Filmin Adı: Sineklerin Tanrısı (Lord of the Flies)
Çıkış Tarihi: 1990
Yönetmen: Harry Hook
Tür: Dram
“İnsan insanın kurdudur.” – T.Hobbes
Sineklerin Tanrısı, İngiliz edebiyatının başarılı temsilcilerinden William Golding’in 1954 yılında yayınlanan kitabının, 1990 yılında Harry Hook yönetmenliğinde sinemaya başarıyla aktarılması ile ortaya çıkmış bir eserdir. Daha önce de bu kitap 1963 yılında Peter Brook tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Kitabın ve sinemaya uyarlanan filminin konusu: 6 ile 12 yaş arasındaki çocuk grubunun uçaklarının ıssız bir adaya düşmesi ve bu adadaki çocukların yaşam macerasını içerir. Film insan davranışları üzerinde çalışma yapan ve bu davranışlar üzerinden toplumların yapısını incelemek isteyenler için faydalı bir yapıttır. Aynı zamanda güç ve liderlik kavramları üzerinde durarak siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler ile ilgilenenler için bir kaynak oluşturmaktadır.
“İnsan doğası gereği nasıldır?” sorusu uzun yıllardır üzerinden tartışılan bir konu olmuştur. Sineklerin Tanrısı filmi bu sorunun cevabını bizlere veren bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Thomas Hobbes’un, “İnsan insanın kurdudur” düşüncesi filmde başarıyla işlenmiştir. Film ıssız bir adaya düşen bir grup çocuğun hayat mücadelesini ve yeni bir toplum oluşturmaya başlamasını konu almaktadır. Adada hayatlarına devam etmek durumunda olan çocuklar ilk önce kendilerine bir lider seçip o lider etrafında toplanmıştır. Bir toplumu yönetecek liderin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini filmi izlediğimizde rahatlıkla anlayabiliriz. Hayatta kalabilmek için büyüklerinden gördükleri gibi demokratik bir ortam oluşturmaya çalışan ada halkı bir süre sonra kendi doğaları gereği birbirlerine karşı mücadeleye başlamıştır. Bu mücadelede güçlü olan hayatta kalacaktır. Filmde güç kavramını deniz kabuğu ve gözlük temsil etmektedir. Bunlara sahip olan liderler toplumunu kendi etrafında toplayabilmektedir. Ancak gücün kaynağını oluşturan bu iki nesne toplumun ona verdiği değerin azalması sebebiyle önemi yitirerek bir anlam ifade etmemeye başlamıştır. Her geçen gün artan korku, endişe ve güvensizlik sebebiyle çocukların davranışlarında değişimler meydana gelmiştir. İlk baştaki masum düşünceler yerini güç ve haliyle hayatta kalma mücadelesine bırakmıştır.
Filmin karakterlerine baktığımızda her bir karakterin bir kişiliği temsil ettiğini görebiliriz. Domuzcuk karakteri bilgeliğin temsilcisidir. Filmde “Domuzcuk” karakteri yani bilgelik kavramının toplumsal düzenin olmadığı ve yaşam mücadelesinin gündem güne arttığı bir düzende önemini yitirdiğini görmekteyiz. Ralph Domuzcuk’un kendisine yakın hissettiği bir karakterdir ve Domuzcuk ile Ralph ilk zamanlarda çıkarları gereği bir araya gelse de daha sonra bu ilişki güvensizlik sebebiyle zarar görmüştür. Ralph iyi ve demokratik yöneticiyi temsil eden bir karakterdir. Ralph’in karşısında ise kötülüğün temsilcisi olan ve gücü elde etmek için mücadele başlatan Jack karakteri karşımıza çıkmaktadır. İlk zamanlarda Jack ve Ralph arasında mücadeleyle karışık bir dostluk vardır. Bu dostluk daha sonra hayatta kalma mücadelesindeki liderlik kavgasına dönüşecek ve birbirlerine düşman olmaya kadar gidecektir. Bu rekabet durumunda toplum liderler arasında bir seçim yapma mecburiyetinde kalmıştır. Çocukların içlerindeki korkuyu temsil eden “canavar” olgusunun ortaya çıkmasıyla artan mücadele sonucu toplum bu mücadelenin taraflarından birisi seçmek durumunda kalmıştır ve tarih içinde örneklerine rastlandığı gibi kriz zamanlarında iyiliğin ve sıradanlığın temsilcisi olan Ralph’i değil, gücün ve otoritenin temsilcisi olan Jack karakterini seçmiştir. Jack karakterini ve içinde bulunduğu toplumu İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’sı ve Hitler’e benzetebiliriz. Otoriter lider Jack ve sorgusuz sualsiz onun düşüncelerini kabul eden bir toplum örneği bize yansıtılmaktadır. Filmde geçen bir sahnede Jack konuşmasını tamamladıktan sonra Jack’e itaat eden çocuklar, “Şef söyleyeceğini söyledi” diyerek bizlere şef kavramı üzerinden Hitler faşizminin, “Heil Hitler!” sloganını çağrıştırmıştır. Aynı zamanda her otoriter liderliğin bulunduğu toplumda olduğu gibi Jack ve toplumu Domuzcuk’a yani bilgelik ve akla karşı bir nefret duygusu beslediği açıkça ortadadır ve kısa zaman içerisinde onu ortadan kaldırmışlardır.
Sineklerin Tanrısı filmi bize dünyayı büyük oranda etkileyen iki savaşı arası dönemi (1918- 1939) yıllarını çağrıştırabilir. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle ortaya çıkan değişim ve oluşan yeni düzende var olma mücadelesi veren toplumların başından geçen olayları burada görebiliriz. Kriz sonrası oluşan otorite yoksunluğu ve liderlerin başarısızlığı ikinci ve daha büyük krize sebep olmuştur. Bir üst otoritenin bulunmaması ise toplumda anarşi ve kaosa sebep olmuştur. Oluşan bu durum da Hitler ve Mussolini gibi liderleri temsil eden Jack gibi bir karakter yemek bulma ve toplumu içinde bulunduğu kriz durumundan kurtarma gibi vaatler ile iktidarı ele geçirmesi kaçınılmaz olmuştur. Gücü eline aldıktan sonra arkasına aldığı destek ile kendisine rakip gördüğü kişileri teker teker ortadan kaldıran Jack filmin sonunda ise ona göre bir üst otorite olan yetişkin bir asker karşısında öncesinde olduğu gibi gücünü istediği şekilde kullanmaktan çekinmiştir.
Tüm bu bilgilerden yola çıkarak filmin uluslararası ilişkiler teorilerinden realizmi sahnelediğini görebiliriz. Filmde realist teori geleneğinin beş temel sorusuna odaklanmak filmi bu açıdan daha iyi anlamak için bize yol gösterici olacaktır: Uluslararası ilişkilerin tabiatı nedir? Uluslararası ilişkiler ortamının başlıca özelliği nedir? Uluslararası ilişkilerin temel aktörü kimdir? Temel aktörün amacı nedir? Temel amaca ulaşmak için kullandıkları başlıca araç nedir?
Uluslararası ilişkilerin temelinde yatan güç mücadelesi ve çıkar çatışması, uluslararası ilişkilerin temel aktörü olan devletlerin varlığı, güvenlik ve ortamın mevcut özelliği olan anarşi gibi kavramların önemi vurgulanmaktadır. Filmde Jack ve Ralph liderliği, deniz kabuğu ve gözlük devletlerin temel amacı olan gücü, bunları elde etmek için yapılan mücadele güç mücadelesini ve rekabeti temsil etmektedir. Adaya düştüklerinde oluşan durum devletlerin yani üst otoritenin olmaması durumunda bir süre sonra anarşiye sebep olacağını vurgulayan bu film Realizm teorisinin ana aktörü olan devlet kavramının önemini vurgulamaktadır. Aynı zamanda filmde geçen ateş yakma eylemi o toplumun dışında bir kurtarıcı olarak görülen dış dünya kavramının varlığını bize göstermektedir. Realist teorisyenler için ön planda olan güvenlik vurgusunu da filmde açık bir şekilde görmekteyiz. Kendilerini güvende hissedemeyen bir ortamda bir aktörün aldığı güvenlik tedbirlerinin diğer aktörler tarafından tehdit olarak algılanması ve kendilerini korumak için bazı önlemler alması durumu ile karşılaşmaktayız.
Son olarak bir distopik dünya örneği olan Sineklerin Tanrısı filmini beğenenler için Thomas Hobbes’in “Leviathan” ve Machiavelli’nin “Prens” kitabını okumalarını ve Lars Von Trier’in “Dogville” filmini izlemelerini tavsiye edebilirim.
Ömer İMAMOĞLU
Uluslararası İlişkiler Teorileri Staj Programı