2014 yılı Kore yapımı olan film Japonlar ile Koreliler arasında geçen “Myeong-ryang” deniz savaşını konu edinmekte ve aksiyon, tarih, savaş ve dram türündedir. Filmde Choi Min-sik, tarihte gerçek bir karakter olan Joseon dönemindeki Amiral Yi Sun-sin’e hayat vermiştir. Film, 1592-1598 yılları boyunca Japonların Kore Yarımadası’na yönelik gerçekleştirdiği istilaların bir bölümünü ve özellikle o dönemdeki Koreli kölelerin ve halkın hayatını, psikolojisini izleyicisine yansıtmaktadır. Filmin bir diğer etkileyici özelliği ise Amiral Yi Sun-sin’in sahip olduğu askeri ve stratejik zekayı oldukça etkileyici bir şekilde göstermektir.
Tarihi bir film olmasından dolayı geçmişten kısaca bahsetmekte fayda var. Öncelikle belirtmek gerekir ki 1500’lü yıllarda Portekiz’in Japonya ile olan ilk temasından sonra bölgede “köle ticareti” kavramı gelişmiştir. Böylece Japon halkı köleleştirilmiş ancak zamanla bu durum tepkilere de sebep olmuştur. Özellikle dönemin daimyosu Toyotomi Hideyoshi, Japon halkının köleleştirilmesine karşı çıkmıştır. Ancak filmde gözlemlenebileceği üzere Hideyoshi de istila boyunca ele geçirdiği Koreli savaş tutsaklarını saldırı anında Japon gemilerinde köle olarak çalıştırmış ve böylece Korelileri kendi ülkelerine karşı kullanmıştır. Filmde Japon samuraylar önüne gelen Koreliyi ya öldürmekte ya da savaş tutsağı ederek köleleştirmektedir. Bu yüzden ölümden kurtulmak için başka şansları olmadığını düşünen Koreliler, samuraylarla karşılaştıklarında artık Japon gemilerinde kürek çekerek onlara yardım etmek için yalvaracak hale gelmişlerdir.
1592 yılında başlayan ve yaklaşık yedi yıl sürecek olan bu Japon istilası Kore üzerinde oldukça büyük hasar bırakmış, halkı tamamen ümitsizliğe sürüklemiştir. Kore Kralı Seonjo bile o yıl gerçekleştirilen bahar istilasından dolayı kuzeye doğru kaçmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Kore gerçekleştirilen saldırılara Amiral sayesinde direnmiştir. Filmde tarihten bilinebileceği üzere eskiden aldığı zaferlere rağmen Amiralin kral tarafından desteklenmemesi seyirciye ilgi çekici gelebilir. Bunun sebebi ise Korelilerde “milli kimlik” anlayışının o dönemlerde tam olarak yerleşmemiş olmasıdır. Fakat film boyunca izleyiciye yansıtılan Yi Sun-sin’in askeri zekâsı sayesinde Kore’deki milli kimlik anlayışı daha da sağlamlaşacaktır.
“Bir savaşçı kralını, kral ise insanlarını izlemek zorundadır.”
Yukarıda filmde geçen replikten anlaşılacağı üzere Amiral kralın desteğini almamasına rağmen elinden geldiğince kralına karşı var olan bağımlılığını göstermektedir. Buradan Japonların imparatorlarına karşı var olan sadakat duygusunun Korelilerde de var olduğunu çıkarabiliriz. Ancak Kore’de kral, Japonlardaki gib, tanrısallaştırılmamıştır. Bunu da yine filmde geçen diğer repliklerden anlıyoruz. Korelilerin bir kısmı ülkenin içerisinde bulunduğu durumdan dolayı krala karşı oldukça öfkelidir. Asya toplumlarında var olan kültürün bir diğer yansıması ise izleyiciye Japon samuray Kurushima ile Wakisaka Yasuharu arasında geçen diyalog ile yansıtılmaktadır. O dönemlerde önemli ve saygın kişilerin isimlerinin doğrudan telaffuz edilmesi hoş karşılanmamaktadır, aynı anlayış Kore krallığında da mevcuttur.
“Korkuyu Kullanmak”
“Korku” filmde sık sık karşımıza çıkan bir duygudur. Koreli askerler ve halk arasında oldukça yaygındır. Ancak bu duygunun Amiral tarafından zekice yönetilmesi Korelileri zafere götürmüştür. Filmde Kore askerleri korkularından dolayı artık Yi Sun-sin’e kaçmak için yalvaracak hale gelmişlerdir çünkü 300 tane Japon gemisini ellerinde bulunan 13 adet gemi ile yenebileceklerine dair en ufak umutları bile kalmamıştır. Hatta son çareleri olan “Kaplumbağa Gemisi”ni bile yangında kaybetmişlerdir. Fakat ileride Yi Sun-sin’in Kore’de büyük savaş kahramanı olarak anılmasını ve milli kimlik duygusunun pekişmesini Korelilerde var olan bu korkunun ustaca yönetilmesi sağlayacaktır. Filmde Japonların saldırısına birkaç gün kala Koreli askerlerin Amiral’e kaçmak için yalvarmasının ardından Amiral’in herkesi askeri üssün meydanına toplaması ve üssün yakılması için askerlere emir verilmesi bu korku duygusunun cesarete dönüştürülmesine yönelik atılan ilk adımıydı. Askeri üssün yok olması askerlere ve ailelerine savaşmaktan başka bir seçenek bırakmamıştı.
“Korku ayrım gözetmez. Her iki tarafı da eşit olarak etkileyebilir.”
Amiral’in bu sözünden çıkarabileceğimiz diğer bir sonuç ise korku duygusunun yalnızca Korelilere yönelik değil, Japonlara yönelik de kullanılacak olmasıdır çünkü içinde var oldukları durumdan dolayı Kore halkı her ne kadar Yi Sun-sin’in cesaretine güvenmese de Amiral’in birçok savaştan zaferle çıkmış olması, Korelilerle kıyaslandığında ellerinde son teknoloji silahları bulunan Japonları korkutmaktadır. Kore halkındaki korku duygusunun cesarete dönüştüğü diğer bir an ise Kurushima emrindeki onlarca Japon gemisinin saldırısına rağmen ana geminin halen ayakta kalmış olmasıdır. Onun yerinde güvertede Japon askerlerinin sayıca fazla olması ve barutlu silah kullandıkları göze çarpmaktadır. Ayrıca her iki ulusun gemileri de insan gücü ile hareket etmektedir. Batı’nın gemileri ise karavel ve kalyon olarak bildiğimiz üstün manevra gücüne sahip gemilerdir. O dönemde var olan Asyalı gemilerden daha gelişmiştir, sanayi devrimi sonrasında ise kömürle çalışan buhar motoru sayesinde hareket eden gemiler haline gelmiştir. Tarihte hareketi esnasında çıkardığı siyah dumandan dolayı ise Japonlar tarafından “Kurofune” yani “kara gemiler” olarak adlandırılmıştır. Ancak o dönem Batı’nın sahip olduğu gelişmişlik henüz Asyalı gemilerde mevcut değildir. Bu durumda aslında Japonya, Çin ve Kore gibi uygarlıkların Batılı gemiler aracılığı ile sıkıştırılarak limanlarının ticarete açık hale getirilmesi için zorlanmasına sebep olacaktır. Bunun en bilindik örneği ise Amerikalı Amiral Perry’nin kontrolünde olan beş adet buharlı yani kara gemilerin Japonya’ya giderek iki ülke arasındaki diplomatik ve ticari ilişkilerin kurulmasına yönelik girişimde bulunmasıdır. Japonya her ne kadar bu teklifi reddetse de yaklaşık bir sene sonra Perry bu sefer on adet gemi ile Japonya’yı ziyaret etmiş ve iki taraflı bir anlaşma imzalanması için baskı yapmıştır. Sonuç olarak ise ikili arasında “Kanagawa Konvansiyonu” olarak bilinen anlaşma imzalanmıştır. Böylece gemilerde var olan yaklaşık yüz yıllık geri kalmışlık bizleri Asya’nın sömürü haline getirilmesinin de önünü açtığı sonucuna vardırabilir.
Film yalnızca Myeong-ryang Savaşı’nı konu edindiği için bahsi geçmemektedir ancak o döneme yönelik bilinmesi gereken diğer bir unsur ise Kore’de var olan gerilla topluluklarıdır. Tıpkı Amiral gibi bu topluluklar da Japonlara karşı verdikleri mücadeleler ile bilinmektedir. Özellikle savaş boyunca Japonların iletişim ve tedarik ihtiyaçlarını engellemişlerdir.
Kısacası yaklaşık yedi sene süren Japon istilasına karşı verilen bu mücadele başlarda Kore ve Japonya arasındaki ilişkileri oldukça zedelese de Korelilerin milli kimliğinde Japon karşıtlığı duygusunun oluşmasında etkili olmuştur. Özellikle genel bir algı olarak “köle” teriminin zihinde var olan karşılığı “siyahi topluluklar” olarak düşünülse de bu film izleyicisine Koreliler üzerinden Asyalıların köleleştirilmesini ve o dönem bölgede var olan köle ticareti anlayışını başarılı bir şekilde göstermektedir. Ayrıca bir ulusta mutlaka var olması gereken milli kimlik ya da bir millete aitlik duygusunun gerekliliğini bir kez daha göstermiştir. Son olarak film ilk yarıda durağan ilerlese de ikinci yarısından itibaren izleyicinin dikkatini savaş sahneleri sayesinde son dakikaya kadar üzerine çekmeyi başarmaktadır. Şimdiden izleyecek olan herkese iyi seyirler dilerim…
Melis PEKTAŞ KIM
Kolonyalizm Çalışmaları Staj Programı