Rumların 1 Temmuz’da devraldıkları AB Dönem Başkanlığı tam bir fiyaskoya dönüştü.
Beceriksizlikleri had safhaya ulaşan Rumlar dönem başkanlığını şimdiden yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Sakın kötü niyetli ve şom ağızlı olduğumu düşünmeyin.
Bunlar benim şahsi düşüncelerim değil. Rum gazeteciler, AB’li diplomatlar ve Brüksel’in bürokratları öyle söylüyorlar, hem de ağız birliği etmişçesine.
Rum tarafında “Vur abalıya” misali her olumsuzluk Kıbrıslı Türklere mal edilir ama peşinen söyleyeyim; tüm bu yergileri de biz Kıbrıslı Türkler organize etmedik.
Her kötü olayın biz Türklere fatura edilmesi olayının en güzel örneğini 2013 Şubatında Rum Yönetimi Başkanlığı seçimlerine adaylığını koyduğunu açıklayan “öfkeliler” hareketinin mensubu Bayan MakariaAndri-Stilianu verdi. Adaylığının daha ilk gününde ağzını açan Andri-Stilianu“Türk bir casus Mari’deki patlamayı gerçekleştirmek isteseydi, bizim kadar iyi başaramazdı” dedi. Yani bu sözleriyle bu patlama doğal yollardan olmasaydı, raporlarla kesin olarak gerçek ortaya konup ispatlanmasaydı her zamanki gibi (biz) Kıbrıslı Türklerin suçlanacağını, Rumların beyinlerinde Kıbrıslı Türklerin daima potansiyel suçlu konumunda durduğunu dolaylı bir şekilde vurgulamış oldu.
“Fiyasko Dönem Başkanlığı” konusunda da Brüksel’i ve Rum gazetecileri bizim dolduruşa getirmediğimiz kesin.
Batık bir AB Dönem Başkanının, göstermelik başkanı olduğu AB’den kredi talebinden bulunması, Troyka’nın, yani bir dönem Osmanlı devletini teslim alan ve iliğine kadar sömüren Duyunu Umuminin AB Dönem Başkanı Rum Yönetimini mali açıdan yönetecek olması, Rumların mali egemenliklerini Brüksel kanalı ile Alman Meclisinin insafına teslim etmiş olmaları, organizasyon bozukluğu, kafasızlık ve Rum bürokratlar ile politikacıların bilgisizliği Rumların karizmasını fena çizdi.
Rum Yönetiminin yaptığı hatalar bir noktada/birimde değil, neredeyse tüm alanlarda ve düzeylerde.
Rum Bakanlar AB toplantılarına katılmak yerine otel havuzlarında keyif çalmayı yeğleyince AB’li Bakanlar, Rum Bakanların gelmesini beklerken neredeyse sıkıntıdan kurdeşen oldular.
Hristofyas’ın ise kâğıda yazmaksızın yaptığı tüm konuşmalarında, devirmediği çam, kırmadığı pot (çanak) kalmadı.
Gazetecilerle bile kanlı bıçaklı oldu.
Basın mensuplarının kendisine yönelttiği sorular içinde kışkırtıldığını hissettiği her söze hiddetli ve olumsuz cevaplar verdi. Sürekli komünist kimliğine vurgu yapmakla sempatik karşılanacağını sanarak gülünç duruma düştü.
Başkanlığı devralmadan bir evvelki iş günü Hristofyas’ın Kıbrıs Rum Yönetimini iflastan kurtarmak için AB destek mekanizması başvurması ise Rum tarafının itibarını sıfırla çarptı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun, daha ilk gün Rum Yönetimi başkanı Hristofyas’ın gözünün içine baka baka “Mali tedbir almayı reddedenin ve Troika’yı sömürge gücü olmakla suçlayanın kim olduğunu hepimiz biliyoruz” demesi ve Güney Kıbrıs’ın Rusya’dan kredi almaktaki ısrarının soru işareti yarattığını söylemesi, Rum tarafının AB’nin 26 üye devleti önünde içine yuvarlandığı zavallı durumu gözler önüne sermeye yetti de arttı bile.
AB Dönem Başkanlığı devir töreninin zamanlaması ise tam bir beceriksizlik örneği oldu. Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Konseyi’nin rolünü takdir ediyor görünen ülkeler arasında yer almaya çalışırken, dönem başkanlığı töreni için Strazburg’ta genel kurul toplantısının yapıldığı günün seçilmesi, katılımın en düşük seviyede olmasına yol açtı. Avrupa milletvekillerinin büyük bir kısmı, komiserler ve AP Başkanı da bu nedenle törene katılamadı. Bundan daha da önemlisi, AP çalışmaları sırasında dönem başkanlığı ve komiserler de Strazburg’ta olmadığından bu seviyelerde hiçbir katılım olmadı. Devir töreni “Körler ve sağırlar birbirini ağırlar” misali Rumlar ve yakın dostları arasında aile içi nişan töreninden öteye gidemedi.
Bunlar, Rumların dönem başkanlığını devraldıkları ilk günlerdeki vukuatları. Geçen haftakiler ise tam bir yüz karası. Zamanı gelince onları da yazacağım.
Sayın Egemen Bağış’ın tanımladığı gibi “yarım devletin” AB dönem başkanlığını devir alması, 23 Nisan’da çocukların önemli siyasi mevkilere sembolik olarak oturtulmalarından daha öteye gidemedi.
Prof. Dr. Ata ATUN
Yakındoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi