Rifat Sait ile Kıbrıs Üzerine Röportaj

Uluhan Ceran: BASAM, odaklandığı bölge itibarıyla Türkiye’de faliyet gösteren tek kurum. Bize BASAM’ın amaçlarından bahseder misiniz? Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Rıfat Sait:  Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi aslında çok öncede kurulması gereken bir kuruluş ancak bize böyle bir görev düştü, bizde bunu yapmaya çalıştık, yaptık diye düşünyoruz. Aslında Balkanlar’la ilgili çalışma yapan çok fazla kurum ya da kuruluş hatta kişiler de yok, uzmanlar da yok. Bizde bu açığı kapatmak açısından bu kuruluşu, bu kurumu kurduk. Akademisyenlerin ve gazetecilerin ağırlıklı olduğu bir dernek statüsü vardır BASAM’da, İzmir Valiliği Dernekler Masası’na bağlı bir dernektir. Ancak geçen yapılan toplantıda stratejik araştırma merkezlerinin aslında bir statüye bağlanması gerektiğini söylemişler ki katılıyorum, biz artık dernekçiliğin dışında özel bir statüye sahip olmalıyız. Stratejik araştırma merkezleri, diğer bir ifadeyle non governmental organizations, think thank’ler ayrı bir organizasyon içerisinde olmalıdırlar. Onların bağlı olduğu belki ayrı bir kurum ya da bakanlık olması lazım diye düşünüyorum, mesela dışişleri olabilir. Ya da yeni kurulan yurt dışı Türk’ler Başkanlığı da bir zemin olabilir. Biz 6 ay kadar önce kurulduk, daha kurulur kurulmaz bize gelen talepler bu alandaki açığın ne kadar büyük olduğunu gösterdi bize. Daha resmi olarak kurulmadan Dılişler Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) bizi toplantıya davet etti ve bu toplantıya diğer think thank  kuruluşlarından hiç birisi çağırılmamıştı, sadece bizi çağırmışlardı. Çağırmalarının bir nedeni düşünce yapısı olarak uyumlu olmamızdı. Burada diplomasi de çok önemli, devletin diplomasisini anlamak lazım ve ona uyumlu olmak lazım. Keskin uçlara hiçbir zaman yer vermezler, hiçbir yerde vermeyeceklerdir. Biz kesinlikle devletçi olarak addedilmek istemiyoruz, biz devleti seviyoruz, devlete saygımız var ama illa devletin başındaki kişlerin söylediği herşey kuraldır diyemeyiz. Onları tartarız, biçeriz ama bizde düşünce kuruluşları olarak ki düşünce kuruluşlarının  esas görevi budur, yön verirler devlete, politikaya yön verirler, danışmanlık yaparlar. Bu bilgileri hükümet ya da devlet adamları alır, isterse kullanırlar isterse kullanmazlar, o onların politikalarına bağlı. Ama biz bildiğimiz doğruları söylemek zorundayız, bu konuda devleti, hkümeti bilgilendirmek zorundayız. Bu yüzden kurulmuştur BASAM ve kurulmasıyla birlikte dediğim gibi çok önemli davetler aldık, dışişleri bakanlığının davetinden hemen sonra da Ankara’da TÜRKSAM’ın yapmış olduğu bir toplantı vardı, stratejik araştırma merkezlerinin toplandığı bir toplantı yapıldı Ankara’da il defa ve orada stratejik araştırma merkezlerinin birliği kuruldu. Daha doğrusu platformu kuruldu, bu platformda da biz yer aldık BASAM olarak. İkincisi de geçen 1 Mart’ta yapıldı, bu sefer USAK ev sahibiydi. Bu toplantıya sağolsun, TUİÇ’ten bir arkadaş bizi temsilen katıldı, biz TUİÇ’i aslında kendimizden bir kurum olarak görüyoruz. Ben çok seviyorum, hakikaten güzel çalışıyorlar, hangi üniversiteye gidersem gideyim TUİÇ’ten birkaç arkadaş karşıma çıkıyor, bu gurur verici birşey. Çok güzel, zengin bir çalışma ve neden nasıl bilmiyorum ama her gördüğüm TUİÇ’li arkadaş ahlaken de çok kaliteli. Bu beni çok etkiliyor, artı bilgili insanlar. TUİÇ’le BASAM’ın ortak çalışacağı konuların olacağını düşünüyorum, zaten çalışıyoruz . Bundan sonra belki birçok yerde TUİÇ bizi temsil edecek. Bunun dışında da BASAM önümüzdeki günlerde daha da hareketli günler geçireçek. Yanılmıyorsam  25 Nisan’da Dışişler Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nu İzmir’de ağırlamayı düşünüyoruz, bir tasarıdır bu. Çünkü o tarihte İzmir’e geleceğini ifade etti sayın bakan, ilk defa İzmir’e gelecek ve bizde BASAM olarak Sayın Dışişleri Bakanımızı İzmir’de ağırlayıp bir konferans vermesini rica ettik. Onun öncesinde de biliyorsunuz, birkaç ay önce dış Türk’lerden sorumlu Bakanımız Sayın Faruk Çelik İzmir’deydi, yine BASAM’ın düzenlemiş olduğu, Yurtdışı Türk’ler Başkanlığı’nın lansmanı yapıldı. İlk defa bu tanıtım İzmir’de yapıldı, önemli bir olaydır. Bizde bunu ev sahipliğini yapmaktan dolayı mutluyuz. Tabii BASAM olarak daha birçok şey yapılacak, bazı balkan liderlerinin İzmir’e getirilmesini ve İzmir’de onların buluşturulmasını düşünyoruz, böyle bir planımız da var. 12 Haziran Seçimlerinin geçmesini bekliyoruz, onun arkasından da çalışmalarımız devam edecek.   

 

Uluhan Ceran: Kıbrıs’ı Balkanlar’ın bir parçası olarak görüyorsunuz. Sizce Kıbrıs’la Balkanlar arasında ne gibi benzerlikler var?

Rıfat Sait: Benzerliklerin olduğunu da söylüyoruz, benzer olmayan durumların da olduğunu söyleyebiliriz. Ben diyorum ki Ege Denizi bir Balkan denizidir.  Ege Denizi, Akdeniz’e uzanıyor ve bu Akdeniz’in incisi, önemli bir stratejik merkez olan adamız Kıbrıs’ta bu şekilde sanki Balkanlar’a bağımlı. Ama esas bağlantısı şu, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arasındaki önemli bir stratejik noktadır. Trkiye’de Balkanlar’ın bir ülkesidir, Yunanistan’da. Dolayısıyla ilki Balkan ülkesinin ortak noktası dediğimiz Kıbrıs’ı ben bir Balkan ülkesi olarak kabul etmek istiyorum. Birçok Balkan toplantısına da Kıbrıs kabul ediliyor, çağırılıyor. Konferansta da belirttim, Balkan Ticaret Odaları Birliği kuruldu 1994 yılında. Burada Güney Kıbrısı’da aldılar malesef. O zaman Yugoslavya’nın başkanlığında yapılmıştı bu toplantı, şu anda dönem başkanı olan Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu buna itiraz etti ve hatta Kuzey Kıbrıs’ın da buraya alınması gerektiğini söyledi. Şunu demek istiyorum, Balkanlar’la ilgili çalışmalarda Kıbrıs mutlaka var. Biraz önce Hakkı Atun’dan da dinledik, Bulgaristan zulmünden kaçan Türk’ler Kıbrıs’a gelmişler ve çoğu da vatandaş olmuşlar. Kıbrıs’ta Bulgaristan Türkleri’nin olduğunu görüyoruz, göçmenlerin olduğunu görüyoruz. Bunun dışında Balkanlar’dan buraya gelen insanlar var, öğrenciler var. Şu anda oturduğumuz Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Balkanlar’dan gelen öğrencilerin olduğunu biliyoruz, bu da önemli bir etki. Balkanlar’da Türkçe çok konuşulan bir dil, Kosova’da özellikle, Bulgaristan’da konuşuluyor. Kuzey Kıbrıs’ta da Türkçe konuşuluyor, ortak bir dil var birbirine bağlayan. Din olarak Müslüman iki topluluktan bahsediyoruz. Birde gerek Kuzey Kıbrıs’ın da, gerek Kosova’nın, gerek Bosna’nın da, gerek Bulgaristan’daki Türk’lerin çektiği sıkıntıların ortak noktası zulmü yapanın Ortodoks’lar olmasıdır.  Burda Rum’lar, onlar da Ortodoks, diğer tarafta  hem Boşnaklar’a, hem Türk’lere sıkıntı çektirenler, Bulgar’lar ve Sırp’lar ortodosk. Demek ki Ortodosk’ların bizim Müslüman’larla ve Türk’lerle bir sıkıntısı var. Kıbrıs’la Balkanlar arasındaki bir ortak nokta da bu bence. 

 

Uluhan Ceran: Kosova’nın hem kültürel hem siyasi yapısını Kıbrıs’la karşılaştırdığınızda durum nedir? Bazı çevreler KKTC’nin Kosovalaşabileceği fikrinde. Sizce bu mümkün mü?

Rıfat Sait: Tabii Kosova’yla çok ortak noktalarını görüyoruz Kıbrısın. Bu iki devlet hala tanınmakta zorluk çekiyorlar. Öncelikle ben KKTC denmesine de karşıyım, biraz uzun olacak ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti daha güzel bir ifade olur diye düşünüyorum. Kosova’yı bazı yönleriyle örnek alabilirsiniz ama başlı başına Kosova, Kıbrıs için bir örnek değildir. Çok ayrı statüleri var ama ortak nokta olarak Kıbrıs’ın tanınması gerektiğini söyleyebiliriz. Ben bugünkü konuşmamda da belirttim, her iki ülke birbirini tanıyarak buna başlamalıdır. Kıbrıs’ın Kosova’yı, Kosova’nın da Kıbrıs’ı tanıması önemli bir mesaj olacaktır. Bugün de Kıbrıs Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’yla görüştük, bizim şöyle bir önerimiz oldu, belki BASAM olarak yapacağız bunu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı Kosova’ya götürüp, Kosova Cumhurbaşkanı Sayın Behçet Pacoli’yle görüştürme düşüncemiz var. Belki bu dünyaya bir mesaj da olabilir, çünkü iki tarafın da ortak dertleri var, ortak amaçları var.

 

Uluhan Ceran: Kosova’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden daha fazla uluslararası ilgi gördüğü malumunuz, şu anda başta ABD olmak üzere birçok ülke Kosova’yı tanıyor.  Sizce bu ilgi Kuzey Kıbrıs’a neden gösterilmedi?     

Rıfat Sait: Bir kere Kosova’da enteresan bir durum var. Kosova’nın tanınmasındaki en büyük etki belki Amerika, Kıbrıs’ın tanınmamasında en büyük etki yine Amerika. Kosova’lılar diplomatik olarak biraz akıllı hareket ettiler diyebiliriz, bazılarına göre bu yanlıştır ama diyebiliriz. Neden? Amerika’ya yanaştılar, çok ortak çalışmalar yaptılar, Avrupa’daki en büyük Amerikan askeri üssü Kosova’da kuruldu ve Kosova’yı bir merkez olarak kullanıyor şuanda Amerika. Amerika, çıkarlarıyla örtüştüğü için Kosova’yı tanıdı ve tanınmasında da etkili oldu. Ama Kıbrıs’a geldiği zaman durum değişiyor, bugün eski Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’la görüştüğümüzde Kıbrıs’ın tanınmamasında Amerika’nın çok etkisi olduğunu ve Rum’ları burada istediklerini söyledi. Neden? Çünkü Amerika’da büyük bir Rum lobisi var, Yunan lobisi var, malesef bizim o lobimiz yok. Ne Türk lobisi var, ne Kıbrıs’lı Türk’lerin lobisi var Amerika’da. Bu bence en belirleyici etken. Bunun dışında baktığınızda bugün bir konferans yapıyoruz, çok önemli bir konferans Balkanlar ve Kıbrıs’la ilgili, dışişleri bakanlığından kimse yok. Az önce yabancı bir konuk ne dedi? İlk önce siz kendiniz tanıtamıyorsunuz dedi. Bir lobi çalışması eksik, medya çalışması eksik. Kıbrıs’lıların önce kendilerinin inanması lazım. Bizim burada bir lobi oluşturmamız gerekiyor, bu işinde Amerika başta olmak üzere daha büyük devletlerle, Rusya’yla ve Avrupa Birliği Ülkeleri’yle daha yakın temasa geçmemiz gerekiyor. Kosova bunu yapıyor, Amerika’yla sıkı bir temas halinde. İdealzim çok fazla doğru birşey değil, çok idealist yaklaşıp Amerika çok emperyalist bir ülke, şöyle öcüdür demek çokta doğru değil. Biz Amerika’nın ne olduğunu biliyoruz ama bugün Sayın Talat’ın dediği çok ilginç birşey vardı. Güçlü olmanız lazım, eğer güçlü değilseniz bazı ödünleri vermeniz lazım. Ödün vermezseniz bir takım hakları alamıyorsunuz. Çünkü yüzde yüz salt bir gücünüz, salt bir bağımsızlığınız yok. Hazır değilsiniz bir takım şeylere. Karşı tarafta Rum’ların ve Yunan’lıların birtakım avantajları var. Gerek Kuzey Kıbrıs, gerekse Türkiye bazı noktalarda ödünler vermek durumunda ama bu ödünler tabii ki çok önemli ulusal ödünler olmamalı. Karşılığında da birtakım şeyleri almamız gerekiyor, ben buna inanıyorum. Kosova bu ödünleri verdi Amerika’ya, fark bu.

 

Uluhan Ceran: AK Parti’den millet vekili aday adayısınız. Öncelikle başarılar dilerim. Meclise girdiğinizde, özellikle Balkanlar ve Kuzey Kıbrıs’a yönelik ne gibi çalışmalarınız olacak?

Rıfat Sait: Sağolun, ben aday adayı olduğum zaman şunu söyledim, Rıfar Sait aday olmadı oraya. Arkasında temsil ettiği bir Balkan Grubu, cemaati ya da Türk Dünyası. Bunlar aday oldu. Beni kaçıncı sıraya koyarlarsa koysunlar, Rıfat Sait’i değil, benim temsil ettiğim toplumu o sıraya koyacaklar. Yani diyelimki beni 3. sıraya koydular, Balkanlar 3. sırada olacak. Ya da diyelim ki beni 12. sıraya koydular, Balkanlar 12. sırada olacak. Böyle düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü biz oralara gittiğimiz zaman illa Rıfat Sait olarak değil, bunu başka bir Balkan’lı arkadaş da yapabilir, gerçekten bu davaya sahip olan kim olursa olsun yapabilir. Eğer bu konuda çalışacaksa, Bakanlar’ı, Kıbrıs’ı, Türk Dünyası’nı, TUİÇ’i hatta, yani bulunduğumuz tüm toplumu, güzel işler yapan insanları savunacaksa, bununla ilgili birtakım çalışmalar yapacaksa, Rıfat Sait değil kim olursa olsun destek veririm, söz veriyorum destek vereceğim. Ama bunu yapacak olan insan, lafta değil, ben dünden beri buradayım, mesajlar geliyor. Arkadaşlar da beni uyardılar, sen neden Kıbrıs’a gittin, İzmir’de olman gerekiyor diye. Ben Kıbrıs’a geldim çünkü Balkanlar davası üzerine ne olursa olsun çalışmaya hazırım. Bu zaman doğru bir zaman olmayabilir onlara göre ama onları işte bu yüzden samimi bulmuyorum.  Sabahtan beri mesajlar geliyor bana, Çanakkale şehitleri anma günüyle ilgili, Cumanız mübarek olsun gibi. Bugüne kadar hiç mesaj almadığım insanlardan. Kim bunlar biliyor musunuz? Aday adayları. Kardeşim yani bunlar inandırıcı değil. Yarın da çıktıkları zaman ben Balkan Davasına sahibim, Balkanlar için çalışacağım diyorlarsa,  ben buna da inanmıyorum. Bugüne kadar neredeydiniz siz? Bakın ben Balkanlar için buraya geldim, iki gün önce de TUİÇ’in TOBB Üniversitesinde yaptığı bir etkinlikteydik, oraya da gittik. Ben buraya gelirken çocuğum da 40 derece ateşle hastaydı ama bir dava varsa, bir çalışma varsa, koşturmak lazım. Şimdi siz bana meclise gittiğimde ne yapacağımı soruyorsunuz. Bunları yapan insan meclise gidince ne yapar? Ben sizin yorumunuza bırakıyorum. Tabii ki gereken yapılacak, onu yapmak için gidiyorum meclise desem adha doğru olacaktır.

 

 

Uluhan CERAN

BİLGESAM TUİÇ Platformu

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...