Kıbrıslı Rumlar, AB Dönem Başkanlığı görev günü yaklaştıkça ağlamanın dozunu da iyice arttırmaya başladılar. AB Dönem Başkanlığını devralacakları tarih olan 1 Temmuz 2012 Pazartesi gününü Türkiye’yi önlerinde diz çöktürecekleri ve yılların intikamını alacakları hayaliyle yaşayan komşumuz diz çökecek olanın kendileri olduğunu anlayınca hüzne büründü.
Yunanistan’ın şantajı ile AB’ye girerek, tüm Avrupa Birliği üyelerini arkalarına alacaklarını ve Türkiye’ye kafa tutacaklarını hesaplamışlardı. Zannediyorlardı ki, kendileri AB’ye girince Türkiye karşılarında el pençe, iki büklüm duracak, bunlarda Türkiye’yi sustalı maymun gibi karşılarında oynatacaklardı!
Düşündüklerinin aksine, Kıbrıslı Rumları adam yerine koymayan, muhatap bile almayan Türkiye oldu.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Kıbrıs Rum Hükümetini muhatap almaması ve üstelik bir de “Yarım devlet” diye tanımlaması Rumları çılgına çeviriyor.
Sayın Bağış’ın tanımlaması çok doğru.
Kıbrıs Rum Hükümeti 1963 yılında, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Kurucu ortağı olan Kıbrıslı Türkleri silah zoru ile dışarı atarak hükümeti gasp etmiş olan “Yarım bir devlet.” Diğer yarısı yönetimde yer alana dek, beğense de beğenmese de bu “Yarım devlet” sıfatını taşıyacak.
Rum Dışişleri Bakanı Markulli’nin “Türkiye’nin AB Konseyi’ne karşı tavrı yüzünden ikinci sınıf dönem başkanlığını kabul etmeyeceğiz” açıklaması tam bir naçar yakınması.
Markulli “Türkiye, 2012’nin ikinci yarısında Başkanlık’la hiçbir ilişki kurmayacağı tehdidinde bulunarak Kıbrıs dönem başkanlığını engellemeye karar verdi” sözleri ile de tüm çaresizliğini ortaya koyuyor.
Halbuki onun hayalleri başkaydı. Türkleri ezmek için ne planlar yapmıştı bu süreç içinde. Bu çirkin kadının kalbi, Limasol’da birçok Türk’ün kanına girmiş olan EOKA’cı babasından kendisine miras kalan Türk düşmanlığı genleri ile Türklerin elini sıkmayacak denli nefret dolu, aynen diğer Rum politikacılar gibi…
AB dönem başkanlığını 1 Temmuz’da devralmaya hazırlanan Kıbrıs Rum Yönetimi, başkanlığı bütünüyle üstlenemeyeceğini açıklayarak, AB kurumlarından istisna ve şu anki dönem başkanı Danimarka’dan yardım talep etti. Çünkü 1 Temmuz – 31 Aralık tarihleri arasında 700′den fazla toplantıya başkanlık etmesi gereken Kıbrıs Rum Hükümeti’nin kalifiye elemanı ve yeterli personeli yok.
Üstelik bu toplantıları organize edecek parası da yok.
Nüfusu Kıbrıs Rum Yönetiminden daha az olan Lüksemburg bile AB’den istisna istememiş, dönem başkanlığını başarı ile tamamlamıştı.
Ama Rumlar Dönem Başkanlığını layığı ile yapamayacaklarını şimdiden açıkladılar ve yardım istediler. Avrupa Birliği koridorlarında da “AB dönem başkanlığı gömleğinin şimdiden Kıbrıs’a büyük geldi” şeklinde yorumlar yapılıyor. “Başımıza Kıbrıs belasını sardılar, şimdi de temsilen dahi olsa Dönem Başkanlığını bile yapmaktan acizler” konuşmaları duyuluyor kulislerde.
Kulislerde konuşulanlar yalan değil. O denli aciz durumdalar ki, 5 Temmuz gününde AB Dönem Başkanlığını devralmalarını kutlayacakları yer, Kıbrıs adası içinde yer almasına rağmen İngiliz Üsleri topraklarındaki Kurio Antik Tiyatrosu’nda olacağı için Rum polisleri silahlı giremeyecek oraya. Polislerine silah taşıttıramayacak denli zavallı durumdalar. Hem zavallı hem de kafasız.
Üstelik “Mali Olarak” da batmış durumdalar.
Dünya’nın saygın finans kuruluşları Kıbrıs Rum Yönetimini “Çöp kadar değersiz” sınıfına koydu daha geçenlerde.
Bir zamanlar kendilerini, “bıyıklarını palanın bile kesemeyeceği” denli güçlü hisseden Kıbrıslı Rumları şimdi aynen “Adı Büyük, Şeyi Kovuk” atasözümüzde kastedilen kişilere benzetiyorum.
Ah’ları gitmiş ama geriye ‘Vah’ları bile kalmamış. Batıp gitmişler.
Prof. Dr. Ata ATUN
Yakındoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi