Karadeniz Türkiye’nin kuzeyinde ve Avrupa’nın güneydoğu uzantısında bulunmaktadır.[1] Bir deniz olarak Karadeniz 40° 55´Kuzey- 47° 15´Kuzey enlemleri ile 27° 28´Doğu-40° 50´Doğu boylamları arasında Azak Deniz’i ile birlikte 168,500 mil²’lik[2] yani 436,000km²’lik bir alanı kaplayan su alanıdır.[3] Ayırıcı olan bölüm ise stratejik önemi tartışılmaz derecede çok fazla olan Türk boğazlarıdır. Karadeniz Main-Tuna kanalıyla Baltık Denizi’ne ve Volga-Don Kanalıyla Hazar Denizi’ne[4] ayrıca Ren-Tuna kanalıyla Kuzey Denizi’ne uzanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Karadeniz; Romanya, Bulgaristan, Moldova, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan için tek denize açılış kapısı iken[5], Dinyaper ve Dinyaster nehirleri, Beyaz Rusya, Moldova ve Polonya’nın Karadeniz’e ulaşımını sağlamaktadır.[6]
Rein-Main-Tuna nehirlerinin birleştirilmesi Hollanda, Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan ve Sırbistan’ın Karadeniz’e ulaşımına imkân vermektedir.[7] Bu özellikleri ile ele alındığında kimi yazarlarca kapalı deniz olarak adlandırılan Karadeniz aslında Uluslararası Hukuk’a göre yarı kapalı deniz olmaktadır çünkü Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 22.maddesine göre yarı kapalı deniz, iki ya da daha fazla ülkeyle çevrelenen ve denize dar bir çıkışı olan denizdir. Burada vurgulandığı üzere Karadeniz’i kapalı bir deniz olarak adlandırmak yerine yarı kapalı bir deniz olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.
Karadeniz genel özellikleri açısından bakıldığında muhteşem bir denizdir fakat tabi ki de bazı ciddi sorunları da yok değildir. Örneğin birçok nehrin Karadeniz’e dökülür olmasından dolayı ve dışarıya, açık denizlere açılış yolunun da sadece Türk Boğazları olması sebebiyle de Boğazlarda trafik sorunu kazalara yol açmakta ve ayrıca da Tuna nehri ile taşınan sanayi atıkları Karadeniz’de fazlasıyla da kirlilik yaratmaktadır. Bu kirlilikten dolayı da deniz tabanının 100 metre derinliğinde hiçbir canlı yaşamı olmamaktadır.
Çevresel sorunları bir kenara bırakmak gerekirse jeopolitik önemi çok fazla olan Karadeniz Avrasya coğrafyasının en önemli denizidir.[8] Karadeniz’e ilişkin dar ve geniş anlamlı üzere olmak üzere tanımlamalar yapılmaktadır.
Dar tanımlama, yalnızca Karadeniz’e kıyısı olan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna olmak üzere altı ülkeyi içermektedir.[9] Buna karşılık, Geniş Karadeniz (Wider Black Sea) bu altı ülkenin yanında Moldova, Ermenistan ve Azerbaycan’ı da kapsamaktadır. Çoğu akademisyen tarafından geniş ve dar anlamlı olarak tanımlamaları yapılmasına karşın Karadeniz’in bir bölge olarak üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmamaktadır. Bu konuda kesin bir tanımın olduğuna karar verilmesi, Karadeniz’in kapalı mı yoksa yarı kapalı bir deniz mi olduğuna dair yapılan tartışmaların netliğe kavuşturulması kadar kolay olmamaktadır.
Aydın’a göre, coğrafi bir alan olmaktan ziyade siyasi bir oluşum olarak karşımıza çıkan Karadeniz Bölgesi, kıyıdaş ülkelerin yanı sıra Arnavutluk, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Yunanistan, Makedonya, Moldova, Sırbistan ve Karadağ gibi Güneydoğu Avrupa’dan Hazar Denizi’ne kadar siyasi gelişmeleri etkileyebilen ve bu gelişmelerden etkilenebilen ülkeleri kapsamaktadır.[10] Ayrıca Aydın’ın görüşlerine paralel olarak Karadeniz Bölgesini “ Geniş Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğunu ve doğu sınırı olduğu olarak betimleyen görüşler bulunmaktadır.[11]
Bölge olarak Karadeniz Bölgesi çağdaş jeopolitik teorilerinde önemini vurgulamaktan çekinmediği, önemi çok büyük olan bir bölgedir. Darwin’den etkilenerek geliştirdiği “Devlet Evriminin Organik Teorisi” teziyle siyasi coğrafyanın kurucusu kabul edilen Ratzel’in (1844-1904) ortaya koymuş olduğu “Lebensroum (Hayat Sahası)” daha sonra batılı sömürgeci devletler tarafından yayılmacı siyasetin gerekçesi olarak kullanılmıştır.[12] Nazi Almanya’sı içinde hayati bir önem taşıyan hayat sahası kavramında, Nazi Almanya’sı tarafından Karadeniz de planın içine dâhil edilmiş ve bu politika uygulanmaya çalışıldığı safhada ise 2. Dünya Savaşı patlak vermiştir. Görülenin de açık olduğu gibi bu kavram Karadeniz Bölgesi üzerine dahi uygulanabilmiş ve hatta uygulanabilirlik olarak uygun olmasından dolayı bölgenin çok uzun geçmişten beridir önemini olduğunu vurgulamaktadır. Devletler bir nevi Karadeniz içinde savaşmıştır. Çünkü Ratzel devletleri yaşayan bir organizma olarak görmekte ve beslenmeye ihtiyacı olduğunu vurgulamaktadır. Bu ihtiyacın da ancak yeni sahaların işgali ile olacağının da söz konusu olduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede siyasi coğrafyanın da temelinde gelişen jeopolitik terimini Ratzel’in de takipçisi olarak ilk defa kullanan Kjellen(1864-1922) daha sonralarda geliştirilecek olan kara, deniz, hava jeopolitiğininde zeminini hazırlamış olmuştur.[13]
Mackinder 1904 yılında yayınladığı “The Geographical Pivot of History” adlı makalesinde, siyasi tarihin gelişimini jeopolitik temellere indirgeyerek yorumlamış ve dünya coğrafyasını siyasi ve askeri strateji bakımından “Mihver Saha (Pivot area-Heartland)”, iç kuşak, dış kuşak alanlarına ayırmak suretiyle öncelikli hedeflerini tayin etmiştir.[14] Mackinder’in “Kara Hâkimiyet Teorisi”ne göre “Merkez” bölgesine en kolay ulaşımı sağlayacak olan Karadeniz[15], Avrasya hâkimiyeti için “Heartland” hâkimiyeti gerekli olduğundan dolayı da çok önemli bir konuma sahiptir.
Mackinder’in tezinde gereğinden fazla “Hertland’a” önem verildiğini düşünen Spykman’ın “Kenar Kuşak Teorisi’ne” göre de Karadeniz’e hâkim olan güç, bölgeyi kontrol edecek coğrafi konuma sahip olur.[16] Bunun yanın dada Schaklian’ın “Hava Hâkimiyet Teorisi’ne” göre de Karadeniz’in “Merkez Bölgesine” ve “Dünya adasına” hâkim olan konumu vardır.[17]Ayrıca Samuel Hungtington’un “Clash of Civilization (Medeniyetler Çatışması)” tezinde savunduğu biçimiyle Müslüman dünyası ile Ortodoks dünyasını birbirinden ayıran çizginin Karadeniz’den geçtiği[18], ayrıca soğuk Savaş sonrası koparak batıya entegre olan ülkeleri de bir nevi ayıran jeostratejik açından da bir fay hattı görevi gördüğünü de söylemek mümkündür.
Bugün sayısız kullanıma sahip olan jeopolitik terimi, aslen topraklar üzerinde ve o topraklar üzerinde yaşayan insanlar üzerinde etkide bulunabilme ve iktidar kurabilme rekabetiyle ilgili her şeyi tarif eden bir anlama sahip olduğu düşünülürse de[19] Karadeniz birçok siyasal ve etnik sorunlarıyla birlikte Avrupa Tarihi’nin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.[20]
Bugün sayısız kullanıma sahip olan jeopolitik terimi aslen topraklar ve o topraklar üzerinde yaşayan insanlar üzerinde etkide bulunabilme ve iktidar kurabilme rekabetiyle ilgili her şeyi tarif eden bir anlam olduğu düşünülürse de[21] Karadeniz birçok etnik ve siyasal sorunuyla birlikte Avrupa tarihinin biçimlenmesinde çok büyük bir rol oynamıştır.[22] Çünkü coğrafya objektif bir gerçeklik olmakla birlikte haritalar bu objektif gerçekliğin bir medeniyet idraki sürecinden geçmiş bir sübjektif şeklidir.[23] Jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olan Karadeniz tarih boyunca birçok mücadeleye sahne olmuştur.[24] Karadeniz nadiren tek bir devletin sınırları içinde olmuştur.[25] Sasaniler’den Farslara, Araplar’dan Bizans’a, Hazarlardan Slavlaşan Norman kökenli Ruslar bölgeye gelmiştir. Daha sonrasında Moğollar ve birleşen Rus knezlikleri, ardından Çarlık Rusya’sı ardından Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hâkim olmuştur.
Karadeniz 1990’lı yılların başlarına kadar hakkında çok az şey bilinen ve neredeyse Batı’nın tarihsel bilincinde bozluk halinde bir bölge iken[26] birden geçiş Karadeniz Bölgesi Bermuda Şeytan Üçgeni haline gelmiş, Sovyetler çökmüş yerini BDT ve ona hâkim olan Rusya Federasyonuna bırakmıştır. 1991 yılında Sovyetler birliğinin dağılarak yerini Rusya Federasyon’un kurulması ve 15 yeni devletin bağımsızlığını kazanması bölgedeki dengelerin değişmesine ve bölge dinamiklerinin farklı boyutlara taşınmasına yol açmıştır.[27]
Biran boşlukta kalmış olan bu bölgede kısa bir süre içinde 1993 yılında “yakın çevre politikası” uygulamaya başlayınca Rusya Federasyonu “Askeri Doktrini” de kabul ederek iç güvenliği de ordunun sağlayacağını ve ayrıca Rusya Federasyonu’nun nükleer silahları ilk kullanan ülke olmayacağı ilkesi de terk edilmiş olunup bu önemli coğrafyada hâkimiyet istediğini açıkça beyan ederek o zamanın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” söylemi de bir cevap olmuştur.
Soğuk savaş sonrası dönemde Orta Asya ve Kafkaslar coğrafyasını jeopolitik açıdan ön plana çıkaran en önemli hususlar bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz kaynakları[28] Karadeniz’de önemli ki bu kaynakların dünya pazarına pazarlanacak olan yol olması neden olmuştur.
Enerji ve enerji kaynakları, ayrıca bu yöndeki politikaları tartışmadan önce kavramların kullanımına kısaca değinmemiz gerekmektedir. Öncelikle belirlenmesi gereken olgu enerjinin ve enerjiyi elde etmek için yapılan müdahalelere açıklık getirebilmektir. Kelime anlamı olarak bakıldığında enerji, fiziki bakımından iş yapabilme kabiliyeti, enerji kaynağı ise uygun teknik kullanıldığı takdirde enerji verebilen maddeleri ifade etmektedir.[29]
Fiziki bakımından iş yapabilme kabiliyetini sağlayan günümüzdeki temel enerji kaynaklarının petrol ve doğalgaz olduğu bir dönemde enerji kavramı bu iki olgu üzerine yoğunlaşmış ve terimleşmiştir. Kafkasya ve Orta Asya’da bulunan bu enerji kaynaklarının dünyada diğer bölgelerde çıkarılanları geride bırakacağı Zbignew Brezezinski tarafından dile getirilmekle beraber başta Rusya Federasyonu olmak üzere bu kaynaklara hâkim olma düşüncesiyle hareket etmektedir.
Rusya Federasyonu dünyada en büyük doğalgaz rezervlerine dünyada bulunan doğalgaz rezervlerinin %32’si, tahmin edilen rezervlerin %23’ü, ikinci en büyük kömür rezervlerine – dünyada bulunan kömür rezervlerinin %10’u, tahmin edilen rezervlerin %14’ü-[30] ve sekizinci en büyük petrol rezervlerine sahip olmakla beraber enerji bakımından büyük durumundadır ve 74 milyar varillik bir öngörü bulunmaktadır.[31] Elde edilmiş olan veriler ışığında bakıldığında ve ek olarak Rusya Federasyonu en büyük doğalgaz ihracatçısı ve ikinci en büyük petrol ihracatçısı, en büyük üçüncü enerji tüketicisidir. Avrupa Birliği ülkeleri Rusya için önemli bir pazardır ve Avrupa birliği ülkelerinin Rusya Enerjisine bağımlılık oranları gitgide yüksek oranlara ulaşmaktadır.[32] Rusya’nın petrol rezervlerinin çoğunluğu Batı Sibirya’da Ural Dağları ve Orta Sibirya platosu arasında bulunmaktadır. Rusya petrol üretimine 100’den fazla alanı içeren Kuzey Kafkasya ve Astrokhan sahası olarak bilinen Hazar denizinin Kuzey ve Kuzey Batı sahilleri, Tömen-Pechora petrol alanları Volga-Ural ve Seotov-Volgagrad petrol alanları ve Tyumenlob petrol alanlarında üretilmektedir.
Doğalgaz üretim alanları bakımından kendisinden sonra ikinci büyük rezerve sahip olan İran’ın rezervlerinin yaklaşık iki katına sahip[33] olan Rusya Federasyonu Urengay, Yumburg, Orenburg, Shtokman, Zapolyarnaye Kharasevey, Bovanenko, Medvezh’ye gibi alanlardan üretimini sağlamak büyük ölçüde devlet şirketi olan GAZPROM’un tekeli altındadır ki; GAZPROM dünya doğalgaz rezervlerinin %20’sini Rus gaz üretiminin de %95’ini gerçekleştirmektedir.[34] GAZPROM Rus doğalgazının yanı sıra üretimini Türkmen doğalgazı ile destekler ve meydana gelen açıkları da bu bölgeden sağlanan takviyeler ile kapatır.[35] Bu şekilde de görüldüğü üzere Orta Asya’da petrol ve doğalgaz üzerine Rusya’nın kurduğu tekel bu devletin uluslararası arenadaki güçlerinin arttırmakta ve dünya enerji güvenliği konusunda etkili rol oynamasına yardımcı olmaktadır.
Enerji kaynaklarının zenginliğinin yanında bu zenginliklerin taşınabilmesi gerekmektedir. Gelişmenin vazgeçilmez unsurlarından birisi olduğu her geçen gün daha güçlü delillerle kanıtlayan enerji ve enerjinin verimli kullanımını hızlı bir küreselleşme sürecinde bulunan dünya hızında arz kaynağı ülkelerle talep merkezlerinin çeşitli taşıma yolları ve en önemlisi boru hatlarıyla birbirine bağlanmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü gerek hava, gerekse deniz taşımacılığına göre yatırım maliyeti daha yüksek olan boru hattı taşımacılığı, diğer taşıma şekillerinden daha süratli daha ekonomik ve daha emniyetli olup, yapılan yatırımı da daha kısa sürede itfa etmektedir.[36] Rusya Federasyonu da bu düşünceden hareketle Baltık Petrol Boru hattı, Murmansk Petrol Boru hattı, Batı Boru Hatları olarak adlandırılan Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu, Bakü-Grazni-Novorosrok Boru Hattı, Bakü-Mohoçkale- Novorosisk Boru Hattı, Bakü-Supsa Boru Hattı, Bakü- Tiflis-Ceyhan Boru Hattı ve planlanmakta olan Trans-Hazar İkiz Boru Hattı bu düşüncenin petrol boru hattı bölümünü oluşturmaktadır.
Mavi Akım Doğalgaz Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı, Trans-Hazar Doğalgaz Boru Hattı ve NABUCCO projesi de doğalgaz boru hatlarını oluşturmakla birlikte Yamal Avrupa ve Trangas Boru Hatları diğer bölümü oluşturmaktadır.
Sayısız projenin devreye girmesi, her geçen gün yeni kaynakların keşfi ile boru hatlarının sayısı günden güne artmaktadır. Artmakta olan petrol ve doğalgaz rezervlerinin Karadeniz’den batıya aktarılması sorunu, Türk boğazlarının kaldırabileceği yükten fazla sayıda gemi geçişine sebep olmakta ve olası tehlike riskini arttırmaktadır.[37] Bu riski azaltmak için çeşitli güzergâhlarda By-pass boru hatları düşünülmektedir. Bu hatların denetimini Rusya Federasyonu’nun yaptığı düşünülürse de Karadeniz’in hem güvenlik açsından hem de 19. yüzyıldan itibaren petrole sahip olmak ve üretimini elde tutmak ayrıca taşıma güzergâhları üzerinde denetim kurmak ülkeleri ayrıcalıklı hale getirmesinden dolayı Karadeniz’i önemli kılmaktadır. Karadeniz’i hem boğarlarıyla hem de bu hayati önemi taşıyan enerji hatlarıyla birlikte ele aldığımızda bu bölümde yaşanan mücadelelerinde enerji temelli olduğunu açıkça görmek mümkün hale gelmiştir. Bu bölgede enerji nakil hatlarına hâkimiyet bulunan Rusya Federasyonu var olan hâkimiyetini sürdürmek için çeşitli politikalar izlemektedir.
Rusya geniş toprakları ve kalabalık nüfusuyla büyük bir ülkedir.[38] Dinamik yapısıyla Sovyetler Birliği’nin dağılımından sonra zor durumdan kurtulabilmek ve Avrupa’ya yetişebilmek uğruna sanayileşmeye çalışan Rusya ülkeyi modernize etmeye çalışmıştır. Vladimir Putin’e göre Rusya bir sanayi gücü olmaktan çok bir hammadde ihracatçısıydı ve bunların en önemlisi de enerji maddeleri, daha doğrusu doğalgazdır.[39] Rusya Federasyonu büyük enerji gücü olarak ortaya çıkmayı ve Hazar Enerjisi ile jeopolitiğin merkezinde yer alma düşüncesini taşımaktadır.[40] Vladimir Putin enerji endüstrisini doğrudan kontrol altına almasa bile, devlet gözetimi altına alarak yabancı çıkarları saf dışı etmeye ve endüstriyi doğrudan ihracata ve daha çok da Avrupa’ya ihracata yönlendirmek istiyor[41] ki bunu GAZPROM örneği ile de açıklamak mümkündür. GAZPROM Sovyetlerin yıkılmasının ardından özelleştirme politikaları içinde petrol endüstrisi özelleştirerek dağıtan şirketlerden[42] GAZPROM en büyüğü ve Vladimir Putin’in hayallerine giden en büyük yoldur. Dünya enerjisinin kontrolünün altı büyük küresel şirkette[43] olduğu varsayımı ile birlikte bunların arasında GAZPROM’un gittikçe sivrilen bir güç haline gelmesi de Putin’in stratejisini doğrular nitelikte olmaktadır. Kısacası Rusya 2000’li yıllarda stratejisini değiştirdi. Böylece Ruslar gelişen ülkeler dünyasında çok görülen hammadde ihracatıyla kendilerine çok farklı bir yol seçtiler.[44] Enerji sektöründeki inanılmaz fiyat artışlarıyla da Rusya ekonomisi kuruldu ve Rusya yeniden sanayileşme olanağı bulmaya başladı.[45]
Rusya’nın buradaki amacı zenginliğe ulaşırken, diğer ülkelerinki en başta Avrupa’nın artan enerji ihtiyacı karşısında bu ülkeleri kendisine bağımlı hale getirmektir. Bu amacı gerçekleştirebilecek en büyük silahı da dağılan Sovyetler Birliğinin kendisine miras bırakmış olduğu eski ve yeni projelerle geliştirebilecek olan boru hatları olacaktır. Mevcut hatlar Rusya Federasyonu tekelindedir.[46] Asla bir süper güç olamayacağının farkına varmış olan Rusya enerji hatlarının kontrolünü eline alarak bölgesel güç haline gelebilecektir. Eğer bölgedeki boru hatları Rusya’dan geçip çıkışları Karadeniz’de Novorossıysk’te olmaya devam ederse, bu durumun politik sonucu, Rusya Federasyonu’nu açık güç oyunları olmadan büyük nüfuz sahibi[47] haline getirecektir. Doğalgaz hatlarının veya proje halindeki boru hatlarının hepsinin Novorossiysk’e uğrama nedeni bu durum gösterilebilir.
Bununla beraber 2000 yılından itibaren politikalarından dönüş yapan Rusya Federasyonu, Rus gücünün göstergesi Kızıl Ordu’nun yerini Rus doğalgazı ve dev gaz tekeli GAZPROM, Rus elektriği büyük enerji şirketi UES ( Unified Energy System ) Rus kültürü ve Rus tüketim maddeleri almaktadır.[48] Görünen o ki enerjiye sadece petrol ve doğalgazın yanı sıra elektrik enerjisini de ekleyerek Karadeniz bölgesinin Rusya Federasyonu için önemini bir kez daha vurgulamak mümkündür.
UES Pazar alanını özellikle Kafkasya’ya yöneltmiş ve Tiflis Elektrik şebekesinin %75’ni satın almıştır.[49] Ermenistan’ın elektrik üretimini ve dağıtım hakkıyla beraber Sevano-Rozdan hidroelektrik güç komplekslerini ve Rozdan temel güç istasyonunu almıştır.[50]
Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği sonrasında nükleer alandaki büyüme planlarını hayata geçirmeye başladığını bildirdi. Devlet Başkanı Putin’in aralarında yüzen nükleer tesislerinin de bulunduğu 26 yeni tesis kurulmasını öngören anlaşmayı imzaladı.[51] Bu adımlarla beraber Rusya Federasyonu politikalarında bir adım daha ileri giderek enerjinin nükleer boyutunun da karlı çıkma yolunda önemli bir adım atmış bulundu.
SONUÇ
Ruslar tarihten beridir İstanbul ve Çanakkale vasıtasıyla Akdeniz’e, sıcak denizlere girişimiyle, Avrasya’nın kıyısal bölgelerinin siyasi örgütlenmesine katılma gayretleri[52] içinde hareket etmiştir. Bu çaba onlar için tarihi sömürgeler ulaşım ve kontrolü ele alarak etkin olma politikasıydı. Sonraki zamanlarda Cebelitarık üzerindeki Atlantikçi hâkimiyet[53] daima politikalarına engel ve tehdit haline gelmiştir. Rusya Fedarasyonu tarihteki atalarının politikaları gibi güçlü olma yolunda politikalar üretmenin gerekliliğini farkındadır. Bunun için de bir şekilde Atlantikçi gücün uzak tutulması ve kontrolün sağlanması gerekliliğinden doğan sonuçlar ortaya çıkmış ve kontrol yöntemleri aranmıştır. 21. Yüzyıl bu arayışa çözüm üretmiştir. 21. Yüzyıl, yükselen yeni enerji rejiminin politik etkisiyle şekillenmiştir.[54] 21. yüzyılda güçlü olmak böylelikle enerjiye hâkim olmak anlamına gelmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde enerji kaynaklarına erişim[55] ülkeler arasında önemli bir rekabet alanıdır. Rusya’ da bu rekabet alanı ile ilgili olarak Karadeniz’in önemine ayrıcalık vermiş ve rekabet gücü için bu bölgeyi elinde tutması gerekliliğini anlayarak politikalarını üretmiştir.
Bir tek ağaca bakmak yerine genele bakmaya çalıştığımızda karşımıza çıkan olgularda temel olarak anlaşılan Karadeniz bölgesinin ve deniz olarak da Karadeniz’in uluslararası ilişkilerdeki yeri tartışılmaz olarak çok fazla olduğudur.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte Batı Bloğu’nun dağılan ülkelerle yakın olamaya çalışması Rusya Federasyonu’nun çıkarlarına ters gelmiş ve Karadeniz’i kendisine ve diğerlerine bir sınır olarak belirlemiştir. Uzun zamandır bölgede kazanım elde etmeye çalışan ABD’yi[56] Nitekim Rusya Federasyonu için Karadeniz’in önemi savunma politikasının yanında Orta Asya ve Hazar’da bulunan enerji kaynaklarının boru hatlarıyla Avrupa’ya taşınırken bağlantı noktası olmasıdır. Sonuçta hızlı sanayileşmek yerine hammadde ihracatına giderek enerjiyi tekele geçiren ve bunun için de sektörü 11 şirkete dağıtarak kendi “Oligarklar”ını – ki günümüzde devlet kapitalizminin temsilcileri oldukları için “Silovikler[57]” olarak adlandırılmaktadır – oluşturan Rusya Federasyonu eksik yanını Hazar ve Orta Asya enerjileriyle besleyerek Avrupa’yı ve Baltık ülkelerini kendine enerji konusunda bağımlı hale getirmiştir. Bunu yaparken de en büyük silahını yani boru hatlarını kullanmış ve bu hatların yönetimini de GAZPROM gibi güçlü şirketlere bırakmıştır. Rusya Federasyonu bu politikalarla birlikte diğer ülkeler için doğal kaynak tedarikçisi haline gelmiştir.[58]
Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu kaynaklardan yararlanmaya çalışma hamlelerine karşı hamlelerde bulunmakta bölgenin dışında tutmaya çalışmaktadır. Enerji tekeli politikasıyla birlikte OPEC ülkelerinin de dışında kalarak enerji güvenliği konusunda karmaşıklıklardan başarıyla çıkan Rusya Federasyonu tekrar belirtmek gerekirse tekrar bir süper güç olamayacaktır belki, fakat önemli bir bölgesel güç olacaktır. Bunun da en büyük nedeni kendisine göbekten bağlı olan ve olmaya başlayan çevre ülkelerdir. Geniş ve dar anlamda olarak tanımlanan Karadeniz bölgesi de bu politikaların gelişimi için temel olmakta ve adeta kalbe giden yolda bir anahtar görevi üstlenmektedir.
Son olarak belirtmek gerekirse enerji paylaşımının neoemperyal bir akım olarak gören Vladimir Putin’in politikalarını, İngiliz Daily Telegraph gazetesinin belirttiği gibi “ Dünyanın son sömürge yarışının başlangıç atışı” diyerek yorumlamak gerekir.
Anıl Çağlar Erkan
Adnan Menderes Üniversitesi
SBE Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Öğrencisi
KAYNAKÇA
Kitaplar
*Ahmet DAVUTOĞLU, “Stratejik Derinlik”, Küre Yayınları, İstanbul, 2010.
*Aleksandr DUGİN, “ Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım”, Küre Yayınları, 7.Baskı, İstanbul, 2010.
*Barış ADIBELLİ, “Avrasya Jeopolitiğinde Büyük Oyun”, IQ Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008.
*George FRIEDMAN, “ Gelecek Yüzyıl 21. Yüzyıl İçin Öngörüler”, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2009.
*Merve İrem YAPICI, ”Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etmenler, USAK Yayınları, Ankara, 2010.
*Yves LACOSTE,”Büyük Oyunu Anlamak Jeopolitik: Bugünün Uzun Tarihi”, İstanbul, NTV Yayınları, İstanbul, 2008.
*Zbigniew BRZEZINSKI, “Büyük Satranç Tahtası”, İnkılâp Yayıncılık, İstanbul, 2005.
Tezler
*Ahmet TAŞKIN, “The Caspian Oils and Alternative Pipelines”, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1999.
*Burcu ÇÖRTEN, “Güncel Uluslararası Politikada Karadeniz’in Yeri”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.
*Havva Pınar ÖZCAN, “Türkiye’nin ve Avrupa Birliği’nin Hazar Coğrafyasında Kesişen Enerji Politikaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Bilim Dalı, Ankara, 2008.
*Jonna USMANOVA, “Rusya Federasyonu’nun Orta Asya Politikası (1991-2006)”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008.
*Oğuz KARAMAN, “Karadeniz’de Güvenlik Sorunu”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2006.
*Yasin ŞEHİTOĞLU “ Rusya Federasyonu’nun Petrol ve Doğalgaz Stratejileri”, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimleri Enstitüsü Strateji Bilimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gebze 2007.
*Yılmaz BAYAR, “Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın Enerji Politikaları, Rusya’nın Dış Enerji İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, Aralık 2008.
Dergiler
*Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2006, Ankara.
*Uluslararası ilişkiler Dergisi, Cilt:4, Sayı:15, Güz 2007, Ankara.
*Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara.
Makaleler
*Deniz Ülke ARIBOĞAN, Mert BİLGİN, “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to Energeopolitics”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara.
*Emel G. OKTAY, “Türkiye’nin Avrasya’daki Çok Taraflı Girişimlerine Bir Örnek: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2006, Ankara.
*Gökhan KOÇER, “Karadeniz Güvenliği: Uluslararası Yapılanmalar ve Türkiye”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, Ankara, 2007.
*Gökhan Özkan, “Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Bölgesel Politikasında Enerji Güvenliği”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 4, sayı 7, 2010 Ankara.
*İlyas KAMALOV, “Karadeniz Bölgesindeki Bazı Güncel Sorunlar”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt:6,Sayı:21, Bahar 2009.
*Veysel AYHAN, “Avrupa’nın Enerji Güveliliğinde Türkiye: Petrol, Doğalgaz ve Entegrasyon”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara.
*Emre İŞERİ, “Asian Energy Security: Anti-Geopolitics of International Energy Markets versus Asian Terrestrial Geopolitics”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt:4, Sayı:15, Güz 2007, Ankara.
*Mert BİLGİN, “Fosil, Yenilenebilir ve Nükleer Yakıtların Neopolitik Anlamı-Türkiye’nin Durumu ve Gelecek Alternatifleri”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara.
[1]Burcu ÇÖRTEN, “Güncel Uluslararası Politikada Karadeniz’in Yeri”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s.8.
[2]Oğuz KARAMAN, “Karadeniz’de Güvenlik Sorunu”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2006, s.2.
[3]Burcu ÇÖRTEN, “A.g.e”, s.8.
[4]Gökhan KOÇER, “Karadeniz Güvenliği: Uluslararası Yapılanmalar ve Türkiye”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, Ankara, 2007, s.197.
[5]Oğuz KARAMAN, “A.g.e”.
[6]Burcu ÇÖRTEN, “A.g.e”.
[7]Oğuz KARAMAN, “A.g.e”.
[8]Gökhan KOÇER, “A.g.e”.
[9]“A,g,e”.
[10]Mustafa AYDIN, “Europe’s Next Shore. The Black Sea Region After European Union Enlargement”, Occosion Papers, No:53, Paris, European Union Institute For Security Studies, Haziran 2004, s.5, Aktaran: Emel G. OKTAY, “Türkiye’nin Avrasya’daki Çok Taraflı Girişimlerine Bir Örnek: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 3, Sayı 10, Yaz 2006, Ankara, s,152.
[11]Gökhan Koçer, “A.g.e”, s,198.
[12]Martin I Glassner ve Harm J. De Blij, “Systematic Political Geography”, New York: Wiley, 1967, s,223, Aktaran: Ahmet DAVUTOĞLU, “Stratejik Derinlik”, İstanbul, Küre Yayınları, 2010, s,103.
[13]Ahmet DAVUTOĞLU, “A.g.e”.
[14]“A.g.e”, s,104.
[15]Gökhan KOÇER, “A.g.e”, s,198
[16]Emel G. OKTAY, “A.g.e”, s,152.
[17]Harp Akademileri Komutanlığı, “Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve Türkiye”, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1995, s,2, Aktaran: Emel G. OKTAY, “A.g.e”, s,152.
[18]Emel G. OKTAY, ”A.g.e”.
[19]Yves LACOSTE,”Büyük Oyunu Anlamak Jeopolitik: Bugünün Uzun Tarihi”, İstanbul, NTV Yayınları, İstanbul, 2008, s,6.
[20]Mustafa AYDIN, “Europe’s Next Shore. The Black Sea Region After European Union Enlargement”, Occosion Papers, No:53, Paris, European Union Institute For Security Studies, Haziran 2004, s.5, Aktaran: Gökhan KOÇER, A.g.e, s.198.
[21]Yves LACOSTE, A.g.e, s,6.
[22]Gökhan KOÇER, A.g.e, s,198.
[23]Ahmet DAVUTOĞLU, “A.g.e”, s.97.
[24]İlyas KAMALOV, “Karadeniz Bölgesindeki Bazı Güncel Sorunlar”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt:6,Sayı:21, Bahar 2009, s.13-21, s.13
[25]“A.g.e”.
[26]Emel G. OKTAY, “A.g.e”, s,153.
[27]Gökhan Özkan, “Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Bölgesel Politikasında Enerji Güvenliği”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 4, sayı 7, 2010 Ankara, s.20.
[28]Gökhan ÖZKAN, “A.g.e”, s,21.
[29]Demir İNAN, “Geçmişten Bugüne Enerji Kullanımı”, Ankara Tubitak Matbaası, 2001, s.5,Aktaran: Yılmaz BAYAR, “Rusya’nın Enerji Rezervleri, Rusya’nın Enerji Politikaları, Rusya’nın Dış Enerji İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Aralık 2008, İstanbul, s.7.
[30]Yılmaz BAYAR, “A.g.e”, s.14.
[31]Ahmet TAŞKIN, “The Caspian Oils and Alternative Pipelines”, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1999, İstanbul, s 79.
[32]Veysel AYHAN, “Avrupa’nın Enerji Güveliliğinde Türkiye: Petrol, Doğalgaz ve Entegrasyon”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara, s,159.
[33]Yılmaz BAYAR, ”A.g.e”, s.25.
[34]Yasin ŞEHİTOĞLU “ Rusya Federasyonu’nun Petrol ve Doğalgaz Stratejileri”, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimleri Enstitüsü Strateji Bilimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Gebze 2007, s.53.
[35]Jonna USMANOVA, “Rusya Federasyonu’nun Orta Asya Politikası (1991-2006)”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008, s25-26.
[36]Yasin ŞEHİTOĞLU, “A,g,e”, s.72.
[37]Oğuz KARAMAN, “A.g.e”, s.127.
[38]George FRIEDMAN, “ Gelecek Yüzyıl 21. Yüzyıl İçin Öngörüler”, Pegasus Yayınları, 2009, İstanbul, s.139.
[39]“A.g.e”, s.104.
[40]Deniz Ülke ARIBOĞAN, Mert BİLGİN, “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to Energeopolitics”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara, s,119
[41]George FRIEDMAN, “A.g.e”, s.104.
[42]Havva Pınar ÖZCAN, “Türkiye’nin ve Avrupa Birliği’nin Hazar Coğrafyasında Kesişen Enerji Politikaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Bilim Dalı, Ankara, 2008, s.52.
[43]Deniz Ülke ARIBOĞAN, Mert BİLGİN, “A.g.e” s,121.
[44]George FRIEDMAN, “A.g.e”, s.142.
[45]“A.g.e”, s.143.
[46]Mert BİLGİN, “Fosil, Yenilenebilir ve Nükleer Yakıtların Neopolitik Anlamı-Türkiye’nin Durumu ve Gelecek Alternatifleri”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Özel Enerji Sayısı, Cilt:5, Sayı:20, Kış 2009, Ankara, s,72.
[47]Zbigniew BRZEZINSKI, “Büyük Satranç Tahtası”, İnkılâp Yayıncılık, İstanbul, 2005, s.195.
[48]Oğuz KARAMAN, “A.g.e”, s.36.
[49]“A.g.e”, s.37.
[50]“A.g.e”.
[51]Barış ADIBELLİ, “Avrasya Jeopolitiğinde Büyük Oyun”, IQ Sanat Yayıncılık, Haziran 2008, İstanbul, s.88.
[52]Aleksandr DUGİN, “ Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım”, Küre Yayınları, 7.Baskı, 2010, İstanbul, s.52.
[53]“A.g.e”.
[54]Mert BİLGİN, “A.g.e”, s.58.
[55]Veysel AYHAN, “A,g,e”, s.156.
[56]Emre İŞERİ, “Asian Energy Security: Anti-Geopolitics of International Energy Markets versus Asian Terrestrial Geopolitics”, Uluslararası ilişkiler Dergisi, Cilt:4, Sayı:15, Güz 2007, Ankara, s.95.
[57] Merve İrem YAPICI, ”Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etmenler, USAK Yayınları, 2010, Ankara, s.110.
[58]Aleksandr DUGİN, “A.g.e”, s.110