Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye’nin ve KKTC’nin uyarılarını dikkate almadan 12. Parselde doğalgaz sondajına başlamaları, adanın ikiye bölünmesi yolunda keskin bir bıçak darbesi konumunda.
Rumlar, 1974 Mutlu Barış Harekâtı sonrasında her tür politik düzenbazlığı yapıp hiç durmadan ve bıkmadan adanın kuzeyini tekrar ele geçirmeye çalıştılar.
1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye girerken kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm bir şekilde “Kıbrıs Adasının Tümünü Temsilen” girdiklerini AB’ye kabul ettirdiler ve 10. Protokol’e de bunu yazdırdılar.
Bunların hepsi Rumların ileriye dönük yatırımlarıydı ve adanın kuzeyi üzerinde bir gün gelir bunlara tuta hak iddia edilebilir düşüncesi ile yapılmıştı.
Gerek Kıbrıs Rum Yönetiminin, gerekse de Avrupa Birliği’nin, son doğalgaz sondajı ve çıkarılması konusundaki tutumları, Türkiye ile KKTC’nin uyarı ve taleplerini dikkate almamaları, adanın 1958 yılında başlayan, aşama aşama belirginleşen ve gün geçtikçe derinleşerek bugüne gelen bölünmüşlüğünün çok daha keskin ve geri dönüşü olmayan bir şekil almasına neden olacak.
12. parselde doğalgaz sondaj çalışmalarının başlaması ile Türkiye ile KKTC arasında önce Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasının yapılmasına yol açacak. Arkasından da Kıta Sahanlıklarının belirlenmesi tamamlanacak ve TPAO’nun yetkili şirket olarak belirlenmesi ile hem petrol hem de doğalgaz aramasına başlanacak.
Aslında arama kelimesi yanlış.
TPAO yıllar önce KKTC ile Türkiye arasında kalan bölgenin kuzey yarısında arama yapma iznini almıştı. Bunu şimdi her iki ülkenin onayıyla KKTC’nin kuzey sahilleri ile Anadolu’nun güney sahilleri arasındaki bölgeye yayacak ve fiiliyata dönüştürecek.
Yine TPAO, uydu yardımıyla çizilen haritaların işaret ettiği şekilde İskenderun Körfezinden Kaş’a kadar olan bölgede sismik araştırma yapmış ve petrolün varlığını saptamıştı. Şimdi TPAO’nun elinde gerekli olan izinler de olacak ve çalışmalar hemen başlayacak.
Tabii doğal olarak Türkiye ile KKTC’nin birlikte yapacağı işler bununla da kalmayacak.
Özellikle de Kıbrıs Rum Cumhuriyeti 1 Temmuz 2012’de Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını (Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen) devralırsa, geçmiş yıllarda AB’nin ricası ile askıya alınmış olan Türkiye ile KKTC arasındaki tüm ikili anlaşmalar birer birer yürürlüğe konacak.
Bunların yürürlüğe girmesi ile Rumların adanın kuzeyini yani KKTC topraklarını ele geçirme çabaları iyice darbe yiyecek ve Megali İdea gibi gerçekleşmesi hayal olan bir ülküye dönüşecek.
Kendi kendilerine gelin güvey olan ve ellerindeki gücün ve dünyanın politik dengelerinin hiç değişmeyeceğini sanan Rum ve Yunanlı politikacılar 20. Yüzyılda Türkiye’yi ve Türk insanını yok sayıp Anadolu’yu fethetmek ve Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak gibi iki kez boylarından büyük girişim yaparak, tarihi hüsrana uğramışlar, sonucunda da bırakın yeni bir şeyler elde etmeyi, ellerindekini de kaybetmişlerdi.
Azılı Türk düşmanı olarak bilinen ve bence 1974 darbesinden sonra kurulan “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ne Cumhurbaşkanı olarak atanan EOKA’cı Nikos Samson’un günümüz versiyonu olan Rum Dışişleri Bakanı Erato K. Markulli’nin gazına gelen Hristofyas hükümeti de aynı hatayı şimdi ısrarla yapmak peşinde.
Zaman Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin haklılığını ortaya koyacak ve Rumlar bu doğalgaz krizinden sonra gene geri dönülmesi olanaksız kayıplara uğrayacak.
Hep birlikte göreceğiz.
Prof. Dr. Ata ATUN