Ratko Mladiç’in Yakalanması: Sevinç mi Izdırap mı?

Srebrenitsa, 11 Temmuz 1995. Sırp ordularının komutanı Ratko Mladiç, BM tarafından silahlardan arındırılarak “güvenli bölge” ilan edilen altı bölgeden biri olan Srebrenitsa’ya girdi. “Hiç bir şeyden korkmayın. Yapmanız gereken şey çok basit. Kadınların ve çocukların önden gitmesine izin verin. Otobüsler orada bekliyor. Onları Kladanj’a götürecek. Korkmayın. Size hiç kimse hiçbir şey yapmayacak.”

Mladiç’in bu sözlerinin ardından başlayan beş günlük katliam sonucunda, Srebrenitsa’da sekiz binden fazla Müslüman Boşnak erkek topluca öldürüldü. Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY)’nin daha sonra açıkladığı bilgilere göre, kadınları ve çocukları taşıyan otobüslerin hareket etmesinin hemen ardından, meydanda bulunan 12-77 yaş arasındaki erkeklerin etrafı sarıldı ve Mladiç’in emri ile hepsi katledildi. Ortada kanıt kalmaması için ise, katledilen kişilerin bedenleri yakıldı ve ıssız ormanlık arazilerde açılan büyük çukurlara gömüldü. Bugün, Srebrenitsa yakınlarında yerleri halen tespit edilemeyen birçok toplu mezar bulunuyor. Açılan toplu mezarlardan kimlikleri tespit edilen soykırım kurbanları her yıl 11 Temmuz’da düzenlenen anma törenleriyle Srebrenitsa mezarlığına defnediliyor.

Srebrenitsa: Zamanın Unutturamadığı Dram

Dayton Antlaşması ile çizilen günümüz sınırlarına göre Bosna-Hersek’in doğusunda, Sırp Cumhuriyeti’nin içinde bulunan Srebrenitsa, yakın tarihimizin hafızalara kazınan en büyük trajedilerinden birine şahit oldu. Bosna Savaşının bitmesinin beklendiği günlerde sekiz binin üzerinde kişinin toplu bir şekilde öldürüldüğü bu kent, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa kıtasında gerçekleşmiş en büyük insan kıyımının yaşandığı topraklar olarak tarihe geçti.

Soykırım, Ratko Mladiç’in 6 Temmuz 1995’te, binlerce Boşnak Müslüman’ın sığındığı Srebrenitsa’yı kuşatması ile başlamıştır. Toplamda 34.000 BM Koruma Gücü’nün görev yapması beklenirken, bu altı güvenli bölgede sadece 7.600 asker görevlendirilmiş[2]; bunlardan sadece 600’ü Srebrenitsa’ya gönderilmiştir. Sırp ateşi başladığında, Boşnaklar teslim ettikleri silahların geri verilmesi için Koruma Gücüne gitmiş ancak talepleri reddedilmiştir. 9 Temmuz’da şehre giren Sırplar gözetleme kulelerindeki 30 Hollandalı askeri rehin almış, daha sonra bunu pazarlık unsuru yaparak Müslüman Boşnakların kendilerine teslim edilmesini istemiştir. Saldırılarını arttıran Sırplara yönelik NATO müdahalesi gündeme gelse de, başta Hollanda’nın vetosu ile başlatılamamıştır.

11 Temmuz’da Sırp Komutan Ratko Mladiç şehre girmiş ve Hollandalı General ile masaya oturup anlaşmaya varmıştır. 12 Temmuz itibarıyla kadın ve çocuklar Müslüman bölgelere gönderilmek üzere otobüslere bindirilirken, 12-77 yaş arasındaki tüm erkekler “savaş suçu zanlıları” olarak Sırplar tarafından alıkonulmuştur. Bölgede kamyon ve ambarlara hapsedilen esirlerden kaçmaya çalışanlar görüldüğü yerde vurulmuştur. Acıdır ki Hollandalı Koruma Güçleri, kendilerine sığınan beş bin Müslüman Bosnalıyı, 14 Hollandalı rehine karşılığında Sırplara kendi eliyle teslim etmiştir. Yaklaşık beş gün boyunca devam eden katliam hakkındaki ilk bilgiler, kaçmayı başaranlardan bir kaçının Müslüman köylere ulaşmasıyla duyulmaya başlanmıştır. Sekiz bini aşkın sivilin öldürüldüğü bu kısa zaman diliminde yaşanan vahşet Bosnalıların hafızalarına derin acılarla kazınırken; Sırpların tarihine de kara bir leke olarak geçmiştir.

Soykırım Sanıkları: Slobodan Miloseviç, Radovan Karadziç ve Ratko Miladiç

26 Şubat 2007’de Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, yaklaşık bir hafta süren Srebrenitsa’daki katliamı “soykırım” olarak kabul etti; ancak Sırbistan’ın devlet olarak sorumlu tutulmayacağına karar verdi. Bosna Savaşında yapılan katliamın baş sorumluları, Slobodan Miloseviç, Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç’in yakalanarak adalet önüne çıkartılması ise tam on altı yılı aldı.

Savaştan sonra Sırbistan Cumhurbaşkanı olan Miloseviç, 2001 yılında Sırp yetkililerle uzun pazarlıklardan sonra teslim olarak Mahkemeye çıkartıldı; fakat yargılama süreci devam ederken 2006 yılında Lahey’deki hücresinde öldü. Karadziç ise henüz üç yıl önce, 2008’de, Belgrad’da üzerinde sahte bir kimlikle serbestçe yaşarken yakalandı. Öyle ki, Karadziç, alternatif tedavi yöntemleri uygulayan özel bir klinikte bile çalışıyordu. En son 26 Mayıs 2011’de Ratko Maldiç’in yakalandığı haberi bizzat Cumhurbaşkanı Boris Tadiç tarafından büyük bir gurur kaynağı olarak sunuldu. O da Karadziç’e benzer şekilde sahte bir kimlikle Voyvodina Bölgesindeki bir köyde rahatça günlük hayatını sürdürüyordu.

İnsanlar, Karadziç ve Mladiç’in bu kadar uzun bir zaman diliminin ardından Sırbistan sınırları içinde –hatta Karadziç başkent Belgrad’da bir toplu taşıma aracında- rahatlıkla yakalanabiliyor olmasını heyecanla karşılarken, diğer taraftan bu yakalamaların siyasi pazarlıklar sonucu gerçekleştiğine şüphe duymadı. Nitekim, ülkedeki bazı Sırplar tarafından halen bir “milli kahraman” olarak görülen ve doğum günleri, kendileri olmasa da isimlerine düzenlenen partilerde büyük bir coşku ile kutlanan bu kişileri yakalamak demek, ülkedeki milliyetçi grupların öfkesini de üzerine çekmek demektir. Bu da, birçok hükümetin elini taşın altına koymaması için yeterli bir sebep. Zira Sırbistan’da radikal milliyetçi gruplar şimdiden harekete geçmiş durumda. Sırp Radikal Partisi (SRS) Genel Başkan Yardımcısı Dragan Todoroviç dün, Mladiç’in yakalanmasının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Sırbistan’ın tarihinin en zor anlarından birini yaşadığını öne sürerek, ”Sırp milleti, Mladiç’i asker ve subayların, yetenekli ve cesur bir simgesi olarak algılamaya devam edecektir. Bu tutuklama karşılıksız kalmayacak, vatandaşları düzenleyeceğimiz barışçıl mitinge çağırıyorum” dedi. [1]

ICTY İddianamesi ve Mladiç’in Yargılanması

Mladiç ilk olarak 25 Temmuz 1995’te ICTY tarafından hazırlanan iddianamede eski Bosnalı Sırp Cumhrubaşkanı Radovan Karadziç ile birlikte “Bosna-Hersek toprakları üzerinde soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar” kapsamında itham edildi (ICTY, case number IT-95-5). Mahkeme, aynı yılın Kasım ayında (16 Kasım 1995) Srebrenitsa katliamını da içeren ikinci bir iddianame yayınlandı (ICTY, case number IT-95-18). Temmuz 1996’da Mahkeme her iki iddianameyi birleştirerek “ICTY, case number IT-95-5/18” olarak dosyaladı.

Takip eden süreçte, ICTY, 11 Kasım 2002’de, iddianamede bazı değişiklikler yaparak işlediği suçları belli başlıklar altında topladı. Buna göre Mladiç, savaş hukuku ve geleneklerini ihlal etmekten dolayı toplam 6 ayrı suç türü; insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı toplam 7 ayrı suç türü; ve Srebrenitsa’da yaşananlardan dolayı toplam 2 ayrı soykırım suçlaması ile itham edildi. 15 Ekim 2009’da ise Mladiç’in suçlarının Karadziç’e göre daha ciddi olduğu ve bu nedenle ikisinin dosyalarının ayrılarak, Mladiç’in “ICTY, case number IT-09-92” dosyası adı altında tek başına incelenmesine karar verildi. [2]

Hakkındaki son iddianameye göre Mladiç, bireysel ve yüksek adli sorumluluğuna dayanılarak, sivilleri savaş hukukuna aykırı biçimde öldürme, kasıtlı olarak hedef haline getirerek ve taammüden toplu imha, cinsel saldırı ve sistematik tecavüz, işkence ve kötü muamele, cinayet, terör yaratma ve rehin alma gibi birçok insanlık suçu ve savaş yasa ve geleneklerini ihlalden ötürü toplam 13 ayrı suç türünden Mahkeme karşısına çıkacak. Ayrıca, yukarı ifade edildiği gibi, Temmuz 1995’te BM güvenli bölgesi Srebrenitsa’da gerçekleşen katliam sırasında 8 binden fazla Bosnalı Müslüman erkeğin ölümüyle ilgili olarak iki adet soykırım suçlamasıyla da karşı karşıya bulunuyor. [3]

Bosna Savaşı’nda yaşanan en önemli insan hakları ihlallerinden biri olan “etnik temizlik” uygulamalarının sistemli olarak Ratko Miladiç’in liderliğinde ve Radovan Karadzic’in siyasi denetiminde yapıldığı, bu amaçla Boşnaklar ve etnik Hırvat nüfusun yaşadıkları yerlerden zor kullanılmak suretiyle çıkartılarak bölgenin etnik yapısının tamamen değiştirildiğine ilişkin bilgiler de iddianamenin dikkat çekici bölümlerindendir.

Ratko Mladiç’in Yakalanmasının Muhtemel Yansımaları

Srebrenitsa Soykırımı’nın anma törenlerinin yaklaştığı günlerde Ratko Maldiç’in yakalanmasının, Bosnalı Müslümanları, Srebrenitsa’nın dul kadınları ile öksüz evlatlarını az da olsa teskin ettiğini söyleyebiliriz. Ancak Mladiç’in yakalanması yaşanan hiç bir acının dengi olamaz. Ne yargılanması ne de üzerine atfedilen suçlamalar, Bosna Savaşı esnasında ve bilhassa Srebrenitsa’da yapılan mezalimi unutturamaz. O nedenle Mladiç’in yakalanması insanlara sevinçten öte, geçmişte yaşanan acıları yeniden hatırlatarak derin bir sızı hissettirmiştir.

Diğer taraftan Sırbistan sürekli olarak başta Karadzic ve Ratko Mladic olmak üzere savaş suçlularının yakalanması için yeterince çaba harcamamakla ve sanıkların gizlenmesine göz yummakla suçlanmaktaydı. Hatta Mladiç’in yakalanma haberinden birkaç saat önce ICTY Başsavcısı Serge Brammertz, iki Sırp savaş suçları zanlıları Ratko Mladiç ve Goran Haciç’in tutuklanması ile ilgili Sırbistan’ın Mahkeme ile daha fazla işbirliği yapması gerektiğine dair bir konuşma yapmıştı. Bu anlamda Mladiç’in yakalanmasının altında bazı siyasi hesaplar olduğu yorumları yapıldı. Bunların en başında ise Sırbistan’ın AB üyeliği geliyordu.

AB Sırplara, Mladiç’in yakalanmasını üyeliğin önemli önkoşullarından biri olarak koymuştu. Cumhurbaşkanı Tadiç’in de söylediği gibi, böylece Belgrad’ın önündeki en büyük engel kalkmış oldu. AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle de benzer bir yorumda bulunarak “Sırbistan’ın AB yolundaki çok büyük bir engeli kalktı” diye konuştu. Dolayısıyla, sıkça konuşulan “2011 yılı sonu itibariyle Sırbistan’a adaylık statüsünün verilmesi” daha olası bir hale geldi diyebiliriz. Ancak unutulmamalıdır ki, Goran Haciç de ICTY’nin arananlar listesinin başında gelmektedir ve onun da Sırbistan’da olduğu tahmin edilmektedir. Kosova’nın bağımsızlık statüsü ile ilgili Belgrad’ın tutumu da göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki dönemde, daha birçok kez, Sırbistan’ın AB üyeliği konusunda çetrefilli tartışmaların yaşanacağını söyleyebiliriz.

Sonuç itibariyle…

Özetle, Ratko Mladiç’in yakalanması Sırbistan’ın geçmiş ile yüzleşmesi ve Srebrenitsa’yı ortak acıya dönüştürebilmesi yolunda son derece önemli bir gelişmedir. Zira kalıcı barış ancak içeriden bir kucaklaşma ile mümkün olur. Sırbistan bu noktada önemli bir samimiyet testi veriyor. Bunun başarıya ulaşması için süreç dikkatle yönetilmeli ve soykırım yapan bu kişilerin, bunca yıldır saklanmasında işbirliği yaptığı ulusal ve uluslararası gerçek kişi ve kurumların ortaya çıkarılması için de çaba harcanmalıdır. Söz konusu ilişkiler ağı ortaya çıkartılmadan adalet tam anlamıyla yerini bulmuş olmayacaktır. Bu aynı zamanda, Sırbistan’ın Bosna-Hersek’teki savaş kurbanlarına karşı sahip olduğu ahlaki ve tarihi bir sorumluluğun da yerine getirilmesidir.

Muzaffer VATANSEVER

USAK AB Araştırmaları Merkezi

Balkanlar Uzmanı

Kaynakça

1- Bkz.: http://www.ntvmsnbc.com/id/25217288/

2- ICTY, case number IT-09-92 hakkında bilgi için bkz.: http://www.icty.org/x/cases/mladic/cis/en/cis_mladic_en.pdf

3-ICTY’nin 10 Ekim 2002 tarihli savaş suçu zanlısı Ratko Maldiç’in iddianamesi için bkz.: http://www.icty.org/x/cases/mladic/ind/en/mla-ai021010e.pdf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Çağında Savaş ve Barış

Henry A. Kissinger, Eric Schmidt ve Craig Mundie: War...

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...