Soğuk Savaş döneminde görmeye alıştığımız casus hikâyelerinden biri bugün uluslararası ilişkilerin en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiş durumdadır. Eski bir CIA istihbarat analisti olan Edward Snowden’in, ABD’nin izleme ve istihbarat servislerine ilişkin gizli bilgileri The Guardian’a sızdırması ve bunun hemen ardından ABD’den kaçarak önce Hong Kong’a daha sonra da Rusya’ya gitmesi büyük bir diplomatik hareketliliğe neden olmuştur. Snowden’in en önemli özelliği, çağımızda daha çok siber casusluk üzerinden yürütüldüğü bilinen devletlerarası istihbarat mücadelesini açıkça betimleyen ilk ajan olmasıdır.
30 yaşındaki Edward Snowden, eski bir CIA teknik işler uzmanıdır. Özel Kuvvetler Komutanlığı’na girmek isteyen bir subay adayıyken, bir antrenman sırasında bacaklarını kırdığı için bunu gerçekleştiremeyen Snowden, daha sonra NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı)’da görev almıştır. Bilgisayar konusundaki yeteneği ve uzmanlığı sonrası NSA’dan ayrılarak CIA’da görev yapmaya başlayan Snowden, CIA’nın sağladığı diplomatik kimlik ile Cenevre’ye gönderilmiş ve burada da bir müddet çalışmıştır. Cenevre’de diplomatik kimlik altında görev yapan bir CIA ajanıyken, gördüklerini ve yaşadıklarını halka anlatmaya ve ABD’nin izlediği istihbarat yöntemlerini kamuoyunun gözleri önüne sermeye karar veren Snowden, 2008 yılında göreve gelen Obama’nın da izlenen istihbari metodlar noktasında herhangi bir değişime gitmediğini görünce bu kararını uygulamaya geçirmiş ve gecikmeli de olsa 2013 yılı itibarıyla medyaya bilgi sızdırmaya başlamıştır. 2009 yılında CIA’dan ayrılarak NSA’ya bağlı olarak iş yapan özel firmalarda çalışmaya başlayan Edward Snowden, en son Booz Allen adlı bir şirketin Hawaii ofisinde görev yaparken The Guardian muhabiri Glenn Greenwald’a ABD’nin istihbari yöntemleri hakkında bilgi sızdırmaya başlamıştır. Hawaii’deki evini 1 Mayıs 2013 itibarıyla boşaltan Snowden, Hong Kong’a giderek ABD’yi terk etmiştir. Tam da bu noktada diplomatik hareketlilik başlamıştır.
Snowden’i ABD için bu denli önemli bir isim haline getiren en önemli husus, ABD’nin, cep telefonlarını ve e-mail yazışmalarını takip etmek için dünya çapında örgütlemiş olduğu sistemi deşifre etmesidir. CIA’nın, Facebook gibi sosyal ağları bilgi elde etmek için kullandığını kaydeden Snowden’ın çok daha fazla şey bildiği ortadadır. Bu nedenle, Obama Yönetimi, bu “serseri mayın” kendilerine daha fazla zarar vermeden onu bertaraf etmeyi amaçlamaktadır. Zira Snowden’in bildiklerini açıklamaya devam etmesi durumunda ABD’nin küresel ve bölgesel müttefikleri ile dahi arası açılabilecektir. Nitekim Snowden’in şimdiye dek Guardian muhabiri Greenwald’a yaptığı açıklamalar, başta Fransa ve Almanya yönetimleri olmak üzere, müttefik ülkelerde dahi büyük bir endişe ve tepkiyle karşılanmıştır. Edward Snowden’in Hong Kong’a kaçmadan önce, ulaştığı tüm bilgileri dünya üzerindeki çeşitli sunuculara yüklediği yönünde bir açıklamada bulunması, onun ele geçirilmesinin ABD için ne denli önemli hale geldiğini kanıtlamaktadır. Zira Guardian’da çıkan haberler, daha şimdiden, ABD’nin birçok müttefiki ile ilişkisini olumsuz yönde etkilemiş ve yaşanan iltica krizi, Çin ve Rusya başta olmak üzere bu süreç çerçevesinde rol oynayan ABD’nin sistemsel rakiplerine bu ülkeye karşı ileri sürebilecekleri bir koz vermiştir.
ABD’den ayrıldıktan sonra önce Hong Kong’a giden Snowden, ABD Yönetimi’nin yoğun taleplerine karşın Hong Kong Yönetimi tarafından iade edilmemiştir. Edward Snowden, Mayıs ayı başından 23 Haziran’da Moskova’ya gidene dek Hong Kong’da ikamet etmiştir. Bu gerçeğin farkında olan Obama Yönetimi, Çin’i, Snowden’i kullanarak ABD’ye şantaj uygulamaya çalışmakla suçlamıştır. Çin’in siber saldırılarından şikâyetçi olduğu bilinen ABD, Çin’in Snowden’den bilgi sızdırarak kendisine karşı kullanmak istediğini de perde gerisinden de olsa dillendirmeye çalışmıştır. Çin ise, bu konuya fazlaca dâhil olmadan, Hong Kong’daki özel yönetimin kendine ait kuralları olduğunu ve bu kurallara müdahale edemeyeceğini belirterek, ABD’nin yaşadığı bu krizin Çin üzerinden okunmasına müsaade etmeyeceğini göstermiştir. Esasında Çin, kendisini dünyanın jandarması olarak gören ABD’nin yaşadığı bu krizden memnun olmuş olmalıdır. Yine de, Çin’in, Hong Kong Özel Yönetimi’ni sıkıştırarak Edward Snowden’in kendi topraklarından ayrılmasını sağladığı bilinen bir gerçektir. Snowden ise, bu süreç çerçevesinde medyaya bilgi sızdırmaya devam ederek, 23 Haziran itibarıyla Moskova’ya giden bir uçağa binmiş ve Moskova’daki Şeremetyevo Havalimanı’nın transit yolcu geçişi bölümünde ikamet etmeye başlamıştır. Snowden, Çin’den sonra (Hong Kong Çin’e bağlı bir özel yönetimdir) Rusya’ya giderek, ABD’nin sistemsel rakipleri üzerinden hareket etmekte ve böylece Obama Yönetimi’nin tedirginliğini arttırmaktadır. Zira Snowden’in bu hamlesi, ABD’nin, Rusya ve Çin’e olan bağımlılığını arttırdığı gibi, bu ülkelerin ABD’ye karşı nisbi bir diplomatik üstünlük sağlamalarını da beraberinde getirmektedir. Yani Snowden, kendi kaçışını ve iltica hakkını, sistemsel bir krize çevirebileceğini Obama Yönetimi’ne kanıtlamaya çalışmaktadır. Bu yolla, Obama’nın, Rusya ve Snowden’e iltica hakkı vermeyi düşünen diğer ülkelere yaptığı diplomatik ve siyasal baskıyı kırmaya ve geleceğini garanti altına almaya çalışmaktadır. Nitekim Snowden, ABD’ye iade edilirse 10 yıl hapis yatacaktır. Ancak bu süreçte, “vatan hainliği” ile yaftalanmış bir ismin hayatta kalması oldukça uzak bir ihtimal olarak görülmelidir.
Şeremetyevo Havaalanı’nın transit yolcu kısmında kaldığı için “hukuki olarak” Rusya topraklarına ayak basmamış olan Snowden’in en önemli destekçisi, benzer bir sızdırma operasyonunun kahramanı olan Wikileaks’in avukatları ve İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Uluslararası Af Örgütü’dür. Rusya’dan sığınma hakkı talep eden Snowden’e Rusya’nın cevabı, ABD Yönetimi’ne karşı izlediği sızdırma operasyonunu durdurması olmuştur. Snowden, bu talebi reddettiği için şimdilik sığınma talebini geri çekmiştir. Rusya, ABD’nin yoğun baskısı sonucu Snowden’e bu şekilde bir cevap vermiştir. Ancak Rusya’nın bu süreçte ABD’den bir şeyler koparmadığını ya da ABD’ye karşı belli bir hamle hakkı kazanmadığını düşünmek saflık olur. Üstelik Rusya da daha önce bu tarz girişimlerle uğraşmıştı. Alexander Litvinenko Olayı’nı düşünmek bile bu noktada yeterli olacaktır. Şimdi Snowden Olayı’nın yaşanıyor oluşu, Rusya’nın, ABD Yönetimi nezdindeki haklılığını kanıtlayan bir gelişme olarak okunabilir.
Edward Snowden, şimdiye dek iltica talebinde bulunduğu 21 ülkenin çoğundan ret cevabı aldı. Rusya ise, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, sızdırma girişimlerini durdurması kaydıyla iltica talebine olumlu yaklaştı. Snowden, şimdilik bu teklifi kabul etmedi. Ancak, iltica talebini kabul eden ve ABD’yi rahatsız etmekten son derece hoşnut olan Bolivya, Nikaragua ya da Venezuella gibi ülkelere gidebilmesi için Rusya’nın kendisine iltica konusunda izin vermesi gerekiyor. Zira Rusya vizesi olmadan ya da geçerli bir pasaport olmadan Şeremetyevo Havaalanı’nın transit yolcu bölümünden ayrılması mümkün görünmüyor. Bu koşullar altında, bu garip casusluk oyunu, ya Snowden’in pes ederek sızdırma girişimlerini durdurmasıyla ya da Rusya ile ABD’nin arasının bozulmasına paralel gerçekleşecek bir Rus izni ile gerçekleşecek gibi görünüyor. Snowden’in yaşadıkları ve geleceği, bu yola başvuracak ajanların yol haritasını belirleyecek çok önemli bir simge olacağa benzemektedir.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü