Sinem Kocamaz Kimdir?
Sinem Kocamaz, 2002 yılında Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı sene Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 2005 yılında, Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimini “Çokuluslu Şirketlerin Uluslararası Aktörler Olarak Siyasi ve Ekonomik Rolleri” başlıklı tez çalışması ile tamamlamıştır. Doktorasını ise Dokuz Eylül Üniversitesi ‘’Avrupa Birliği Çalışmaları’’ alanında, 2011 yılında “Tony Blair Döneminde İngiltere’nin Transatlantik İlişkilerinin Avrupa Birliği Bütünleşme Sürecine Etkisi” başlıklı doktora tez çalışması ile tamamlamıştır. Doçent Doktor Sinem Kocamaz, halen Ege Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. 2016-2018 yılları arasında Ege Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi müdürlüğünü üstlenen Kocamaz, bu dönemde uluslararası ilişkiler alanında pek çok konferans ve çalıştay düzenlemiştir. Doç. Dr. Sinem Kocamaz, Avrupa Birliği, transatlantik ilişkiler, uluslararası örgütler ve uluslararası güvenlik alanlarında çalışmaktadır.
1- Avrupa Birliği içerisindeki yükselen sağ parti politikalarının küresel gelişmelerle bağlantılı olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuya ilişkin bakış açınız nedir?
Kesinlikle katılıyorum. Radikal sağın yükselişinin dünyada süregelen genel akımdan etkilenmektedir. Her zaman bahsettiğim gibi 2008 Ekonomik Krizi bu bağlamda altı çizilmesi gereken bir küresel gelişmedir. Neo liberal düzenin ve kurumların sarsıntılar yaşadığını görmekteyiz. Aslında bu noktadan sonra kurulu düzene karşı şüpheler başlamıştır. Küreselleşmenin getirilerine; özellikle sınırsız akışlara sorgulamalar başladığını görüyoruz. 2008 Ekonomik Krizi özelinde ise işsizlik, ülkelerin gayrisafi yurtiçi hasılalar, üretim çıktıları aza inmeye başlamıştır. Böylesi kriz zamanlarında ise milliyetçilik akımının alevlendiğini görüyoruz. Yabancı düşmanlığı artmış, geleneksel değerler yükselmeye başlamıştır. Bahsettiğim durum göçmenlere de yansımış olup göçmen karşıtlığını da beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda böylesi psikolojiden en çok etkilenen şüphesiz ki radikal sağ partiler ve popülist söylemler olmuştur. Soğuk Savaş yıllarından ekonomik krize giden süreç hem ABD’de hem de AB’de sağ partilerin yükselişini beraberinde getirmiştir. Kısacası AB’deki bu oluşumu dünyadaki popülist dalganın bir izdüşümü olarak değerlendirebiliriz. Dünya genelinde böyle dalgalanmaların yaşandığını görüyoruz. Bu süreçte de rejimler de aynı zamanda otoriterleşmeye başlamıştır. Sorduğunuz soruya ilişkin güvenlik boyutunun da ele alınması lazım. Dünyada terörizmin artması, bireyleri yabancı düşmanlığına ve politikacıların korumacı ve güvenlikleştirici politikalar izlemesine yöneltmiştir. Dolayısıyla bahsettiğim ortamdan en fazla etkilenen radikal sağ partiler olmuştur.
2- AB iç politikasında yükselen göçmen karşıtı sağ partilerin yaklaşımlarını Birliğin geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelecekte ne gibi dinamikler gerçekleşebilir?
Bu tür akımların uluslararası ilişkilerde pek kalıcı olmadığını görüyoruz. Çünkü göçmen karşıtı sağ partiler dönemsel olarak ağırlıklarını koymaktadır. Sağın yükselişi zaten krizle teşne bir durumdadır. Dolayısıyla AB böyle bir dönem deneyimliyor ancak bu hızın etkisinin zamanla azalacağını düşünüyorum. Korona süreci milliyetçi politikaları beraberinde getirdi ancak hep birlikte hareket etmenin de etkisini göstermiştir. Genelde bu partilerin hamasi konuşmalarını duyarsınız ancak dijitalleşmeyle ilgili politikaları yok. Yani, bu popülist yangının daha sonrasında etkisini düşüreceğini ve bireylerin yeniden ekonomik çözümler bulacaktır diye düşünüyorum.
Birliğin geleceği açısından Doğu Avrupa ülkeleri ayrı bir model oluşturmaktadır. Birliğin yekpare duruşunu zedelediğini düşünüyorum. Bu bölgedeki sağ yalnızca popülist dalgadan beslenmemektedir. Aynı zamanda birtakım yapısal sıkıntıların da yer aldığını görüyoruz. Bu bağlamda aslında Doğu Avrupa ülkelerine ayrı bir parantez açılması gerektiğini düşünüyorum. Doğu Avrupa ülkelerinin sosyal ve kültürel geçmişi kıtanın genelinden farklı bir durumdadır. Birliğin Doğu Avrupa ülkelerindeki sağ krizini çözmesi gerekmektedir. Kıta genelinde sağ akım hızını yetirecek ancak Doğu Avrupa özelinde ise sorunların devam edebileceğini düşünüyorum.
3- İngiltere’deki sağ partilerin göçmen karşıtı politikaları Brexit sürecine nasıl katkıda bulunmuştur?
Brexit sürecinin oluşumundaki ana unsurlardan birisi göçmen karşıtlığıdır. AB içerisinden gelen göçmenlere de bir karşıtlık söz konusudur. Özellikle Doğu Avrupa’dan gelen göçmenler buna örnek gösterilebilir. Bunun altında yatan temel dinamik ise ekonomi unsurudur. Refah seviyesi düştükçe refah şovenizminin arttığını ve bu doğrultuda göçmen karşıtlığının arttığını görüyoruz. Böylelikle göçmenler sorunu sağ partiler tarafından ziyadesiyle kullanılmıştır. Fakat bu sorunun gerçek olmadığını da biliyoruz. Göçmenler tamamen günah keçisi olarak kullanılmaktadır.
4- Yükselen göçmen karşıtı sağ parti politikalarına yönelik AB ne gibi çözüm arayışları içerisindedir?
Kısa vadede AB’nin bir çözüm getireceğini düşünmüyorum. En büyük sorun oy ve veto mekanizmasıdır. Herhangi bir göçmen karşıtı insan haklarına aykırı davranan hükümetlerin oy birliği mekanizmasından yararlandıklarını, kuzey-güney ülkeleri arasındaki fikir ayrılıkları veya Doğu Avrupa ülkelerinin birbirlerini destekleyecekleri zaten görülmektedir. Ancak Doğu Avrupa’nın AB’ye meydan okuduğunu düşünüyorum. Doğu Avrupa ülkeleri göç olgusuna karşı direncini arttırır ise AB’nin gelecek politikalarını zorlayacağı kanaatindeyim.
5- Yükselen göçmen karşıtı sağ partilerin muhafazakar ve milliyetçi kimliğe sahip yaklaşımları dış politikada tek sesliliği engellemiş midir? Ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle. AB’nin uluslararası arenada çok kötü bir görünüm sergilemesine neden olmaktadır. Özellikle Macaristan’ın sert insan hakları ihlalleri demokrasi, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi değerleri benimseyen AB’nin prestijine zarar vermektedir. Ayrıca AB’nin hala ortak bir göç politikasına sahip olduğunu göremiyoruz. Her konu da pek yekpare duramadığı gibi AB göç olgusunda da tek yumruk olamıyor. Özellikle Macaristan gibi insan hakları normlarına aykırı faaliyetler sürdüren bir üyeyi kendi içerisinde barındırması AB’nin ontolojik olarak varlığının sarsılmasına sebebiyet vermektedir.
6- Yükselmekte olan göçmen karşıtı sağ partilerin üyelik sürecindeki devletlere yönelik yaklaşımları nelerdir? Türkiye-AB ilişkilerini bu bağlamda hangi çerçevede konumlandırırsınız?
Yükselmekte olan göçmen karşıtı sağ partiler Türkiye’nin AB üyeliği fikrine sıcak bakmamaktadır. Yani göçmenlere karşılar, Türkler’ e daha da karşılar. 25-26 Aralık AB Zirvesi’nde de görüldüğü üzere iyi ilişkiler kurulsun; ortaklıklar üzerinden gidilsin üzerinden hareket ediyorlar. Ancak bahsettiğimiz sağ partiler Türkiye’nin AB üyeliğine kesinlikle karşıdırlar. 18 Mart Mutabakatının revize edilmesinden yana ortak bir yaklaşım sergiliyorlar. Gerçi mutabakat AB’nin birlik olduğu bir duruma da dönüşüyor. Hepsinin revizyona yönelik ortak bir bakış açısına sahip olduklarını görüyoruz.
Samet KAYAR
Göç Çalışmaları Staj Programı