Özelleştirme; Mal ve hizmet üreten birimlerin mülkiyetinin ve yönetiminin, kamu sektöründen özel sektöre devredilmesidir. Özeleştirmenin başlıca amaçları; ekonomideki verimliliği arttırmak, serbest piyasa ekonomisinin gelişmesini sağlamak, hazine ve kamu kuruluşlarına ek fon sağlamak, kamu sektörünün dış finansman ihtiyacının en aza indirgenmesinin sağlamaktır.[1]
Özelleştirme, 1980’li yıllardan beri dünyanın birçok ülkesinde belirlenen hedefler doğrultusunda yaygın olarak yapılmaktadır. 1980’li yıllardan önce devletler özel sektörün alanlarına da girer ve devamlı olarak kamu sektörü genişlemeye özen gösterirdi. Fakat 1980’li yıllardan itibaren bu politika tam tersine dönmüş devletler birçok alandan (eğitim, sağlık, elektrik işletmeleri, hapishaneler vb.) çekilerek yerini özel sektöre bırakmıştır.
Dünya ülkelerini özelleştirmeye yönelten başlıca nedenler[2]:
1. Artan kamu sektörü borçlanma gereksinimi
2. Yüksek enflasyon rakamları
3. Bazı sanayi dallarının yapısında meydana gelen değişiklikler
4. Ürün pazarları ve sermaye piyasalarının giderek uluslararası nitelik kazanması
5. Ekonomide verimliliğin artırılması gereği
6. Avrupa pazarının bütünleşmesi, dünyada yaşanan globalleşme hareketleri ve teknoloji alanındaki hızlı gelişmeler
7. Deregülasyon[3] sonucunda çoğunluğu doğal tekel konumundaki kamu kuruluşları
8. Piyasa ekonomisinin yerleştirilip geliştirilmesi gereksinimi
Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilebilmesi mümkün olacaktır.
Özelleştirmenin temel amacı nihai olarak devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktadır. Öte yandan borsa ve sermaye piyasalarını geliştirmeden Türkiye’de sağlıklı bir ekonomik gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Şirketlerin yalnızca bankacılık sektörüne bağlı olmadan hisse senedi, tahvil veya bono ihracı yoluyla kaynak temin edebilmeleri ve bu kaynak maliyeti ile enflasyon arasında sağlıklı bir ilişkinin olabilmesi için sermaye piyasalarının geliştirilmesi gerekir. Sermaye piyasasının gelişimi ise tasarrufların daha büyük bir kısmının mali piyasalara yönlendirilmesi ve bu suretle oluşan fonların sermaye piyasasına akışına imkan verecek bir ekonomik yapının oluşturulması ile mümkündür.[4]
Türkiye’de 1983 yılından sonra gündeme gelen özelleştirme programına yönelik ilk hukuki düzenleme, 1984 yılında çıkarılan ve kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunlara ait tesislere hisse senedi ihracı yoluyla gerçek ve tüzel kişilerin ortak olabilmesine veya bu tesislerin işletme hakkının belli sürelerle devrine olanak tanıyan 2983 sayılı kanunla getirildi. Daha sonra 1986 yılında çıkarılan 3291 sayılı kanunda kamu kuruluşlarının özelleştirme kapsamına alınması ve uygulanmaların yürütülmesine ilişkin esaslar belirlendi.[5]
2002 yılında AK Parti’nin iktidar gelmesi ile özelleştirme politikası maksimum seviyeye ulaşmıştır. Her geçen gün artan dış borç ve cari açığı kapatmak için hükümet çareyi devlet kurumlarından bazılarını özelleştirmede bulmuştur. AKP’nin iktidar olduğu 2002-2008 döneminde, Türkiye tarihinin en büyük özelleştirmelerini yaptı. Başta en stratejik kurumlardan Türk Telekom olmak üzere demir-çelik sektörünün kalbi Erdemir ve İsdemir, tek petrol ithal etme yetkisi olan TÜPRAŞ, sanayi devi PETKİM, Türkiye’nin tek alüminyum tesisi Seydişehir Eti Alüminyum yanında bir baraj ve 4 taşınmaz ile TEKEL, DİTAŞ, TAKSAN , GERKONSAN, TÜMOSAN, TZDAŞ, HAVELSAN, THY’ye ait USAŞ, İGSAŞ, Petrol Ofisi, Başak Sigorta, limanlar, kombinalar, depolar ve milyon dolarlık arazili tesisler geçen süre içinde bir bir satıldı. Peki bu özelleştirmelerden elde edilen gelirler nereye gitti? Bu süre içinde, Türkiye’de bankaların yüzde 44’ü, sigorta şirketlerinin yüzde 80’i, İMKB’nin yüzde 70’i yabancıların eline geçti. Cari açık ise Cumhuriyet döneminin en yüksek seviyesine ulaştı. 1950 ile 2002 yılları arasında 52 yılda Türkiye’nin cari açığı 48 milyar dolarken AKP iktidarının 5,5 yılında141 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde borçlar 130 milyar dolardan 263 milyar dolara yükseldi. Dış borç ise 148 milyar dolardan 445 milyar dolara çıktı. Yapılan özelleştirmeler cari açık ile dış borcu kapatmaya yetmedi. Çünkü Türkiye, yüksek faizle borçlanmaya devam etti. Hatta bu süre de özel sektörün dış borcu da 30 milyar dolardan 112 milyar dolara kadar yükseldi. Özelleştirme için gelen yabancı sermaye yatırım yapmak bir yana 50 milyar dolara yakan parayı ülke dışına çıkardı.[6]
AK Parti döneminde özelleştirilen şirketler:
1. ERDEMİR
2. İSDEMİR
3. PETKİM
4. Divriği Demir Madeni
5. Hekimhan Demir Madeni
6. İskenderun İSDEMİR Limanı
7. Ereğli ERDEMİR Limanı
8. ÇELBOR
9. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (Tavsiye edildi)
10. TÜPRAŞ Blok, USAŞ Hissesi ve 18 Taşınmaz Satışı
11. Amasya, Kütahya, Adapazarı Şeker Fabrikaları
12. ESGAZ, BURSAGAZ
13. ETİ Elektrometalurji A.Ş.,
14. ETİ Gümüş A.Ş.
15. ETİ Bakır A.Ş.
16. ETİ Krom A.Ş.
17. Çeşme, Trabzon, Dikili, Kuşadası Limanları
18. Şehir Hat. Hiz. Ve Gemiler
19. Sümer Holding – BUMAS, Merinos Halı ve Eryağ A.Ş, Mazi Dağı Fosfat Tesisi,
20. TEKEL Alkollü İçkiler
21. TEKEL İkiz Kuleler
22. SEKA- Afyon, Balıkesir, Aksu, Kastamonu, Karacasu, Akkuş Yibitaş Torba İşletmesi
23. Başak Sigorta A.Ş
24. MEYBUZ A.Ş
25. Araç Muayene İstasyonları
26. SÜTAŞ
27. İGSAŞ
28. USAŞ Hissesi ve USAŞ’ın 11 lojmanı
29. İstanbul ve Kütahya’da 3 arsa ve çeşitli illerde 24 Taşınmaz
30. HAVELSAN A.Ş.
31. ASPİLSAN Askeri Pil San. Ve Tic. A.Ş
32. Samsun Gübre Sanayi A.Ş
33. KTHY
34. EBÜAŞ – 6 Taşınmaz
35. Hilton Oteli
36. T.C.D.D Derince ve İzmir Limanları
37. Deniz Nakliyat T.A.Ş. 3 Tanker
38. Türk Telekom[7] gibi işletmeler özelleştirilerek sivilleştirilmiştir.
Özelleştirmeye karşı Türk halkında iki karşıt görüş vardır. Tahmin edileceği üzere “özelleştirmeden yana olanlar” ve “özelleştirmeye karşı olanlar” şeklinde. Bu tarafların oluşumunda biraz particilik ön plandadır. 2002’de iktidara gelen AK Parti’ye karşı oluşan anti sempatizanlık, yapılması gereken ve devlete yük olan özelleştirmeye bile karşıt olmayı getirmiştir. Lakin bu bir hatadır. Çünkü dünya ekonomisi ve şartlar göz önündedir. Devlete yük olan ve yeterince verim alamadığı kurum ve kuruluşlar tabi ki özelleştirilecektir. Bu bağlamda özelleştirmeleri değerlendirirken mutlaka parti üstü bir duruş sergilenmesi gerekir.
Günümüzde halen özelleştirmeler devam etmektedir. 2010’un sonlarına doğru T.C.D.D’nin lojman ve limanları, TTA Tütün Malülleri’nin taşınmazları gibi. birçok yer özelleştirilmek için ihale günlerini beklemektedir.[8]
Tüm bunlar devam ederken “özelleştirme” kavramını değerlendirirken siyaset dışı olmamız gerekmektedir. Ülkemizin geleceği için yapılması gereken özelleştirmeler tabii ki yapılacaktır. Son olarak, özelleştirilen yerlerde çalışanların hakları da korunarak işlemler yapılmalıdır.
Serhan DURAK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
{jcomments on}
[1] http://muhasebeturk.org/ecopedia/399-o-2/3290-ozellestirme-nedir-ne-demek-anlami-tanimi.html
[2] http://arsiv.mmo.org.tr/pdf/10150.pdf
[3] Serbestleştirme. Kuralsızlaştırma. Serbest piyasa ekonomisine geçiş çerçevesinde, iktisadi faaliyetleri kamunun koyduğu kuralların sınırlayıcı etkisinden kurtarmak amacıyla yasal düzenlemelerin azaltılması veya ortadan kaldırılması.
[4] http://www.oib.gov.tr/program/turkiyede_ozellestirme.htm
[5] http://www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme/974729-turkiyede-ozellestirme-tarihi.html
[6] http://www.ekoayrinti.com/news_detail.php?id=9340
[7] http://forum.kanka.net/showthread.php?t=652815
[8] http://www.oib.gov.tr/program/turkiyede_ozellestirme.htm
Özelleştirme Özelleştirme Özelleştirme Özelleştirme Özelleştirme Özelleştirme