezi hükümetin işleyişini durdurmaktadır. Aynı zamanda açık bir şekilde Bosna’nın bölünmesi gerektiğini, Sırbistan’la birleşmek istediklerini, bu mümkün olmayacaksa Kosova gibi bağımsız olmak istediklerini deklare etmektedir.
[3] Dodik’in konuşmasına yer veren video için bkz. http://www.sandzaklive.rs/index.php/srbija-politika/1402-dodik-na-mitingu-tadica-mogu-da-dignem-tri-prsta-znam-da-to-nikoga-ne-vrijeda
[4] Anayasal anlamda Sırbistan’da Cumhurbaşkanı çok yetkilendirilmiş değil, aslında sembolik bir makam görünümüne sahip. Özellikle dış politika ve ekonomide tek yetkili hükümet ancak hükümet ile cumhurbaşkanlığı aynı görüşe sahip kişiler elinde olduğunda Cumhurbaşkanının rolü Tadiç döneminde olduğu gibi daha fazla ön plana çıkıyor. Bu özellikle Yarı Başkanlık sistemini andırıyor.