Bu çalışmada, Kınalızade Ali Efendi ile Machiavelli’nin, Ahlak-ı Alai ve Prens adlı eserlerinin ana temalarında hangi değerleri merkeze almak istedikleri verilerek her iki yapıt arasındaki temel farklılıkların anlaşılması sağlanacaktır.
Nıccolò Machiavelli; Prens adlı yapıtında çeşitli devlet tiplerini, bu devletlerin çeşitli kuruluş biçimlerini ve bu devletleri korumanın çeşitli yollarını bize göstermiştir. Machiavelli, hükümdarı bazı eylemlere sahipmiş gibi görünmeye ve aldatıcı bir görüntü sergileyebilme yeteneğine sahip olması gerektiği düşüncesini işlemiştir. İyilik veya kötülük, hükümdarın simgelediği yurdun yüksek çıkarına bağlı olması gerektiği düşüncesindeydi.
Yazara göre, iktidarı ellerinde tutanların rejimlerini devam ettirebilmeleri için her çare ve vasıtaya başvurmalarını gerektiğini belirtmiştir. Yani devlet adamlarının iyi niyetle kötülük yapmaya hazır olmalarını öğretmiştir. “Amaca ulaşmak için her araç meşrudur.” Menfaate dayalı bir ahlak anlayışı benimsemiştir. Zalimlik bir hükümdarın tebaasını birlik halinde itaatkâr tutabilmek için kullanacağı silahlardan biridir. Çünkü hükümdarların şiddeti sadece fertlere zarar verdiği halde onların gereksiz yumuşaklığı bütün devlete zarar verecektir.
Hükümdarın hiçbir bölümünde, “Hükümdarlar sözüne sahip olmak için ne yapmalıdırlar?” başlıklı bölümüne yapıldığı kadar eleştiri yapılmamıştır. Yazar burada dürüstlüğü övgüye değer olduğunu kabul etmekte ancak siyasi iktidarın muhafazası için hilekârlık, ikiyüzlülük ve yalan yere yemin etmeye de zorunlu saymaktadır. Yazar, bir hükümdar için nefret edilmekten ve horlanmaktan kaçınmanın esas olduğunu söylemektedir. Bir hükümdarın güvenilmez, laubali, korkak, kararsız olduğu görülürse onu kimse ciddiye almaz. Eğer halk bir hükümdardan nefret ederse onu şatonun kalın duvarı bile kurtaramaz. Bir hükümdarın her zaman kendisini kabiliyet ve liyakat sahiplerini koruyan biri olarak göstermeli, her ilim ve sanata yükselmiş kişilere ihsanda bulunması gerektiğini bizlere belirtmiştir.
Sonuç olarak devletin menfaatleri uğruna her şey mubahtır ve devlet hayatı ile özel hayatın ölçütleri birbirinden farklıdır. Buna göre bir devlet adamının özel müzakerelerde tamamen ayıp hatta suç sayılacak hile ve şiddet yollarına başvurması normaldir. Hükümdar bu ana fikirle beraber hükümdarlara, iktidarı nasıl kazanacaklarını ve nasıl ellerinde tutacaklarını öğreten önemli bilgiler vermiştir.
Kınalızade Ali Efendi ise Ahlak-ı Alai adlı önemli eserinde ahlakı bize şu şekilde tarif etmiştir: “Hulk ki melekedir ki onun sebebi ile nefsten et ol sühuletle sadır olur ve fikr-ü reviyyete muhtaç olmaz”. Nefiste derin anlayışa sahip olma, iyice oturmuş, dem ve damarlarına yerleşmiş, temeli sağlam ve kuvvetli olma özelliği… Burada ahlakın tarifi biraz daha netleşiyor fakat neyin ahlak olduğu belli edilmemiştir. Yazar esas itibariyle, “Zorlanmadan incinmeden bir fiili işlemek, o kişinin ahlakıdır” demektedir.
Devlet ahlakında ise ona göre tabiatı gereği toplum içinde yaşama zorunludur. Bu zorunluluk insanları bir arada yaşamayı zorlar. Bu cemiyet yaşantısının sağlıklı bir şekilde sağlanması için siyaseti zorunlu olarak görmüştür. Çünkü insan arzu ettiği bir şeyi elde etmek hususunda da sınırsız bir isteğe sahip varlıktır. Bu toplumun huzurunu kaçırabilecek bir durumdur. Aslında Allah bireyleri kendi ihtiyaçlarını giderebilme kabiliyeti yaratmıştır. Bireylerin ihtiyaçlarında ki çeşitlilik onlara iş bölümü yapmalarını zorunlu kılmıştır. Bu toplum ve iş bölümü anlayışı Osmanlı Devleti’nin hususiyetlerinden biri olarak gösterilmiştir. Bizlere örnek olarak sınıf atlamaları vazgeçilmez bir ilke olarak görülmüştür.
Kınalızade özellikle Farabi’den etkilenerek, devlet ahlakı başlığında faziletli şehrin, devletin tanımını yapmış bu şehrin üyelerini bize tanıtmıştır. Ona göre bir şehre erdemli, modern şehir denilebilmesi için kuruluşunun sebebi onu ortaya çıkaran asıl şeyin iyilikler ve güzellikler olmasıdır. Fakat unutulmamalıdır ki Kınalızade bu ideal devlet yapısını tarif ederken hep Osmanlı pratiğini göz önüne almıştır.
Sonuç olarak her iki yapıttan da bahsedecek olursak:
Kınalızade’nin Ahlak-ı Alai adlı eseri, hem dini hem de İslam toplumlarındaki siyaset – ahlak ilişkisini anlamlılık açısından önemli bir kitaptır. Kitapta ahlak; kişisel ahlak, aile ahlakı ve devlet ahlakı olmak üzere üç ana başlıkta tasnif edilmiştir. Osmanlı siyasetini meşru bir zemine oturtmanın yanında siyaseti ahlaki terimlerle kavramlaştırarak bir “siyaset ahlakı” ortaya koymaya yönelmiştir. Bir taraftan da Machiavelli’nin Prens’inin çağdaşı olan kitap, siyaseti ahlakın penceresinden ele almasıyla siyaset felsefesi açısından önemli bir konuma gelmiştir.
Eda KENDİR
Mersin Çağ Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler 1. Sınıf Öğrencisi