ABD’nin kendi çikar grupları doğrultusunda izlediği Hıristiyan Fundamentalizmi bu yıllarda doğru şekilde algıladığı kaçınılmazdır. Bu Hıristiyanlık hamuruyla yoğrulan Samuel’in Amerika’da Eski fay hatları ve Kimlik arayışı yazısında, Amerika’daki kimlik bunalımının daha kırılgan hale geldiğini görmekteyiz. Olsa bu devletin imparatorluğa doğru uzanan yolunda içerde kimlik sorunu ve zafiyet göstermemesi gerekiyordu. İşte bu bağlamda U.S’de gösterilen özellikle 21.yy da etkisini bi hayli artıran Biz Kimiz? Adlı sorun Samuel’in ilgisini çekmektedir. 1940’lar sonrası kendi siyahı vatandaşlarının ölmesinin acılarını yeni yeni dindiren bu devletin 1990’lara gelindiğinde kimlik arayışı tezinde Protestanlık ve Beyaz Navitizm adlı yolu izlemesi kendi bünyesindeki sabit verilerin ne derece de zayıf olduğunun bir göstergesi sayılmaktadır. Samuel denilen bu akıllı şahıs ‘Muhtaç olduğunuz kudret , beyaz nativizm de, Anglo Protestan öz kültüründe, dinde’.. demeye getiriyor lafı. Öyle ki hatırladığımızda, Amerikan Bolt sistemi içerisinde bilinen en dini grupların kendilerini adaletsizliğe karşi dinin temsilcisi görüp belli dini motiflerle harekete geçtiği açıkça ortada. Oklahoma baskınını yapanlar da benzer argümanlar yüzünden suçlamıştı.
Türkiye-Ermenistan Protokolleri
Geçen hafta itibariyle Dünya kamuoyunun gözü Zürih’teydi. Yıllardır birbirleriyle uluslararası alanda mücadeleyi alışkanlık haline getirmiş iki ülke Türkiye ve Ermenistan aralarındaki gerilimi azaltabilecek belki de en önemli adımı attılar. Protokolleri Türkiye adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermenistan adına ise Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan imzaladı. Türkiye ile Ermenistan arasındaki son resmi belgenin 13 Ekim 1921’de Kars’ta imzalandığını düşünürsek bu protokollerin ne kadar büyük önem arz ettiğini görebiliriz. Peki bu protokollerin içeriğinde ne var?
Almanya’da ki Seçimler Ve Türk Oyları
Dünya değişiyor. Her gün bir yeniliğin, bir olayın, bir krizin üstüne yenileri eklenen dünya da dengeler değişiyor. Nüfus oranları, ekonomik farklılıklar, inanışlar, bakış açıları, değiştikçe, politik dengelerde değişiyor. İnanılan ideolojilerin farklılaşması ya da hiç olmaması insanların bu sisteme katılmalarını güçleştirse de; politikaya, devletin yönetimine katılmak isteyenler, üzerlerine düşeni daha bir bilinçlice yapmaya çabalamaktadırlar.
Uzun İnce Bir Yoldayız
Amerika, kendi içerisinde yeni bir döneme girerken, dünya da bu farklılaşmaya alışmaya çalışmak için yapılandırmalara devam etmektedir. Öncelikle, Amerika Başkanı Obama’nın ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapması ve ardından Türkiye’nin AB müzakere sürecine destek verdiğini açıklaması, AB ülkelerinden Fransa ve Almanya’nın tepkisine yol açtığı gibi, Amerika’nın bu tutumundan rahatsız olduklarını belirtmek için de Başkan Obama’nın açıklamasından yalnızca birkaç saat sonra, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ‘’Obama ile el ele çalışıyoruz ama ben Türkiye’nin AB üyeliğine karşıyım’’ açıklaması, ülkemizde sert tepkilere yol açmıştı.
Laik Devlet Seküler Toplum
Yıllardan beri süre gelen tartışmaların ışığında hala aydınlanamayan ve kitleler tarafından anlamlarının içeriği üzerinde tam bir görüş birliğine varılamamış olan iki kelime: laiklik ve sekülerlik. Birçok kimse söyleşilerde, konferanslarda ve hatta derslerde bu kelimeleri eş anlamlı olarak defalarca kullanır. Aslına bakacak olursak laiklik ve sekülerlik özünde “dünyevileştirme” bilincinden gelse de toplum içinde farklı şekilde algılanması gereken olaylar ve olgular arasında çeşitli şekillerde farklılık gösterirler.
Avrupa Birliği’nin Kosava’daki Duruşu
Kurulduğu yıllardan beri özellikle, dış politika konusunda ortak bir duruş sergileyemedikleri görünen ve Soğuk Savaşın ardından dünyanın güçlü aktörlerinden biri olan Avrupa Birliği’nin son yaşanan Kosova’nın Bağımsızlığı konusunda da ortak bir tavır sergileyemediklerini görmekteyiz.