Prof. Dr. Ksenija Aykut ile Türk ve Sırp Dilleri Üzerine Bir Röportaj

Bu röportaj Belgrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi Doğu Dilleri bölümü Türkoloji kürsüsünde görev yapan Prof. Dr. Ksenija Aykut ile Türk ve Sırp dilleri üzerine yapılmıştır.

1) Merhaba hocam, öncelikle röportaj talebimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Okurlarımız için kendinizi tanıtabilir misiniz?

Ben teşekkür ederim. Benim adım Ksenija Aykut. Soyadımdan anlayacağınız üzere eşim Türk. Ben Belgrad doğumluyum ve burada büyüdüm. Üniversiteye de Belgrad’da Doğu Dilleri bölümünde başladım. Fakat Doğu Dilleri bölümünde o dönemde Arapça ve Türkçe okutulmaktaydı. İki yıl sonra bir dil seçmemiz gerekiyordu, çoğu arkadaşım çeşitli sebeplerle Arapça tercih ettiler. Ben Türkçeyi seçtim ve bu dili daha iyi öğrenmek istediğim için Türkçenin konuşulduğu bir yerde eğitim almak istedim. Böylelikle Üsküp Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Bildiğiniz gibi Makedonya’da Türk azınlık var ve buradaki okullar ana dili Türkçe olan öğrencilere yönelik eğitim veriyorlardı. Burada Türkçeyi öğrendim ve gerçekten çok çalıştım. Çünkü anadili Sırpça olan biri için Türkçe çok zor bir dil. Üniversite bittikten sonra Makedonya Tarih Enstitüsü ve Arşivinde işe girdim. Osmanlıca metinler üzerinde kısa bir süre çalıştım. Sonrasında Belgrad’a döndüm ve Türkiye Belgrad Büyükelçiliğinde tercüman olarak 10 yıl çalıştım. Büyükelçilikten sonra üniversiteye geçtim ve akademik kariyerime burada başladım.

2) Belgrad Üniversitesi Türkoloji bölümünden biraz bahsedebilir misiniz? Bölüm ne zaman kuruldu, dersler ve içerikleri nelerdir?

Bahsettiğim gibi, Türkoloji Doğu Dilleri bölümünün bir parçası. Bu da aslında bizim için bir sorun teşkil ediyor. Doğu Dilleri büyük bir bölüm, başlangıçta Arapça ve Türkçe vardı; şimdi Japonca, Çince, İbranice, Farsça gibi diller eklendi. Doğu Dilleri bölümünün geçmişi ise 1926 yılına dayanıyor, yani oldukça eski bir bölüm. Edindiğimiz bilgilere göre bu bölüm, Avrupa’nın en eski Doğu Dilleri bölümü. O zamanki kurucumuz Fehim Bayraktareviç Viyana’da Oryantalistik eğitimi görmüş ve Belgrad’a gelip bu bölümü kurmuş. Ancak ilk dersler Türkçe olmuş. Bu çok önemli bir noktadır. Bölümümüzün kuruluşunun 90. yılını 2016’da kutladık ve o dönemde bir sempozyum gerçekleştirdik. Bu sempozyumun ardından bir bildiri kitabı yayımlandı. Aynı sene TİKA desteği ile kütüphanemiz yenilendi ve çok güzel bir açılış yapıldı.

Benim üniversitede ilk çalışmaya başladığım dönemde Türkçeyi tercih eden öğrenci sayısı azdı. Türkiye – Sırbistan ilişkileri ve iki ülke arasındaki temasların artması gibi etkenlerle öğrenci sayısında artış oldu. Şu anda yaklaşık 60 öğrenci bölümde kayıtlı. Bunun yanında seçmeli olarak açtığımız Türkçe derslerine çok yoğun talep var. Bu yoğunluğu karşılayacak kadromuz dahi yok, bu sebeple talepleri karşılayamıyoruz. Bir seçmeli Türkçe dersine iki yüzden fazla öğrencinin başvurduğu oluyor. Yani başka bölümde okuyup ikinci veya üçüncü yabancı dil olarak Türkçe öğrenmek isteyen öğrencimiz de çok fazla. Daha önce Türkçeye böyle bir ilgi yoktu, dolayısıyla böyle bir seçmeli dersimiz de yoktu. Dersler, öğrencilerden gelen yoğun ilgi sonucunda açıldı diyebilirim.

Derslerimiz elbette öncelikle Türkçe ve dil bilgisi üzerine, fakat bunun yanı sıra kültür dersleri de var. Yeni akreditasyon sürecine göre fakültemizin programları dil, edebiyat ve kültür üzerine kurulu. Türkçe dil bilgisi dışında Türk Halk Bilimi, Türk Kültür Tarihi, Osmanlıca, Türkçe-Sırpça Karşılıklı Gramer Analizi, Sırpçada Türkçe Kelimeler, Türkoloji’ye Giriş işlenen derslerden bazıları. Kültür üzerine olan dersler aynı zamanda seçmeli ders olarak diğer bölümlerin öğrencilerine de açık. Bu dersler, katılımcıların Türk kültürü ile ilgili genel bilgileri öğrenebilmelerini sağlamaktadır ve bu derslere olan talep günden güne artmaktadır.

3) Türkoloji bölümü mezunları Sırbistan ve Balkanlarda hangi alanlarda iş bulabiliyorlar?

Son zamanlarda iş imkanları çoğaldı. Bu nedenle bölüme talep fazla, dolayısıyla öğrenci sayımız da artmış durumda. Günümüzde Türkiye’den Sırbistan’a çok fazla yatırım yapılıyor. Türkiye’den gelen iş insanları sadece Belgrad’a değil, üretim yapılacak tüm bölgelere geliyorlar. Öğrencilerimiz buralarda başta tercümanlık olmak üzere çeşitli işlere giriyorlar. Türk firmalarının yanı sıra, kültür ataşeliklerinde ve tercümanlık bürolarında iş buluyorlar. Tahmin edeceğiniz gibi en başarılı öğrencilerimiz büyükelçilikte ve Yunus Emre Enstitüsünde iş bulabiliyorlar. Turizm alanı da iş bulabilecekleri bir sektör. Türkiye’de rehberlik yapan mezunlarımız da var. Aynı şekilde Türkiye’den de Sırbistan’a turist geliyor, hatta komşu ülkelerin dışında en çok turist Türkiye’den geliyor diyebilirim.

4) Öğrenciler nasıl bir motivasyon ile Türkçe öğrenmeye karar veriyorlar?

Söylediğim gibi, Türkçeye olan ilgi çok fazla. Sadece iki ülke arasındaki ilişkiler değil, popüler kültürün de etkisi var. Fakülteye başlayacak olan öğrenciler büyük çoğunlukla Türkçe ile ilk kez Türk dizileri sayesinde tanışıyorlar. Bunun dışında turist olarak Türkiye’de bulunup dili öğrenmeye karar vermiş olanlar var. Ancak bu her zaman uzun ömürlü olmayabiliyor. Bölüme başladıklarında Türkçenin ne kadar enteresan ve zor bir dil olduğunu öğreniyorlar. Gerçekten ilgisi olan yılmadan çalışmaya devam ediyor, kendi imkanları ile Türkiye’ye gidip pratik yapan bile var. Günümüz teknolojisi ile sosyal medya sayesinde anadili Türkçe olan kişilerle iletişime geçiyorlar. Türkçe müzik dinleyenlerin de sayısı oldukça fazla. Bu çok önemli çünkü müzik kültürün bir parçası. Her iki milletin de müzik kültürü ortak. Müziklerimiz, adetlerimiz, yemeklerimiz ortak. Dolayısıyla bu kültürel yakınlık öğrenme motivasyonlarını yüksek tutuyor. Daha öncesinde belki farkında olmadıkları bu kültürel yakınlık, bölüme girdikten sonra dil öğrenme isteklerini canlı tutuyor.

5) Anadili Sırpça olan öğrenciler Türkçe öğrenirken ne gibi zorluklar yaşıyorlar?

Türkçe ve Sırpça yapısal olarak birbirinden çok farklı diller. Bu sebeple Türkçe onlar için yepyeni bir dil oluyor. Bu durum sadece Türkçe için geçerli değil. Öğrenciler, Türk Dilleri ailesinden hiçbir dille daha önce karşılaşmamış durumda fakülteye başlıyorlar. Bu yapısal farklılık başta zorlanmalarına neden oluyor. İlk iki yıl öğretilen gramer süreci oldukça zorlu geçiyor. Üçüncü seneye gelindiğinde teorik bilgiler tamamlanmış oluyor ve pratiğe geçilmesi gerekiyor. İki yılın sonunda Edebiyat derslerini yapmaya başlıyoruz ancak bu da kolay olmuyor. Bunun sebebi, öğrencilerin henüz edebi eserleri okuyacak seviyeye gelmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Aynı şeyleri öğrenciyken biz de yaşadık. İki yılın sonunda teorik olarak dili öğrenmiş oluyoruz, eserde gördüğümüz kelimelerin anlamını da biliyoruz ama tercümesini yapamıyoruz. Bunun nedeni de bizim dilimizden çok farklı oluşu. Ancak dili çözmeye başladıktan sonra gerisi geliyor. Bu süreci atlatabilen başarılı oluyor, bu noktadan sonra başarısız olup bırakan, başka dillere yönelen öğrenciler de var.

Fakat bu kadar farklılık içinde ortak kelimelerin varlığı öğrencilere enteresan geliyor. Kelime bir dile girerken şeklini değiştirmiş oluyor. Örneğin kökeninin nereden geldiğini hiç düşünmedikleri, Sırpça olarak gördükleri bir kelimenin Türkçeden gelmiş olduğunu öğreniyorlar.

6) Türkçe bilindiği üzere Balkan dillerine ve özellikle Sırp diline etkisi olan bir dil. Bugün Türkçeden en çok kelime almış dilin Sırpça olduğunu biliyoruz. Sırpça ile Türkçe arasında başka benzerlikler var mı? Varsa neler?

Maalesef ortak kelimeler dışında benzerlik yok diyebilirim. Ama dediğiniz gibi ortak kelime sayısı çok fazla. Yapılan araştırmalara göre kaydedilen 8.000 kelime Türkçeden gelmiş. Bu kelimelerin 2.000 ila 3.000 kadarı din ile ilgili. Bu kelimeleri bizim Müslüman nüfusumuz da kullanıyor. Fakat günlük hayatta devamlı kullanılan 3.000 kadar kelimenin kesin varlığını söyleyebilirim. Bunlardan bir kısmı dil içinde öyle yer edinmiş ki, çoğu kişi bu kelimelerin başka bir dilden geldiğinin farkına varmıyor. Örnek vermek gerekirse; taze, böbrek, börek, yastık, yorgan, çarşaf, çorba, sarma, kahve, cep gibi kelimeler Türkçeden geçmiş. Bunun dışında bazı kelimeler artık Türkçede kullanılmayan, arkaik olarak nitelendirebileceğimiz kelimeler. Örneğin bizim hala kullandığımız “çiviluk” kelimesi Türkçeden “çivilik” yani “askı” olarak geçmiş. Sırpçada bu kelime, eskiden askı yerine çiviye asılarak kullanılan eşyalardan hareketle bu şekilde yer alıyor. Yani o döneme ait kelimelerin bir kısmı da fonetik değişimlere uğrayarak günümüze kadar geliyorlar ve anadili Türkçe olan bir kişi bile bunu ilk seferde fark etmeyebiliyor. Bu kelimelerin eski haliyle kalmasının nedeni ise Osmanlı Devleti’nin artık bu bölgede varlığını sürdürmemesi ve Osmanlı dönemi sonrası oluşan boşluk. İki ülke arasındaki temasların da azalmasıyla bu etkileşim duraksıyor. Ancak tüm bunlara rağmen bu kelimeler Sırpça içinde varlığını sürdürüyor. Bunun da en büyük nedeni Osmanlı etkisi.

Diller birbirine yapısal olarak benzememesine rağmen benim verdiğim Türkçe-Sırpça Karşılıklı Gramer Analizi dersinde bu farklılıkları işliyoruz. Böylece öğrenciler Türkçenin farklılıklarını kendi ana dilleriyle kıyaslayıp görebiliyorlar.

7) Verdiğiniz bu aydınlatıcı bilgiler için çok teşekkür ederim. Eklemek istediğiniz başka noktalar var mı?

Son olarak şunu eklemek isterim; Türkiye ile Türkoloji konusunda bir işbirliğimiz mevcut. Ama bunun çok daha ileri seviyede olmasını çok isteriz. İki ülke arasında ilişkiler her alanda çok iyi seviyede olsa da eğitim alanında işbirliğinin geliştirilmesi gerekiyor. Doktora öğrencilerimizin ve yeni asistanlarımızın Türkiye’deki eğitim fırsatlarını değerlendirmelerini, Türkçe seviyelerini daha ileriye taşımalarını istiyoruz. Ben kendi adıma Üsküp’e giderek anadil seviyesinde Türkçe öğrenimimi gerçekleştirdim. Aynı düzeyde bir eğitime Sırp Türkoloji öğrencilerinin de ihtiyacı var. Bu konuda geçmişte TİKA’nın da çok yardımını gördük; kütüphanemiz yenilendi, araç gereç desteği yapıldı. Esas dileğimiz ise Türkoloji’nin Doğu Dilleri bölümünden ayrılıp kendi kürsüsünü kurması. Gereken destek sağlandığında hem bölümümüz hem de öğrenci ve mezunlarımız Türkçe konusunda daha iyi yerlere gelecektir.

Hatice Deniz Hızal

Balkanlar Çalışmaları Staj Programı

                                                                                              

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...