Film; Kuzey Afrika’da bir pazar meydanında gerçekleşen, aralarında bir CIA ajanının da olduğu, 19 kişinin öldüğü ve 75 kişinin yaralandığı bir intihar saldırısı üzerine şekillenmektedir. Saldırıdan sorumlu teröristlerin asıl hedefi ise, terör zanlılarının işkence gördüğü gizli bir hapishanenin başı olan Abasi Fawal’dır. Patlamanın ardından Güney Afrika’dan Washington’a giden Mısırlı Anwar El- Ibrahim sadece etnik kökeninden dolayı hakkında herhangi bir makul şüphe bile olmadan yasadışı bir şekilde alıkonulur. Kimya mühendisi olan El- İbrahim’e burada işkencenin her türlüsü yapılır. Karısı Isabelle El Ibrahim ise ortadan kaybolan eşinin acısına katlanamayıp kocasının izini sürmeye başlar. CIA’de gözlemci olarak çalışmaya başlayan Douglas’ın gireceği ilk soruşturmanın El- İbrahim dosyası olması onu çok zorlar. Zira El- Ibrahim’e uygulanan orantısız şiddet arttıkça, Douglas vicdanının sesinden rahatsız olacak ve yaptığı işi sorgulamaya başlayacaktır.
Film umutsuzluğu adım adım tasvir etmektedir. Filmin başlarında El- İbrahim’in uğradığı saldırının hukuksuzluğuna direndiğini ve avukatını isteyip hakkını savunmaya çalıştığını görmekteyiz. Ancak daha sonra bu karakter, korku duygusuna teslim olup hiç işlemediği bir suçu üstüne alacak kadar devletinden ve anayasasından umudunu keser.
Filmin sonlarına doğru geçen bir diyalogda aslında filmin başından beri vurgusu yapılan farklılığı çok net bir şekilde ele almaktadır. Amerikalı beyaz adam ile Müslüman lider arasında geçen bu diyalogda; Müslüman lider, suçlu olmasa bile sadece ama sadece suçlu olma ihtimaliyle bile birine işkence edilebileceğini, onu boyun eğdirmek adına yapılabilecek en doğru şeyin bu olduğunu savunur ve bunu şu cümleyle dile getirir; ‘’Karınızı düzenli bir şekilde dövün; neden dövdüğünüzü siz bilmeseniz bile o bilir.’’ Buna karşılık beyaz adamdan gelen cevap ise İngiliz edebiyatının en büyük ismi Shakespeare’den bir alıntıdır. Verilen yanıtın Shakespeare’den gelmesi ise oldukça bilinçli bir tercihtir. İki ülke arasındaki yaşam standartlarının, özgürlüklerin, anayasalarının birbirlerinden ne denli farklı olduğunu bu iki alıntıya bakarak gözlemleyebiliriz. Shakespeare bu diyalogda Rönesans’ı temsil etmektedir. Rönesans hareketi Avrupalıların Orta Çağ’ın kısıtlayıcı fikirlerinden nasıl uzaklaştıklarını açıklamak için kullanılır. Orta Çağ’da Tanrı’nın mutlak gücü üzerine odaklanılmıştır. Fakat 14. yüzyıldan itibaren insanlar bu düşüncelerden uzaklaşmaya başlamışlardır. Rönesans sayesinde Avrupa’da Orta Çağ kapanmıştır. Ancak, İslam dünyasında böyle bir yenilikçi hareket maalesef görülmemiştir ve bazı İslam ülkeleri de hala şeriat ile yönetilmektedir. Bu da devlet tarafından bireye tanılan haklarda tarihsel olayların ne denli etkisi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Douglas’tan her ne kadar işkenceye son verilmesi talimatı alınsa ve onun sayesinde Anwar El- Ibrahim kurtulsa da unutulmamalıdır ki ilk tutuklama ve işkence emri Beyaz Saray’dan gelmiştir. Burada da Mill’in yönetilenlerin, devlet yöneticilerinin zorbalığına karşı korunmasını yeterli görmeyen düşüncelerine değinebiliriz. Mill, yönetilenlerin toplumda baskın olan duygu ve düşüncelerin diktasına karşı da korunmaları gerektiğini savunur. Demokratik sistemde çoğunluk sahip olduğu kamuoyu gücünü farklılıkları bastırma yönünde kullanma eğiliminde olduğundan modern toplumların karşı karşıya olduğu despotik bir eğilim olan çoğunluğun tahakkümüne karşı gerekli teminatlara olan ihtiyacı vurgular.
Bu teminatlardan en önemlisi 4. Erk olan basındır. Filmde de mutlu sona ulaşmakta basının rolü es geçilmemiştir. Basın, kamu vicdanına ulaşmak konusunda bir numaralı araçtır ve devletin bireylere keyfi muamelelerde bulunmasını engeller.
Son olarak filmi izlediğim süre boyunca aklımdan geçen Milton Friedman’ın bir alıntısına değinmek istiyorum; “Tarih bize özgürlük için en büyük tehlikenin, gücün tek bir elde toplanması olduğunu öğretmiştir. Devlet, özgürlüğümüzün korunması için gereklidir. Fakat gücün politik ellerde toplanması, özgürlüğümüz için bir tehlikedir. Özgürlüğümüzün korunması için devletin gücünün sınırlanması ve dağıtılması gereklidir”.
Aysel GÜZEL
Sivil Toplum Okumaları Staj Programı