Silahlanma Yarışı

Devletlerin tarih sahnesinde belirmesinden sonra üstünlük iddialarıyla desteklenen silahlanma, ilk çağlardan itibaren var olmuş bir gerçektir. Günümüzde terim, devletlerin birbirlerine karşı mutlak olarak üstünlüğü değil de, karşılaştırmalı üstünlüğü olarak nitelendirilebilinir. Ancak silahlanma bir terim olarak; iki ya da daha fazla ulus-devletin birbirine karşı daha gelişmiş teknolojiye, daha büyük ordu ve daha çok silaha sahip olma hırsı olarak tanımlanır.

Bu konuda realist teoriyi, silahlanmayı en iyi açıklayan teori diyebiliriz. Realizme göre, insan doğuştan bencildir ve kendi çıkarını düşünür, böyle bir ortamda güven eksikliği silahlanmayı destekler. Realist ekolun temel kitabı Hobbes’un Leviathan’ında da bunun etkileri incelenmiştir.

Olaya tarihsel olarak yaklaştığımızda silahlanma, her zaman var olmasına rağmen 1871’de Otto ven Bismark’ın Almanya’yı birleştirmesinden sonra bu durumun tırmandığını görebiliriz. Bu süreç Üçlü İttifak’ın kurulmasıyla pekiştiği gibi I. Dünya Savaşına giden yolu aralar. 1871 – 1919 yılları arasında Almanya, Fransa, Rusya gibi büyük devletlerin arasında rekabet var olduğu gibi Güney Amerika’da da rekabetin etkilerini görebiliriz.

I.Dünya Savaşı’nın başlaması ve bitmesi rekabeti bitirmemiş aksine savaş sonucu yapılan anlaşmalarla gerginlik tırmanmıştır. II. Dünya savaşı sırasında kitle imha silahlarının kullanılması savaş sonrası dönemin başlangıcını hazırlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler arasında düşmanca algılanan davranışlar, silahlanma harcamalarını ve nükleer cephane stoklanmasını arttırmış ve bunun da temsili savaşlarla, (büyük devletlerin fiilen katılmadığı savaşlar, Proxy wars, örn. Kore Savaşı, Ortadoğu) süper güçlerin konvansiyonel silahlarını birbirine karşı kullandıkları alanda görebiliriz.

Soğuk Savaş dönemini silahlanma yarışının zirve yaptığı dönem olarak nitelendirebiliriz. II. Dünya Savaşı’nın ardından Amerika nükleer tehdidi ve bu konu hakkında bilgisini tekelinde bulundurduğu sanılıyordu. BM Genel Kurul toplantısının ardından 6 ay sonra Amerika ilk nükleer testini yaptı (Crossroad Operasyonu 1946). O yıllarda uranyum kaynaklarının kıtlığından bahsedilirken, Sovyetlerin Doğu Avrupa’da iç dönüşümleriyle yeni kaynakları keşfedildi. Amerikalı uzmanların görüşlerinin aksine Sovyetler, ilk nükleer testiyle tüm dünyayı şok etti. Batılıların deyimiyle ilk yıldırım ( First Lightining) 1949 yılında gerçekleşti ve 1945’te Japonya’ya atılan bombanın kopyası sayılabilecek nitelikteydi. İlk testlerin ardında iki süper gücün silahlanması hızlandı ve 1952 yılında Amerika ilk hidrojen bombasını test etti. Ardından 1953’te Sovyetler gerçek bir hidrojen bombası olmayan termonükleer bomba testini yaptı. Sovyetler, 1954’te Amerika’nın başka bir hidrojen bombası testinin ardından onu 1955’te yakalayabildi. 1957’de Sputnik adlı uyduyu dünya yörüngesine gönderen Sovyetlere karşı Amerika 1959 kendi uydusunu yapabildi. Bu anlamda 1941 – 1991 yılları arasında dünya, her an bir nükleer kriz alarmındaydı. ABD ve Sovyetlerin ardından sırasıyla Çin, İngiltere ve Fransa nükleer silahlanmaya katıldılar; Afganistan ve Pakistan’da bu yarışa 1970lerde dahil oldu. 1960’lardaki yumuşama döneminden sonra Sovyetler ve ABD, SALT-I ve SALT-II anlaşmalarıyla nükleer silahlanmalarını askıya aldı ancak, 1975’ten 1980’e kadar silahlanma harcamalarında bir değişme olmadı hatta harcamalar arttı diyebiliriz. Dünya’nın etnik savaşlar ve kargaşanın en yoğun bölgesi olarak Ortadoğu’ya baktığımızda ise silahlanma harcamalarında Suudi Arabistan’ı 1. sırada, İsrail’i ikinci sırada görebiliriz.

Nükleer gücün keşfiyle beraber silahlanma yarışını tırmandırması ve bunu engellemek için yapılan nice (1959 Güney Kutbu Antlaşması, 1968 Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması, 1971 Denizyatağı Anlaşması, 1972 Bakteriyotik ve Toksik Silahların Gelişimiyle İlgili Antlaşma, 1974 Eşik Antlaşması) antlaşmalara rağmen harcamalarda azalma beklenmesine karşın bunun aksine ülkelerin harcamalarının gün geçtikçe arttığı rahatça gözlemleyebiliriz.

Begüm Urgancı

TUİÇ stajyeri

 

Kaynakça

www.politik-ekonomi.com

Siyasi Tarih – Oral Sander,

www.mfa.gov.tr

www.e-tarih.org

20.yy’ın Siyasi Tarihi – Fahir Armağanoğlu

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...