Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz’da askeri darbe sonucunda görevinden uzaklaştırılmasına ABD, AB ve Çin gibi Rusya’da “darbe” demekten kaçınmış, taraflara karşılıklı sağduyu ve itidal çağrıları yaparak kendi tavrını ortaya koymuştur.
Rusya’nın Mısır’daki darbeye olan bu tavrı aslında çok fazla şaşılacak bir durum olmamakla birlikte, bu tavrın altında yatan sebepleri anlayabilmek için Rusya-Mısır ilişkilerinin tarihi geçmişine ve Rusya’nın güncel dış politika yönelimlerine bakmamız yeterli olacaktır.
İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler 1943 yılında başlamış ve özellikle 1950’li yıllarda General Cemal Abdul Nasır’ın iktidarı döneminde giderek gelişmiştir. Özellikle bugün Mısır’ın askeri ve bürokratik yapısında bulunan yetkililerin bir bölümü SSCB’de eğitimlerini tamamlamışlardır. Bu jenerasyonun en öne çıkan isimlerinden biriside Kırgızistan’daki Sovyet askeri havacılık akademisinden mezun olan geçmiş cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’tir. 1956 yılındaki Süveyş Krizi’nde SSCB’nin Mısır’dan yana batıya karşı takındığı sert tavır iki ülke arasındaki ilişkileri zirveye çıkarmıştır. İkili ilişkiler her ne kadar Enver Sedat döneminde Mısır’ın izlediği batı yanlısı siyasetten dolayı kopma noktasına gelmiş olsa da Mübarek’in yönetime gelmiş olması ile yeniden tesis edilmiş ve bugün iki ülke diplomatik ilişkilerinin kuruluşunun yetmişinci yılını kutlamaktadırlar. İki ülke arasındaki ilişkilerin önem boyutu Muhammed Mursi’nin göreve geldikten sonra nisan ayında Rusya’ya gerçekleştirmiş olduğu ziyaret ile bir kez daha ortaya konmuştur.
Rusya’nın Mısır’daki darbeye “darbe” diyerek kesin bir tutum sergilememesinin genel çerçevesini ise Rus dış politikasının yaklaşımları ile yorumlamak gerekir. SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya’nın özellikle Post-Sovyet coğrafya üzerinde avantajlarını kullanarak izlemiş olduğu politika bugünkü Rusya’da, Sovyet mirasının olduğu özellikle Afrika ülkeleri ile Suriye ve Mısır gibi ülkelerde devam ettirilmektedir. Bunun kanıtı ise bu ülkelere ciddi Rus yatırımlarının yapılması ve askeri modernizasyon tarzı gelişmelerdir.
Rus dış politikasının Mısır boyutuna baktığımız zaman Rusya’nın önceliklerinin ekonomik kayıp ve ulusal güvenliğin tehdit edilmesi kaygıları olduğunu görmekteyiz. Ekonomik anlamda Mısır dünyada Rusya’dan buğday ithalatı yapan ülkeler sıralamasında ilk sırada yer alırken, 2013 yılı itibari ile iki ülke arasındaki ticaret hacmi 3,5 Milyar dolardır. Buna ek olarak iki ülke arasındaki turizm potansiyeli Arap Baharı’na rağmen yaklaşık %35 artış göstermiştir. Rusya’nın Mısır’daki en büyük hedeflerinden bir diğeri ise enerji sektörü. Rusya petrol ve doğalgaz sektöründe yapmayı planladığı yatırımların yanı sıra özellikle nükleer enerji konusunda istekli olan Mısır’ın bu isteğine de cevap vermek için en önde beklemektedir. Özellikle güney doğu Sahra bölgesindeki zengin uranyum yatakları ve Rusya’nın Mısır gibi bir ülkenin nükleer enerji konusundaki yatırım formatına uygun olması, Rusya’yı bu konuda daha da iştahlandırmaktadır.
Rusya’nın ulusal güvenliği noktasında ise, Rusya Suriye’de halen süren iç savaşın bölgeye getirdiği istikrarsızlığa Mısır’ın da eklenmesinin kendisine hiçbir şey kazandırmayacağını bildiği gibi kendi ülkesindeki bazı sıkıntılı noktaları kaşıyacağından rahatsız olmaktadır. Özellikle Mısır’daki durumun daha kötüye gitmesi ve radikal İslami örgüt yapısına benzer kesimlerin ülkede prim yapması ihtimali Rusya tarafında bu yapılanmaların Kuzey Kafkasya’daki benzer yapılanmalar ile etkileşimde olabileceği kaygısını da beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak, Rusya Mısır’daki askeri darbeye “darbe” demeyerek sürecin uzun soluklu olabileceği öngörüsünde bulunmuştur. Kuşkusuz ki bunun en büyük nedeni de Rusların ordunun Mısır siyasetindeki kökleşmiş bir faktör olduğunu iyi bilmelerinden ileri gelmektedir. Bu sebeple de Kremlin ülke içi dinamikleri iyi bildiğinden sorunun kısa vadede çözümünü olası görmemiş ve ordu gibi bir faktörü karşısına almaktansa uzun vade de Mısır’da karşısında bir muhatap mercii görmeyi yeğlemiştir. Çünkü Mısır’da darbe yönetiminin yerine seçimle gelecek olan yeni bir yönetim bile ne olursa olsun “darbe” demedi diye Rusya’yı karşısına alacak bir yönetim olmayacaktır. Her ne kadar Rusya’nın Mısır konusunda söylem üretmekte kısır kaldığı düşünülse de gerçek; Rus dış politikasında duygusallığa yer olmadığıdır.
Uğur Ertaş
TUİÇ- Akademiden Sorumlu Başkan Yardımcısı